18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 2007 PAZAR 10 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Mortgage! Aydın AYBAY u mortgage denilen ölü ne kadar da çenemizi yordu, kafamızı şişirdi (Latince kökeni ile “mortis gage” ölü rehin demek oluyor). Taşınmaz ve konut piyasasında “devrim” yapacağı iddia edilen bu “ölü”nün, başını sokacak bir yuva sahibi olmak isteyen yoksulların işine yaramayacağı şimdiden söylendi bile. Hem de yetkili ağızlardan. Demek ki, onlar için bu “ölü”nün dirilip can dağıtması söz konusu değil. Nedir bu mortgage? Söze bunun adından başlayalım: Bu terimle anlatılan, bizim, Kara Avrupası hukuk dilinden yüz, yüz elli yıl önce devşirdiğimiz ipotek kavramının ve sözcüğünün AngloAmerikan hukukundaki karşılığı. Yani, bir ödünçten doğan alacağın borçlu tarafından geri ödenmesini güvenceye bağlayan bir “nesnel (aynî) garanti”. Bu “garanti”ye Kara Avrupası (ve biz) ipotek diyoruz; AngloSaxon’lar “mortgage” diyorlar. Hangi “muteber” sözlüğe baksanız, karşınıza, terim olarak bu denklem çıkar. Örneğin, Redhouse: mortgage=ipotek; Longman/Metro: mortgage=ipotek, rehin; Türk Hukuk Lügatı: mortgage=ipotek, gayrimenkul rehni; Hachette/Oxford: mortgage=hypoteque vb. Şimdi, terime değil, terimle anlatılan kavrama bakarak soralım: Aşağı yukarı yüz küsur yıldır kullanmakta olduğumuz ipotek sözcüğünü bırakıp bunun yerine mortgage dememiz için ortada ciddi bir neden mi var? Yok ise bazı “aklıevvel” yöneticilerimiz niçin (konut edinimi kolaylaştıracağı söylenen, 6 Mart 2007 günü yürürlüğe giren yasada hep ipotek dendiği halde) mortgage için, beyhude yere Türkçe sözcük üretmeye çalışıyorlar? Hemen belirtelim: AngloAmerikan hukukunun mortgage’in, bizim ipotekle, alacağa taşınmaz (ya da gemi) üzerinde nesnel (aynî) bir garanti sağlamak dışında, bir özdeşliği hatta benzerliği yoktur. Yoksulları ev sahibi yapacakları iddiası ile yola çıkanların işlevsel benzerlikten esinlenerek yaptıkları işe mortgage adını vermeleri bu bakımdan yanlıştır. İngiliz hukuku için yazılmış elemanter bir hukuk kitabına bakılsa, bu hukuk çevresinde eş PENCERE ya hukuku alanında Kara Avrupası’ndakinden bambaşka bir sistemin yürürlükte olduğu görülecektir. Teknik ayrıntıya girmeden, bu yasaya ad bulmaya çalışanlara bir soru soralım: Mortgage’in kuruluşunun, temelde, 3000 (üçbin!) yıllık bir kiraya benzer (lease, demise) bir işlemle, zilyetliğin rehin veren (mortgagor) tarafından rehin alana (mortgage’e) devredildiği biliniyor mu? Sonuç olarak, terim yönünden kendilerini “şehveti kelâm”a kaptırmış olanların züppeliklerini bir yana bırakıp işin özüne ilişkin görüşümü söyleyeyim: Mortgage teriminin konut ihtiyacının karşılanması için öngörülen kredilendirme sistemi için kullanılmasına hiç gerek yoktur. Nitekim bu konuyla ilgili olarak mart başında yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasa’da da bu terim hiç kullanılmamıştır. İpotekle güvenceye bağlanmış uzun vadeli taşınmaz kredisi düzeni zaten bizim uygulamamız için yeni bir şey de değildir. Nitekim, Emlak Bankası ve SSK’de ipoteğe bağlı konut kredisi sistemi yıllarca uygulanmıştır. Yeni yasada öngörülen de, ucu ipoteğe dayanan ayrıntılı bir kredi düzeninden başka bir şey sayılmaz. Aynı sistemin AngloAmerikan hukuku çevrelerinde, “mortgage” olarak adlandırılması, önce tapu kütüğü düzenine dayanan ipotek teriminin, o çevrelerde kullanılmaması; sonra da yine o çevrelerde mortgage sözcüğü ile bu güvenceye bağlı bütün kredi düzeninin anlatılması geleneğidir. Yukarda da andığım, 6 Mart 2007 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Konut Finansmanı Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında” 5582 sayılı kanunla getirilen ayrıntılı düzenlemenin bir gazete yazısı boyutunda incelenmesi ve değerlendirilmesi çok zordur. Üstelik incelenecek yasa, Türkiye’de Cumhuriyet döneminde uzun süre uygulanan yerleşik yasama tekniğine uygun olarak hazırlanmamışsa bu iş daha da zorlaşır. Sözünü ettiğim 5582 sayılı Kanun’da, daha önce yürürlükte olan tam 12 yasada değişiklikler ve eklemeler öngörülmektedir. Ayrıca, Resmi Gazete boyutunda, bazısı iki buçuk sayfayı kapsayan uzunlukta maddeler vardır. Özal zamanının marifeti olan bu “çok yasalı yasalar” yapma yöntemi, zaten bir hayli karmaşık olan yasalar sistem ve düzenimizi büsbütün içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Aslında, yasanın yüzeyden tetkiki ile edinilen ilk izlenim şudur: Yasada uzun uzun metinler olarak kaleme alınmış olan maddeler, aslında, o konuda yazılmış bir kitap ya da makalede açıklanan bilgi ve değerlendirmeler gibidir. Bunların bir bölümünün büsbütün yasadan çıkarılması; önemli bir bölümünün de alt düzenlemelere (yönetmelik ve yönergelere) bırakılması uygun olur. İki ya da iki buçuk sayfalık tek metin halindeki maddelerin de iki ya da daha dar kapsamlı maddelere bölünerek küçültülmesi anlaşılmayı kolaylaştıracak bir çözüm sayılır. Biçim yönünden bu açıklamalarımın, yasayı öz yönünden inceleyip değerlendirecek uzmanlara yararlı olmasını diliyorum. Onlara yalnız kendi uzmanlık alanıma girdiği için bir iki küçük anımsatma yapacağım: Birincisi, yasanın 12. maddesinde sözü edilen “inançlı mülkiyet” terimi bizim hukuk yazınımızda bir fon’da toplanan paralar üzerindeki hak sahipliğini anlatmak için kullanılan bir terim değildir. İkinci nokta, yasada geçen bütün tapu işlemleri için geçerli olan bir uyarıdır: Tapu Kütüğü “bakkal defteri” değildir. Oraya, her önüne gelen tarafından “Tescil ettim, şerh ettim, beyanlar hanesine yazdım” diye kayıt düşülemez. Tapu hukukunda, tesciller, şerhler ve beyanlar olarak belirlenmiş sınırlı sayıda yazımlar vardır ve bunların her birinin “işlevi” Medeni Kanun ve Tapu Kütüğü mevzuatında belirlenmiştir. Buna göre, örneğin yasada yazılı olduğu gibi (m.12), “Kredi veya alacağın fona devredildiği hususu ilgili gayrımenkulün tapu sicilinde beyanlar hanesine kaydedilir” denirse, bu kayıttan hiçbir hukuksal sonuç çıkmaz. Şunu önemle göz önünde tutmak gerekir: Taşınmazlar üzerindeki nesnel hak ilişkileri, Tapu Kütüğü sistemi ile alenileşir ve bunlarla ilgili kayıt düzeni ile “disipline” edilir. Bu nedenle yasalara rasgele hükümler koyarak, bu disiplini bozmak yanlış ve tehlikelidir. Politikacılar Yazarlardan Hesap Soramaz Bir belediye başkanı almış karşısına ünlü bir gazeteciyi, hesap soruyor: “Yirmi dokuz milyonun var mı? Dışardan kaç para aldın? Gel malımızı mülkümüzü değiştirelim. Niye öyle yazdın?” Gazeteci de bir bir anlatıyor, açıklıyor. Belgeler gösteriyor!.. Bir komedya. Milyonlarca TV izleyicisinin önünde bir belediye başkanı, bir ünlü yazarı sigaya çeker gibi!.. Gibi de değil, açıkça soruyor, sıkıştırıyor, öteki de yanıt vermeye çalışıyor... Emin Çölaşan, benim her gün yazılarını okuduğum, beğendiğim bir gazete yazarı... Yıllar önceki bir “Milliyet” yarışmasında bir araştırmasına ödül verenlerden olduğum değerli bir insan. Basın alanında da kısa sürede kendini yığınlara sevdirmiş... Öte yanda?.. On iki yıldır Ankara Belediye Başkanlığı yapmış biri... Üç kez seçim kazanmış! Ama seçmenin dörtte bir oylarıyla!.. Nasıl mı? Solda yer alan partiler, CHP, DSP, SHP ayrı ayrı adaylar göstermiş! Seçmenin oyları bölününce Melih Bey’in başkan seçilmesi kaçınılmaz olmuş!.. Bizler, her seçimde uyarmışız, en başta CHP’yi, Baykal’ı; “Bu kez bir tek adayda birleşin”, ama yapmamışlar, oylar parçalanınca, işte ortaya, bugün bir gazeteciden hesap soracak küstahlıkla karşımıza çıkan Melih Bey... Ben bir gazetecinin, kendine güvenen bir kişilikli yazarın, savcıların önünde bile yazdıklarının hesabını vermesini doğru bulmam... Yazılan, bir kez yazılmıştır. Açıklaması, mazereti yoktur. Yasalar ceza kesermiş, kessin, girersin çekersin, ama o yazdıklarını yadsıyamazsın. Hele bir politikacı, hele bir yanlış rastlantıyla başkan seçilmiş birinin karşısında hesap veren bir kişi olmak!.. Bunu benim gibi yetmiş yıllık bir yazarın sineye çekmesi olanaksızdır. Evet, Bay Melih durmaksızın suçladığı, durmaksızın kışkırttığı, durmaksızın bin bir yoldan huzurunu kaçırttığı bir yazarı sonunda karşısına almayı becerdi! Gerçi hiçbir şeyi kanıtlayamadı. Çölaşan’ın hiçbir yanlışını, hiçbir eksiğini bulup çıkaramadı. Bu bakımdan gazeteci tam olarak aklanmış mı oldu? Zaten hiçbir karası, yanlışı, suçu, kusuru yoktu ki!.. Neden Melih Bey’in karşısında oturdu, konuştu, anlattı? Ondan kim kuşkulanıyordu, kim Melih Bey’in dediklerine inanıyordu ki... Gereksiz duyarlılık!.. Şimdi Melih Bey dersini aldı mı? Bir daha kendisini eleştiren bir gazeteciye eskisi gibi davranmayacak mı? Yine alışkın olduğu saldırıları yapmayacak mı? Günü geldiğinde yine Emin Çölaşan’ı bir daha, bir daha birtakım temelsiz savlarla suçlamayacak mı? Bir yazardan hiçbir politikacı hesap soramaz. Hesap varsa, onu gazeteci, yazar sorar. Bir yazar adalet önünde bile hesap verir bir duruma düşürmez kendini. Düşürmemeli... Ş Eşeklik, Ah Eşeklik, Ah Eşeklik... Kâmil Paşa, Osmanlı’nın son dönemlerinde ‘Düşmez kalkmaz bir Allah’ özdeyişine uygun olarak düşe kalka yaşamış bir devlet adamıdır... Sadrazam, vezir, sürgün, vesaire sıfatlarını taşıyarak hayat serencamını tamamlamıştır... “İngilizci” diye bilinen bilgiç bir “devlet adamı” idi Paşa... ? Kâmil Paşa Aydın Valisi’yken Şair Eşref’i makamına çağırmış... Şair zamanında geldiği halde demişler ki: Vali Paşa toplantıya girdi. Bekleyeceksin!.. Eşref beklerken toplantıya kulak misafiri olmuş; bir dosya üzerinde konuşulurken Kâmil Paşa’nın, hazır bulunanları şöyle uyardığını işitmiş: Konuyu bu kadar incelemeye gerek yok!.. Millet eşektir, anlamaz... Eşref hemen bir kâğıda şu dörtlüğü yazmış: “Ehli mansıptan birisi millete eşek dese Reddolunmaz sözü ama eşşekoğlu can sıkar Millete eşek diyen eşek herif bilmez mi ki Sadrazamlar da valiler de milletten çıkar.” Şair yazdığı kâğıdı Kâmil Paşa’ya verilmek üzere odacıya bırakıp gitmiş... ? Tokadîzade Şekip de aşağı yukarı Eşref’le aynı zaman dilimini paylaşmış, benzer bir yazgıyı üstlenmiş hiciv şairimizdir; Abdülhamit’in hışmına uğramış, son Osmanlı Meclisi’nde bulunmuş, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiştir... Tokadîzade eşekliğe bir başka açıdan bakıyor: “Eşektir, zevki aşkındır başından Ne anlar kâinatın gözyaşından Eşeklerdir gören Dünyada rahat Eşeklik, ah eşeklik, ah eşeklik” Tokadîzade Şekip bugün yaşasaydı ne düşünürdü?.. “Kâinatın gözyaşı” her gün her gece TV’lerden evlerimize, odalarımıza dökülecek kadar sebilleşti... Ama insanlar ne kadar ilgisiz, duygusuz, uzak, bigâne, sağır, hırtlamba ve de rahat... “Eşeklik, ah eşeklik, ah eşeklik...” ? Yine de umutsuzluğa düşmek yersizdir, insanlık bugünlere kolay gelmedi, güzel yarınlara ulaşmak da kolay olmayacak... ABD dün “Komünizm tehlikesi” ayağına “Yeşil Kuşak” numarasıyla Türkiye’yi evire çevire sömürüp benzetti; bugün “Ilımlı İslam Devleti Modeli” diye Anadolu’yu ketempereye getiriyor... Peki, bizler eşek miyiz?.. Eşref’in dediği gibi yalnız “Sadrazamlar, valiler” milletten çıkmıyor; milletvekilleri, Bakanlar, Başbakanlar da milletten çıkıyor... ? Meşhur Kâmil Paşa vaktiyle ‘İngilizci’ diye ünlenmişti... Bugünküler Amerikancı!.. Peki, fark bu kadar mı?.. Tasarruf Kurallarına Uyulmalıdır Prof. Dr. Nuri TORTOP Başkent Üni. Öğretim Üyesi Ü lke kalkınmasının beklenilenler doğrultusunda gerçekleşmesi için kaynakların tasarruflu ve dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanılması gereklidir. Bu konuda başarılı bir sonucun alınmasında, politikacı ve kamu görevlileri başta olmak üzere bütün vatandaşlara sorumluluk düşmektedir. Dürüstlük kurallarına uygun olarak hareket etmek, insanların örgütsel yaşamlarında olduğundan daha fazla kişisel yaşamlarında da büyük önem taşımaktadır. Kişisel yaşamımızda, evimizde tasarrufa uyan ve kaynakları israf etmeyen kişi olarak çalışıyor isek çalıştığımız kurumlarda da, tasarruf kurallarına uyan, kaynakları israf etmeyen, doğruları söyleyen ve uy gulayan bir kişi olma yeteneğine sahip olmuş oluruz. Kişisel yaşamlarında tasarruf kurallarına uymayan savurgan kişiler, çalıştıkları çeşitli kurum ve kuruluşlarda da aynı davranış ve tutumları sergilerler. Elimizde bulunan olanak ve kaynakların tasarruflu biçimde kullanılmasına uyan kişiler, kendi bireysel ve kişisel yaşamlarında ve aile yaşamlarında da mutlu olurlar. Bu kurallara uymayarak tersine davranışta bulunanlar, kendi kişisel yaşamlarında mutsuz oldukları gibi çalıştıkları ve ilgili oldukları kurumlar ve kuruluşlar ile birlikte ülkenin de mutsuzluğuna neden olurlar. Bunun için en başta politikacılara büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü onlar toplum tarafından örnek alınması gereken kişilerdir. Kuşkusuz, olumsuz ve ülke zararına bir sonuç ile hiç kimse karşılaşmak istemez. Böyle kötü bir sonuçla karşılaşmamak için tutum ve çalışmalarımızı baştan itibaren olumlu sonuçlar almaya doğru yönlendirmeliyiz. Çalışmalarımızı ve ilişkilerimizi daima iç gözlem yaparak, öz denetim sağlayarak başarılı olacak yolda yönlendirmeliyiz. Hem kişisel yaşamımızda ve hem de toplumsal yaşamımızda örnek davranışlar göstererek ülkemizin kalkınmasına yardımcı olmalıyız. Sorumlu görevlerde olanların nesnel, dürüst kararlar almaları; istenilen ve beklenilen niteliklere uygun olarak uygulayıcı olmaları önemlidir. Kamuoyu denetiminin de ilgililerin nesnel ve dürüst olmalarının sağlanmasında büyük et İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 1 NİSAN 2007 Pazar Saat 11.00 “Gücü, bilgisi, birikimi, tekniği ve taktiği ne olursa olsun, pazarında tezgâh açan her eskici, elindeki antika taklitlerini yutturmak için Cumhuriyeti aşmak zorunda. ” ULUSAL KURTULUŞ DÜŞÜNCESİ ve CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ konulu Nisan ayı aydınlanma toplantısında, Değerli Edebiyatçı ve Yazarımız Sayın EROL TOY ile buluşuyoruz. Yer : ADEN OTELVapur İskelesi Karşısı Kadıköyİstanbul Açık büfe kahvaltı ederi 17.50 YTL. LÜTFEN YERİNİZİ AYIRTINIZ. 0535 636 59 11 – 0532 282 36 88 – 0533 438 50 22 SHP HALKLA BULUŞUYOR KARAYALÇIN GELİYOR YOLSUZLUĞA,YOKLUĞA,GERİCİLİĞE DUR DİYEBİLMEK İÇİN! ‘AMACIMIZ SOLDA BİRLİK, HEDEFİMİZ İKTİDAR’ www.cumok.org SAKARYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN DOSYA NO: 2004/98 E. 2005/496 K. Davacı Hazine tarafından davalılar Ahmet Arabacı varisleri Fatma Gürler, Meryem Baş, İbrahim Alaner, Nurkan Alaner, Nurhan Alaner (Gökçe) haklarında mahkemeye verdiği dava dilekçesinde TC Emekli Sandığı’nda dul aylığı almaktayken evlenmesi nedeniyle aylıkları kesilen Ahmet Arabacı’nın evlendikten sonra yersiz olarak aylık almaya devam ettiği, 01.12.199530.01.2000 dönemindeki aylıklarına karşılık kendisine 3.141.790.000 TL borç tahakkuk ettirildiğini, Ahmet Arabacı’nm 11.10.2000 tarihinde vefat ettiğinin tespit edilmesi üzerine söz konusu borcun ödenmesi hususunda şahsın mirasçıları olan davalılara yapılan tebligat üzerine davalıların ana parayı 06.08.2002 tarihinde ödediklerini, ancak dava konusu aylıkların tahsil edildiği tarihlerden ana paranın ödendiği 06.08.2002 tarihine kadar 5.979.152.000 TL faiz tahakkuk ettiğini, davalıların bu faizi ödemediklerini belirterek 5.979.152.000 TL’nin 28.05.2003 ihbar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup; mahkememizce yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne, 5543,98 YTL’nin 28.05.2003 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacı Hazine’ye verilmesine, 299,37 YTL harcın davalılardan müteselsilen tahsiline, 665,27 YTL vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacı Hazine’ye verilmesine, 427,53 YTL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen alınarak davacı Hazine’ye verilmesine, 15.12.2005 tarihinde 2004/98 E. 2005/496 K. sayısı ile hüküm kurulmuş olup, davalılardan Yusuf ve Hanife kızı 1953 D.lu Nurhan Alaner (Gökçe) ve Yusuf ve Hanife kızı, 1948 D.lu Nurkan Alaner’i tüm aramalara rağmen adresleri bulunamadığından kararın ilan yoluyla tebliğine karar verilmiş olmakla işbu davalılara hüküm tebliğden itibaren 15 gün içinde temyizi kabil olmak üzere ilanen tebliğ olunur. (Basın: 15398) Genel Başkanımız MURAT KARAYALÇIN tarafından son siyasi gelişmelerin değerlendirileceği toplantıya tüm halkımız davetlidir. SOSYAL DEMOKRAT HALK PARTİSİ İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ ADINA Dr. BEYZADE ÖZKAHRAMAN Gün: 01/04/2007 (Pazar) Saat: 13:00 Yer: Klas Düğün Salonu (E5 karayolu yanı) SEFAKÖY.KÜÇÜKÇEKMECE/İST İletişim: 0212 254 66 88 kisi vardır. Bunun için kamuoyunun, ilgililerin ve halkın sessiz kalmaması, olumsuz ve yararlı olmayan karar ve davranışlara karşı duyarlı ve tepkili olması gereklidir. Toplumsal sorumluluk taşıyan bütün çalışanlar ve görevliler, hangi konumda olursa olsunlar, hizmet sundukları veya iş ilişkileri olan kişilerin haklı isteklerine olumlu çözümler aramayı, yaşamlarının en büyük ödülü sayan bir bilince sahip olmalıdırlar. Güçlük çıkarmayı, işleri gereksiz kişi ve yerlere havale etmeyi ve antipatik davranmayı kötü bir nitelik olarak görürlerse, sorunlara yasal, olumlu çözümler getirmeyi onurlu bir görev sayarlarsa, toplumun huzur ve rahatı için en iyi hizmetleri yapmış olurlar. Böyle bir davranış yöntemi, aslında bizzat bu kişilerin de mutluluğuna, esenliğine ve stres, sıkıntı içinde kalmamalarına yardımcı olan bir yöntemdir. Eğer kişiler başkalarına kötülük yapma, işlerinin sonuçlanmasında güçlük çıkarma, olumlu çözüm yolları olduğu halde olumsuz işlemler yapma yoluna giderlerse bu tür davranış alışkanlıkları, onların kendi mesleklerinde ve kişisel yaşamlarında da yücelme ve yükselmelerini ve başarılı olmalarını olanaksız kılar. Ayrıca kişisel ve aile yaşamlarında mutlulukları olumsuz etkilendiği gibi, sağlıkları da bozulabilir. Tarafsız ve nesnel kurallara göre işleyen bir yönetimin sağlanması ve gerçekleştirilmesi halinde, siyasal istikrarsızlık durumlarında bile, yönetim, oluşturulmuş olan olumlu ve nesnel kurallara göre işlemeye devam eder. Tüm çalışanlar özveri ve tarafsızlık kurallarına uygun olarak çalışmalarına devam ederler. Kamu yönetiminin etkinliğinin ve işlerliğinin sağlanması, her şeyden önce kamu personelinin işe alınışından görevinin sona ermesine ve emekliliğine kadar nesnel kurallara göre değerlendirilmesine bağlıdır. İstikrarlı ve temiz, dürüst ve nesnel kurallara göre işleyen, uyumlu ve eşgüdüm kurallarına göre çalışan bir yönetim, bütün ilgilileri rahatlatır. Siyasal parti yöneticileri ve temsilcileri, iktidar mensupları, milletvekilleri ve yüksek yöneticiler, şu veya bu kişi için aracılık yaparak zaman kaybetmezler. Başkalarının öncelik taşıdığı işlerin önüne geçerek haklarının yenilmesine neden olmazlar. Bir iş nasıl sonuçlanacak ise öyle sonuçlanır. Kişilerin araya girmesi ile sonuçlar değişmez, bir iş yasal olarak nasıl sonuçlanacaksa o sonuç gerçekleşir. BABAESKİ l. İCRA DAİRESİ’NDEN GAYRİMENKUL ’ÜN AÇIK ARTIRMA İLANI DOSYA NO: 2006353 Tal. Satılmasına karar verilen gayrimenkulerln cinsi, kıymetl, adedi. evsafı: Babaeski İlçesi, Fevzi Çakmak Mah, 137 Ada, 7 Parsel, 36 Pafta 1/3 hissesi oranda 304 m2 3 katlı kerpiç ev olup her bir katta bir daireden oluşmaktadır. Daireler iki oda bir salon, bir mutfak, banyo ve WC den oluşmaktadır, Yirmi yıllık olan binanın ve arsanın günümüz koşullarındaki değeri 120.000,00YTL’dir. Bilirkişi raporuna göre borçlunun hissesine düşen miktar 120.000,00. * 1/3= 40.000,00, YTL ’dir. Satış saati; 11.0011.10 arasındadır. Satış şartları: 1 Satış 11.05.2007 günü saat 11.00’den 11.10’a kadar Babaeski İcra Müdürlüğü’nde açık artırma suretiyle satışları yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanlı alacalılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı île ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 21.05.2007 günü aynı yer ve saatte ikinci artırmaya çıkarılacaklardır. Bu artırmada da rüçhanlı alacakların alacağını kıymetinin %40’ını bulması ve paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur, 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcıya istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale damga resmi, KDV , tellaliye, tapu harcının 1/2 si ve teslim masrafı alıcıya alîfir. Birikmiş vergiler ve tapu harcının 1/2 si satış bedefinden ödenir.. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer liglerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi taksirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedir İki ihale arasındaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefilleri sorumlu tutulacak ve hiç bir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderacatını kabul etmiş, sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2006353 Tal. sayılı dosya numarası ile Müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 20.3.2007 (İc. İf. K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 16167 Esas No: 2006/252 Davacı Ergün Aslan vekili tarafından davalılar Naciye Kılıç ve 17 arkadaşı aleyhine mahkememize ikame edilen alacak davasında davalılar İsmail Kara, Cengiz Kara ve Fevziye Kara’nın adresleri meçhul olduğundan, adı geçenlerin duruşma günü olan 10/05/2007 günü saat 09.00’da mahkememizde hazır bulunmaları veya vekil göndermeleri HUMK’nun 213. ve 377. maddeleri gereğince belirtilen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadığı veya vekil göndermediği takdirde yargılamaya yokluklarında devam edileceği ve hüküm verileceği, dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 16391 ELAZIĞ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle