22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 NİSAN 2007 SALI 2 AKP’nin cumhurbaşkanı adayı ne zaman belli olacak? Gerçek ortada.. cumhurbaşkanı ya Recep Bey, ya da onun seçtiği, beğendiği bir AKP’li olacak!.. Bakın ne demiş! “Yollara dökülen bu takımların ne yaptıkları belli değil...” “Bu takımlar” 14 Nisan günü yurdun dört bir yanından Ankara’ya gelerek Atatürk’e, Cumhuriyet’e, devrimlere, uygarlığa, bilime, sanata bağlılıklarını göstermek isteyenlerdir... Başbakan Suriye’ye giderken uçaktaki gazetecilere sormuş: “Yollara dökülen bu takımlar ne istiyor?..” Yanıtı kolay: Seni Çankaya’da görmek istemiyor! Senin seçeceğin birini de istemiyor!.. Her şey, bu kadar açık!.. Neden mi? Önce Türkiye cumhurbaşkanı olması gereken bir kişinin OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL nitelikleri “sizin takımda” yok! Senin beğenmediğin “takım” Çankaya’da, Atatürk’ün, İnönü’nün, Korutürk’lerin, Gürsel’lerin, Sezer’lerin çizgisinde bir başkan istiyor! Yedi yıl görev yapacak bir insanın Cumhuriyetin temel değerlerine, anayasasına bağlı olmasını istiyor.. Bu yüzden sesini yükseltmek, özlemini duyurmak gereğini duyuyor... “Savcılar göreve” diyor Başbakan!. O uyduruk Andıç olayını, orada yazılanları, orda suçlananları, orada hükümeti devirmek için planlar yaptığı söylenenleri kovuşturmak için “savcılar göreve” diyor.. Bu çağrıyı bizler de yapıyoruz. Genelkurmay’dan önemli bir belgenin nasıl olup da Utah’lara, ‘Bu Takımlar’ Ne İstiyor? Fethullahçılara kadar ulaştırılmasının araştırılmasını... 14 Nisan bir uyarıdır. Belki, son uyarı... Genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, köylüsüyle kentlisiyle meydanları doldurup taşıracak insanlarla birlikte olmak, Atatürk Cumhuriyeti’nin gücünü, etkinliğini, ölümsüz varlığını kanıtlamak... Bu parçalanmaz gücü, bu birlikteliği bozmak; ülkemizi, halkımızı ilkelliklere, çağdaşlık dışı heveslere, eylemlere sürüklemeye kalkışmak isteyenler çok dikkat etmelidirler, akıllarını başlarına almalıdırlar. 14 Nisan, geçmişten geleceklere bir yeni başlangıçtır. 19 Mayıs’lar, 23 Nisan’lar, 30 Ağustos’lar, 29 Ekim’ler gibi!.. 14 Nisan’da Ankara’da yaşanacak ulusal coşkuda yer almak, bir yurttaşlık borcudur. “Var olmak ya da yok olmak” savaşımında ‘varım’ demektir... Onca Varsıllık İçinde Meral PAZAR PENCERE Milli Güvensizlik Kurulu Toplanıyor... Bugün MGK toplanıyor.. MGK (Milli Güvenlik Kurulu) iki kanattan oluşuyor.. Sivil kanadın başı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.. Asker kanadın başı Genelkurmay Başkanı Yaşar Büykanıt.. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, MGK’ye son kez başkanlık ediyor... ? Toplantıdan ne çıkacak?.. Teröre 3 günde 10 şehit verdik.. Kuzey Irak Kürt lideri Mesud Barzani Türkiye’yi apaçık bir dille tehdit etti... Ancak MGK’den laf ötesinde bir şey çıkacağını düşünmek güç... Neden?.. ? Çünkü kuruldaki sivil ve asker kanatların her alandaki düşünceleri birbirine taban tabana zıt... Kurul, Milli Güvenlik değil, Güvensizlik Kurulu gibi... Bu zıtlık PKK’ye yönelik yaklaşımı belirliyor!.. AKP iktidarı ABD’ye yakındır.. Daha geçenlerde Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Irak’ta Barzani’nin ikizi Talabani ile ABD’nin isteği üzerine ikili konuşmayı gerçekleştirdi.. Türkiye haritasının güneydoğusunu mayın tarlasına çeviren PKK’yi, ABD, Kuzey Irak’ta kanatlarının altına almış durumda.. AKP iktidarının gıkı çıkmıyor... Çünkü bu iktidar Amerikan BOP’unun (Büyük Ortadoğu Projesi) bir ürünüdür... ? Amerika’ya gebe olan AKP iktidarında PKK terörüne karşı köktenci bir irade oluşması olanaksız... Bu durumda asker ne yapsın?.. Bu iktidarın avucundaki medya sabah akşam askere saldırıyor... Çok satışlı gazetelerde şehit haberleri olabildiğince gizleniyor, örtülüyor, saklanıyor... Askerin darbe yapacağına ilişkin savlar ve söylentiler ise alabildiğine şişiriliyor... ABD güneydoğu sınırımızda komşumuz oldu... Lamı cimi yok PKK ile birliktedir!.. ? Peki, Türkiye neden bu kadar edilgin?.. Dengelere bir göz atmak, elimizin kolumuzun neden bağlı olduğunu anlatmaya yeter... Ülkede siyasal partilerin yerini artık tarikat ve cemaatler doldurmaktadır... Medya, iktidarın gözetimi ve denetimi altındadır, avucundadır... Özel kesim resmi turnikeden geçmeden bir şey yapamadığı için iktidara teslim olmuştur... Ekonomi IMF’nin, bir başka deyişle Amerika’nın denetiminde soluk alıp veriyor... Bugünkü iktidar kendi çıkarlarına, hırslarına ve hedeflerine bütünüyle bağlandığından terörle mücadele iradesini gösteremez... Asker bu durumda ne yapsın?.. ? Asker Bitlis’te ‘şehit’ veriyor, İstanbul’da ‘darbeci’ diye saldırıya uğrayıp suçlanıyor... MGK’nin sivil kanadıyla asker kanadı bu konuşlanma içindeyken toplantıdan ne çıkabilir?.. Bilmem ki mintara fillah sivil kanada bir şeyler nazil olur da askerle birlikte ortak bir yönelişe geçebilirler mi?.. Yoksa bu gidişle çok MGK toplantısı yapılır ve daha çoook şehit verilir... E vet, onca varsıllık içindeyken “onca yoksulluğa batmanın” garip çelişkisini yaşıyoruz ülkemizde! 1946’dan bugüne gittikçe artan bir ivmeyle yoksulluğa, karanlığa sürükleniyoruz. Açık seçik... O günlerden bugüne işbaşına gelen siyasal erklerin izledikleri siyasaların, toplumumuzu bugünkü duruma (27 Mayıs’ın o kısa dönemi dışında) sürükleyişleri... Biz böyle durumlara düşecek ulus muyduk?.. 1915’ten 1946’ya değin yükselen bir çizgide tüm ulusları hayran bırakan, örnek olan; sömürgeci tayfasının feleğini şaşırtan o devrimci ayıklanış... “Onca yılda her savaştan utkuyla çıkan Türk ulusu”, “On yılda on beş milyon her yaştan genç yaratan bu ulus”un içindeki “çılgın Türk”ü ayrımsayan büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde ayaklanışı!.. Kutsal isyan!.. Ulusal sınırlarımız (Misakımilli) içinde tüm bağımsız, çağcıl, laik bir ulus ve yurt yaratma savaşımı... Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı utkuyla son landırıp Osmanlı Devleti’nden kalan borçları da ödeyip tam bağımsızlığın bayrağını, genç Cumhuriyet Türkiye’sinin burçlarına diken, Atatürk’ün öncülüğündeki Türk ulusu, geleceğe umutla bakıyordu. Kişilikli bir ulus olarak yaşamanın anlamını duyumsayarak!.. Başta insan varlığımız olmak üzere, öteki her türlü varsıllığıyla sömürgeci devletlere, Lozan Antlaşması’yla onaylattırılan gizilgücümüz, “bizi yutmak isteyen sömürgeciliğe” gerçek bir dersti, unutamayacakları... Aynı zamanda tutsak uluslara da gerçek bir yol gösterici, bir ışık!.. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında değerlenmesi, Osmanlı’dan kalan dış borçlarımızın ödenmesi... İsmet Paşa’nın deneyimbirikimiyle 2. Dünya Savaşı’nın dışında kalabilmemiz; daha sonra Marshall yardımı ile yeniden dışa bağımlı siyasaların ocağına düşmemiz, ? Arkası 8. Sayfada CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle