11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2007 PAZAR 2 “Kurnazlıkların para etmediğini gördüm de güldüm.” Latin şairi Ovidius’un bir sözü bu... Yüzyıllar öncesinin insanlarıyla bugünküler arasında büyük bir ayrım var mı? Hiç sanmam! Uygarlık gelişti diyoruz: Teknik olanaklar büyük aşamalar yaptı, ama “insan” hep o “ilkel” yaratık! İlkelliği, iç evreninin uygarlığın, tekniğin ilerlemesinin yanında geri kalmasından, daha doğrusu yerinde saymasından! Elbette ki belirli bir düzeyi aşmış insanlar da çok... Ama büyük çoğunluk, eski Yunan’dan, Roma’dan, Hititler’den, Mısır’dan, o günlerin insanlarından daha gelişmiş, daha olgunlaşmış değil! ??? Victor Hugo bir yazısında hayallere dalmış, 20. yüzyılın gerçekten “insanca” bir çağ olacağını, savaşların kalkacağını, yoksulluğun yenileceğini, gerçek eşitliğin, kardeşliğin kurulacağını, sınırların yıkılacağını, ulusların tek bir büyük ulusa dönüşeceğini sanmış!.. Oysa görünen gerçekler ortada: 21. yüzyılın içindeyiz, dünyada savaşlar da var, kıyımlar da var, aptallıklar, bencillikler, acınası durumlar da var? Hem de OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL en korkunçları!.. Değişen ne? Yüzyıllar önceye göre daha hızlı yaşanıyor. Uçaklar, taşıtlar, haber alma araçları, teknik olanakların herkes için değil, belirli bir mutlu azınlık için insanlığın buyruğuna girmesi... Neye yarıyor? Bütün bunlar dünyamızda yaşayan bilmem kaç milyar insanın yararına, mutluluğuna bir katkıda bulunuyor mu? Hayır! Her gün gazeteler, TV ekranları, radyolar, kin, öç alma, kıyım, savaş, düşmanlık haberleriyle, görüntüleriyle dolup taşıyor. İnsanoğlu, hep daha iyiye, daha doğruya, daha yararlıya doğru ilerlediğini sanmış ve sanmakta; ama bir de bakıyor ki bir kısırdöngüde gidip gelmekte, ha bire dönüp durmakta belirli bir eğride!.. ??? Filozoflar gelmiş, yazarlar yazmış, Kurnazlık Para Etmez ozanlar türkülerini söylemiş, bilginler araştırmış; formüller, denklemler, yeni icatlar, keşifler, yeryüzünün gizleri çözümlenmiş, uzaya çıkılmış, kısacası dünya ve insanlık, kimilerimiz için bilmece olmaktan çıkmış... Yahya Kemal’in ünlü dizesindeki gibi, “İnsanlar anlaşıldı cihanın da sırrı yok” dercesine, bütün bu bilgiler, bilimler, sanatlar insanı mutlu kılmamış, kılamamış. Hatta, mutsuzluğunu daha da yoğunlaştırmış... Bireysellikten, toplumsallığa geçememiş dünya halkları! Bilimdeki aşamalar, geniş yığınların gündelik yaşamasında bir yarar sağlayamamış. Aya gitmek, bilmem hangi gezegenden haber getirmek, fotoğraf çekmek, iyi güzel, ama Afrika’da, Asya’da küçücük çocuklar açlıktan ölürken, hem de on binlerce, milyonlarca kırılıp giderken, neye yarar Ay’da yürümek, uzayda dört dönmek?.. Hele bütün bu bilimsel ilerlemelerin günün birinde insanoğlunu yok etmeye, en kısa, en “temiz” biçimde ortadan kaldırmaya yarayacağını, her şeyden önce kıyıma, öldürmeye yöneltilecek en korkunç silahlar haline geleceğini bildiğimize göre!.. Kıbrıs’ta Çözüm Tanju ERDEM Amiral (E) Kıbrıs 1955’ten beri Türkiye’nin gündeminde. Rumlar Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını isterken, Türkiye adanın taksimi tezini savunuyordu. Sonuçta; BM’ler öngörüsü, Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla 16 Ağustos 1960’ta Türklerin ve Rumların eşit haklara sahip olduğu; İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Kıbrıs Devleti’nin kuruluşundan üç yıl sonra Rumlar anayasayı tek taraflı değiştirip Enosis’e geçiş eylemi başlattılar. Kıbrıs Türkü bunu kabullenmeyince 21 Aralık 1962 gecesi saldırıya geçip katliamlara başladılar. Rum saldırılarının arkası kesilmeyince Türkiye, Hava Kuvvetleri’yle uyarıda bulundu. O aşamada İngilizlerin komutasında bir barış gücü oluşturularak Lefkoşa’yı ikiye ayıran yeşil hat kuruldu. Rumlar Yunanistan’ın desteğinde silahlı güçler oluşturuyorlardı. Bu güçlerin amacı Türkleri yıldırıp adadan tasfiye etmek, Kıbrıs’ın tamamını işgaldi. Rumlar 1964 yılı Ağustosu’na kadar sistematik olarak Türk köylerini yakıp yıktılar ve soydaşlarımızı katletmeye devam ettiler. Rum saldırıları 1964 Ağustosu’nda Erenköy Bölgesi’nde bir imha savaşına dönüştüğünde, Türkiye, uyarılarına yanıt dahi vermeyen garantörleri boşlayarak Kıbrıs’a havadan müdahale etti ve saldırıları durdurdu. Anımsanacaktır. Türk müdahalesine ABD Başkanı L. Johnson, Kıbrıs’ta ABD’ce verilmiş silahları kullanamazsınız ihtarında bulunmuş ve içerde merkez sağ partiler, müdahale kararını veren Başbakan İ. İnönü’yü düşürmüşlerdi. Bu dönem sonrası Kıbrıs’ta Türklere Rum yönetimince ekonomik abluka uygulanmaya başladı. Rumlar ENOSİS’ten vazgeçmiyorlardı. Adada bir Türk askeri üssüne ve sınırlı özerk ? Arkası 9. Sayfada PENCERE Dağlarca... Dağlarca’nın birkaç hafta önce yayımlanan şiir kitabının adı: “İçimdeki Şiir Hayvanı” Kitaptaki son şiirin başlığı: “Geleceği Anımsayan Yaratık” Birkaç dizeyi birlikte okuyalım: “Şiir hayvanıyla dolaşıyordum Yok dere yok tepe bizimdi Sanki içkiliydi bütün tepeler Sallantılar doğa dışıydı Yitirilmişlerdi biraz Eski sevgilerimce uzaktılar” Şairimiz doksan yaşını çoktan geride bıraktı.. Geleceğe doğru yürüyor.. Dağlarca’nın yaşamında omurgası şiir... İtici gücü şiir.. Şairin evreni şiir.. Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan da şiir.. İnanılmaz, ama, gerçek bu!.. ? Bizim çocukluğumuzda, okulda ya da evde, iki şairin adı geçtiği zaman nedenlerini pek anlayamadığımız bir saygınlık havası ortalığı sarardı... Namık Kemal.. Ve Fikret.. Biri “Vatan şairi..” Öteki “İnsanlık şairi..” Osmanlı İmparatorluğu toprakları “vatan” değildi.. “Mülk”tü.. Var olmayan vatanın geleceğimizdeki müjdesini Namık Kemal veriyordu... Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan kişi “kul”du... “İnsan” değildi... İnsanlığın, bireyin, kişinin, vatandaşın müjdesini de Tevfik Fikret veriyordu... Ya Mehmet Akif?.. O “İstiklâl”in, yani bağımsızlığın şairiydi... Şairlerimizin özlemleri yaşama dönüştü... ? Orhan Veli’den Melih Cevdet’e, Nâzım Hikmet’ten Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya dek şairlerimizin yarattığı bir Türkiye var ki gerçekliğinin tadına doyum olmuyor... Şimdi bu Türkiye’nin icabına bakmak isteyenlerin ortaklaşa saldırısı toplum yaşamında pisipisine köpüklenmektedir... Ne oldu bize?.. Doksan dördüne basan şairimizin yeni şiir kitabını okurken düşündüm ki Türkiye karabasana dönüşen bugünleri kesinlikle aşacak... “İm yalnız sendedir ötekini bulmak Sendedir elmanın kırmızı yuvarlağı Sendedir ısının çocuk çocuk duyuluşu Sendedir sözdeki yürek sendedir yalnızlıklar Sendedir toplum Bütün devrimlerimiz sendedir.” ? Fazıl Hüsnü Dağlarca çapında şair yaratmış bir devrimin çürümesi, geriye dönmesi, yıkılması, yok olması olanaksızdır... Şairlerini yetiştirmiş laik Türkiye Cumhuriyeti’nin karanlığa teslim olmayacağına, olamayacağına inanıyor, Dağlarca’ya daha nice yıllar ve nice güzelim şiirler diliyorum. SÖYLEŞİ NİNNİLERDE ANNEMİZİN BEKLENTİLERİ “Anadolu Halk Kültürü” Konuşmacı Prof. İLHAN BAŞGÖZ Halk Bilimci Açılış Konuşması Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN ÇYDD Genel Başkanı Tarih: 25 Şubat 2007 Pazar Saat: 14.00 Yer: SHÇEK Çağdaş Çocuk Tiyatrosu Kocamustafapaşa 0212 529 54 52 ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ FATİH ŞUBESİ CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle