18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ARALIK 2007 CUMA 4 HABERLER Genel Sekreter Yardımcısı Hacaloğlu, muhaliflerin ‘173 bin yeni üye kaydedildi’ sözlerini yalanladı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN “Münferit Olaylar!” 18 Nisan 2007’de, Malatya’da Zirve Yayınevi’nde, üç kişinin katledildiği olay ile ilgili davadaki gariplikler zinciri, yeni halkalar eklenerek uzuyor. Çarşamba günkü gazetelerde ihmaller zincirinin yeni halkasını bildiren bir haber vardı. Cinayetin en önemli delillerinden biri olan, katliamı gerçekleştirdiği öne sürülen sanıkların kanlı giysilerinin Malatya’dan Ankara’ya gönderilmesi sırasında, usule aykırı davranıldığı, bizzat Ankara Emniyeti’nde delilleri teslim alan polis tarafından tutulan zabıtta belirtildi. Zabıtta belirtildiğine göre, kanlı elbiselerin ayrı zarflara konularak gönderilmesi gerekirken, bir “ihmal” sonucu hepsi birden paketlenmiş! Yine gönderilen deliller arasında diğer sanıklar tarafından cinayetlerin faili olduğu iddia edilen Emre Günaydın’ın giysilerinin bulunduğu notu düşülmediği halde, onların da zarfta bulunduğu anlaşılmış. İlk bakışta olay basit bir ihmal gibi görünebilir. Ama, cinayetin dört sanıktan hangisi tarafından işlendiği belli olmadığı takdirde verilecek cezanın daha düşük olacak olması, “ihmal!” üzerindeki kuşku bulutlarını arttırıyor. Malatya katliamının soruşturmasıyla ilgili ciddi kuşkular uyandıran, ihmaller zincirinin bu ilk halkası değil, korkarız sonuncusu da olmayacak. ??? SKY Türk televizyonu, 7 Aralık 2007 akşam bülteninde, Malatya Zirve Yayınevi katliamı soruşturmasında yanıt bekleyen soruları şöyle sıralıyordu: 1 Yayınevinde öldürülen üç kişinin banka hesapları geriye dönük olarak bir yıl araştırılırken, sanıkların hesapları neden altı ayla sınırlı tutuldu? 2 Sanık Emre Günaydın ile Malatya İl Genel Meclisi’nin MHP’li üyesi Ruhi Polat arasındaki ilişki yeterince araştırıldı mı? 3 Katliamdan 2 ay önce Adıyaman’da Kalaşnikof silah ile gezerken yakalanan Varol Bülent Aral’ın cezaevinden Malatya Başsavcılığı’na “Cinayetin perde arkasını biliyorum” diye başvurmasına rağmen Aral’ı sorgulama görevi neden Adıyaman Savcılığı’na intikal ettirildi? Aral bunun üzerine neden ifade vermekten vazgeçti? 4 Sık sık Malatya’ya gelip öğrenci evlerinde kalan Aral’ın, sanıkların kaldığı İhlas Öğrenci Yurdu ile bağlantısı araştırıldı mı? 5 Sanık Günaydın’ın hastanede yattığı süre içinde nöbet tutan uzman çavuşa söylediği “Beni bırak, seni yaşatırım” gibi teklifler ve bunların kabul edilmemesi üzerine “Kanını içsem kanım soğumaz” gibi tehdit ifadeleri tutanaklarda olmasına rağmen kamera kayıtlarında neden bulunmadı? 6 Dosyada Terörle Mücadele Şubesi’nde görevli bir polisin “50. kasette Günaydın’ın rezillik çıkardığı, Zirve Yayınevi ile ilgili konuşmaya çalıştığı, görevli polisin konuyu kapatmaya çalıştığı yönünde bilgiler olduğunu arz ederim” şeklindeki tutanağına ilişkin araştırma neden yapılmadı? 7 İnönü Üniversitesi’nden R.A. adlı öğretim üyesinin Üsteğmen H.İ.’nin telkinleriyle katliama azmettirdiği öne sürülürken, H.İ. neden kamera sistemini değiştirmekle görevlendirildi? 8 Son altı ayda 35 telefon kullanan Günaydın, 38 telefon kullanan Gürler, 17 telefon kullanan Çeker ve 16 telefon kullanan Yıldırım’ın diğer telefon numaraları neden araştırılmadı? 9 Savcılık, cezaevi yönetiminin olumsuz görüşüne rağmen, Günaydın’ın avukatının cinayeti Günaydın’ın işlediğini söyleyen diğer dört sanıkla görüşmesine neden izin verdi? ??? Bunlara bir onuncu soru daha ekleniyor: 10 Nasıl oluyor da sanık Emre Günaydın’ın, katliamdan iki gün önce, atış talimi yaparken, polis tarafından el konulan kurusıkı tabancası, ki Malatya Av Pazarı’ndan alınmış, iki gün sonra yine Günaydın tarafından baskında kullanılıyor? Polisin el koyduğu tabanca iki gün içinde nasıl tekrar sanığın eline geçiyor? Görüyorsunuz, delillerin Ankara’ya gönderilmesi sırasındaki usulsüzlük, bütün bu sorulara eklenmiş yeni bir soruyu yaratıyor. Önce Santoro cinayeti (5 Şubat 2006 Trabzon), ardından Hırant Dink’in öldürülmesi (19 Ocak 2007 İstanbul), daha sonra İtalyan Brunisseri’nin yaralanması (3 Temmuz 2006 Samsun) ondan sonra Malatya katliamı (18 Nisan 2007 Malatya) ve nihayet 16 Aralık 2007’de İzmir’de Rahip Andriano Franchini’nin yaralanması... Ve şimdiye kadar, bunların münferit olaylar olmadığını ortaya koyan hiçbir resmi sonuç çıkmıyor.... Münferit olaylar birbirlerini izliyorlar. Haydi hayırlısı!.. CHP’de yeni üye tartışması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu, muhaliflerin “yönetimin son bir ayda 173 bin üye kaydettiği” savlarını yalanladı. Hacaloğlu, “Kongre süreci başladıktan sonra, tüzüğün 12. maddesine göre Merkez Yönetim Kurulu (MYK) kararıyla 25 bin dolayında kişi üye yapıldı. Vatandaşlık numarası bulunmadığından üyelikleri görünmeyen 123 bin 500 kişilik liste de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na verildi. Bunlar yeni üye değil, eski üyeler” açıklamasını yaptı. Muhaliflerden, İstanbul Milletvekili Ali Topuz, “Yargıtay Cumhuriyet ? Muhaliflerden, İstanbul Milletvekili Ali Topuz, “Genel merkezin son bir ayda 173 bin üye kaydettiğini” söylemişti. Bu rakamları yalanlayan ve üslubu eleştiren Algan Hacaloğlu, kongre süreci başladıktan sonra MYK kararıyla 25 bin dolayında üye yaptıklarını belirtti. Hacaloğlu, Yargıtay’a verilen 123 bin 500 kişilik listenin eski üyelerden oluştuğunu söyledi. Başsavcılığı’na 125 bin yeni üye listesi verildiğini, bununla birlikte genel merkezin son bir ayda 173 bin üye kaydettiğini” söylemişti. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu ise bu rakamları yalanlarken “bu üslubun da CHP’ye yakışmadığını” kaydetti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vatandaşlık numarası olmayanları üye kabul etmediğine dikkat çeken Hacaloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “123 bin 500 üye Yargıtay’a bildirildi, bu geriye dönük bir işlem, eski üyelerin vatandaşlık numaralarıyla birlikte liste iletildi. 2000 yılından beri yapılan üye kayıtlarında vatandaşlık numarası aranmıyordu, böyle bir kural yoktu. Ancak daha sonra, vatandaşlık numarası olmayan üyeler Yargıtay’daki listede görünmemeye başladı. Şimdi biz bu sisteme uyuyoruz, hukuka uyuyoruz. Şu anda 630 bin üyemiz var. Buna vatandaşlık numarası olmayanlar dahil. 40 bin kişinin vatandaşlık numarası yok, onları tamamlıyoruz.” Hacaloğlu, tüzüğün 12. maddesine göre MYK kararıyla yapılan üye kayıtları ile ilgili verilen rakamların da gerçeği yansıtmadığını söyledi. Kongre takvimi başladıktan sonra MYK kararıyla 25 bin üye kaydedildiğini bildiren Hacaloğlu, şunları söyledi: “Bu üyelerin yaklaşık 8 bini İstanbul’da. Dün, kongre öncesinde sabaha kadar üye yazanlar vardı. Kontrol yapılmıyordu. Geçmiş dönemlerde hâkimiyetin sağlanması için çok yoğun üye yazımı yapılmış. Konu eski yığılmalar dikkate alınarak değerlendirilmeli. Bu bağlamda örgütten bazı talepler oluyor. MYK kararıyla üye kaydedilmesi tartışılabilir, bu bir tercih. Ama şeffaf bir şekilde gerçekleştiriliyor, tabandan gelen bir talep söz konusu. Kongre süreciyle ilgili kalitenin yükseltilmesi için kurallar koyduk, maalesef parti içi seçim hukuku Türkiye’de tam oturmuş değil. Yargının bunu algılaması da kolay değil, bazı yerlerde parti içi konulara giriliyor.” YENİ ASIR GAZETESİ Baykal, çocukluk anılarını tazeledi Bayram’ın ilk gününü Antalya’da geçiren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bayram namazı öncesi tarihi Kaleiçi semtinde gezinti yaptı. Tarihi semtin sokaklarında yürüyerek kentin simgesi Yivli Minare ile tarihi evler ve konakları seyreden Baykal, çocukluk arkadaşı Kadri Yakut’la birlikte sık sık denize girdikleri Mermerli Plajı ve o günleri andı. Baykal, gezintinin ardından merhum dedesi Şeyh Ahmet Efendi’nin de imamlık yaptığı Tekeli Paşa Camii’nde bir süre hutbe dinledi, ardından bayram namazını kıldı, çıkışta yurttaşlarla bayramlaştı. (Fotoğraf:AA) Atatürk’süz logo tartışma yarattı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Türkiye’nin en büyük ve en eski yerel yayın organlarından İzmir merkezli Yeni Asır gazetesinin logosundaki Atatürk görüntüsü, gazetenin 18 ve 19 Aralık 2007 tarihli baskılarında yer almadı. Atatürk’süz logo duyarlı okurlardan gelen baskı sonucu dün yeniden konurken Yeni Asır Yayın Grubu Başkanı Osman Gencer, “Görüntüyü mizanpaj değişikliği kapsamında, deneme amaçlı yerinden çıkardık” dedi. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk ise inceleme başlatıldığını belirterek “Ulaşacağımız sonuca göre sorumlusu işinden olur” dedi. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) Dinç Bilgin’in borçlarına karşılık el koyduğu şirketler arasında Yeni Asır gazetesi de bulunuyordu. Gazete son olarak Sabah, atv ihalesi kapsamında 1.1 milyar dolara Başbakan Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Çalık Grubu’na satılmıştı. Devir işlemi gerçekleşmeden gazetenin duyarlı okurları, logonun yanında yer alan ve İzmir’in Cumhuriyet Alanı’ndaki Atatürk Anıtı’nı simgeleyen görüntünün, 18 ve 19 Aralık 2007 tarihli sayılarda bulunmadığını fark etti. Okurlar, gelişmeyi gazetenin Çalık Grubu’na devredilecek olmasına bağladı. Ertürk: Sorumlusu işinden olur Atatürk logosunun kaldırılmasına tepki gösteren TMSF Başkanı Ertürk, “Yeni Asır’ın Genel Yayın Yönetmeni Gencer, ‘Logo yanına Atatürk siluetini zaten ben koymuştum. Tam oturmadığını gördük, o yüzden çıkardık. Okurlardan tepki aldık, hemen koyuyoruz’ demiş. Ancak bu açıklamayı yeterli görmüyorum. Sabahatv ihalesini Çalık Grubu’nun kazandığı, satış sürecinin henüz bitmediği bir ortamda bu hareketi yapmak, komplo kuşkusuna yol açıyor. Arkadaşlar incelemeyi sürdürecek. Sonuca göre sorumlusu işinden olur” dedi. 3 bin 469 kişi ortadan kayboldu Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kayıtlarına göre 2007 yılı içinde 1129 erkek ve 2 bin 340 kadın yurttaş hakkında kayıp ihbarı yapıldı İSTANBUL (AA) Türkiye’de, bu yıl 1129’u erkek ve 2 bin 340’ı da kadın olmak üzere toplam 3 bin 469 kişi “kayıp’’ olarak emniyet kayıtlarına girdi. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgiye göre, 2007 yılı başından itibaren kayıtlara “kayıp’’ olarak geçen 3 bin 469 kişiden 1129’unu erkekler, 2 bin 340’ını da kadınlar oluşturuyor. Kadınlardan 628’i, erkeklerden de 308’i 18 yaş altında bulunuyor. İllere dağılımlarına bakıldığında en çok kaybın 1040 kişiyle İstanbul olduğu görülüyor. Bu ili 335 kayıpla Ankara, 216 kayıpla da İzmir izliyor. Tunceli’de ise 2007 yılı başından itibaren emniyet birimlerine herhangi bir kayıp olayı bildirilmedi. Kayıpların, 18’i kadın ve 24’ü de erkek olmak üzere toplam 42’sini yabancı uyruklular oluşturuyor. Kaybolan yabancıların 8’i Azerbaycan, 5’i Bulgaristan, 4’ü ABD, 3’er kişi İran ve Japonya, 2’şer kişi Yunanistan, Almanya, Özbekistan ve Polonya, 1’er kişi de Belarus, Brundi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Filistin, Gürcistan, İsviçre, İtalya, Kazakistan, Romanya ve Tacikistan uyruklu. Silahlı Kuvvetler’in Kandil ve çevresindeki PKK hedeflerine yaptığı bombardıman sonrası olayın değişik boyutları da ortaya çıkıyor. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, hava bombardımanının ve ABD askeri uzmanlarıyla işbirliğinin 5 Kasım’da Washington’da BushErdoğan görüşmesinin bir sonucu olduğunu ifade etti. Medyanın savaş çığlıkları arasında ifade edilen bütün haberler, bu operasyonların ABD’nin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını gösteriyor. Ankara, Kuzey Irak ve Washington’da oluşturulan haberleşme merkezleri bu operasyonun nereye ve nasıl yapılacağını da yönlendirmiş. ??? Türkiye, PKK’nin giriştiği son bombalama ve saldırı eylemlerinden Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunu ve ABD’yi sorumlu tutmuştu. Bu saldırıların önünün kesilmesi için Kandil Dağı çevresindeki PKK yerleşiminin ve karargâhının dağıtılması gerektiğine inanıyordu. Kuzey Irak’ta ABD İnisiyatifi… Bunun için iki güç vardı karşısında. ABD ve Kuzey Irak’taki Kürt oluşumu. Her iki tarafa da ciddi bir diplomatik taarruz başlattı. 5 Kasım’da BushErdoğan görüşmesi bu diplomatik mücadelenin tepe noktası olarak kabul edilebilir. ??? ABD ise Irak’ta zor durumdaydı. En istikrarlı görünen Kuzey Irak’ın da karışmasını istemiyordu. Böyle bir gelişme, işleri iyice zorlaştırırdı. Kuzey Irak’taki Kürt oluşumu ayrıca kargaşa içindeki Irak’ta ve hatta bütün bölgede ABD ile işbirliğine en yatkın gücü oluşturuyordu. Aynı gerekçeler İsrail için de söz konusuydu. ABD, Türkiye ve Kürtler arasında sıkışmıştı. Bir çözüm bulması gerekiyordu. İşte bu noktadan itibaren PKK ile ilgili yeni siyasetleri gündeme soktu. Siyasetin özü şuydu: PKK silahsızlandırılacaktı. Bu nedenle baskı altına alınması gerekiyordu. ABD, yaptığı siyaset değişikliğiyle bir anlamda inisiyatifi ele geçirdi. Türkiye’ye “sınırlı bir operasyon” iznini kendi kontrolü altında sağladı. Bu, Türkiye’yi memnun etti. PKK’ye ise “Sana dur dediğim yerde duracaksın” mesajı verildi. Kuzey Irak Kürt oluşumuna da hâlâ bölgenin “efendisi”nin ABD olduğu hatırlatılmış oldu. ??? ABD, bir balans ayarı ile ilişkilerini yeniden düzene soktu. Şu anda Türkiye durumdan memnun, Kürtler ise kırgın. Tabii bu kadar karmaşık bir durumu dengede tutmak kolay değil. Bundan sonra neler olacağını göreceğiz. Türkiye, son operasyonla bir moral üstünlük sağladı. Ancak bu moral üstünlük geçici de olabilir. Çünkü sonuç olarak bu sorun, yalnızca askeri önlemlerle çözülmeyecek bir sorun olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin siyasi, sosyal ve kültürel yönde güven verici ve kalıcı bazı adımlar atması gerekiyor. Şu ortamda bunları konuşmak daha kolay olabilir. Çözüm eğilimi, toplumun önemli bir kesiminden destek bulabilir. ??? Türkiye açısından bundan sonra önemli sorunlardan birisi, hükümetasker dengesinin nasıl bir temel üzerine oturacağı. 5 Kasım Washington görüşmesinden bu yana hükümetle asker arasında bir uyum olduğu söylenebilir. Tabii askeri operasyonlar öne çıktığında ve bazı adımlar atıldığında, siyasi arayışlar ertelenebilir de… Görmezlikten gelinebilir de... Daha önceki yıllarda benzer gelişmeler yaşamış olmamız, bu konuda daha ihtiyatlı davranmayı gerektiriyor. ABD, bölgede Türkiye’ye, Kürtle re belli bir rol biçmişti. Bu rolün etkinleştirilmesi için bundan sonra neler yapacak? Kuzey Irak’taki Kürt oluşumundan Türkiye’nin hava operasyonuna destek veren ABD’ye protestolar yağıyor. ABD ile Kürtler arasındaki ilişkiler bu nedenle bir gerginlik döneminden geçiyor. Ancak şunu unutmamak gerekiyor; iki taraf da bölgenin geleceği açısından birbirine ihtiyaç duyuyor. ABD, Kürtleri gözden çıkaramaz, Kürtler de ABD olmadan bölgedeki egemenliklerini sürdürmekte zorlanırlar. Bir süre sonra bu ilişkiler bir dengeye kavuşur. TürkiyeABD ilişkileri ise operasyon ortamında olumlu bir noktada seyrediyor. Bundan sonra ne olacak? Bunca kargaşa içinde gelişmelerin yönünü kestirmek o kadar da kolay değil… Ayrıca ABD’nin bölgedeki planlarını anlamak ise daha da zor… Yeni bir döneme girdiğimiz ise ayrı bir gerçek… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle