18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 NİSAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Gül’e göre türban bireysel tercihmiş... “Adam sanki modacı!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Emanetçi Naime Canoruç: “Emanetçi başbakanlıktan emanetçi cumhurbaşkanlığına!” Yağmur Ekim Erdoğan: “Meclis iradesi tartışılmaz.” Elbette, tüm irade sizin! Gülen Anıl Öçal: “Gülen’i veremedik, ‘en’sizini verelim abi!” BU Başbakan’ın, kendisine sadakatlerini armağan etmiş milletvekillerine seslenirken “kardeşim” diye takdim ederek Cumhurbaşkanlığına atanacağını tebliğ ettiği Abdullah Gül ne diyor: “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz.” Bu Meclis Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yeni bir Türkiye’nin doğacağına ilişkin açıklaması sanırım şimdi daha anlaşır hale geliyor. Demokrasi budalası olup da anlamayanlar için birkaç gün sonra Cumhurbaşkanlığına atanacak Abdullah Gül’ün ne dediğini bir kez daha anımsatalım: “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz.” Demokrasi budalalarının “O sözleri söyledikten sonra köprünün altından çok sular aktı; Abdullah Gül Süleyman Ünsal: “Ben yârime gül demem, Gül’ün ömrü az olur!” Gül değişti” dediğini duyar gibi oluyorum. Belleğinizi yoklayın bakalım... Abdullah Gül, laf ola beri gele niyetine bile olsa ne zaman “Değiştim” dedi. Bir yandan “Değiştim” lafını ağzına sakız yapan bir yandan da bindiği “tramvay”da bildiğini okuyan bu Başbakan’la karıştırıyor olmayasınız. Bu Başbakan, “kardeşim” dediği Abdullah Gül’ün sırtını sıvazlarken bu Meclis Başkanı’nın ellerini ovuşturduğunu hissetmediniz mi? Kaldı ki atalarımız boşuna “7’sinde neyse 70’inde de odur” dememiş. Hemen “eski solcular” diyeceksiniz. Haklısınız ama; parayı bastırdığın zaman bile dönekliğin bir yaşı vardır. İnsan 50’sinden sonra niye değişsin? Buyurun, Abdullah Gül’e bir kez daha kulak Kolay verin: “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz.” Aynen söyledikleri oluyor: Cumhurbaşkanı dindar. Meclis Başkanı dindar. Başbakan dindar. Cumhurbaşkanı İslamcı. Meclis Başkanı İslamcı. Başbakan İslamcı. İslamcı iktidardan İslam devletine. Ortadoğu’ya “demokrasi” ihraç eden Amerika Birleşik Devletleri, “ılımlı İslam”ın yanında. Yeme de yan gelip yanında yat! Bir daha okuyalım: “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz.” “O kadar kolay değil” diyorsanız... “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz” diyen zihniyetin Çankaya’ya ne kadar kolay çıktığına bakın! Halk Bu Senaryoyu da Parçalar!.. Önce durum saptaması yapalım: Kim ne derse desin, Tayyip Bey çok istemesine, son dakikaya kadar direnmesine karşın zirveye çıkamamıştır!.. Siz bakmayın dinci ve işbirlikçi medyanın, “büyük fedakârlık”, “asil davranış” teranelerine; Tayyip Bey, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna çıkış için en ufak bir ışık görseydi, bir saniye bile tereddüt etmezdi!.. Abdullah Gül, son dakikada ve de Erdoğan’ın çaresizliği nedeniyle aday gösterilmiştir. Bu durumun mimarı ise Bülent Arınç’tır… Bülent Bey’i kutlamak gerek; hem Tayyip Bey’in Köşk’e “düşük profilli” bir aday çıkarmasını engellemiş, hem de parti içinde ne denli sağlam bir “cephe” olduğunu dosta düşmana ispatlamıştır!.. Ancak, ne olursa olsun, Tayyip Bey çıkamasa da ondan hiçbir farkı olmayan, her konuda onunla aynı doğrultuda düşünen ve hareket eden, üstelik görünüm itibarıyla ondan daha sempatik ve uzlaşmacı gibi duran (ki, böyle düşünenler fena halde yanılıyor!) iki numaraya Çankaya yolu açılmıştır… ??? Şimdi de bugüne ve yakın geleceğe bakalım: Öncelikle 14 Nisan, ABDABAKP cephesinin Türkiye için hazırladığı ilk senaryoyu tarihin çöplüğüne göndermiştir. Bu halkın gücüdür… Ancak yeterli değildir. Tarih hiçbir zaman bir büyük eylemle değiştirilememiştir. Değiştirilemez de… Görüldüğü gibi, önce bir panik yaşayan ve darmadağın bir görüntü veren AKP ve destekleyicileri son anda yeni bir senaryoyu gündeme sokmayı başarmışlardır. Verilen mesaj gayet açıktır: “Ha Tayyip, ha Abdullah, biz, bize gösterilen yolda yürüyoruz!” Nedir o mesaj? Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı tek elde toplanmıştır. Bu muazzam gücün karşısında ne yargı durabilir ne de diğer kurumlar… Medya desen, zaten büyük çoğunluğu uzun süredir “elde var bir” durumundadır!.. Batı ise var gücüyle böyle bir tablonun arkasındadır. Yani “şahmat”demeye bir adım kalmıştır!.. Ancak, çöpe atılan bir önceki senaryoda olduğu gibi, bu senaryoda da bir ayrıntı görünmemektedir: Halk!.. Türkiye’yi koyu karanlık bir geleceğe hapseden yeni senaryoyu da aynı akıbete uğratacak olan yine halkın gücüdür… Karanlık cephe, öncekine oranla durumun çok daha farkındadır ve bu gücü parçalamak için elinden geleni, hem de ahlak dışı her yolu kullanarak yapacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin rüzgârıyla bir erken seçime gideceği anlaşılan AKP’nin hayali, sandıktan yine tek başına iktidar olarak çıkmak ve olabilecek en kısa sürede “Başkanlık rejimi”ne geçmektir. Tüm senaryonun çökmeden işlemesi ise yalnızca buna bağlıdır. Yani, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde her görevi üstlenen, başkanlık sistemiyle yönetilen, ılımlı İslam rejiminin egemen olduğu bir Türkiye senaryosunun önündeki tek engel erken seçim sandığıdır!.. ??? İşte Türkiye’ye biçilen gelecek budur!.. Ancak, bu senaryo mutlaka gerçekleşecek diye bir koşul da yoktur!.. Bu halk neleri gerçekleştirmeye muktedir olduğunu 14 Nisan’da göstermiştir. Şimdi sıra bu süreci en yoğun, en görkemli şekilde sürdürmektir. Bu olağanüstü sürecin son noktası ise genel seçimde konulmalıdır… Burada tarihi görev bu halkın haykırışlarına kulak vererek güç birliğine gitmesi gereken muhalefet partilerinindir. En büyük sorumluluk ise CHP’nin ve Deniz Baykal’ın omuzlarındadır; karanlığı alt edecek iktidar gücü bu ülkenin aydınlık insanları tarafından 14 Nisan’da altın tepsi içinde sunulmuştur. Onlara yalnızca gereğini yapmak kalmıştır… Ve yalnızca iki olasılık vardır: Tarihe geçmek ya da tarih tarafından lanetlenmek… NOT: Pazar günü İstanbul Çağlayan mitinginde kucaklaşmak için bekliyorum… e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Vatandaşlık andı ve Çağlayan mitingi PROF. Dr. Tülay Özüerman, “Vatandaşlık andı” hazırlamış: “Anayasanın tarafsız olarak tanımladığı gibi bir kişi Çankaya’ya çıkmadıkça birilerinin seçtiği kişi benim Cumhurbaşkanım olamaz. Alışmayacağım. Başkalaştırılan rejime alışmayacağım. Atatürk’ün gösterdiği ilkelerde hiç kimse yanımda yürümese de yürümeye; korkmadan, çekinmeden türbandan yana taraf olan birisinin Çankaya’da anayasada söylendiği gibi tarafsız olamayacağını söylemeye devam edeceğim. Birileri türbanı siyasetin simgesi yaparak çoğaltırken, seyircilik etmediğim gibi, bundan sonra da etmeyeceğim. Ülkeyi saran karanlığa karşın aydınlık Türkiye düşlerimden vazgeçmeyeceğim. Tüm yapılanların yanlışlığını, gören, bilen birisi olarak anayasada tanımlanan nitelikleri taşımayan birisinin cumhurbaşkanlığını asla içime sindirmeyecek ve onun geldiği tüm ortamları terk edeceğim.” Siyasi gelişmeler gösteriyor ki önümüzdeki günlerde benzeri antlar çoğalacak. 14 Nisan’da Ankara Tandoğan’da aydınlık Türkiye özlemini dile getiren yaklaşık 1.5 milyon insan vardı. Anlamadılar. Ama halk anlatmaya devam ediyor. Türkiye’nin her yanından ülkesine sahip çıkan herkes 29 Nisan’da (bu pazar) İstanbul Çağlayan’da olmalı. İstanbul, “geldikleri gibi gidecekleri” yer olmalı! behicak?yahoo.com.tr Lale Sema Akdemir: “İstanbul’da lale devri, Ankara’da gül devri; yani, güllalesi...” Bakkal Serkan Deniz: “Baykal’ın hesabı bakkalın hesabına döndü; o kafa Çankaya’ya çıkıyor!” Melen Projesine Dikkat! TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Kentliler olarak her gün, her yerde ve gün boyu alıştığımız ya da alışamadığımız pek çok sorunla iç içeyiz. Bu kez de sorunların modalaştırılmasını okurlarımızla paylaşmak istiyorum. Moda olan bir şey bir süre için ilgi görür ama değişken bir durumdur. Yeni moda ortalığı kasıp kavurunca çoğu kez, bir önceki önemini yitirir yani “demode” oluverir. Modalaştırılmış konuların çevre politikalarında da sık sık gündeme getirildiğini gözlemliyoruz ama bazıları da ısıtılıp ısıtılıp buyrun bizim iktidar dönemimizin medarı iftiharıdır, denilerek önümüze getiriliveriliyor. Hatırlayacaksınız, 2007 yılının başlarında İstanbul Tuzla ilçesi ile başlayan İstanbul’un ve ülkemizin pek çok yerinden zehirli ve tehlikeli atık fırtınaları kopartılmış; epeyce sesler yükselmişti. Bu sesin yükseltisine renk katan kişilerden biri de, Sn. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe idi. Tam da o sırada Çevre Yasası TBMM’de görüşülmekteydi. Ne var ki fırtına, Çevre Yasası değişikliklerinin kabulünden sonra dindi. Konu artık pek konuşulmuyor ve herhangi bir açıklamaya da gerek duyulmuyor nedense. İstanbul’da doğaya bırakılan 750 bin ton zehirli ve tehlikeli atığın yüzde 1’inin İZAYDAŞ’a gönderildiği yetkililerce bildirilmişti. Ya geri kalanı ne oldu? Zehirli atık denetimi ne durumda? Bu denli yaşamsal etki yapan bir konu neden birdenbire ortadan siliniverdi, doğrusu merak etmemek olası değil. Acaba şu günlerde durum nedir; çözümlendi mi; ya da nasıl çözümlendi? Yoksa bizler çoğalan varillerle birlikte yaşamaya devam mı ediyoruz? Yetkililerde çıt yok. Özetle, toplumun bir zaman dilimi içerisinde yaşadığı, ne olduğunu tam da anlayamadığı üstü örtülüverilen tehlikelerden sadece biriydi. Geldi ve geçiştirildi. ??? Bu sıralarda da, küresel ısınma ve tabii onu içeren; su kaynakları, enerji vb.. konuları gündemde. Bunlardan en önemlisi de su. Küresel ısınma ve kirliliklerle geleceği boğan bir konu. Bunun için elbette önlem alınması, projeler yapılması çok doğaldır. Örneğin geçen haftalarda “Dünya Su Haftası” nedeniyle su kaynakları, pek çok yerde konuşuldu. Ülkemiz genelinde özellikle İstanbul gibi kentlerde bulunan su havzalarının içme su kaynaklarının akarsu ve derelerin kirlilikleri ve yürekler acısı durumları konu edildi. Köklü çözümlerin, AKP politikalarıyla çelişmesi nedeniyle, kirliliklerin sürdüğü konuşuldu. Sorgulandı. Aslında ülkemizdeki asıl sorun; doğal kaynakların amaçlarına uygun yönetilmesiyle ilgili olarak, AKP’nin bütünsel koruyucu bir politikası olmamasıdır. Rant deyince her şeyleri bir tarafa savuruvermesi ve altı çürüyen mega projelerle övünmesidir. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geçen haftalarda yapılan uluslararası katılımlı bir törenle, 2009 yılında “Dünya Su Konseyi” toplantısına, İstanbul’un ev sahipliği yapma görevini üstlendi. Orada küresel ısınmada suyun öneminden ve dünyadaki içilebilir su kaynaklarından söz edildi. Susuz kalan ve kalmaya aday ülkelerdeki korkunç sonuçlar ortaya kondu. Yetkililerimiz, DSİ’nin yaklaşık 2025 yıl önce başlatmış olduğu Düzce Melen’den su getirme projesini gündeme getirerek yerli ve yabancılara kısa bilgiler sundular. Parlak kitaplar dağıtıldı. 800 trilyonluk maliyeti olan projeyle su, Avrupa yakasına ulaştırılacakmış. Gerçekten de doğal kaynağımıza diyecek yok, yılda 1.2 milyar metreküp suyun toplanması önemli. Bolu dağlarından gelip Eftene gölüne dökülen Uğur suyu dışındaki üç akarsuyun temiz olmadığı biliniyor. Düzce yöresi “birinci sınıf” diye değerlendirilen en verimli toprağın bulunduğu bir arazi. Ne var ki aynı hükümet bu alanlarda var olan tavuk çiftlikleri, atölyeler, sanayi tesisleri, çöp alanları ve deprem, erozyon bölgesi durumlarını bir tarafa bırakarak bölgede sanayi yatırımlarına teşvikler sağlıyor. İyi de, AKP’nin dünyaya önerdikleri, su kaynağının tamamen koruma alanı kapsamına alınması; sanayileşmeye, yapılaşmaya açılmaması gerekmez mi? Hangi boru cinsi; kaç boru, ne tür arıtma yapılırsa yapılsın, akarsuların geçtiği ve döküldüğü alanların niteliklerinin dikkate alınması gerekmez mi? ??? Ayrıca, yıllar önce Yeşil Vadi’de aynı proje için bizim de içinde olduğumuz yüzlerce duyarlı ve mağdur insanla birlikte gösterilen tepkiler, boşuna değildi. Verilmek istenen mesaj; doğadaki orman ve değerli toprak ekosistemini, 250300 km’lik bir uzunlukta ve yaklaşık 50100 metre enindeki tahribatla asırlık ormanları gereksiz şekilde yok etmeden önce düşünün anlamındaydı. Yine aynı sözler, daha fazlasıyla geçerlidir. Ayrıca, Ömerli Barajı’nın kirletilmesi, yıllardır önüne geçilemeyen kronikleşmiş bir hal almadı mı? Söz konusu uçuk “Melen Projesi” maliyetine acaba sorumlu siyasiler, ne kadar katledilen ve edilecek maliyet hesaplarını, gelecek kuşak adına ekleyecekler? Bunun hesabını dahi yapamadıkları ortada. Birinci sınıf tarım alanları ve su havzaları, bir yandan üst anlaşmalarla katledilip taş yığınına dönüştürülüyorsa, projeleri yanlışlıklarla dolu demektir. Çevre politikaları içindeki sorunlar, sürekliliği olan ve iyileştirilmeyi ve sürekli denetlenilmeyi gerektiren, asla geçici modalaştırılamayacak bütünsel konulardır. Doğal denge hızla bozulmaya devam ediyor. Bu güzel anayurdun her şeyinden sorumluyuz. Ülkemizi Cumhuriyet çocukları olarak böyle bir kara tabloyla teslim almamıştık. Bu nedenle çevreciler olarak da, her şeyin elbette “farkındayız”. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Elazığ yö1 resinde yetiştirilen ve ka 2 liteli kırmızı 3 şarap yapımında kulla 4 nılan bir 5 üzüm cinsi. 6 2/ Geminin 7 çektiği suyu 8 göstermek için baş ve 9 kıç bodosla1 2 3 4 5 6 7 8 9 maları üzerine koK nulan işaretler... İn 1 B E L D İ B İ S A L T A ce talaş. 3/ Şöhret... 2 E P E S K O R Ankara yöresine öz 3 L İ K A T A K ME gü bir halk oyunu. 4/ 4 E T T A Dilbilgisindeki söz 5 K E S E R L A A GO R A cük türlerinden bi 6 ri... Küçük mağara. 7 O Y M A P I N A R 5/ “Süsen” de deni 8 B U B U N O A len bir süs bitkisi... 9 A M A G A Z E L Germanyum elementinin simgesi. 6/ Ortakulakta bulunan küçük bir kemik... Gökova Körfezi’nin güney kıyısında, kumuyla ünlü küçük bir ada. 7/ Çabuk ve kolay kavrayan... Adın durum eklerinden biri. 8/ Eyerin iki yanında asılı bulunan ve hayvana binildiğinde ayakların basmasına yarayan demir halka... Kuzu sesi. 9/ Mısır’ın plaka imi... İçkale. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Papatyayı andırır, sarı renkli bir çiçek. 2/ Güzel yapraklı bir saksı çiçeği... Menteşe. 3/ Ses... İzmir yöresinde yetiştirilen ve hoş kokulu bir şarap veren üzüm cinsi. 4/ İçyüz.... İndiyum elementinin simgesi. 5/ Yeşilırmak’ın antik dönemlerdeki adı... Gürcistan’ın plaka imi. 6/ Üzerinde maden dövülen araç... Büyük bir orman ağacı. 7/ “ Alasya”: Oyuncumuz... Türk resim sanatında önemli bir grubun ad olarak benimsediği harfin okunuşu. 8/ Ortakulakta bulunan küçük bir kemik... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek. 9/ Bir gıda maddesi... Balıkesir’in turistik bir ilçesi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle