23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Derinlik ölçütü Hazret, derin devletten yakınmıştı bir kere... Durumdan vazife çıkarılmalıydı... Aradılar, taradılar, kuyudan bulup çıkardılar. Derin devlet, katil ile hatıra fotoğrafı çektirmişti. Hem Atatürk’ün sözleri önünde hem de bayrakla... Derin devlet “ulusalcı”ydı o zaman. Ulusalcılar katillerle ortaklık yapar, Atatürk’ün sözleri altında, bayrak gölgesinde jandarmayı koluna takar, kameralara derin derin bakarlardı! Buldukları derin devlet çay ocağındaydı... Bacak bacak üzerine atmış, kıtlama şeker ile çay içiyordu. Üstelik “Türk” kahvesi pişiriliyordu orada. Bardaklar da kirliydi... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Petrol Oyunları Rumların Akdeniz’deki son petrol oyunlarına verilmesi gereken karşılığı, eski Dışişleri Bakanı, yazarımız Prof. Dr. Mümtaz Soysal 31 Ocak tarihli yazısında dile getirmişti: “Hak”kın arkasına “kuvvet” koymadan başarılı olunamayan bugünkü uluslararası hukuk düzeninde yapılması gereken hareket “denizde kuvvet kullanmak”tı. Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait gemilerimiz, ertesi günü gereğini yaptılar. Çıktılar Akdeniz’e, vardılar oralara, Türk bayrağını dalgalandırdılar... Böylesi bir ortamda AKP ne yaptı peki? Petrol arama ve işletilmesini tümüyle yabancılara devreden, “milli menfaatların korunması” başlıklı bölümü kaldırılmış petrol yasasını çıkardı... Petrolİş Başkanı Mustafa Öztaşkın’a göre bu yasa, son darbeydi: “Petrol sektörünün bazı halkaları büyük yatırımları gerektirir ve kârsız alanlardır, bazı halkaları ise son derece kârlı alanlardır. Dolayısıyla petrol sektöründe faaliyet gösteren bir şirket arama, sondaj, üretim, boru hatları ile taşıma, rafinaj, petrokimya, dağıtım ve pazarlamadan oluşan bir entegrasyona sahiptir. TPAO da geçmişte böyle bir yapılanma içindeydi. Zamanla TPAO’nun içinden rafinaj kısmı TÜPRAŞ ile ayrıldı, dağıtım pazarlama kısmı Petrol Ofisi ile ayrıldı, petrokimya kısmı Petkim ile ayrıldı, boru hatları BOTAŞ ile ayrıldı. Dolayısıyla bizim entegre kamu şirketimiz bölündü, parçalandı, güçsüzleştirildi. Önce TÜPRAŞ ve Petrol Ofisi özelleştirildi. Petkim hâlâ özelleştirme kapsamında. BOTAŞ da 2009’da iki ayrı şirkete bölünerek özelleştirilecek. Son çıkarılan petrol yasası ile TPAO’dan sadece ham petrol arama ve sondaj çalışma faaliyetlerini sürdürerek güçlü ve etkili bir şirket olması bekleniyor. Bu yasa, TPAO’yu çökertme planından başka hiçbir şey değildir.” Kurban olsunlar, e mi.. böyle “ayyıldıza kurban olan”lara... Cesur Olma Zamanı... “Star” Gazetesi Genel Yayın Müdürü Alev Er; bir manşet yüzünden işinden atıldı. Türkiye’yi birbirine katan “Katile Poster” skandalını, kamuoyuna baş sayfadan duyuran, Alev Er yönetimindeki “Star” gazetesi olmuştu. Er’in gazetesinde atabildiği son manşet; 25 Ocak tarihli “301 Cemil Tahtaya!” oldu. Bu olayın ardından bir başka genel yayın müdürü; Eyüp Can da, “Referans”ta kullandığı bir manşet yüzünden, gazetesinin patronundan aldığı “babacan bir mektupla” tatlısert uyarıldı. Dink’in cenazesinin ardından Referans’ın kullandığı “Bir millet hoyratça susturduğu evladına ağlıyor” manşeti; Doğan’ı “endişelendirmiş”... “Olayın sıcaklığı içinde üzüntü ve infial duygularına kapılarak yapılan bazı hatalara” dikkat çeken Aydın Bey, ülkenin içinde bulunduğu “zor dönem” şartlarından hareketle bunların yinelenmemesini telkin ediyor. “Aydın Bey’den dikkat çekici bir mektup” başlığıyla Eyüp Can’ın sütununda (30 Ocak) yayımlanan satırlarda; “her zaman titizlikle dikkate alınması” beklenen ilkeler sıralanmış: “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü, Atatürk milliyetçiliği, demokrasi, insan hakları, fikir ve basın hürriyeti, barış...” Doğan Grubu yayın ilkeleri ve anayasası kapsamında tanımlanan bu ilkeler; özetle “Ankara kriterleri”... “Ankara kriterleri” gibi tıpkı; bu ilkeler de görünürde herhangi bir kısıtlama ya da “öncelik dayatması içermiyor”. “Birbirinden ayrılmaz bir bütün” içinde, eşit derecede önem taşıyan eşit derecede arzulanır.. eşit mesafe ilkeler şeklinde takdim ediliyor... “Mektubun” hiçbir yerinde “filan ilke” uğruna “falan” ilkeden fedakârlık edeceksiniz! Ya da etmelisiniz... denmiyor. Tünele kar yağdı Bolu Tüneli uzun, ince bir yoldur. Ucu bir kasabaya çıkan, dünyanın ilk ve tek otoyolunu bile yaptırma tutkusuyla başlar, aile fotoğraflarının içinden geçer, ülke pazarlamayı marifet bilenlerin dizi dibinde biter. Yapı YolSen Genel Başkanı Bedri Tekin uyarır: “Bir yol sadece asfalt değildir. Yolu trafik güvenliği ile birlikte düşünmek gerekir. Bolu tünelinin çıkışının birçok kısmında buzlanma riski vardır. Aydınlatmada ve elektrifikasyonda eksiklikler vardır. Yani tünel bu haliyle trafiğe açılırsa kaza riski yüksektir.” İnşaat Mühendisleri Odası, “Hükümetin yolu ve geçişi açmakta neden acele ettiği belki bizim ilgi alanımız dışındadır, ancak kazalarla, can ve mal kayıplarıyla bir anılan karayollarımızın durumu bizleri kaygılandırmaktadır” deyip uyarır: “Bakım ve işletme tebdirleri yeteri kadar alınmamış, bu tür geçişler yetişmiş eleman gerektirdiği halde, diğer birimlerden personel kaydırmasıyla yetinilmiştir. Buzlanmayı önleyici tedbirler yoktur ve buzlanmaya karşı erken uyarı sistemi kullanılmamıştır. Yolu temizlemede kullanılan ön bıçaklıyan bıçaklı araçlar ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Bolu Tüneli iddialı bir projedir, ilk kar yağışında yaşanan sorunlar, iddiasına gölge düşürecek niteliktedir.” İtalyan Başbakanı ile birlikte koştura koştura açarlar Bolu Tüneli’ni. Birkaç gün sonra Anadolu Ajansı haberi geçer: “Düzce’de gece boyunca etkili olan kar yağışı ve tipi nedeniyle Bolu Dağı tünel girişi viyadüklerinde buzlanma meydana geldi. Ekipler, buzlanma nedeniyle araçların Bolu Dağı tünel geçişine izin vermiyor.” O ünlü Bolu Tüneli’ne kar yağmıştır. Bugün geldiğimiz noktaya bir bakın, Prof. Dr. Muammer Aksoy öğretmenimizin neden öldürüldüğünü anlarsınız... Prof. Dr. Muammer Aksoy, siyasetin dürüstlükle, yurtseverlikle, halk için yapılması gerektiğini gösteren devlet adamıydı. Prof. Dr. Muammer Aksoy, hukukun siyasete oyuncak edilmemesi gerektiğini öğütleyen hukukçumuzdu. Prof. Dr. Muammer Aksoy, özgür ve özerk üniversitenin; laik, bilimsel eğitimin onurlu, sıradışı, seçkin bir üyesiydi. Prof. Dr. Mu Aksoy’un yürüyüşü sürüyor ammer Aksoy, yurt topraklarının ve ormanlarının koruyucusuydu. Prof. Dr. Muammer Aksoy, milli petrol davasını yürüten bağımsızlık öncülerimizdendi. Ve.. Prof. Dr. Muammer Aksoy, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) Kurucu Genel Başkanı’ydı. Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, ADD’nin son genel kurulunun Prof. Dr. Muammer Aksoy’un aramızdan alınışının 17. yıldönümüne denk gelen günlerde yapılmasının önemine değindi: “Aksoy Hoca, küresel egemenlerin Atatürk’e karşı yükseltmeye başladıkları ağır saldırılarını zamanında görmüş ve Atatürk’ün yeniden anlatılması gereğinin bilinciyle hareket ederek bir adım atmış ve Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmuştu. Bugün siyasal yaşamımızdaki tıkanıklık, demokratik kitle örgütlerine olağanüstü bir önem kazandırmaktadır. Bunların başında da bağımsızlığını koruyabilmiş; Soros’un, Avrupa fonlarının kancasına, tuzağına düşmemiş olan Atatürkçü Düşünce Derneği gelmektedir. ADD’nin bundan sonraki mücadele evresinde de bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi, hepimizin başta gelen amacıdır.” Muammer Aksoy ömrü boyunca tıknefes olmamış, hep doğru bildiği yolda yürümüş, durmamıştı. Onun kurduğu örgüt durabilir mi hiç? ‘Quieta non moveatur!’ Ancak “zor dönem” şartları, haliyle “zor tercihleri” de beraberinde getirir. Patronundan böyle bir mektup alan bir gazeteci için, “zor tercihler” karşısında artık; hangi ilkelerin öncelik taşıyacağı, hangilerinden fedakârlık edileceği ilkelerin sıralanış nizamındaki imadan anlaşılacağı üzere açık ve net bellidir. Aydın Bey “sıralamayı” hatırlatmış oluyor sadece. Hepsi bu! Ama Latince tabirle buna “Quieta non moveatur!” de denebilir: “Taşları yerinden oynatmayın!” Bu mesajı alan bir gazetecinin hiçbir şey olmamış gibi “durumdan vazife çıkartmaması” ve “otosansür mekanizmasını” bir biçimde devreye sokmaması mümkün mü? Oysa şimdi tam aksine cesur olma zamanı. Dink suikastı ve cenazenin ardından medyanın üzerine kurşun gibi ağır bir atmosfer çöktü. Bazı arkadaşlarımız tabiri caizse kelle koltukta yazıyor. Bekir Coşkun ve İsmet Berkan; aldıkları tehdit mektuplarını açık açık sütunlarına taşıdılar. Radikal Gazetesi Genel Yayın Müdürü Berkan’a üç günde ulaşan tehdit sayısı: 134! Hillary Beyaz Saray’a! TÜRKKAYA ATAÖV Eski ABD Başkanı Bill Clinton’nın eşi New York Senatörü Hillary Rodham Clinton Iowa’da başkanlık için adaylığını açıkladı. 2008 sonu seçimlerinde Demokrat Parti’den başka bir adayın ona rakip olma olasılığı çok düşük. Amerikan halkının yarısından fazlasının onun aday olmasını istediğine ilişkin ölçümler var. Cumhuriyetçi Parti onun karşısına bir erkek çıkaracak olursa, Hillary’nin Beyaz Saray yolu daha da açılmış olacak. O durumda, 20 Ocak 2009 tarihinde tam öğle üstü, bu hanım ABD’nin 44’üncü başkanı olarak yemin edecek. Yanında siyasette strateji ustası ve başkanlığa bir çeşit ortak kocası da bulunacak. Böylece, 19922008 yılları arasında şöyle bir sıra oluşuyor. Bush – Clinton – Bush – Clinton. Evet, büyük bir olasılıkla böyle olacak… Ama olmayabilir de. Onun önünü bir kişi kesebilir: Günümüz ABD Dışişleri Sekreteri Condoleezza Rice. Cumhuriyetçi Parti’den adaylığı kabul eder ve seçime girerse, gene büyük olasılıkla Hillary Clinton ülkesinin tarihine yalnız beyaz kadın başkan adayı olarak geçecek. Afrika kökenli Amerikalı Bayan Rice da ülkesinin ilk kadın başkanı olacak. Hiç umulmadık bir gelişme bu sonucu değiştirebilir... Ancak, günümüz koşullarında böyle bir beklenti yok. Rice başka hiçbir Cumhuriyetçi adayın başaramayacağını elde edecek tek kişidir. Ancak Rice’in bu yarışı kazanacağına ilişkin olarak ikna edilmesi gerekir. O aday olmazsa, Beyaz Saray’ın 2008 yılı sonundaki sahibi Hillary Clinton’dur. Rice’ın “üstünlüğü”, kısaca, nereden geliyor? O da Hillary gibi, kadın ama siyah, beyaz değil. Aday olursa, Demokratlara akacak siyah oyların bir bölümünü, kimilerine göre önemli bölümünü kendine çekecektir. Yalnız siyah değil, Hispanik oylarını da. Bu kayma Beyaz Saray’a Hillary yerine Rice’ı göndermek için yeterli. Dengeyi Rice yararına değiştirecek olan gerçek öğeler bunlar. Ayrıca, başka ikincil nedenler de var. Hillary’nin gözü hep “yukarılardaydı”, ama nereye geldiyse kendi başarısı gibi gözükenleri daha çok kocasına borçlu. Rice’ın yükselişinde ise sürekli kendi çabası var. Hillary senatör olarak başarısız oldu; öte yandan, Rice konumundan ötürü, yurt ve dünya basınında sürekli önde. Yaptıkları doğru ve haklı olmayabilir, ama Amerikan seçmeni her gün Rice’ı basında ve televizyonda görüyor. Seçim kampanyası bir anlamda başladı. Ve Rice önde. Aday olduğunu söylerse önde bitirir. Ama hangisi kazanırsa kazansın, dünya kaybeder… Biz de! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Tehdit edilen ilk ilke: Özgür basın Şiddet içeren tehdit sayısında tırmanış... Tehdit edilen gazeteci sayısındaki görülmemiş artış... İnternet sitelerinde basına yönelik vahşi linç atmosferi... Ne oluyoruz? Nereye sürükleniyoruz?.. Birkaç ay öncesine dek “uyum paketleri”, “müzakere bahisleri”, “AB üyeliği”, “Kopenhag kriterleri”nden söz eden ülke bu mu? “Ankara kriterleri ile yola devam etmenin” anlamı artık bu mu olacak? Basın ve ifade özgürlüklerini hızla kuşatan bu sinsi ve karanlık atmosfere teslim olabilir miyiz? Oral Çalışlar da dün yazdı: “Biz gazetecilerin şu ortamda gazeteciliğin en temel ilkeleri etrafında dayanışma oluşturmamız gerekiyor. Irkçılığa, saldırganlığa prim veren yayın anlayışının tehlikeleri konusunda bir ortak noktaya ulaşmalıyız. Burada ne tarafsızlık olur, ne ‘iki taraf’ üzerinden aracılık... Tehditlere karşı ortak tutum sergileyelim. Şiddeti kışkırtan anlayışa kimden gelirse gelsin, ona karşı duralım. Riskli bir dönemden geçiyoruz. Biz gazeteciler tehditlerin hem öznesi, hem nesnesiyiz. Bu durumu değiştirmek için birlikte hareket edelim. Bu herkese bir çağrıdır...” Yalnız gazeteciler değil... Basın patronları, hukukçular, sivil toplum örgütleri ve demokratik duyarlılıkları gelişmiş tüm siyasiler bu çağrıya kulak vermeli. Zaman cesur olma zamanı... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Dosya No: 2006/582 Talimat Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın 01/03/2007 günü saat 1100 / 1115 arasında Küçük Sanayi Sitesi Bilkur Kurtarma Otoparkı’nda yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %60’ına istekli bulunmadığı takdirde, 06/03/2007 günü aynı yer ve saatte 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %40’ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; mahcuzun satış bedeli üzerinden %18 oranında KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasında görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla Dairemize başvurmaları ilan olunur. Takdir Edilen Değeri Lira Krş.: 80.000,00. YTL Adedi: 1 Adet Cinsi Niteliği ve Önemli Özellikleri: 07 GN 651 Plakalı 2006 Model BMC Marka BMC Beyazı C26010/50734271 Motor, NMC827HFLK201505 Şasi Nolu Kamyon (İIKm.114/1, 114/3) *: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir (Basın: 5099) T.C. BİLECİK İCRA DAİRESİ TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com ESAS NO: 2006/323 / KARAR NO: 2006/271 Davacılar Sabiha Turan, Hasan Fikret Turan ve Hüseyin Hakan Turan vekili Av. Mustafa Baltaoğlu tarafından mahkememize açılan Gaiplik davasının yapılan yargılaması sonunda: Mahkememizden verilen 09.11.2006 tarihli karar ile ve 17.01.2007 tarihli tavzih kararı ile, “Davanın Kabulü ile, İstanbul ili, Fatih ilçesi, Sofular Mahallesi 63 cilt, 609 hanede Hilmi ve Sulbiye oğlu, 01.03.1929 doğumlu ALİ FUAT TURAN’ın GAİPLİĞİNE, alınan peşin harcın mahsubuna, bakiye 1.00 YTL harcın davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına, davacıların yaptığı masrafın üzerlerinde bırakılmasına” dair davacılar vekilinin yüzünde verilen gerekçeli kararın ilanı ile gazetede yayınlandığı tarihTen itibaren 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı ve temyiz edilmediği takDirde tebliğden itibaren 15 gün sonra kesinleşeceği hususu ilan olunur. 24.01.2007 (Basın: 5118) T.C. KADIKÖY 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Şubat www.mumtazarikan.com SAYI: ESAS: 2005/452 / KARAR: 2006/460 Davacı Nazmi Akaya vekili tarafından Mahkememize açılan Gaiplik davasının sonunda; Kütahya Merkez Arslanlı köyü, Cilt: 44, Hane: 49’da nüfusa kayıtlı Ali Osman ve Fatma’dan olma 01.03.1944 D.lu Nezire YAŞAR’ın M.K. 35. maddesi gereğince GAİPLİĞİNE karar verildiği İLAN olunur. (Basın: 4762) KÜTAHYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. FATİH GÖKÇE 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bahçeleri ya da evleri 1 süslemek için 2 yapılan ve yu 3 karıdan aşağıya doğru bü 4 yüyen oymalı 5 yalaklardan 6 oluşan bir çeş7 me türü. 2/ 8 Karakter... Kundak ço 9 cuklarının te1 2 3 4 5 6 7 8 9 pesinde görülen ke1 Ç E K T İ RME pek tabakası. 3/ Ağır 2 E V R E N E K E yükleri kaldırmaya 3 K R A K A Y A R yarayan araç... Satrançta bir taş. 4/ Ha 4 T E K V İ N B İ İ Ğ Ş İ Ş lı ya da kilim doku 5 İ N A N H U R İ nan tezgâh... Ulusla 6 R Ş U T K rarası Çalışma Örgü 7 M E Y tü’nün simgesi. 5/ İl 8 E K A B İ R A L kel bir silah... Gere 9 E R İ Ş İ K L İ ğinden çok yemek yiyen. 6/ Genellikle bir çiftçi yanında çalışan işçi. 7/ Bir zaman birimi... Adları sıfat yapan bir yapım eki... Futbolda bir mevki. 8/ Torbaya benzer büyük gözlü balık ağı... Boru sesi. 9/ “Sana dün bir tepeden baktım İstanbul” (Yahya Kemal)... Manisa ilinde, “ulusal park” kapsamına alınan bir dağ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alabildiğine, sürekli olarak. 2/ Yunan mitolojisinde kavga tanrıçası... Kuru soğuk. 3/ Dört tekerlekli bir at arabası... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 4/ Mermi olarak çakıl taşı atan bir tür top. 5/ Katılmış, ulanmış parça... Ucu sivri, ince ve uzun çubuk. 6/ Kadınların boyunlarına aldıkları yılan biçiminde dar ve uzun kürk... Kemiklerin yuvarlak ucu... Duman lekesi. 7/ Namık Kemal’in bir romanı. 8/ Bir nota... Lütesyum elementinin simgesi... “ çıkınca ortaya mazi silinmeli” (Tevfik Fikret). 9/ Bitkilere yeşil rengini veren madde. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle