23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 NİSAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Sadece Hıristiyan kitaplarını satanlara değil, ‘Anadolu insanlığı’na da saldırdılar 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Malatyalı’ olabilmenin erdemleri ıristiyanlık kitapları yayımlayan Zirve Yayınevi’ne kanlı baskını gerçekleştirenler, “insan” olamayacakları gibi “Malatyalı” da hiç olamazlar. Çünkü böylesi bir kin ve düşmanlık, ne “farklı inançlar”ın ortak uygarlıklar yarattıkları Anadolu’ya yakışıyor, ne de aynı yaşamın kültürel zenginliğine sahip Malatya’ya. Bu “görmüş geçirmiş” kentimizin, aynı zamanda “her görüşten ünlüler”in memleketi olması bile, Anadolu dostluğunun ne denli “bilge”ce yaşandığını kanıtlıyor: Cumhurbaşkanlarımızdan İsmet İnönü ile Turgut Özal, şehit General Eşref Bitlis, ölümsüz yazarımız Sabahattin Ali, Alevi aydınımız İzzettin Doğan, unutulmaz komedyenimiz Kemal Sunal, usta tiyatrocu İlyas Salman, türkülerimizin anaları Belkıs Akkale ile Zehra Bilir, popüler müziğimizin sevilen sesleri Zerrin Özer ile Füsun Önal, sanatçı kardeşler Rana ve Selçuk Alagöz, Ermeni gazetecimiz ve yurttaşımız Hrant Dink... Aslında çok eksik olan bu benzersiz listeye, Anadolu kültürlerinin “hami”si Prof. Dr. Metin Sözen’i de ekleyebiliriz. Çünkü Malatya’daki aile evlerinin yerinde bugün ‘Sözen Apartmanı’ olsa bile, ilköğrenimini gördüğü Gazi İlkokulu tarihi yapısıyla aynen duruyor. Tıpkı, kentin ünlü Sinemalar Caddesi’ndeki “Beşkonak”lar gibi; aynı caddedeki Arpacı Konağı gibi; aynı semtteki İstanbulluoğlu Konağı gibi; müze yapılan Karakaş Konağı gibi; kültür merkezine dönüşmeyi bekleyen Horan Kilisesi gibi... Bütün bu mekânlar, “farklı dinler”den insanların “birlikte yaşama sevdaları”na da tanıklar… Hemen hiçbir gerilimin anımsanmadığı komşuluklar, kentin toplumsal birikimlerini zenginleştirdiler. Kültürel farklılıkların “ayrışma”yı değil, “ortaklaşa uygarlaşma”yı yaratabilece Emre Kongar’ın Acısı... Prof. Dr. Emre Kongar, adının önündeki akademik unvanının yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren, has bilim adamıdır. Onun bu niteliği, yalnızca belli alanlardaki uzmanlığından değil, fakat katıksız aydın kimliğinden kaynaklanır. Emre Kongar, tam bir aydındır, çünkü en karışık konular bile onun kaleminin değirmeninden isteyen herkesin kendine mal edebileceği bilgilere dönüşerek çıkar. Öte yandan bu değirmenin belki de en önemli aygıtı, Emre Kongar’ın hep kılı kırk yararcasına üzerine titrediği dilidir, çünkü Kongar, söylediklerinin anlaşılır olmasını aydın olmanın birincil koşulu sayan ender aydınlarımızdandır. Emre Kongar’ın 23 Nisan günü gazetemizdeki köşesinde çıkan “Din ve Siyaset” başlıklı yazısı, daha önceki pek çok yazısı gibi, yine sürekli saklanması, okumamış olanlara okutulması ve kültür tarihimizin bir özeti niteliğiyle değerlendirilmesi gereken yazılarından biri oldu. Yazısının girişinde tektanrılı dinlerin siyasetin doğrudan aracına dönüşmesinin öyküsünü anlatan Kongar, bu bağlamda günümüzün din ve laiklik tartışmaları açısından büyük önem taşıyan bir konuya, AnadoluTürk Müslümanlığı ile Arap Müslümanlığı arasındaki büyük farka değgin şu saptamalarda bulunmuş: “AnadoluTürk Müslümanlığı, Arap Müslümanlığından değişiktir. Daha insancıl, daha hoşgörülü, daha farklıdır Anadolu insanının inancı. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkler, yolda sadece Araplarla ve Arap İslamı ile değil, Maveraünnehir bölgesinde Hacı Bektaşı Veli gibi, Ahmet Yesevi gibi büyük din bilginleri ve düşünürler ile de tanışmışlar, hem bu nedenle, hem de Osmanlı’nın bir Cihan İmparatorluğu olmasının getirdiği zorunluluklarla, hümanizm ve tolerans çizgilerinde daha derin ve farklı bir yapı geliştirmişlerdir…” Değerli yazar ve araştırmacı Erol Toy, Gürer Yayınları arasında çıkan ve Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan uzun yolu en önemli kilometre taşlarıyla gözler önüne seren “O’na Katılmak – Dünden Yarına Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında, “Osmanlı Trajedisi” başlığı altında, imparatorluk henüz Arap Müslümanlığının bağnazlık çamuruna batmamışkenki durumu şöyle anlatır: “XV. yüzyıl sona ererken uygarlığın doruğunda Osmanlı vardı. (…) – Medreseleri; Kâtip Çelebi’den, Ali Kuşçu, Uluğ Bey ve Kadızade yoluyla doğrudan Hayyam ve İbni Sinâ’ya, Ebusuud Efendi, Ak Şemseddin, Molla Gürani, Molla Fenari, Emir Buhâri, Hacı Bayramı Velî, Mevlâna Celâleddini Rumi, İbni Arabî, İbni Rüşt kanalıyla DoğuBatı bilim ve felsefe bileşiminin son doruğu ‘Beytül hikme’ye (hikmetin evi) dayanır… Astronomi, tıp, kimya, coğrafya gibi fiziki… Felsefe, hukuk, tarih ve tasavvuf benzeri soyut bilimlerde yükselişi (…) bilim, kültür ve sanat doruğunda…” Arap Müslümanlığının egemenliğinden önceki Osmanlı, işte budur. Ama zaman içerisinde, hadislerle olguların zıtlaşması durumunda, yorumda olguların mantığının önde tutulmasını buyuracak kadar akılcı olan asıl Müslümanlık ya da hurafelerle ve bağnazlıkla ilintisiz Anadolu Müslümanlığı, yerini bu dinin kökenlerinden ve kitabından tümüyle uzak bir yobazlık âlemine bırakmıştır. Dinin politikaya alet edilmesi, hiçbir büyük din açısından olumlu sonuç vermemiştir. Ama yobazlığın giderek egemen olmasıyla, Batı’nın Rönesans’tan Aydınlanma’ya ve sanayi devrimine uzanan çizgisinin de uzağında kalan OsmanlıTürk toplumunun bu yüzden ödediği fatura, çok daha ağır olmuştur. Bugün, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 87. yıldönümünde hâlâ laiklik tartışmalarının bulanıklığında debelenmek zorunda bırakılan Türk toplumu da aynı faturayı ödemeyi sürdürmektedir. Bu bağlamda, Emre Kongar’ın andığım yazısının sonunda yer alan saptaması, tümüyle geçerlidir: “Sorun, ne Müslümanlıktadır, ne dinde ne de dindarlarda: Sorun, dini, politikaya alet eden dinci politikacılardadır.” Emre Kongar, yazısının sonunda 2007 Türkiyesi’nde bir 23 Nisan günü böyle bir yazıyı yazmanın yüreğine saldığı acıdan söz ediyor. Emre Kongar’ın acısı, bu toplumun Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde aydınlığın yollarına düşmüş ve Cumhuriyete gönül vermiş tüm insanlarının ortak acısıdır. [email protected] H 1 ÜNLÜLERİN TARİHSEL KENTİ 1 Malatya’nın genel görünümü. 2 Koruma projesi kapsamındaki ‘Beşkonaklar’ın mimarlık öğrencilerince çizilen deseni. 3 Atatürk 1937’de Malatya’yı ziyaret ederken... 2 liğin İslamcı güçlerle daha fazla çatıştığı bir döneme rastladı…” (The Daily Telegraph) “Malatya bir milliyetçilik yuvası ve 1981 yılında Papa İkinci Jean Paul’e suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’nın da memleketi…” (Independent) New York Times ise daha ileri giderek saldırganları “Türkiye’nin geçmişinden gelen hayaletler” şeklinde tanımlayıp şunları yazıyor: “Ülkenin milliyetçi kanadı giderek artan bir biçimde şiddete başvuruyor…” Bu koroya Almanya’nın “muhafazakâr” başbakanı Angela Merkel de bakın nasıl katılıyor: “Türkiye’de Hıristiyanlara ve diğer din mensuplarına karşı gösterilen hoşgörüsüzlüğe karşı Ankara hükümetinden açık bir eylem ve önlem paketi bekliyorum...” (Hürriyet23 Nisan 2007) Hükümet ise Batı’nın bu “muhafazakâr” kadın liderine, aslında adı gibi “melek” olabilmesi için de “Anadolu hoşgörüsü”nü öğrenmesi gerektiğini söylemiyor; öncelikle kendi ulusal geçmişindeki “diğer din mensupları”na karşı uygulanan “faşist katliamlar”ı sorgulaması gerektiğini bile anımsatmıyor. ALATİYYE’NİN MİRASÇILARI... Hititlerin meyve bahçesi anlamında “Maldia” dedikleri Malatya’nın 6000 yıl önceki ilk kuruluş yeri, kente 7 km. uzaklıktaki Aslantepe Höyüğü… Tarihin ilk saray kapılarını süslemiş “aslan heykelleri” de 1930’lardaki ilk “Cumhuriyet kazıları”nda çıkarılmış. Kültepe kaynaklarında “Melita” denen kent, İS 2. yüzyılda “Romalı”lar tarafından şimdiki Battalgazi’ye taşınmış. Selçuklular dönemindeki “Malatiyye” adının ise “büyük şahsiyetlerin diyarı” anlamına geldiği söyleniyor… İşte bu geçmişin mirasçısı olan Malatyalılar, geçen hafta sonu İnönü Stadyumu’nda “Terörü lanetliyoruz” pankartı açtılar. Kim bilir; belki Prof. Dr. Fahri Işık da Antalya’daki Patara antik kentinde kazı yaparken “memleketi”nde yaşananlar karşısında en yanık uzun havayı “Arguvan ağzı” ile söyleyip ardına yine Malatya’dan şu “ulusal türkümüz”ü ekliyordur: “Yüksek Ayvanlarda Bülbüller Öter / Bülbülün Figanı Âleme Yeter / Benim Çektiklerim Ölümden Beter...” ‘M 3 ğini kanıtladılar. İşte bu birlikteliğin içli “ezgi”lerini de türkülerimize armağan etmiş Malatya’da, çağdaş aydınlanmanın bilim yuvası ise İnönü Üniversitesi. Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, geçen yıl akademik eğitimi başlatırken şunları söylemişti: “Dinsel farklılıkların siyasal ve sosyal yaşamda öne çıkarılması, ulus kimliğini yok ederek bu coğrafyada başka ülkelerin sömürgesi olan onlarca dini devletçikleri ortaya çıkarır. Ülkemizin bugün dünyada, Müslüman ülkeler arasında hak etmiş oldu REKTÖRÜN UYARISI ğu farklı saygınlığın tek bir nedeni vardır; o da laiklik ilkesidir...” Şimdi Malatya, sadece insanlıktan değil, üniversitesindeki bu “aydınlık fikirler”den de nasiplenememiş “ilkel kafa”lılar yüzünden, “insanlıkla yoğrulmuş tarih”ine asla yakışmayan bir talihsizliği yaşıyor. Türkiye’nin çağdaş duyarlılıklarını yok etmek isteyenlerin “küresel medya”sı bile, kitabevi baskınının ardındaki “ırkçıdincilik”ten ötürü Malatya’yı, hatta Anadolu’yu bakın nasıl yargılıyor: “Bu olay Türkiye’deki dini ve diğer özgürlüklerin kırılganlığını gösteriyor…” (Financial Times) “Saldırı, laik TARSUS 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZ SATIŞ İLANI Dosya No: 2007124 Esas Bir borçtan dolayı aşağıda mevkii, tapu kaydı ve özellikleri belirtilmiş bulunan taşınmaz, Tarsus 2. İcra Müdürlüğü’nün 2007/ 124 esas sayılı dosyasından icraen satılacaktır. İşbu satış ilanının İİK’nun 127. maddesine göre, tapuda adresi bulunmayan ve tebligat yapılamayan ilgililere tebligat yerine kaim olunacağı ilan olunur. A) Satılmasına karar verlen taşınmazın cinsi, kıymeti, adedi ve evsafı: TAŞINMAZLARIN TAPU KAYDI: l) Tarsus ilçesi, Gaziler Mahallesi’nde kaim 3358 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki B Blok 4.kat 13 nolu bağımsız bölüm mesken borçlunun adına kayıtlıdır. TAŞINMAZIN ÖZELLİKLERİ VE DEĞERİ: 1) Borçlunun meskeni 3 oda 1 salon, 2 balkon, mutfak, kiler, banyo ve WC’den teşekkül ettiği belirlenmiştir. Dairenin taban döşemeleri karo, tavan kartonpiyerli, kapıları Amerikan kapı, pencereleri PVC, mutfak, banyo ve WC zemin ve duvarları fayans, mutfak tezgahı mermer, tezgah altı dolabı var üst dolap sökülmüş, sıvaboya ve saten badanası yapılmış, elektrik, su, sıhhi tesisatı bulunan daire bürütl 50.00 m2 oturumlu bir meskendir. Dairenin muhammen bedeli 65.000.00 YTL’dir B) SATIŞ ŞARTLARI: Birinci Satış, 18.06.2007 Pazartesi günü saat.10.30’dan 10.45’e kadar, Tarsus Belediyesi Müzayede Salonu’nda açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ı ve rüçhanlı alacaklılar varsa mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile, 28.06.2007 Perşembe günü aynı yer ve saatlerde ikinci artırmaya çıkartılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış masraflarını geçmesi şartıyla %40 artırana ihale olunur. b) Artırmaya iştirak edeceklerin,tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye, resmi ihale pulu %1 KDV, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. c) İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin(*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususi ile faiz ve masraflara dair olan iddialarını dayanağı belgeleri ile on beş gün içerisinde dairemize bildirmeleri lazımdır, aksi takdirde haklan tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. ç) İhaleye katılıp daha sonradan ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. d) Şartnameler ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde, isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. e) Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2007/124 esas sayılı numarası ile müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 13.04.2007 (İc.İf.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 21467) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle