10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ŞUBAT 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 PKK ile Barzani mücadele edecekmiş... “Bunun adı mütareke olmasın!” ERZURUM’DAKİ Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları arasından çıkan “Thackeray as a Social Critic” adlı 11 makaleden oluşan bir kitap var. Bu kitabın yazarı bir doçent. Doçentin adını YÖK biliyor. Bu doçent tarafından “yazılmış” ve kitap haline getirilmiş 11 makaleden 8’i yurtdışında yayımlanmış çeşitli kitaplarda da yer alıyor. Aman ne güzel, bir akademisyenin makaleleri yurtdışında da kabul görmüş diyorsanız; yanılıyorsunuz. Çünkü... Bizimkinin 11 makalesinden 8’i, 50 yıl öncesine kadar uzanan bir zaman diliminde yabancıların yazdığı makalelerin harfi harfine aynısı! Bazılarının başlığı bile aynı. Bizim doçent bazı makalelerin başlığını ise BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Talat Tekin Münür: “Mehmet Ali Talat’ın aklına nedense, TPAO ile KKTC deniz kıta sahalığında petrol aramak gelmiyor!” zahmet edip değiştirmiş! Ortada bir intihal var Hem de intihalin daniskası. Öyle bir daniska ki, makalelerin gerçek sahiplerinin atıflarını dahi kendisine aitmiş gibi kopyalamış. 212 sayfalık kitabın 181 sayfası tümüyle başkalarının makalelerinden oluşuyor. Bizimkinin geri kalan 3 makalesinin ise konu ve üslup bakımından yine yabancı yayınlardan çalıntı olduğu belirlenmiş. Hatta bu konuda birkaç yabancı eser adı da saptanmış. Fakat yurtdışındaki kütüphanelerde bulunan bu kaynak eserler temin edilememiş. YÖK isterse, kuracağı bir bilim komisyonu ile bu kaynaklara da kolayca ulaşabilir. Daniska Şu Çılgın Türkler oyun olmuş sahneye çıkmış... Dileriz sahaya da çıkar! Çorap Zehra Top: “Dünya Bankası Başkanı delik çorap giyiyor; bizimkiler ise aldıkları borçla çorap konçlarına adlarını yazdırıyor!” Fakat YÖK nedense istemiyor! Bırakın, komisyon kurup araştırma yapmayı, mevcut 8 orijinal makale ile doçentin kitabındaki 8 makalenin satırlarını göz ucuyla okuyup karşılaştırmıyor. Belki karşılaştırıyordur da kimsenin haberi yok! Çünkü bu “intihal dosyası” aylardır YÖK’ün yüksek katlarında bekliyor. Bizimkinin bu kitabı, profesörlüğe yükseltilme dosyasına “temel eser” olarak konmuş. Bir doçent çalıyor; bir üniversite kitap yapıp “eser” haline getiriyor; bir profesör bu “eser”i alıp profesörlüğe yükseltme dosyasına koyuyor; hırsızlık ortaya çıkınca üniversite kaynamaya başlıyor; olay YÖK’e yansıyor. Fakat YÖK’ten aylardır ses çıkmıyor. YÖK’tekiler İngilizce kursuna mı gittiler acaba? Vah YÖK vah! KaddafiBinali YıldırımDeve Bir kuzey Afrika ülkesi olan Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi’nin önderidir. 27 yaşında iken 1 Eylül 1969 tarihinde o zamanki Libya’nın Kralı İdris al Sunusi’ye karşı bir darbe düzenleyerek krallığı yıkmış ve yeni kurulan Libya’nın lideri olmuştur. Aslında resmi olarak devlet başkanı sıfatını taşımamaktadır. Ülkesini, kendi yazdığı “Yeşil Kitap”a uygun biçimde yönetmeye çalışmaktadır. Bu kitapta, ideolojisini “halk yönetimi”, “sosyalizm” ve “üçüncü dünya teorisi” başlıkları altında toplar. Libya halkının yönetime doğrudan katılmasını hedefler ve bunun için halk meclisleri oluşturulmasını öngörür. Ancak Libya’da henüz halkın doğrudan yönetime katıldığını gören olmamıştır. Ülkesi doğalgaz, petrol zengini olup, okumayazma bilenlerin oranı % 64’tür. Yaptığı en önemli icraatlardan biri İtalyan Futbol Takımı olan Juventus’un hisse senetlerinin % 5.31’ini satın almak olmuştur. Ülkesini neredeyse tüm komşuları ve dünya ile kavgalı hale getirdiğinden Libya ambargo altındadır. Tam adıyla Muammer Kaddafi, darbe yaptığı tarihten bugüne kadar aralıksız 37 yıldan biraz daha fazla zamandır Libya’da iktidardadır. Kendisi bir çadırını, bir de devesini hiç yanından eksik etmez. Gittiği Brüksel’e devesini götürememiş ama çadırını götürmüş, çadırında kalmıştır. ??? Libya lideri Kaddafi, bu seferde ‘’sütünü taze taze içebilmek için’’ devesini Afrika Birliği zirvesine ev sahipliği yapan Etiyopya’nın başkenti Adis Ababa’ya götürmüş. Bu da yetmeyince kentteki Sheraton Oteli’nin bahçesine bir çadır kurdurmuş. Binali Yıldırım; apronda deve kesilenTürkiye Cumhuriyeti’nin Ulaştırma Bakanı. Kendisi bu vesile ile ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmuş, Reuters Haber Ajansı tarafından hazırlanan 2006 yılının en tuhaf olayları listesine girmemizi sağlamıştır. THY Teknik A.Ş. Uçak Bakım Başkanı Şükrü Can, RJ uçaklarının iade edilmesini kutlamak için Atatürk Havalimanı apronunda deve kestirmiş, bu deve 735 kilo gelip, 5 bin YTL’ye alınmıştır. Addis Ababa’da bulunan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım anlaşılan apronda deve kesilmesi olayını yeterince tuhaf bulmadığından, Kaddafi’yi görünce, basın mensuplarına sitem etmiş. “Biz olsak tefe koyulurduk. Adam yanında devesiyle geziyor!” demiş. Sayın Bakan Kaddafi’ye özendiğinden yanında deveyle mi gezmek istiyor acaba? Ya da bu karşılaştırmayla “Siz halinize şükredin, bakın elâlem devesiyle geziyor” mu demek istiyor? Ve bu vesileyle Türkiye’nin Libya’dan ne kadar ileride olduğuna mı vurgu yapıyor? Apronunda deve kesilen ülkenin Bakanı ile yanında devesiyle gezen ülkenin lideri arasında mı tercih yapacağız? Bizim gelişmişliğimiz sorulduğunda; “Biz en azından apronda deve kesiyoruz, onlar yanında devesiyle geziyor” deyip bununla mı övüneceğiz? Eh buna da şükür deyip Libya’da doğmadığımız için sevineceğiz! [email protected]/Faks: 0212 672 71 71 Ya ğ m u r E k i m SESSİZ SEDASIZ (!) Ortadoğu çalışmaları ve misyonerleri İNGİLİZCE kısa adı “MESA” olan Kuzey Amerika Ortadoğu Çalışmaları Derneği Başkanı Zachary Lockman, Türkiye’ye bir mektup gönderip “resmi tezler” dışında düşünenlere yönelik baskıları protesto etmiş. Şevket Çorbacıoğlu da “yan gelip yatmamak” için bu kuruluşun ne olduğunu merak edip araştırmış: “Ford Vakfı’nın desteği ile 1966’da kurulan MESA’nın kökü 1940’ların ‘Ortadoğu Çalışmaları Derneği’ne dayanıyor. Dünya Savaşı sonrası Amerika; güçlü bir dünya devleti olma yolunda, insanlık mirası kültürleri araştırma süreci başlatıyor. Ortadoğu’da İslam uygarlığını tanıyarak bilim ve sanat ürünlerini toplayarak, İslam dünyasında hâkimiyetini güçlendirmeyi amaçlıyor. Bugün, MESA’nın başkanı Lockman aynı zamanda Hagop Kevorkian Center’ın da müdürlüğünü yapıyor. New York Üniversitesi bünyesindeki bu kuruluş da Ortadoğu’nun politik, sosyoekonomik ve kültürel tarihini araştırıyor. Misyonları, politikalarını destekleyecek kişileri bünyesinde yetiştirmek olan; 2 bin 700’den fazla bireysel, 60’tan fazla kurumsal üyesi ile bölgemiz üzerine akademik çalışma yapan bu büyük uluslararası kuruluşlara, ülkemizden eğitim görmesi için, bugüne dek burslu olarak kimler gönderildi? Bunlar Türkiye’mizin hangi derinliklerinde görev alıyorlar?” Bolu Savaş Ünlü: “Kar yağınca gördük ki; Bolu tüneli de bir, Bolu Dağı da.” Yorgunluk Gülhan Elmas: “Ekonomiyi düzeltmek Başbakanı 10 yaş ihtiyarlatmış. Satmak bu kadar yorucu bir iş demek ki!” BİR Şiddet Çözümlemesi ERENDİZ ATASÜ Türkiye, Hrant Dink’in şahsında seçkin bir evladını yitirdi. Onu da, kalemlerinden başka silahları olmadığı halde düşüncelerinden ötürü katledilmiş nice aydınımızın yanına gömdük. Hrant Dink salt Ermeni olduğu için değil, belli düşünceleri savunan bir Ermeni olduğu için öldürüldü. Meseleyi sadece milliyetçi şiddet çerçevesine indirgeyenler, ülkemizde kendilerini “milliyetçi’’ sözcüğüyle tanımlamış hareketlerin on yıllar boyunca bir numaralı hedefinin şu ya da bu azınlık değil, Türk sosyalistleri olduğunu; bu hareketlerin bağnaz dincilikle el ele yürüdüğünü unutuyorlar. Dink’i toplumun büyük kesimi sahiplendi. Cenaze töreninde ABD Büyükelçisi’ni ve AB Temsilcisi’ni görmek doğaldı. Doğal olmayan, Türkiye ile iç içe olan bu zevata, ülkemizi yasa boğmuş diğer düşünce kurbanı cenazelerinin hiçbirinde rastlayamamızdır. Bugün Türkiye’nin içten ve dıştan kuşatılmışlığını, yaşanan karmaşadan çıkar ummayan, olaylara çok boyutlu ve yansız bakabilen herkes teslim etmektedir. Hrant Dink de farklı düşünmüyor olmalıydı ki Türkiye’nin aşağılanmasına tahammül edemediğini kezlerce belirtmişti. Soru, duyulan genel tepkinin niye örneğin Cumhuriyetin kurumlarının haraç mezat, topraklarımızın Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen sınırsızca ve sorumsuzca satılmasına karşı bilinçli bir duruşa yükselemeyip saldırganlığa savrulduğudur! ??? Şiddet canlıların doğasında var. Varoluşu karmaşık insan, özsavunu şiddetini kıyıcılığa dönüştürmeye en yatkın canlı. Şiddetle baş edebilmenin yolu, onu yok sayma ikiyüzlülüğünden değil, şiddeti doğuran enerjiyi yaratıcılığa yönlendirmekten geçiyor. Böyle bir toplumsaltarihsel başarı, paralanmış bir yurdun hayatta kalabilmiş kitlelerindeki pek doğal öç enerjisini yeni bir ülke yaratma eylemine dönüştürebilmiş Atatürk Türkiye’sinde görülebilir. Türkiye, on yıllardır bu örneğin tam tersiyle meşgul. Şiddet ortamının asıl nedeni, Türkiye’nin kitlelerinin akılcı düşünebilmekten hızla uzaklaşması, kulaktan dolma lakırdılarla kolayca heyecan düzlemine sıçrayabilmesi, kısacası kabadayılığa, lümpenleşmeye itilmesidir. Böyle bir ortamda, bazen din, bazen milliyetçilik, bazen cinsellik, bazen sadece futbol bireysel, toplumsal, örgütlü şiddet patlamaları için yeterli olmaktadır. Bireyin kimlik tanımında, onun bilinçli işlevini ve tutumunu yok sayıp doğumuyla ilgili özellikleri vurgularsanız, onu kendisini rastlantıyla içinde bulduğu din, etnik köken, mahalle gibi grupların içine kavramsal olarak ve yaygın işsizlik dolayısıyla fiilen hapsederseniz, sonuç başka ne olabilir! Büyük ölçüde, küreselleşmenin ekonomik dayatmalarına, sosyal adalet ülküsünün dünyada güçsüzleşmesine bağlı bu küresel yalnızlaşma ve lümpenleşme olgusunun bize özgü şiddet kamçılayıcılarının üstünde düşünelim isterseniz... Bunların en başında resmi kuruluşları ve özel sektörü on yıllarca etkisine almış “komünizm paranoyası’’ ve komünizme karşı milis tipi silahlı örgütlenmelere göz yumulmuş olması gelir. Yaratılan bir nüve, kolay yok olmaz, şekil değiştirebilse bile... ??? Diğer hususlar şöyle sıralanabilir: • Tarihimizin ve toprağımız Anadolu’nun mimarisine, müziğine, şiirine sahip çıkarak yerleşiklik duygusunu güçlendireceği yerde, sonu hüsranla bitmiş fetihlerle övünen, imparatorluğun dağılma sürecinde bu halkın çektiği çileleri erkekliğine sığdıramayıp gizlemeye yeltense de göçebeliğin tedirginliğini vurgulayan kof ama yaygın söylem. Komünizm paranoyasının anılan söylemi körüklemekten medet ummuş olması; dinin yalnızca şefkatli yanını görmekte direnen, içerebileceği şiddet unsurlarını sayısız acı örneğe karşın göz ardı eden aynı paranoyanın toplumdaki dinci örgütlenmelere hizmet etmesi. • Özel ilişkiler tarihimizde var olagelmiş şiddetin, 12 Eylül döneminde şişesinden fırlayan cin örneği, ailenin kapalı kutusundan toplumun her kesimine taşması ve herkes için ya deneyimlenen, ya tanık olunan bulaşıcı bir afete dönüşmesi. • Bu dönemim içinden patlak veren ve hâlâ süren, askeri terimle “düşük yoğunlukta savaş’’ diye betimlenen sürecin, şiddeti katlanılan bir yazgıya çevirmesi ve süreçle birlikte gelen samimiyetsiz politik söylemlerin yurttaşın yurttaşa güvenini sıfıra indirmesi. • Hızla artan ve varoşlara hücum eden köksüz ve umutsuz nüfusun, silaha çok kolay ulaşılabilen ülkemizde mafya tipi şiddet dayanışmalarında örgütlenmesi. • Amaçsız ve kendini yetiştirebilme yetisinden yoksun insanlarda biriken şiddet enerjisini özümseyecek, yararlı bir etkinliğe dönüştürebilecek, inandırıcı siyasi eylem ve söylemlerin yokluğu. • Özal döneminde ülkeye yerleşen sınırsız ve sorumsuz kapitalizmin, örgütlülüğü tarikataşiretamca oğlu/dayı kızı temeline kaymış toplumda hemen herkesi baştan çıkarmış bulunması. Nispeten temiz kalabilmiş insanların dahi, artık ne doğruluk, dürüstlük gibi erdemlere, ne insanca ve hakça bir yaşama ne de mevcut adalet sistemine inanabilmeleri. Böyle bir ortamda her şey bencilliğe hizmet eder, hangi örgütün nerelere uzandığı kestirilemez, gemisini kurtaran kaptandır. Gemisini kurtaramayan ya da kurtaracak gemisi dahi olmayan ise başkalarınınkini batırır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Soğan, et ve 1 havuçla birlikte pişirilen 2 bir tür pirinç 3 pilavı. 2/ Ejderha... Yaşı 4 küçük olduğu 5 halde sözleri 6 ve davranışla7 rı olgun olan çocuk. 3/ Bir 8 işletmenin ani 9 batışı... De1 2 3 4 5 6 7 8 9 ğerli madenlerin saf1 C A N D A R Y O lık derecesi. 4/ Yahudilikte Musa’nın bi 2 İ Ç E R L E M E K rinci kitabına verilen 3 V E T O M A T G R A F İ T ad... Başına geldiği 4 İ L İ Y İ O sözcüğe olumsuz an 5 L E Ş R A S Ö Ş Ü R lam veren bir ek. 5/ 6 İ K A Z R E İndiyum elementinin 7 A simgesi... Araba 8 R O B O T P Ü R okunun ekseni...Me 9 A M E R İ K A N O talden yapılmış, ince uzun çubuk. 6/ İki tarla arasındaki sınır... Tek parça kütükten oyularak yapılmış bir tür tekne. 7/ Şarap... Rize yöresinde el tezgâhlarında dokunan ve özellikle çay yapraklarını kurutmada kullanılan bir cins bez. 8/ Kendini beğenmiş kimseler için kullanılan bir alay sözü... Bir renk. 9/ Sinirli, çabuk öfkelenen. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balık avlamada kullanılan küçük kıyı teknesi. 2/ Kâinat... Baş çoban.3/ Kokain türevi uyuşturucu bir madde... Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu. 4/ Var etme, yaratma... Bizmut elementinin simgesi. 5/ Küçük mağara... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç... Şişmiş olan yer. 6/ Zihin... Cennet kızı. 7/ Doğu Anadolu’da kullanılan bir tür küçük zurna... Futbolda kaleye yapılan sert vuruş. 8/ Devlet büyükleri, ileri gelenler... Aldatma işi, hile. 9/ İnanışa göre cin, şeytan çarpmasıyla herhangi bir organı eğrilen ya da tutmayan kimse. ŞİŞLİ 3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ’NDEN 2006/2591 Davacı Yıldız Demir tarafından kısıtlanması istenen, Hüseyin Demir aleyhine açılan vasi tayini davasında: Sivas, Akıncılar, İkizyurt köyü, cilt 83, hane 18’de nüfusa kayıtlı Süleyman ve Ayşe’den olma 12.09.1946 d.lu HÜSEYİN DEMİR’in hastalığı süresince KISITLANMASINA, kendisine yine aynı nüfusa kavıtlı Hüseyin ve Şehri’den olma 13.08.1965 d.lu kızı YILDIZ DEMİR’in VASİ TAYİN EDİLMESİNE, İtirazı olanların 10 gün içinde Mahkemeye müracaat etmeleri, müracaat etmedikleri takdirde karar içeriğini aynen kabul etmiş sayılacaklarına, Mahkememizin 30.01.2007 gün, 2006/2591 esas, 2007/120 karar sayılı ilamı ile karar verilmiş olup, Keyfiyet İLAN olunur. 30.01.2007 (Basın: 4847) CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle