10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ŞUBAT 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Yan yana inşa edilen cami, kilise ve sinagogun yapamadığını bir şiir sunabilir insanlığa ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Bir satranç oyunudur edebiyat VADİM REPİN, YARIN AKŞAM CRR’DE Bir kitap insanın hayatını değiştirir mi?.. Bırakalım kitabı, bir şiir bile insanın hayatını değiştirme gücüne sahiptir. Hele bir de bir taşı delenin suyun gücü değil, damlaların sürekliliği olduğuna inanılarak, doğru seçilmiş şiirler ders kitaplarının sayfalarında ülke gençliğinin önüne konulsa, yaşadığımız pek çok sorunun bir kasırgaya dönüşmesi engellenebilirdi. Geç mi kaldık? Hayır!.. Yeter ki edebiyat, doğru taşı oynamasını bilen bir satranç oyuncusu gibi, hamle yapabilenlerin ellerinde olsun. Düşüncemizi bir örnekle daha da anlaşılır kılalım. İşte, bir şiirin ilk kıtası: Temmuz’un huzur ve sükun dolu akşamında, iner bir karanlık her yana; Ve hemen bir ses yükselir semaya: İslam âlemini ibadete davet eden müezzinin sesidir o, Ak bir minareden seslenir, ilahi bir aşk havasıyla dopdolu. ‘Müezzinin Ezan Sesi’ Derin İşler ve Merak Ettiklerim... “Kar yağdı, iki bin köyün tüm ulaşım yolları kapandı” diyordu haberler… Merak ediyorum, bu da mı derin devletin işi? Hiç mi bir “vatansever” yok, kar yağınca iki bin köyün ulaşıma kapanmasını önleyebilecek? Bu milleti, bu toplumu seven, buna göz yummayacak, yok saymayacak bir siyasi lider, bir kurum, bir Tanrı’nın kulu yok mu? Türkiye’nin aşağılanmasına, her karda köy yollarının kapanmasına nasıl tahammül ediyorsunuz??? ??? Bolu Tüneli’ni törenlerle, şölenlerle Başbakan açtı. Teknik uzmanların, tünel hazır değil ikazlarına karşın açtı! Ve ilk karda tünel çalışamaz duruma geldi! Meğer açılan, şimdilik açılan yazlık tünelmiş, kışlık tünel ancak yaza hazır olurmuş… Merak ediyorum, utanç duyan kimse yok mu etrafta! Milleti bunca aşağılamanın bedeli yok mu? Derin devletin işine akıl erdirmek güç! Sen tut, mevsimleri karıştır! Al işte medarı iftiharımız Bolu Tüneli’ni bile kapattırdı! ??? Orhan Pamuk’un Almanya ve Belçika’daki konferans, toplantı ve imza günlerini iptal ettiğini duyurdu haberler… Merak ediyorum, Orhan Pamuk’u tehdit edenler, şimdi memnun musunuz? İstediğiniz oldu mu? Bir an olsun, durup düşündünüz mü? Onu ölümle tehdit ederken Türklüğü, Türkiye’yi nasıl aşağıladığınızı hiç düşündünüz mü? ??? Hrant Dink’i öldürmeye azmettirenin, katili “tavlamak” için “Abdullah Çatlı gibi, Mehmet Ali Ağca gibi ünlü olacaksın, kahraman olacaksın” dediğini okuduk. Daha bu pislikler gibi “kahraman” olmak isteyen nice genç sırada bekliyor. Merak ediyorum, Çatlı’ya 12 Eylül’den sonra pasaport verenler, yurtdışında görevlendirenler, onunla “gurur duyanlar”, Ağca’yı yurtdışına kaçıranlar, kaçırtanlar, hâlâ gurur duyuyor musunuz eserinizle? Derin devlet gereğini yerine getirmek için mi Türk gençliğini bunca aşağılayıp onlara rol modeli olarak katilleri seçtiniz? ??? Merak ediyorum, bu ülkede katilleri Türk bayrağının önüne, Atatürk düşüncesinin önüne yerleştirip, yanına geçip sırıtarak poz vermek, sonra bunu yayın organlarına yaymak, Türk bayrağına, Atatürk’e, onun düşüncesine hakaret etmek, Türk milletini, toplumu, ulusu aşağılamak değildir de nedir? Merak ediyorum, bu da derin devletin işi mi? ??? Almanya’da Türklerin yaşadığı bir evi yakıp içindekiler öldürüldüğünde ve ertesi gün ülkenin aydınları, aklı başında insanları, “Hepimiz Türk’üz” pankartlarıyla, sloganlarıyla yürüdüklerinde… New York’ta İkiz Kuleler vurulduğunda, ertesi gün Fransa’nın “Le Monde” gazetesi, “Hepimiz Amerikalıyız” manşetini attığında… Merak ediyorum, acaba bu ülkelerde herhangi bir siyasi lider, bir kurum ya da kuruluşun başkanı, herhangi bir gazete ya da yayın organı, “Ne demek bu saçmalık, ben Türk değilim, bal gibi Almanım” ya da “Hayır ben Amerikalı değilim, Fransızım” diye ortaya çıkmış mıydı? Bu iki ülkede acaba gazeteler, televizyonlar bu sloganları açıklamak, anlatmak durumunda kalmış mıydı? Bu sloganlar sorgulanmış, üzerinde günlerce tartışılmış mıydı? Stadyumlara, futbol maçlarına taşınmış mıydı? Kim daha Alman, kim daha Fransız kavgasına girilmiş miydi??? Gerçekten merak ediyorum… Yoksa onlarda derin devlet yok mu? Onlar kendilerine, ülkelerine, insanlarına daha mı çok güveniyorlar? Onların iç düşmanları, dış düşmanları yok mu? Bir anda dinlerinin, milliyetlerinin değişeceğinden, parçalanmaktan, bölünmekten hiç mi korkmuyorlar? ??? Bu derin devletin derin işlerini hiç mi hiç anlamıyorum… Bu ne güvensizlik, korkaklık, aymazlık, anlama kıtlığı, empati yoksunluğudur, bu ne hoyratlıktır, birbirine ne büyük düşmanlıktır diye sayıklayıp dururken… Bu derin devlet ne istiyor, çocuklarını faşist yetiştirmeyen, faşist yetiştirmek istemeyen tüm anababalar çocuklarını alıp bu ülkeden çekip gitmeli mi, (nereye?) diye sorup dururken… Bir arkadaşım “Kaşınacak yaran varsa, nasılsa birileri çıkıp o yarayı kaşır” diye beni yatıştırmaya çalıştı… Bu kez de, varlığından hiç ama hiç kimsenin kuşku duymadığı derin devletin görevi, acaba yaraları kaşımak mı yoksa yaraları tedavi etmek mi diye bir merak almaz mı beni… [email protected] Faks: 0 212 257 16 50 Menuhin’i büyüleyen kemancı İstanbul’da Kültür Servisi Kemanın duayeni Yehudi Menuhin’in “Gerçekten dinlediğim en müthiş kemancı” dediği, keman dehası David Oistrakh’ın tahtının bir numaralı vârisi olarak kabul edilen Vadim Repin yarın akşam saat 20.30’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda müzikseverlerle buluşacak. Repin’e piyano sanatçısı Itamar Golan’ın eşlik edeceği gecede Prokofiev’in ‘Beş Melodi’, ‘Sonat No. 1’, Ravel’in ‘Sonat’, E. Chausson’un ‘Poeme’ ve ‘Tzigane’ adlı yapıtları seslendirilecek. Uluslararası kariyerine henüz 17 yaşındayken kazandığı Kraliçe Elisabeth Yarışması ile başlayan Vadim Repin, 11 yaşındayken ünlü Wieniawski Yarışması’nda altın madalyanın sahibi oldu, orkestra eşliğindeki ilk konserini 7 yaVadim şındayken verRepin di ve 5 yaşındayken de kemanıyla ilk sahne performansını sergiledi. Dünyanın bütün büyük festivallerinin ve orkestralarının aradığı bir solist olan Repin, “yeni müziğin” bir numaralı savunucusu olarak da tanınıyor. Itamar Golan, Vadim Repin, Shlomo Mintz, Maxim Vengerov, Mischa Maisky, Ivry Gitlis, Barbara Hendricks, Julian Rachlin, Ida Haendel, Kyung Wha Chung, Tabea Zimmermann, Sharon Kam ve Matt Haimovitz gibi önemli sanatçılarla konserler verdi. Itamar Golan 1994’ten beri Paris Konservatuvarı’nda ders vermekte. Cemal Reşit Rey Konser Salonu, 7 Şubat akşamı ise Amsterdam Sinfonietta’yı konuk edecek. Saat 20.30’da başlayacak konserin solisti viyola sanatçısı Kim Kashkashian. Konserde Barber’ın ‘Yaylıçalgılar Dörtlüsü’, Britten’ın ‘Lachrymae, Dowland’ın bir şarkısı üzerine yansımalar, Op. 48a’, Şostakoviç’in ‘Yaylıçalgılar Dörtlüsü, no. 2’ adlı yapıtları yorumlanacak. Kim Kashkashian, 1995’te Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü kazanan Angelopoulos’un Ulis’in Bakışı adlı filminin müzikleriyle tanınıyor. Dünyanın önde gelen orkestraları ve şefleriyle konserler veren sanatçı, Gubaidulina, Bouchard, Jolas, Penderecki, Harbison, Kancheli, Mansurian ve Eoetvoes gibi bestecilerle çalışarak nispeten dar olan viyola repertuvarını genişletti. Sanatçıya CRR sahnesinde eşlik edecek olan Amsterdam Sinfonietta’yı ise ‘olağan’ oda orkestralarından ayıran şey, önceliği ‘oda müziği’ anlayışına vermesi. Topluluk üyelerinin her biri, solist özelliklerine sahip. Orkestra, 1995’ten beri başkemancı olan ve 2003’te sanat yönetmeni olarak atanan Candida Thompson’ın yönetiminde, herhangi bir şef olmaksızın çalmakta. Özel projeler için ilham verici solistler, besteciler ve şefleri misafir eden topluluğun çok sayıdaki albümü arasında dikkat çeken son çalışma, Gramophone müzik dergisinin Mart 2006 sayısında ‘Ayın Albümü’ olarak seçilen Walton’ın yaylı çalgılar sonatı ve Beethoven’ın yaylı çalgılar dörtlüsü opus 135’i seslendirdikleri CD. Okuduğunuz şiirin adı “Müezzinin Ezan Sesi”dir. Şair, sıcak bir yaz günü akşamında duyduğu ezan sesine olan hayranlığını dilde getiriyor… Evet, mevsim yaz ve ezan bir sahildeki caminin minaresinden okunuyor… Bunu şiirin ikinci kıtasından anlıyoruz: Kumsalın esintisine karışıp, birlikte yol alır, Ve içe işleyen o ses, yükselir yavaşça ve perde, perde Çok geçmez hafifler ve sonsuzluk âleminde kaybolup gider, İnsanı tatlı tatlı okşayan o Saba yelinin pek hoş esintisiyle. Bir müezzinin okuduğu ezan sesine olan sevginin anlatıldığı en eski şiirdir okuduğunuz. Bernard Shaw, dışarıdaki duvarları yıkmanın kolay olduğunu, önemli olanın kafanın içindeki duvarları yıkmak olduğunu söyler. Okuduğunuz şiir bu ülkenin ders kitaplarında olsaydı, genç beyinler bu şiirin güzelliğiyle dolsaydı bugün pek çok şey daha farklı olabilirdi. Şiiri okumaya devam ediyoruz: Ah, o müezzinin ezan sesi! Kaybolmuş ta uzaklarda… Gittikçe hafifleyen ve fakat, insanın içine işleyen o duası, Evet, öyle bir dua ki, hüzün ve esrar dolu her yanı, Yükselir zaman zaman ve sonra da, hüzünle dopdolu, söner gider… Şairimiz 1892 yılında Sinop’ta doğmuştur. Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’ni bitiren şair, I. Dünya Savaşı başlamadan İstanbul’a gelir… Ve şöyle sürdürür şiirini: Hüzünlü ve solgun bir kalbin itirafıdır bu dua, Zaman zaman gözyaşı döken iç sesim gibi gelir bana, Evet, öyle bir ses ki, bırakmaktır emeli bütün hüznünü O esen rüzgârın kucağına!.. Armen Dorian’dır şairimizin adı!.. Evet, bir Ermeni şairdir, müezzinin ezan sesine sevgi dolu dizeleri yazan!.. Bu şiir, bir aşure tadında olan Türkiye’nin lezzetine lezzet katacak güce sahiptir. Asıl adı Hraçya Surenyan olan şairimiz, 1915 Tehcir Kanunu’nun uygulanışı sırasında sürüldüğü yollarda yaşamını kaybeden insanlardan biri olur, ne yazık ki… Ve sonunda olan olur, ve işte tam bu zamanda her şey yavaş yavaş gelişir, Evet huzur ve sükun gelip kalbimde yerine oturur, İçime bir ferahlık, bir sükun dolar ve kaplar bütün varlığımı, Çünkü o, bu akşam gözyaşı döküp ağladı, benim hüznüm ve kederim için… Kardeşlik, hoşgörü ve barış Bir Ermeni şairimizin ezan sesine duyduğu sevginin anlatıldığı bu şiirin hayatımızdan eksikliğini çok ağır bedellerle ödüyoruz. Edebiyatın kültürleri birbirine yaklaştırma gücü vardır. Şiir kardeşlik, hoşgörü ve barış demektir. Yan yana inşa edilen cami, kilise ve sinagogun yapamadığını bir şiir sunabilir insanlığa… Çünkü, şiir daha içten, daha sıcak ve insan kalbine daha yakındır. Çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına, siyasi çıkarları ve iktidara gelebilmek için ırkçılık yapanların ağlarına düşmelerine engel olmak adına ben, Armen Dorian’ın şiirini bir satranç taşı gibi karanlığın üstüne sürüyorum!.. İLAN T.C. KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2006/847 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 23.01.2007 tarih, 2006/847 E. 2007/25 K. sayılı karar ile MehmetMünire kızı FADİLE GEÇGİL TMK 405. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine 09.02.1947 d.lu kızı AYŞE ALTINKUM vasi olarak tayin edilmiştir. 23.01.2007 (Basın: 5146) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle