18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 2007 PAZAR 20 ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! Nami Tepe: “Meclis’e girmesi için kota istenirse kadın mal; bir bez parçasıyla başı paket yapılırsa mal değil!” Ya ğ m u r E k i m Mal Emine Hanım’ın saçları permalıymış... “1 Nisan!” GÖRÜŞ PERİHAN ERGUN Erdoğan’a göre normalleşme nedir? Herkesin AKP çizgisine gelmesidir! Değişim Erdal Yücel: “ABD, ürettiği insan hücreli koyunu Türkiye’ye gönderip beğenmediği iktidarları değiştirebilir!” GÜNDEMİN hayhuyu içinde geçiştirilen bir konuda Anadolu Eğitim ve Bilim Hizmetleri Sendikası Genel Başkanı Cansel Güven’e kulak verelim: “TRT’nin, 60 ülkenin çocuklarının katılımıyla Antalya’da gerçekleşecek 23 Nisan Çocuk Şenliği’nde Türkiye’ye gelecek konuk çocukları cinsiyete göre ayırması bu bayramın geleneğinde bir ilk oldu. TRT’nin kızların kız öğrencilerin, erkeklerin de erkek öğrencilerin evlerine yerleştirilmesi konusunda Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü’nü yazılı olarak uyarması zincirleme bir reaksiyon başlatmıştır. Okul yöneticileri çocukları misafir edecek ailelerle bir toplantı yaparak, konuk kız çocuklarının erkek çocuklarla oynamalarına ve kızların erkek çocuklarla bir odada kalmasına izin verilmemesini istemiş, bazı okul yöneticilerinin de söz konusu Araplaştırma uygulamayı çocuklara anlatarak sürece katkı sağlamışlar. Tüm dünya çocuklarının kardeşliğine vurgu yapan, dünyada örneği olmayan bir bayramı haremlikselamlık düzeye nasıl indirdik şaşmamak elde değil. Bu cinsiyet ayrımcılığıdır, çağdaş bir anlayış olmadığı gibi TRT’nin ‘korumacı yaklaşım’ gibi açılımının ne olduğu belli olmayan tuhaf, muğlak açıklaması ile anlaşılamayacak bir durumdur. Ancak konunun derinlemesine düşünülmesi gereken yönü, kültürel anlayışımızın bir biçimde bozuluyor, dönüştürülüyor olmasıdır. Misafir bir çocuğu kendi çocuğumuzun tacizinden koruyacak kadar ahlaki çöküntü içinde olan bir ulusa mı dönüştük? Onları ulusumuzun ahlakına, misafirperverliğine güvenerek ülkemize gönderen Avrupalı ailelere verdiğimiz mesaj bu mudur? Evlense çocuğu olacak bir yetişkini meclis kürsüsüne çıkaran, çocukları cinsiyete göre ağırlayamaya kalkan, oyunlarına bile karışan yaklaşımları tesadüf veya kaza olarak algılayamayız. Millet iradesinin temsil yetkisine dönüştüğü en önemli günleri bayram sevinci içinde çocuklara emanet eden Atatürk’ün örnek ahlakı ve bilinciyle hareket etmek yerine, yeni(!) âdetler icat edilmesinin gereği yoktur.” Her şey ortada: Devleti ele geçirenlerin buldukları her fırsatta yapmak istedikleri, toplumu yaşam biçimiyle, kültürüyle, Sünni Araplaştırma çabasıdır. Ve ne yazık ki bunlar meydanı boş bulmuşlar ve hatta istedikleri gibi at koştursunlar diye bunlara meydan boşaltılmıştır! Gemi Alınabilir mi? (!) Sayın Başbakan’ın yirmi sekiz yaşındaki veliahtı, iş ortağıyla beraber 60 grostonluk kuru yük taşıma gemisine sahip oldu. Burak Erdoğan’dan önce, Kasımpaşa Lisesi’nden öğrencim olan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu da bir turistik feribotu sahiplenmişti. Bunlara şaşkınlık ve gıptayla (!) bakıyorum. Bu Kasımpaşalı iki iktidar bakanıyla Unakıtan’ın çocuklarına herhalde gökten yağmur yerine inci, elmas yağıyor. Biz de Kasımpaşalıyız, ama Ziya Paşa’nın dizelerinde anlatmak istediği, “Bibaht olanın bağına bir katresi düşmez dürrü gühar yağsa semadan” dediği gibi bizlere bereket inmedi. Şöyle ki; sınıf arkadaşlarından yaşça küçük olan Deniz Harp Okulu çıkışlı mühendis oğlumu eğer bir ay daha geç dünyaya getirseymişim kadroya geçemeyecekti. Bu heyecanı da yaşayarak çocuk denecek yaşlarda subay olup maaşa bağlandı. Daha sonra bileğindeki küçük bir görev rahatsızlığıyla kara hizmetine alınınca o günlerdeki bir maddeye dayanılarak üst teğmenken emekli oldu... Bu duruma kendisiyle beraber tüm sınıf subayı öğretmenleri ki o zamanlar amiral rütbesindeydiler çok üzüldüler. Kendisi denizcilikten vazgeçmedi. Değişik denizcilik şirketlerinde, en son da çok tanınan bir kurumda yirmi beş yıldır gemi mühendisliğine devam ededuruyor. Gelin görün ki emekli aylığının yanında memleket koşullarında yüklüce ücret almasına ve de İstanbul’un Burgazadası’nda yaşamasına karşın yaz aylarında gönül eyleyebileceği bir tekne sahibi bile olamadı. Bu ekonomik koşullardaki insan için belki de “Acaba çok mu tüketici” diye düşünülebilirse de aksine, eşi kılı kırk yararcasına harcama yapar. Şu anda Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki tek kızı da hep devlet okullarında eğitim görmüştür. Bu durumda Başbakan’la adı geçen bakanların çocuklarının varsıllıklarına nasıl şaşılmaz? Biz de ailece yetmiş küsur yıllık Kasımpaşalıyız (Aynalı Çeşmeliyiz), amma arkamızda çocuklarımıza ABD’de eğitim bursu veren H. Doğan ve Ramsey (Taşköprülü Remzi) gibi destekçilerimiz olamadığından orta halli yaşayıp gidiyoruz. Bir de bebe katiline “sayın”, aziz şehitlerimize “kelle” diyemeyişimizle acaba Türkiyemizi, yurttaşlarımızı çok seviyor olmamızın kusurlarını mı taşıyoruz diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bunları sergilerken halkımın yoksunluk ve yoksuzlukları da içimi acıtıyor. Daha dün bunun bir örneğini çok üzülerek yaşadım. Bizim apartmanın merdiven silicisi bir kadınımız var. Bu garip, dört çocuktan biri olan kızını, tedavi ettiremediği için lösemiden kaybetti. Üç oğlunun ikisi zar zor liseyi bitirebildi, üçüncüsü de vasıfsız işçi olarak tesisat işlerini bulabildiğinde ancak kendisi için çalışabiliyor; üstelik kocası da işsiz. Her zaman işini tamamladığında benim yorgunluğunu giderici ikramlarımla içini dökmesini sever. Bu defa dertleşirken “Bu hafta hiç iş bulamadım. Evde bir lokma yiyecek yok, elektrik giderini yarın ödeyemeyeceğiz. Onu da kesecekler” diyordu. İşte devlet büyüklerinin, memleketin ekonomik durumunu övünme aracı yaparken göremedikleri gerçek bu. Niye görsünler ki; iktidarda kalabilmelerinin tek güvencesi bu garip gurebaya bir torba erzak, bir miktar da yakıt vererek sandıktan yüzde 25 oyla, yüzde 34’ü alıp gene kazanacaklarını biliyorlar. Çünkü açlıkla savaşan halkının “tehlikenin farkında olamayacağı”nın da umudundalar. Çok şükür, gerçek ulusalcı yurtseverler bunun farkında ve Atatürk Cumhuriyeti’nin koruyuculuğunda. Bunu, bir de bu kör gidiş iktidarını demokratik yol olan sandıkta düşürmeyi sol ittifakla sağlayabileceklerini, iktidar hesaplarından vazgeçerek sol adını taşıyan partiler, aynı İtalya örneğindeki gibi düşünebilseler, ulusun karabasanını bitirecekler. Genel istem bu. SESSİZ SEDASIZ (!) Başbakanın Şam’da yiyeceği gol! BU Başbakan, taraftarı olduğu Fenerbahçe futbol takımını alıp Suriye’ye götürecek ve Şam’da maç yaptıracak. Maçı herhalde Suriye Devlet Başkanı da izleyecek ve böylece iki ülke arasındaki ilişkiler biraz daha gelişecek. Uğur Sayın, bu Başbakan Şam sokaklarında dolaşmadan önce Suriye Turizm Bakanlığı’nın internet sitesine girip dolaşmış. Sitenin adı: www.syriatourism.org. Suriye devletinin resmi sitesinin, sol sütununun altlarına doğru “Maps” yani haritalar bölümü var. Tıklayınca Suriye’nin siyasi haritası çıkıyor. Ve düşündüğünüz gibi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Hatay ili, “Antakia” ve “Iskandaroun” kentleriyle birlikte Suriye devletinin topraklarında görülüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Karayolları Genel Müdürlüğü sitesinden bölge haritasını ekrana getirip baktığınızda; Suriye tarafındaki sınır kapısının Hatay’ın Erzin ilçesi, Türkiye tarafındaki sınır kapısının Osmaniye’nin Toprakkale ilçesi olduğunu anlıyorsunuz. Hatay’ı Suriye topraklarında gösteren haritada yollar da var; Antakya ve İskenderun’dan Kasap, Harem, Ifreen, Jisrsh, Ariha gibi yerleşimlere gidiliyor. Diyeceksiniz ki, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, 2003’te Türkiye’ye geldiğinde “Hatay sorunu yoktur” demişti. Bu Başbakan da Şam’da herhalde “şanssız bir gol yedik” diyecek! behicak?yahoo.com.tr Saymaca Gülhan Elmas: “Yanlış anlaşılmış olacak; Başbakan Erdoğan terör örgütü lideri için değil, dolar için ‘sayın’ demiştir!” Sırayla Akif Kökçe: “Köprü ve otoyollar bu yıl özelleştirilecekmiş. Üst geçitlerle yaya geçitleri de gelecek yıl inşallah!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘Mimari’ restorasyondan ‘ruhani’ beklentiler Van Gölü’ndeki Akdamar Adası’nda bulunan “Surp Haç Kilisesi”nin tamamlanan restorasyonu için tören yapılırken biz de Cumhuriyet’teki yazımızda “mimari” çalışmalardaki “özen”e değinmiştik. (29 Mart 2007Uygarlık İzinde) Çalışmalarda “danışman”lık yapan Ermeni mimarlarımızdan Zakaryan Mildanoğlu, Feriköy Ermeni Kilisesi’nde sunduğu “Restorasyonun Öyküsü”nü şöyle noktalamıştı: “Sonuç olumludur; bazı hatalar görülebilirse de geri dönülmez nitelikte değillerdir.” Törene katılan Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısı Gyurjyan da “Restorasyonda çok az yanlış var, ama genel olarak çok iyi…” derken Türkiye’den Patrik II. Mesrob da şunları söylemiş: “Bu başarılı restorasyon hükümetimizin tarihi eserlere ayrım gözetmeksizin verdiği önemin güçlü bir göstergesidir…” Öncelikle, işte bu “başarı”yı kutlamak gerekmiyor mu? Ülke“saygı”nın bile göz ardı edilebildiği eleştiriler… Örneğin, bu “eksik”lik nedeniyle Türkiye’ye gelmeyen Ermeni Ortodoks Kilisesi Ruhani Lideri II. Gagarin, müze işlevinden ve törenin kilise gelenekleri yerine laik kurallarla yapılmasından Ermeni halkının rencide olduğunu açıklamış…(Milliyet28 Mart 2007) ‘Saygı’nın göstergeleri Oysa, kilisenin bin yıl önceye ait yapısal nitelikleriyle birlikte, özellikle “dinsel kimliği”ne ait tüm öğeleri “rencide” olmasınlar diye; örneğin, kutsal resimlerdeki yok olmuş kısımlar “hayali benzetmeler”le tamamlanmaya kalkışılmamış. Dahası, kilisenin “haç kaidesi” de bulunamadığından, yenisinin “gerçek form”unda yapılabilmesi için Ermenistan’daki 10. yy kilise örneklerine bakmakla yetinilmemiş; uzman davet edilerek “eskisine en yakın” şekilde yapılması sağlanmış… İşte, kutsal değerlere böylesine “saygı”lı bir restorasyonla, Anadolu’ya has bir ayrıcalık olan “farklı inançlar arasındaki ortak yaşam kültürünün anıtsal müzesi” yaratıldı… Laik Türkiye’nin “insancıl mimarisi”yle “ruhani ayrımcılık”lara da ders verilerek… Zaten, Ermenilerin “Akhdamar” demelerinde de aynı insancıllığın efsanevi aşkı yok mudur? Keşişin kızı Tamara bir “Türk çoban”a âşık olmasaydı; Anadolu delikanlısı her gece yüzerek adaya gelip Tamara’nın tuttuğu ışıkla karaya çıkmasaydı; babası da bir gece benzer bir ışığı adanın değişik yerlerinde yakarak çobanımızı ışıklar arasında yüzmekten yorgun düşürmeseydi; Türk genci sulara gömülmeden önce “Ah Tamara” diye seslenmeseydi.. Ermeniler şimdi “Akdamar değil, Akhdamar…” diyebilirler miydi? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY mizdeki restorasyonların birçoğuna “korumak adına tahribat” denilebilen bir dönemde, yüzümüzü ağartan bu sonucu yaratanlara bilmem ki nasıl “teşekkür” etmeli? Yapımcı Kartalkaya firması; rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin müellifi ve sorumlu mimar Yakup Hazan; genel koordinatör mimar Dr. Fatma Sedes; şantiye şefi inş.müh. Adnan Vural; konservatör Evren Belli; bezemeci Akbil Bengül ve bakanlık uzmanlarının yanı sıra Prof. Dr. Işık Aksulu, Prof. Dr. Ara Altun, Prof. Dr. Oktay Belli, Doç.Dr. Mehmet Top ile Rıdvan İşler’den oluşan “Bilim Danışma Kurulu...” Bu “onur kadromuz”la birlikte kolları sıvayan Ermeni kökenli mimar ve mühendislerimiz ile Ermenistan’dan ve İtalya’dan katılan meslektaşları… Bütün bu emektarlarımızın adları bile anılmazken; günlerdir yazılan ve konuşulan ise “mimarî” başarı yerine “ruhanî” serzenişler… “Müze” olduğu için konmayan “haç”tan ötürü, restorasyonda tüm “kutsal simgeler”e gösterilen HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com ‘Kınayan’larımıza… Törene Ermenistan’dan gelenlere, Tiflis’ten de bir “Ermeni kökenli Gürcü milletvekili” katılmış… Keşke karşılayanlar arasında da “Ermeni kökenli Türk milletvekilleri”miz olabilseydi… Bu dileğimizi paylaştığımız yazımızda, Osmanlı meclisinin yanı sıra TBMM’de de 1960’lara kadar görev almış Ermeni vatandaşlarımızı anarak demiştik ki; “Bütün partilerimiz, yeni adaylarını belirlerlerken bu tarihsel erdemimizi yeniden anımsamalı..” (15 Mart 2007Cumhuriyet) Bu dileğimiz, Akdamar’daki töreni “kınayan” partimiz ve kuruluşlarımız için de geçerli… Yeter ki Surp Haç’ta “hep birlikte Anadolulu olma”nın derinliğini görebilsinler… ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Azmankaya” da de 1 nilen bir ba 2 lık. 2/ Eski 3 den uzay boşluğunu dol 4 durduğu var 5 sayılan esnek 6 madde... Bo7 ya ya da badana yap 8 makta kulla 9 nılan silindir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 biçimli fırça. 3/ EvK de soba yerine kulla 1 V A R Y A N T D A İ R E nılan, toprak ya da 2 A Y A A S tuğladan yapılmış o 3 R A S T I K T I MA R M cak... Büyü. 4/ Vila 4 Y yet... Temizlenmiş 5 A D I M R U M İ K arpayı sütle pişire 6 N A K A R A T R U T İ N rek yapılan Polonya 7 T İ ve Rus yemeği. 5/ 8 R A M N İ Ş Yaprakları salata gi 9 K E S M İ K Ş U bi yenen kokulu bir bitki... Torun sahibi kadın. 6/ Geminin rüzgâr alan yanı... İskambilde bir kâğıt. 7/ Halk edebiyatında, sekizli hece ölçüsüyle yazılan bir şiir türü... Asalak bir böcek. 8/ Büyük ve süslü çadır... Civcivlikten çıkıp yenilebilecek hale gelmiş tavuk. 9/ Çinakoptan biraz büyük lüfer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tahılın taşını ayıklamaya yarayan elek... Kimi yiyeceklere lezzet katmak için eklenen suluca malzeme. 2/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Yunan abecesinde bir harf. 3/ Yoz beğeni, zevksizlik... Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yetişen, mor çiçekli bir ağaççık. 4/ Tıpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kısa yazılışı... Ateş karıştırmaya yarayan demir çubuk. 5/ Suudi Arabistan’ın plaka imi... Bir nota. 6/ Hinduizmin en kutsal ve en sevilen tanrılarından biri... Bir nota. 7/ Romanya’ya özgü, at kuyruğundan yapılmış bir püskülle ovularak çalınan davul... Olta ya da tuzağa konulan yem. 8/ Yüce, yüksek... Nijerya’nın para birimi. 9/ Tuzlu... Güzeli en üstün ve en yüce değer sayan kişi. CUMHURİYET 20 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle