10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr TESK Başkanı Derviş Günday’dan Erdoğan ve hükümete ağır eleştiriler: Derslerini sandıkta alacaklar SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye ilginç bir dönemden geçiyor. Ankara’nın başına öyle bir hükümet oturmuş ki kendisine biat etmeyenleri yok etmek için kolları sıvamış. Benden olanlar ve olmayanlar, diye bölücülük yapıyor. Bir yandan da toplumda bölücülük tohumlarını iyice filizlendiren bu hükümetin başı Cumhurbaşkanlığı’na sıvanıyor. AKP hükümetinin yeni boy hedeflerinden birisi Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) ve onun Başkanı Derviş Günday. Günday’ın, TESK’in başına gelenleri anlatışını dinlerken tüylerim diken diken oluyor. Bu iş nereye varır, sorusu aklıma takılıyor. AKP hükümeti sizi neden TESK başkanlığından düşürmek istedi? GÜNDAY Bunu anlamak mümkün değil. Zaten esnaf teşkilatı da kamuoyu da anlayamadı. Bizim üye sayımız 4 milyonu aşkın ama bu siyasi iktidar mensupları için 4 bin üyeli bir dernek kadar değerimiz yok. Yıllardır konfederasyon genel başkanlığı görevini yürütüyorum. Onlarca hükümetle ve başbakanla uyum ve saygı ortamı içinde çalıştım. Ancak bugüne kadar böyle bir muamele görmedim. Yerimde kim olsaydı yaşadıklarımın bir bölümünden sabır taşı gibi çatlardı. Demokrasiye inancım gereği seçimle işbaşına gelmiş hiçbir siyasi iktidara önyargılarla yaklaşmadım. Örneğin, AKP yeni iktidara geldiği günlerde TESK Başkanlar Kurulu toplantısına davet ettiğimiz Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ı kapıda karşıladım. Ancak bir kez olsun kendilerinden bu sıcak yaklaşıma karşılık bulamadım. Sayın Başbakan ve AKP yetkilileri ile iyi ilişkiler kurabilmek için yoğun çaba gösterdim. Maalesef olumlu sonuç alamadım. İktidar partisi içinde özellikle Milli Görüş sahibi milletvekili ve bakanlarla aynı zihniyetteki bürokratların bana ve teşkilatıma karşı sergiledikleri önyargılı yaklaşımların bir diyalog kurulmasına engel oluşturduğunu düşünüyorum. Bunda 28 Şubat sürecindeki kararlı duruşumun ve laik cumhuriyetten yana Atatürkçü kişiliğimin rolü olduğu kanısındayım. AKP hükümetindeki bakanların tümü TESK’e karşı mı? Hiç diyalog kurduğunuz bakan yok mu? Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun’la yıllardır karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı sıcak ilişkilerimiz vardı. Sayın Ali Coşkun bize her zaman ve her konuda yardımcı olmaya çalışırdı. Ancak 26 Kasım’da CHP tarafından düzenlenen esnaf kurultayına katılmamız hükümet mensuplarını çok kızdırdı. Bunu bilerek söylüyorum. Çünkü katılım çok büyüktü. Kurultayı düzenleyen CHP olduğu için biz hiç karışmadık. Ben sadece kurultaya katılacağımızı açıkladım. Üç bin kişilik salona yurdun çeşitli yerlerinden 10 bini aşkın esnaf ve sanatkâr katıldı. Büyük bir coşku içinde sıkıntılarımızı ve dertlerimizi duyurduk. Hükümet bundan çok rahatsız oldu. Oysa, gerçekten demokrasiye inanmış olsalardı, bu demokratik katılımı alkışlamaları ve desteklemeleri gerekirdi. Ama öyle olmadı… Olmadı. Kurultayı CHP düzenlediği halde hemen her partiye mensup esnaf ve sanatkâr da geldi. AKP bunu içine sindiremedi ve hemen denetim elemanlarını gönderdi. Şu an üç bakanlık müfettişi kurumumuzu teftiş ediyor. Bundan gocunduğumuz yok; korkumuz hiç yok. Çünkü ‘ TESK başkanlığımda onlarca hükümet ve başbakanla çalıştım. Ama bugüne kadar böyle bir muamele görmedim. ’ veremeyeceğimiz hesabımız yok. Ama hükümet mensupları da yürekleri varsa, dokunulmazlıkları kaldırsınlar da gerekirse hesap verebilsinler. Ben 19 davadan beraat etmiş bir sivil toplum kuruluşunun başkanıyım. Anayasanın aynı maddesinde yer alan benzeri kuruluşlar yıllardır bir kez olsun denetim görmezken bize reva görülen bu tür yıldırma politikaları demokrasiyle nasıl bağdaşır? Bir de Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener var. Topluma uzlaşmacı mesajlar veriyor. Coşkun gibi Şener’le de diyalog kurmayı denediniz mi Bizde bir söz vardır. “Dışı forma, içini sorma” derler. Öyle bir sayın bakandan örnek verdiniz ki içimde sakladığım ama acısını hâlâ hissettiğim olayları ilk kez size anlatacağım. Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısından çıkmıştık. Hakİş Başkanı, kıymetli dostum Salim Uslu, “Haydi, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener Bey’in bir çayını içelim” dedi. İkimiz Şener’in makamına gittik. Salim Bey’i görünce sevinerek ayağa kalktı. Ama bana bakıp “Bu 28 Şubatçıyı niye getirdin” değil. Geçenlerde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da “Benim adımı Alevi köylüleri vermiştir” demedi mi? Mademki öyle Diyanet İşleri’nde Alevilere neden yer vermiyorlar? Yetki ellerinde değil mi? Versinler Alevilerin haklarını. Bütün mesele Alevilerden oy alamamaları. Şimdi bu senaryoyla Alevi oylarını almak istiyorlar. Ben de “Ey Abdüllatif Şener Bey, madem Alevisin, Madımak Oteli’nde 37 can yanarken bu milletin içi yanmıştı. Neden orasını müze yapmadın da kebapçı yapılarak her an içimizin yanmasına neden oluyorsun” diye sorarım. Sormak benim de hakkım değil mi? Bu tuzaklarla Alevilerin oylarını alacaklarını sanıyorlar. Fakat tıpkı kamyoncular, bakkallar, lokantacılar, büfeciler, velhasıl tıpkı esnaf ve sanatkârlar gibi, tıpkı memurlar ve işçiler gibi, tıpkı üretici çiftçiler gibi Aleviler de sandıkta kendilerine gereken dersi vereceklerdir. Tabanınız oldukça tutucu, diye biliyorum. Bu kesimler dini istismarların da etkisiyle yeniden AKP’ye yönelmezler mi? Yani tabanınıza güveniniz tam mı? Açık konuşuyorum. Ben ecdattan tutuldu mu? Toplum şu an, hiç olmadığı kadar gerilmedi mi? Laik Cumhuriyet için kaygılar doruk noktasına varmadı mı? Hele de cumhurbaşkanı olma ısrarı toplumu tedirgin etmiyor mu? Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na çıkmakta ısrar ederse sizce ne olur? Siz cumhurbaşkanı seçimine nasıl bakıyorsunuz? Cumhurbaşkanı nasıl biri olmalı? Cumhurbaşkanı, devleti temsil edeceğine göre öncelikle milletin tümünü kucaklayacak, elini uzatan her insanın elini sıkacak birisi olmalıdır. Toplumun tüm kesimleri ve devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla uyum içinde olmak zorundadır. Demokrasiyi araç değil amaç olarak görmeli, milli birliği ve vatan bütünlüğünü birinci öncelik saymalıdır. Çağdaş ve uygar olmalıdır. Aklın ve bilimin dışında rehber aramamalıdır. Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkıya ve ödünsüz bağlı, yolsuzluklarla ve yoksullukla mücadele edebilecek dürüstlükte, arkasında şaibeli dosyalar bırakmamış, kısaca Çankaya’ya örtüşmüyor. Ekonomideki talep yetersizliğinin yanı sıra hiper ve gros marketlerin sayılarının giderek artması esnaf ve sanatkârlarımızı yok ediyor. Kalitesiz Çin mallarının piyasayı ele geçirmesi de ayrı ve büyük bir sorun. Her gün yüzlerce esnaf ve sanatkâr kepenk kapatıyor. Bunlar işsizler ordusuna katılıyor. AKP hükümeti döneminde kapanan kepenk sayısı ve protesto edilen senetler rekor düzeye çıktı. Avrupa ülkelerindeki toplam kamyon sayısından fazla olan kamyonlarımız ise ne yazık ki takozdadır. İş yapamamalarına rağmen bunlardan çeşitli adlar altında paralar toplanmaktadır. Ülkede ahlak ve asayiş bozulmuştur. Geleneksel toplum yapımız çürümeye ve dağılmaya başlamıştır. İşte, bu yozlaşmadır. Esnaf malına sahip çıkabilmek için dükkânında yatmakta, taksiciler ve minibüsçüler gece çalışmaya cesaret edememektedirler. Bizler 150’den fazla taksici arkadaşımızın görev başında katledilmeleri nedeniyle gazetelere ilan verdik. “Ölüyoruz, duyun sesimizi” diye haykırdık. Maalesef duyan olmadı. Hükümet üyelerinin bu durumu büyük bir P O R T R E DERVİŞ GÜNDAY Çorum, 1941 doğumlu. 1961’de İstihkâm Okulu’ndan teknik astsubay (ağır iş makineleri operatörü) olarak mezun oldu. 1970’te mecburi hizmetinin bitiminde görevinden istifa ettikten sonra 1977’ye kadar taksi şoförlüğü yaptı. Aynı yıl CHP’den Ankara Belediye Meclisi üyesi oldu. 1979’da Ankara Şoförler Derneği, 1988’de Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu başkanlıklarına, 1991’de de Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanlığı’na seçildi. Halen Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu ve TESK Genel Başkanlığı görevlerini sürdürüyor. anlamına gelen bir soru yöneltti. İnanın, tepemden aşağıya bir kazan kaynar su dökülmüş gibi oldum. Bu olay, benim 28 Şubat’la ilgili kanaatimi de doğrulamış oldu. Bu bir rastlantı değildi. Devamı var, yani. Bugün gibi gözümün önünde. Tarih 15 Ağustos 2005. Saat 07.45. Yer, Antalya Havalimanı. THY uçağına bindim. Biletim önden. Uçak doldu. Derken VIP yolcuları geldi. Baktım, Başbakan Yardımcısı Şener, eşi ve çocuğu ile geldi. Aile terbiyem ve toplumsal kültürümün gereği hemen yerimden kalktım, “Hoş geldiniz Sayın Bakanım” diyerek elimi uzattım. Ama elim havada kaldı. Ailesi oturdu, o da gelip yanıma geçti. Dayanamadım, “Benden ne istiyorsunuz? Size devletin bakanı olduğunuz için saygı gösterdim. Bana yazıklar olsun” dedim. Yani bütün bunlar uzlaşmacı bir siyaset adamıyla bağdaşır mı? Bir Müslüman kendisine uzatılan eli havada bırakır mı? Aynı bakan, “Hepimiz Aleviyiz” bile demedi mi? Takıyye. Tek kelimeyle takıyye. Alevi oylarını almak için bilinçli olarak yazılmış bir senaryodan başka bir şey CHP’liyim. Atatürk ilke ve devrimlerine, laik demokratik cumhuriyete yürekten bağlıyım. Bu benim hayat tarzımdır. Benim siyasi kimliğimi tüm üyelerimiz ve yöneticilerimiz bilirler. Ama hizmetlerimde ve üyelerimin arasında hiçbir zaman ayrım yapmadım, yapmam da. Zaten onun içindir ki iktidarın tüm baskılarına, yasaklamalarına rağmen farklı siyasi görüşlere sahip delegelerin oylarıyla ve ezici çoğunlukla her girdiğim seçimi kazandım. Tabanıma güvenim tamdır ve hiç yanılmam. Üyelerimin karşısına çıkınca kendimi evimde hissederim. İçim dışım birdir. Beni bilirler. Yaptığım hizmetleri ve samimiyetimi hepsi bilir. Ben onlara, onlar bana inanırız. AKP tek başına iktidara geldiği gün Sayın Erdoğan ne demişti? “İnsanların hayat tarzlarına müdahale etmeyeceğiz. Türban birinci sorunumuz değil. Türkiye’yi germeyeceğiz. Tüm kesimleri kucaklayacağız. Herkesin Başbakanı olacağım” dedi. Dönüp bakın dört yıla. Başbakan, herkesin Başbakanı oldu mu? Kimler kucaklandı, kimler dışlandı? Bu sözler yakışan birisi olmalıdır. Cumhuriyet bir devrimdir. O nedenle büyük Türk devrimine inanmayan ve hatta karşıdevrimciler içinde yer alan birisi o makama çıkmamalıdır. Çıkmak isteyen olursa toplum rahatsız olur. Bu rahatsızlık, ulusal sorunlarda bile insanları tedirginliğe taşır. Örneğin, Türkiye’nin bölünme tehlikesinde, AB uğruna Atatürk’ün resimlerinin duvarlardan indirilmesine, Kıbrıs’ın feda edilmesine bu millet razı olamaz. Cumhurbaşkanı milletin bu hassasiyetleriyle örtüşmelidir. Biz başından beri cumhurbaşkanının uzlaşma ile seçilmesini ve milletin yüzde 80’inin desteğini almasını istedik. Bu nedenle bize göre hemen erken seçim yapılmalı ve cumhurbaşkanını yeni Meclis seçmelidir. Biraz da ekonomiden konuşalım. Hükümet pembe tablolar çiziyor. Ancak esnafın, memurun, işçinin, köylü üreticilerin hali malum. Cari açık gittikçe artıyor. O halde ekonomi nasıl düze çıkıyor? Hükümetin çizdiği pembe ekonomik tablo maalesef esnaf ve sanatkârlarımızın yaşam gerçekleriyle pişkinlikle göz ardı etmesi anlaşılabilir gibi değildir. Esnaf ve sanatkârların müşterileri dar gelirli vatandaşlardır. Yani işçidir, memurdur, emeklidir. Bunların gelirleri artmadıkça esnafın yaşaması ve ayakta kalması imkânsızdır. Siz Tayyip Erdoğan’ı anayasanın 173. maddesini görmezden gelmekle eleştirdiniz. Anayasa konusunda çifte standart uygulamakla suçladınız. Ne demek istediğinizi burada tam olarak açar mısınız? Anayasamızın 173. maddesi devletin esnaf ve sanatkârları koruyucu önlemleri almasını öngörmektedir. Anayasamızın bu emredici hükmüne karşın AKP hükümeti esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarına çözüm getirmek bir yana, onların durumunun daha da kötüye gitmesine neden olmuştur. Ben inanıyorum ki AKP esnaf ve sanatkârlarımızın oylarıyla iktidara gelmiştir. Ancak bu hükümet kendisine destek veren bu büyük toplumsal kesime sırtını dönmüş, büyük sanayi ve işadamlarıyla uluslararası tekelci sermayenin önünü açan ve onlara destek veren politikalara yönelmiştir. ‘ Cumhurbaşkanı demokrasiyi araç değil amaç olarak görmeli, milli birliği ve vatan bütünlüğünü birinci öncelik saymalıdır. ’ ‘ Önümüzdeki seçimler laik cumhuriyet sevdalılarıyla laik ve demokratik hukuk devletinde gedik açmak isteyenler arasında geçecektir. ’ Hükümetin kendinden olmayana tahammülü yok Sizce AKP hükümeti neden esnaf örgütleriyle böylesine uğraşıyor? Hükümetin esnaf ve sanatkârlarımız için ciddi hiçbir projesi yoktur. Meslek mensuplarımızın mutluluğu için, refahı için bir şeyler yapması gereken AKP hükümeti bu konuda hiçbir adım atmamış, üstelik esnaf örgütleriyle ve esnaf önderleriyle uğraşmayı temel amaç edinmiştir. Esnaf teşkilatımızın kendisine yandaş olmayan başkan ve yöneticilerini tasfiye için önce onlara seçilme yasağı getirmiştir. Bu yasağın Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi üzerine bu defa esnaf teşkilatlarının plaka ve esnaf sicili gazetesi gelirlerinin teşkilatımızın elinden alınması için yasa tasarısı hazırlamıştır. Elimizden alınmak istenen bu gelirlerimizle hem teşkilatımıza, hem halkımıza hizmet veren benzersiz çalışmalar geliştirdik. Bunun en somut örnekleri karayolları güzergâhları üzerinde ve kör noktalarda halkımızın hizmetine sunduğumuz trafik ve eğitim tesisleridir. Peki, siz açıklanan enflasyon oranlarının doğruluğuna inanıyor musunuz? Ben şahsen 2006 yılı enflasyon oranının yüzde 9.65 olarak çıkmasını, yaşam gerçekleriyle örtüşmeyen yapay bir tespit olarak değerlendiriyorum. Pazara çıkan her Türk vatandaşının da bu gerçeği gördüğünü sanıyorum. Size soruyorum, hangi üründe fiyatlar bir önceki yıla göre yüzde 10’un altında kalmıştır, Allah aşkına? İnanın, bunları bulmak ve saymakta oldukça zorlanırsınız. Hükümet enflasyonu düşüreceğim diye yıllardır düşük kur ve yüksek faiz uygulamasını sürdürüyor. Üretimi ve ihracatı önemsemeyen, ithalatı teşvik eden bu politikalarla Türkiye daha fazla yol alamaz. Günün ekonomik sorunlarını öteleyen böylesi kısa vadeli yaklaşımlarla Türkiye’nin ulaşabileceği ciddi bir hedef de olamaz. Bu saadet zinciri hiç kuşkum yok ki bir gün kırılacaktır. Bu hükümet bu önlemleri alabilir mi? Siz buna inanıyor musunuz? Benim ve teşkilatımın bu hükümete şimdiye kadarki uygulamaları nedeniyle hiçbir güveni kalmamıştır. Bunu da açıkça ilan ediyorum. Esnaf ve sanatkârların sorunlarını çözmek yerine iktidarları döneminde yenilerini eklediler. Teşkilatım da bunun farkında. Demin de anlattığım gibi ana muhalefet partisinin düzenlediği Esnaf Kurultayı’na sadece salt davetli olarak katılmamıza karşın bu toplantı Türkiye’nin dört bir yanından 10 bini aşkın esnafıyla görkemli bir şölene dönüştü. Biraz da bu gücümüzden ürküyorlar. Önümüzdeki seçimler laik cumhuriyet sevdalılarıyla laik ve demokratik hukuk devletinde gedik açmak isteyenler arasında geçecektir. O yüzden sağ ve sol demeden cumhuriyete bağlı tüm siyasi partilerin bir araya gelip güçbirliği yapmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Kısır çekişmeleri, tartışmaları bırakıp birlikte olmanın tam zamanıdır. Daha önceki seçimde oyların yüzde 45’i heba edilmiştir. Bu kez tüm seçmenlerin sandığa gidip oy vermeleri bir yurttaşlık görevidir. Laik cumhuriyet için bu seçim son şanstır. ‘ Esnaf ve sanatkarların sorunlarını çözmek yerine iktidarları döneminde yenilerini eklediler. Teşkilatlarım da bunun farkında ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle