26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2007 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İktidarın Yargıya Bakışı Nuri ALAN Emekli Danıştay Başkanı PENCERE Gündem: BOP!.. Küreselleşme sürecinde tüm dünyayı yöneten Amerikalı akıllıdır... Yamandır.. Güçlüdür.. Acımasızdır.. Ne olmuş?.. Irak ve Afganistan’ı işgalin ardından iki ülkede 5 yıl içinde 3 milyon kişi ölmüş, 5 milyon kişi sakat mı kalmış?.. Vız gelir... ? Amerika Anadolu’ya, Türkiye’nin güneydoğusuna, Irak’ın kuzeyine gerçekçi bir yöntemle yaklaşıp şu saptamayı yapmış: Bu coğrafyada yaşayanlar okumamış, dindar... Ağır basan kimlik Müslümanlık... Her iki tarafta İslamcılık (Amerika’nın desteğiyle) ağır basacak, yeni siyasal yapılanmaları saptayacaktır... Laiklik mi?.. Türkiye’de yalnız aydın kesimlerde laikliğin bir değeri vardır; Kuzey Irak’ta solda sıfırdır... ? Emperyalizmin göreneksel yöntemi ne?.. Böl ve yönet!.. ABD Türkiye’yi ikiye bölmüştür; seçim sandığından çıkan oyların yarısı ılımlı (Amerikancı) İslamcı AKP’ye dönüktür... Oyların öteki yarısı dağınıktır... AKP eline geçen tarihsel fırsatı kullanmak için her şeye razıdır ve Amerika’ya muhtaçtır... ? İslamcılık (Sünnilik, Nakşilik) Ankara’daki AKP iktidarından Güneydoğu’ya ve Kuzey Irak’a dek Türk ya da Kürt kökenli tabanda ağır basan siyasettir; AKP’nin hem Türk milliyetçisi MHP’yi, hem Kürt milliyetçisi DTP’yi sandıkta yenilgiye uğratması, Amerika’nın görüşünü ve hesabını doğruluyor... BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ve Türkiye için ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ örtüşüyor... Ilımlı İslam Devleti’nin federe yapısı, Anadolu’nun güneydoğusu ile Irak’ın kuzeyini önce kapsayacak, sonra birleştirecektir... İlginç olan ve cuk oturan nokta, bütün bu oluşumların sandıktan çıkma demokratik ve barışçı bir zemine oturmasıdır... PKK mi?.. Haydi canım sen de... İşlevini bitirdiği zaman Kandil Dağı’nda gerektiğinde kullanılmak üzere ikamete katlanacaktır. ? BOP, Amerika’nın büyük gücüyle dayatılarak yürütülüyor... Türkiye’deki muhalefet, başta CHP, daha kekeleme veya karnından konuşma evresini yaşıyorlar... Ya ordu?.. Şaka değil... Ordunun karşısında Amerika var... AKP; YÖK gibi, yargı gibi, medya gibi, askeri kendisine bağlamak ve Ilımlı İslam Devleti Modeli’ne aşılamak için zamanlamayı hesaplıyor... ? Batı (ABD ve Avrupa), Sovyet (komünizm) tehlikesine karşı kullanmak için Türk ordusuna katlanıyordu... O defter kapanmıştır... Batı (ABD ve AB) bugün Türk ordusuna iyi gözle bakmıyor... Bu büyük askeri gücü yola getirip tasfiye etmek için AKP’ye gereken destek verilecektir... Türkiye’nin parçalanması yolunda Batılı büyük güçler arasındaki ortak eğilimi ve tarihsel güdülenmeyi görmemek için kör olmak gerek... Teleferik DAĞDAN terörist indirmek, herhalde teleferiğe bindirip inince davul zurnayla karşılamak olmasa gerek. DTP çevrelerinin dillerine doladıkları özerk bölge modeline geçmek de dağa çıkanları indirmeye yetmez. Niçin dağa çıktıklarına bakmak gerekir. zaman çok öncelere, eylemli ve silahlı hareketin başladığı günlere, yani 1970’li yıllara inmeden olmaz. Çünkü, bilmek gerekir ki, başlangıç, Kürt o sıra Kürt milliyetçiliğiyle doğuvermiş değildir. Unutulmaması gereken şudur: Güneydoğu terorizmi gençlik içinden, sosyal düzene başkaldıran yeraltı gençlik hareketlerinin içinden filizlenmiş, onlarla birlikte büyüyüp serpilmiştir. Yani, daha genel bir sosyal yaranın, azgelişmişliğin yarattığı ve bu bakımdan azgelişmişliğin en yoğun olduğu bölgeye yönelik olarak ortaya çıkan bir başkaldırış söz konusuydu. Elbet, neredeyse on dokuzucu yüzyıl sonlarından beri gelen bir “Kürtçülük” hep olagelmiştir. Ortaya çıkan sonuç, o Kürt milliyetçiliğine çok daha ağır bir sosyoekonomik boyutun eklenmesiyle oluşmuş sayılır. Bunlara 12 Mart ve 12 Eylül sorgulamalarının, tutukevlerindeki uygulamaların hıncını da eklemek, muhterem müttefiklerimizin ve sevgili komşularımızın sinsi hesaplarını da katmak gerekir. Kısacası, bugünkü Güneydoğu terörünün arkasında bir yığın etken vardır ama, temel neden, daha doğrusu bütün öbür etkenleri kolaylaştıran neden, sorunun özde sosyoekonomik nitelikte oluşudur. Dolayısıyla dağdan adam indirmenin ve konuyu adam gibi bir zemine oturtmanın çareleri, sosyal yapıya ve ekonomik kalkınmaya ilişkin sorunlara el atarak aranmalıdır. alnız el atarak değil, o anlamda başlamış adımlar varsa onlar üzerinde yoğunlaşarak, uygulanmaya konmamış planlar varsa onları yeniden gözden geçirip sağlam bir Güneydoğu Planı’yla ortaya çıkarak. Oysa şu günlerin gündeminde dolaşan “plan”, galiba daha çok ceza hukukundaki sonuçlara ilişkin eski önlemlere eklenecek yine aynı nitelikte önlemlerden oluşturulacağa benziyor. Ne yazık ki, 1960’ların unutulmaz Planlama Müsteşarı Osman Nuri Torun’un başka âlemlere göç ettiği bir günde, arkasında bıraktığı ülkeye bakıldığında plan sözünü ağza almak bile çok kişiyi güldürebilir. Artık hiçbir konuda planlama kavramına yanaşılmayan bir yerde Güneydoğu Sorunu gibi çok boyutlu ve çok çetin bir konuda toprak reformunu, feodal kalıntıların ortadan kaldırılmasını, kapatılmış kamu işletmelerinin yeniden açılmasını, devletçe sanayi yatırımlarına tekrar girişilmesinden söz etmek belki hayalciliktir ama, böyle bir sosyoekonomik plan düşüncesinin doğru olduğu da yadsınamaz. [email protected] A O KP, hukuka aykırı icraatı önünde en büyük engel olarak gördüğü yargıyı, dilediği biçimde yapılandırarak onu etkisiz ve güçsüz bir hale getirmek, daha kısa bir deyimle bağımsız ve yansız yargıyı yok etmek için hazırladığı kapsamlı bir paketi parça parça, ancak çok hızlı bir biçimde hayata geçiriyor. 15.12.2007 tarihinde kamuya sunulacağı açıklanan AKP anayasa taslağının da, yargı ile ilgili düzenlemeler bakımından Özbudun Komisyonu’nun hazırladığı taslakla aynı yönde olacağı, böylece zaman içinde siyasallaşacak bir yargıyı oluşturmak için gerekli temel düzenlemelerin tamamlanacağı anlaşılıyor. Özbudun Komisyonu’nun anayasa önerisi Başbakan’ın partilerine ait olmadığını her vesile ile açıkladığı Özbudun Komisyonu’nun hazırladığı önerinin başında yer alan “Not” bunun aksini ortaya koymaktadır. Nottaki açıklamalardan Başbakan’ın 8 Haziran 2007 gününde Prof. Özbudun’dan bir anayasa önerisi hazırlamasını talep ettiği; Özbudun başkanlığında oluşturulan komisyonca hazırlanan önerinin 2 Ağustos 2007 günü Başbakan’a sunuluşunun yapıldığı ve gerekli çalışmalar tamamlanarak 29 Ağustos 2007 tarihinde AKP Genel Başkan Yardımcısı’na teslim edildiği anlaşılmaktadır. Notta yer alan bu bilgiler dikkatli bir şekilde değerlendirildiğinde birçok şey gün yüzüne çıkmaktadır. Bilim kurulu, Başbakan’a sunuşu yaptıktan tam 27 gün sonra taslağı AKP yetkililerine teslim edebilmiştir. 55 günde yeni bir anayasa taslağı hazırlayan kurul, 27 günlük bu süre zarfında kuşkusuz boş durmamış; Başbakan’a sunuşunu yaptığı öneride, onun isteği doğrultusunda gerekli değişiklikleri yaparak taslağa son şeklini vermiştir. Sunuş ile teslim tarihi arasındaki uzun süre Başbakan’ın değişiklik talebinin hayli kapsamlı olduğunu göstermektedir. Bilim kurulunun hazırladığı taslakta yargı ile ilgili olarak en ağır eleştiriler, Anayasa Mahkemesi’nin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumunda TBMM’yi, Danıştay’ın oluşumunda Bakanlar Kurulu’nu etkili bir biçimde yetkilendiren ve üyelik süresini dokuz yıl ile sınırlandıran maddelere yönelmiştir. Bun Y ların değerlendirilmesi ayrı ve uzun bir incelemenin konusudur; tam ve doğru bir değerlendirme ancak AKP’nin taslağı açıklandıktan sonra yapılabilir. 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimi sonuçları ve buna göre siyasi partilerin TBMM’deki sandalye sayısı belli olduktan sonra son şekli verilen taslakta, TBMM’de Anayasa Mahkemesi ve HSYF üyeleri için yapılacak seçimlerde öngörülen karar yeter sayısını (sırasıyla 330 ve 276 oy) iktidar partisi tek başına sağlayabilmektedir. Bu düzenleme, kısa bi sürede yargının iktidar partisi yönünde siyasallaşması sonucunu doğuracak yargı bağımsızlığı ve yargının yansızlığı ilkeleri kâğıt üzerinde kalacaktır. Görüldüğü üzere, Başbakan’ın AKP’ye ait olmadığını ifade ettiği bilim kurulu, taslağı, aslında son şeklini Başbakan’ın bilgisi dahilinde ve onun tasvibi ile almıştır. Dolayısıyla AKP tarafından hazırlandığı ve yakında kamuya sunulacağı açıklanan taslağın bilim kurulu taslağından çok farklı hükümler getireceği beklenmemelidir. Belki kamuoyunda oluşan sert tepkiler dikkate alınarak bazı düzeltmeler yapılabilecektir. Esasen Başbakan’ın belli yargı kararları karşısında gösterdiği tepkiler ve hükümetin yargı ile ilgili uygulamaları; iktidarın yargı hakkındaki niyetlerinin ve yapacağı olumsuz düzenlemelerin işaretini çok önceden vermişti: Mealen, “Ulemaya sordunuz mu?”, “Efendi”, “Bu demokrasiye sıkılan bir kurşundur” “...bir televizyon tarafından bir müracaat yapılıyor, malum. Onun üzerine farklı bir kurum (Danıştay) bakıyorsunuz o müracaat istikametinde kararlar alabiliyor. Bunlar bizi düşündürüyor”. Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili olarak “Biz yargıya güvenmiyoruz” sözleri hep işlerine gelmeyen yargı kararları ve yargı için söylenmişti. İki yıldan bu yana Sayıştay üyeliği seçimlerinin yapılamaması, Danıştay ve Yargıtay üyelikleri için yapılacak seçimlerin bir seneye yakın kilitlenmesi ise iktidarın yeğlediği adayların yüksek mahkemelere seçilmelerini sağlamaya yönelik ve yasaların açık kurallarına aykırı eylemlerdir. Sonuç Sadece yargı ile ilgili olan bu gözlem ve saptamalar ile taslakta bulunan yürütmeyi güçlendiren düzenlemeler, AKP iktidarının hızla baskıcı ve tek adamın egemen olduğu bir yönetime doğru sürüklendiğini ve hukukun bu gidişe alet edilmek istendiğini göstermektedir. Maalesef işin vahametini gören partililer de çeşitli yöntemlerle hareketsiz kalmaya zorlanmaktadırlar. Kararların alınmasında tek ve belirleyici irade Başbakan’ındır. Örneğin, cumhurbaşkanının kim olacağına parti içinden bir kişi karar vermiştir; ve tensip edilen Sayın Gül, AKP oyları ile Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Şimdi sıra Sayın Gül’ün ne kadar süre ile Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüreceğinin tespitine gelmiştir. Muhtelif vesilelerle açıkladığım gibi halkoyuna sunulan anayasa değişikliğinde Sayın Gül’ün yeni statüye geçişini sağlayacak geçici bir madde konmamasının nedeni Sayın Başbakan’ın bu görevini bırakarak hangi tarihte cumhurbaşkanı olması gerektiğine bir türlü karar verememesinden kaynaklanmıştır. Yoksa, halkoyuna sunulan anayasa değişikliği metninden geçici 18’inci ve 19’uncu maddeler çıkarılırken metne 11’inci Cumhurbaşkanı’nın statüsünü düzenleyen yeni bir geçici madde konulması en kolay ve basit bir yol olacaktı. Eğer Başbakan kesin kararını verebilirse bu düzenleme yeni anayasa değişikliğinde yapılacaktır. Oysa halkoylaması sonucunun YSK tarafından açıklandığı gün, görevi hukuken sona ermiş olan 11’inci Cumhurbaşkanı’nın bu tarihten sonra yürürlüğe konulacak bir yasa ile durumunun ihya edilmesi mümkün bulunmamaktadır. İşte bu ve buna benzer, hukuka aykırı, onu zorlayıcı ve zaman zaman ayaklar altına alan uygulamalara engel olabilecek tek güç yargıdır. Ama yargı bu gücüyle iktidarın ayak bağıdır; onun için bu engel ortadan kaldırılmalıdır. Yapılan ve yapılacak olan yargı ile ilgili yasal düzenlemelerin gerçek neden budur. Üzülerek ifade etmek gerekir ki hukuka karşı başlatılan bu girişimlere kamuoyu, toplum önderleri, sivil toplum örgütleri ve ilgili kurum ve kuruluşlar ya sessiz kalmakta ya da yeterli tepkiyi göstermemektedirler. İzleyebildiğin kadarıyla ikiüç gazete ve TV kanalı dışında medya, olaya kayıtsız kalmaktadır. Ülkemizin ileride giderilmesi mümkün olamayacak büyük kayıplara uğramaması için, toplumun suskunluğunu bırakarak hareketlenmesi ve demokratik tepkilerini ortaya koyması gerekmektedir. İngilizceyi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Busness Administration’da master yapmış ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview) hazırlık. Acıbadem / İstanbul 0 536 225 07 80 rak’ın ayrılmaya hazır Kürt bölgesi bağımsız hükümetinin başbakan yardımcısı Omar Fattah Hüseyin, Barbour Griffith & Rogers kulis firmasının Washington’daki malikânesinde ağırlandılar. Toplantıya eski Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle, eski Beyaz Saray yardımcısı I. Lewis Libby, eski Beyaz Saray Basın Sözcüsü Tony Snow katıldılar. 28 Kasım da Hüseyin, bölgenin petrol bakanı Ashti Abdullah Hawrami ile beraber, önemli ilişkilerde bulunmak için Huston Texas’a giti. Kukla Irak hükümeti ABD ile I Kürt Petrolü Ali TURGUT petrol kaynakları anlaşmasını gerçekleştiremiyor izlenimi verilirken ABD’nin sözde memnuniyetsizliğine rağmen Kürt hükümeti yabancı firmalarla anlaşmalar yapıyor. Firmaların on milyar dolar yatırım yapmaları ve üretimi günde bir milyon varile ulaştırmayı planlanıyor. Oyuncular arasında Bush’un seçilmesine büyük maddi katkılarda bulunan, şimdi Beyaz Saray Dış İlişkiler Kurumu’nda danışman, Hunt Oil’un CEO’su Ray L. Hunt da var! Hawrami, yeni açılacak kuyulardan yabancı firmaların yüzde 15’ten fazla almayacağını, hatta payın emniyetli bölgelerde daha da az olacağını söylüyor. Çıkacak petrolün de Türkiye üzerinden ihraç edileceğini belirtiyor. Bir yandan Türkiye petrol şirketleriyle imzaladığı gülünç anlaşmalarda yüzde 2.5’e razı olurken diğer yandan varlığı bile kanıtlanmamış Kürt devletinin yüzde 85 alması ilginç. Diğer yandan Türkiye’ye Barzani ile diyaloğa girmesi, yoksa KerkükYumurtalık hattı yerine, KerkükMusulHayfa hattı destekleneceği santajı ortaya çıkıyor. R. Perle’nin tekrar ortaya çıkışı BOP’un yürürülükte olduğuna şüphe bırakmıyor. Kerkük ve Suriye petrol sahalarının Türk hudutları içine girdiği konuşulduğu halde, hiçbir girişim yapılmaması da aynı denklemin bir ayağı mıdır? BOP oyununun son perdeleri yaklaşırken Türkiye’nin çıkarlarını bu hükümet koruyacağa benzemiyor. Tutum ümit verici değil. Ne zaman? Kim koruyacak? CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle