11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yeni Totalitarizm!.. Türkiye’de milliyetçilik yükselmiyor. Ulus devlet çözücüleri karşı refleksleri geliştirerek toplumu baskılamaya çalışıyor. Bu refleksleri çalıştıranların sorgulanması gerekirken, sonuçları okumaya koşullanmışlıkla topun ucuna toplum yerleştirilerek yanlış gidişin akışı kolaylaştırılıyor. Büyük Vizyon GÜNERİ CİVAOĞLU ile konuşan Sayın Dışişleri Bakanımız “Kıbrıs’a saplanıp kalmamalıyız” demiş ve “bize büyük vizyon lazım” diye eklemiş. Güzel sözler ama bazı koşullarla… Örneğin, Kıbrıs sorununa “iki devletli” bir çözüm bulamazsak hem güvenimiz sarsılır hem de başkalarının bizim “büyük vizyon” sözü etmemize gülmelerine yol açarız. Çünkü, tekrar edelim ki, Kıbrıs davası gibi böylesine “haklı ve güçlü” olduğumuz bir konuyu lehimize çözememiş olmak, herkese çok gülünç gelecektir. aha önemlisi şudur: Hem AB’ye yamanmak için can atmak, hem de “büyük vizyon” sözü etmek kadar çelişkili bir şey olamaz. O sevdadan vazgeçmezsek, bizim vizyonumuz ancak Avrupa’nın vizyonu olabilir. Ya da Fransa, Almanya ve İngiltere’nin ayrı ayrı vizyonlarının peşinden sürükleniriz. Aynı biçimde hem ABD ile “stratejik ortaklık” iddiasında bulunmak hem de “büyük vizyon” peşinde koşmak herkese komik gelir. Böylesi, Amerika’nın vizyonuna taşeronluk etmekten başka bir şey değildir. üyük vizyon, her şeyden önce kendi büyüklüğüne ya da büyük olabileceğine inanmak demektir. Bugünkü dünyaya baktığımızda büyük olabileceğimiz yer kendi bölgemizden başka bir yer olamaz. Öyle pek Atlantik’lere, Pasifik’lere uzanacak kadar ne ekonomik gücümüz var ne de teknolojimiz. Ama bu bölgede, iyi kötü demokrasimiz ve askeri gücümüzle çok şey yapılabilir. Yalnız kendimiz için değil, komşularımız için de. Yeter ki onlarla sorunlarımızı çözebilelim. Varsa, eğer. Bu açıdan bazıları için “büyük sorun yok” denebilecek kadar iyi durumda sayılırız. Örneğin Sovyetler Birliği, Azerbaycan, Gürcistan, Romanya ve Bulgaristan. Suriye için de aynı şey söylenebilir. Yunanistan’la oturup konuşulsa bile sorunların hiç çözülmeyeceği gün gibi aşikâr. O sorunlarla birlikte yaşamayı öğrenmek ve hiç değilse Ege komşumuzun sorun yaratmasına engel olmak çok zor sayılmaz. İran’a gelince, ilişkileri daha da iyileştirmek için nükleer enerji gibi bazı konularda Amerika’ya taşeronluk etmemek yeter. Irak konusunda ise sözü edilen kırmızı çizgiler çok net ortaya konabilirse ne Barzani ve Talabani’yle ne de o ülkedeki başka gruplarla konuşmaya değmez bile; doğrudan doğruya Amerika’yla konuşmak yeter. ABD’nin eninde sonunda Türkiye’ye gereksinim duymak zorunda kalacağı bilinirse, uzun erimde karşılıklı sorunları çözmek başarılamayacak bir iş değildir. Kısacası “bölge merkezli dış politika” hem Türkiye’ye sağlam bir vizyon kazandırır, hem de bu yorgun ülkeyi abesle uğraşmaktan kurtarıp daha olumlu bir şeyler yapmasına yarar. [email protected] Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN e “yeni liberalizm” ne de “yeni demokrasi”!.. Bugün dünyaya yayılan rejimin adı “yeni totalitarizm”… Bu kavramı, “Şeytanla İttifak” adlı makalesinde, “Demokrasiyi yalnızca taktik nedenlerle onaylıyorlar” diyerek İslamcıları referans gösteren Bassam Tibi’den farklı kullanıyorum. Yalnızca İslamcılara mal edilecek bir kavram olarak görülemez günümüz totalitarizmi. Toplumsal yaşamın tüm alanlarının kontrol edildiği, bireye kendine özgü alan bırakmayan, tüketimden tutun siyasal tercihlere kadar yönlendirmenin yanında kontrol eden, özgürlüklerin alanını giderek sınırlandırarak azınlıkta olanların çoğunluğu oluşturan üzerinde baskı kurduğu biçime dönüştüren tek tip bir yönetim anlayışının evrenselleştirilme çabalarından söz etmekteyim. Türkiye’nin nereye sürüklendiği dünyanın nereye sürüklendiğinden bağımsız değil. Birilerinin hâlâ algılayamadığı küreselleşme, içinde liberalizm örtüsü altında pek çok kavramı barındırıyor. Ancak bu kavramlar yine o birilerinin daha önce öğrendikleri içeriklerinden farklı. CHP PM Üyesi D N por demokratikleştirilmeye(!) çalışılıyor. İş çevrelerinin kurumsallaşmış temsilcisi TÜSİAD’ın rolü burada atlanmamalı. TÜSİAD’ın 1997, 2001 ve 2007 raporlarının ortak yönü her birini bir anayasa hukuku profesörünün hazırlamış olmasıdır. Bu raporların bir diğer ortak yönü AB kriterleri çerçevesinde demokratikleşmeyi öngörmesidir. Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve siyasal gereklilikleri yerine AB parantezi içine sıkışmış, AB’yi hoşnut etmeye yönelik, küresel sürecin dayattığı sınırlı bir demokrasi anlayışı egemendir. sözcüğü, Türkiye’de İslamcılığı pazarlamak isteyenler için doğrudur. Ancak bu taktik nedenler, dünyaya demokrasiyi pazarladığını ileri süren herkes için geçerlidir. Daha fazla özgürlük adına 301. maddenin kaldırılmasını savunanlar, Hrant Dink cinayetinin failinin yakalanışını unutmasınlar. Kameralar yalnızca katiller için çalışmıyor. Herkes, her an görüntüleniyor, fişleniyor, kontrol ediliyor. Güvenlik adına kendi rızamızla teslim alındığımız yeni totalitarizmi, 301. maddeyle demokratikleşeceği sanısıyla savunan bir kesimi nasıl yarattığımızı sorgulayabilecek, birilerinin ileri sürdüğü bazı raporlarla demokratikleşilemeyeceğini konuşmaya yanaşacak kaç bilim insanı kaldı bu ülkede?.. Medyanın işlevi Ya da bu düşünceleri savunan bilim insanlarının görüşlerine niçin TV’lerde, belli yazın organlarında yer verilmez de, hep aynı söylemleri dile getirenlerin, toplumu suçlayıcı konuşmalarla baskılamalarına izin verilir? Beyin yıkama işlevi gören medyanın imparatorluklarını siyasetticaret ekseninde pekiştirdiklerini atlamayalım. Özgür bireyi yok eden, her yeri pazar, herkesi müşteri yapan ve tüm değerleri pazara yığılan bir ülkede, hangi demokrasiden söz ediyor birileri?.. Herkesin kendine yetecek kadar demokrasi parantezi açtığı kaygan bir zeminde herkes herkesi istediği gibi suçlayabilir ve yapılmak istenen ve yapılan da budur. Kendileri demokrat olmayan, ancak günümüzün çözücü değerlerine asılarak “gibi yapanların”, demokrasi sopasıyla toplumu kendi ezberleriyle yönlendirenlerin, sıradan bir yurttaşın Türk kimliğini dile getirmesine karşı çıkışlarına bakınca, 301. maddenin Türkiyelilik elbisesinin giydirilmesi için yasal yolu açmanın önünde engel olduğu daha net görülebiliyor. Alınması gereken ders Azınlık hakkı denilerek çoğunluklar üzerine baskı kurulan günümüz sürecine bir günde gelinmedi. Süreç içinde raporlarla talep edilenler yaşama bir bir geçirilirken, Türkiye’ye demokrasi gelmediği gibi, Türkiye’de kimliklerin kazınmasıyla karşıtlıklar ve yeni çatışma başlıkları yaratılmaya başlandı. Buradan alınması gereken ders, toplumla ilgili konuların hiçbir otoritenin tek başına reçete sunması ile çözülemeyeceği, ancak toplumu belli bir yöne sürüklemeye hizmet edebileceği biçiminde olmalıdır. Demokratikleşme talepleri toplumdan gelmelidir. Birilerince biçilen ve adına demokrasi denilen elbisenin zorla giydirilmesi ile gelmez demokrasi. Dünyayı Irak’tan, İran’dan, Afganistan’dan, Somali’den okumak, raporlara sıkıştırılan dayatmalardan daha fazla demokratikleşme şansı tanıyacaktır. Dünya demokrasinin güçlü bir geri çekilme dalgası sürecine girmişken, Türkiye’de demokrasinin yükselme şansı giderek azalmakta/azaltılmakta, ülkeyi sürece teslim etmemeye direnenlere, demokrasi bir baskılama aracı olarak kullanılmaktadır. Kavramların bulanıklaştırılması üzerinden, azınlıkta olanın hakkı denilerek çoğunlukta olan baskılamaktadır. B Totaliter kuşatma Çünkü üretim ilişkileri ve sermayenin toplumla diyaloğu farklılaştı. Sermaye, teknoloji hâkimiyeti ve siyaset bağlantısı ile toplumu baskılayabiliyor. Bu baskıcılıkları birileri demokrasi diye benimseyip toplumsal/siyasal çözülmeyi bu kavramın başkalaştırılması üzerinden üretiyorlar. Demokrasiyi kurumsallaştırmış, hukuk devletini içselleştirmiş Batı ülkelerinin bu sancılı süreçten Türkiye kadar derinden etkilenmeyişi ayrı bir inceleme başlığı. Türkiye ölçeğinden yaklaşınca, demokraside kurumsallaşmasını tamamlayamamış, otoriter ilişki biçimlerini çözememiş Türkiye, demokrasi giysisine bürünmüş totaliter kuşatmaya daha kolay teslim alınmıştır. Bu teslimiyeti tetikleyici pek çok unsur var; dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya doğru akışlarla yönlendirilen ülkede, birikmiş sorunların tortusuyla bunalmış yurttaşlara “yeni” etiketiyle sürümlenen AKP zihniyeti, sermayenin tutunduğu değerlerin sahiplenicisi rolünü başarıyla oynayıp köklü değerlerin sarsılmasına, toplumun bilinçaltının kazınmasına, ortak değerlerin çözülmesine hizmet ederken kendisinin tutunduğu muhafazakâr değerleri, eski biçimlerinden farklı olarak ama daha koyu kıvamda topluma dayatabilmektedir. Uzunca bir süredir Türkiye, paket paket, madde madde, kriter kriter, rapor ra Oynanan oyun Türkiye’de milliyetçilik yükselmiyor. Ulus devlet çözücüleri karşı refleksleri geliştirerek toplumu baskılamaya çalışıyor. Bu refleksleri çalıştıranların sorgulanması gerekirken, sonuçları okumaya koşullanmışlıkla topun ucuna toplum yerleştirilerek yanlış gidişin akışı kolaylaştırılıyor. Toplum kendisine dayatılmak istenenleri kustukça, birileri reçeteyi yeniden yazarak aynı ilacı dayatıyor. Ve bu oyun Türkiye’de ulus devleti çözünceye kadar, Türkiyelilik yasal bir zemine oturtuluncaya kadar oynanacağa benziyor. Bu arada Türkiye demokratikleşmiş olacak mı? Demokrasiyi kim önceliyor ki? O yalnızca bir araç ya da taktik gereği kullanılan bir başlık… Sanal demokrasiye tutunmuşlar, içinde yaşadıkları gerçekliğin totalitarizmle örtüştüğünün ve bu yeni totalitarizmin onların açtıkları başlıklarla beslendiğinin farkında değiller mi? Demokrasinin hızla geri çekilişini ve özgürlüklerin özgürlükleri yok etmek için kullanıldığını göremiyorlar mı gerçekten!.. ‘Milliyetçilik yükseliyor’ çığlıkları Toplumlar içinde varlığı olağan olan farklı kimliklerin kazınmasıyla yaratılan farkındalıkların, kendi kimliklerine asılmalarına açılan yer, toplumun genelini oluşturan kimliği harekete geçirince, “Milliyetçilik yükseliyor” çığlıkları atılmaktadır. Farklı standartların işletildiği bu zeminin demokrasiyle özdeşleştirilmesi, çoğunluğa karşı, azınlıktan yana tavırlar, insanlığın ve insan haklarının, dolayısı ile herkes için olan özgürlükler açısından endişe verici. Demokrasinin temel felsefesinde yer alan “hoşgörü”nün karşıtlaştırılan taraflardan birisi için çalıştırılması, önce demokrasi felsefesine ters. Bassam Tibi’nin ABD’nin “İslamofaşist” yakıştırmasına uygun olarak İslam dünyasına mal etmeye çalıştığı “Demokrasiyi taktik nedenlerle onaylıyorlar” GÜZEL SANATLARA BİREBİR HAZIRLIK RESİM YAĞLIBOYA KARAKALEM VE HOBİ AMAÇLI KADIKÖY’DE ATÖLYE ORTAMINDA Hevesli ve istikrarlıysanız garanti benden... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, Londra’da Master Yapmış RESİM DERSİ VERİLİR 0 535 794 09 85 ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık Acıbadem/İstanbul 0 536 225 07 80 GEBZE SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN GAYRİMENKUL AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2006/25 SATIŞ Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2005/2084 Esas, 2006/861 Karar sayılı ve 06.06.2006 tarihli ilamlarına istinaden satış talebinde bulunulan gayrimenkulün özellikleri ve evsafları; İzmit ili, Gebze ilçesi, Darıca, 28K IIB Pafta, 1857 Ada, 2 Parsel sayılı, 2057,00 metrekare yüzölçümünde ve arsa vasfında ve üzerinde çeşitli meyve ağaçları bulunan parselden oluşmaktadır. İMAR DURUMU: (1/l 000 ölçekli uygulama imar planında konut alanında, ayrık nizam, kat. H. Max=6.50 m, KAKS: 0.80. TAKS: 0.40, yoldan 3 metre, komşu parselden 3 metre, arka bahçeden 3 metre çekme mesafesi olduğunu belirtmiştir). KIYMETİ: 165.940,00.YTL.dır. SATIŞ ŞARTLARI: 1 Birinci satış 23/03/2007 günü saat 14.30 14.45 arasında Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda açık arttırma ile yapılacaktır. Bu arttırmada kıymetin % 60’ını ve satış masraflarını geçmesi şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, 02/04/2007 günü aynı yer ve saatte ikinci arttırmaya çıkartılacaktır. Bu arttırmada ise kıymetin % 40’ını bulması ve ayrıca, satış masraflarını geçmesi şartıyla en çok arttırana ihale olunur. 2 Arttırmaya iştirak edeceklerin kıymetin % 20’si nispetinde nakit teminat veya bu miktar kadar bir bankanın teminat mektubunu vermeleri gerekir. Satış peşin para iledir. Alıcı istediği takdirde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye resmi, ihale, damga vergisi. K.D.V., tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. 3 İhaleye katılıp sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve ayrıca, temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. 4 Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyenlere bir örneği gönderilebilir. 5 İhaleye girmek isteyenler, satış şartnamesini okumuş ve kapsamını aynen kabul etmiş sayılırlar. Başka bilgi almak isteyenlerin 2006/25 Satış dosya numarasıyla Satış Memurluğumuza başvurmaları İLAN OLUNUR. 22.01.2007 (Basın: 5019) ESAS NO: 2006/45 / KARAR NO: 2006/361 Davacı Sayime Duran tarafından, davalı Faruk Duran aleyhine mahkememizde açılan Boşanma davasının yargılaması sonunda verilen aşağıda yazılı hüküm: HÜKÜM: 1 Memet Tevfık ve Lütfiye’den olma, 20.01.1967 Gürpınar doğumlu, 11445053452 TC kimlik nolu, Van ili Edremit ilçesi, Elmalık mah. cilt no: 44 Hane no: 18’de nüfusa kayıtlı SAYİME DURAN ile, Osman ve Aysel’den olma, 06.11.1962 Adana doğumlu, 11490051922 TC kimlik nolu, Van ili, Edremit ilçesi, Elmalık mah., cilt no: 44, Hane no: 18’de nüfusa kayıtlı FARUK DURAN’ın TMK’nun 166/12. maddesi gereğince BOŞANMALARINA, 2 Reşit olmayan ve halen annenin yanında bulunan 11442053516 TC kimlik nolu OSMAN DURAN ile, 11415054472 TC kimlik nolu NİSA DURAN’ın velayetlerinin anne SAYİME DURAN’A VERİLMESİNE karar verilmiş olmakla, işbu karar 15 gün içinde temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği hususu, davalı Faruk Duran’a tebliğ yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 17/01/2007 (Basın: 4495) İLAN V AN AİLE MAHKEMESİ CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle