18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2007 ÇARŞAMBA 14 Türk Edebiyatının Oyun/Bozan’ı: Oğuz Atay ? Kültür Servisi Oğuz Atay ölümünün 30. yılında MSGSÜ, Bilkent Üni. ve İletişim Yayınları’nca düzenlenen “Türk Edebiyatının Oyun/Bozan’ı; Oğuz Atay” sempozyumuyla anılıyor. MSGSÜ Oditoryumu’nda yarın ve 14 Aralık’ta yapılacak sempozyuma Füsun Akatlı, Feridun Andaç, Murat Belge, Cevat Çapan, Nursel Duruel, Talat S. Halman, Doğan Hızlan, Sibel Irzık, Handan İnci, Murathan Mungan, Fatih Özgüven, Jale Parla, Elif Şafak ve Abdullah Uçman katılıyor. (Bilgi: www.msgsu.edu.tr ve www.bilkent.edu.tr) KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Gün Olur Alır Başımı Giderim ? Kültür Servisi İş Sanat’ta 17 Aralık Pazartesi akşamı 20.00’de “Gün Olur Alır Başımı Giderim” adlı dinletide Müşfik Kenter, Orhan Veli Kanık’ın şiirlerini seslendirecek. Atilla Birkiye’nin hazırladığı, Mehmet Birkiye’nin sahneye uyguladığı dinletinin müzik yönetmeni Serdar Yalçın. Etkinliğe giriş ücretsiz. (0 212 316 10 83) Candan Cana Mevlana ? ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Mersin Devlet Opera ve Balesi, Mustafa Erdoğan’ın “Candan Cana Mevlana” adlı oratoryosunu bugün saat 20.00’de Kültür Merkezi’nde ilk kez seslendirecek. Divanı Kebir’i ve Mesnevi’si ile kimlik ve düşünce dünyamızın oluşumunda en önemli etkenlerden biri olan Mevlana’nın her yönüyle iyi tanınması gerektiğini belirten MDOB Müdür Vekili F. Hakan Gürkan “Bunun için Mersinli sanatseverleri Mevlana’ya çağırıyoruz” dedi. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Siyasal Mizah “Fernâme”yi yaz aylarında izlemiştim. Geçenlerde bir gazetede “Siyasal mizah neden yok” konulu bir soruşturmaya rastlayınca yeniden aklıma düştü. O soruşturmaya verdiği yanıtta Ferhan Şensoy da, “Siyasal mizah yok diyenler Fernâme’yi izlesinler” demiş. Ferhan Şensoy, ilk yaygın üne ulaştığı “Şahları da Vururlar”dan (1980) günümüze çağdaş tiyatromuzda yeni bir çığır açmasının yanında, hemen bütün oyunlarında siyasal mizahın da benzersiz örneklerini verdi. Fernâme, bu sürecin son ürünü. Bireysel yaşantıyla toplumsal gelişmelerin ustalıkla harmanlandığı, güldürdüğü ölçüde mizahını göz yaşartacak ölçülerde acı bir ironiye dönüştürebilen bir güncel ağıt aynı zamanda. ??? Öte yandan mizah tarihimizin yoğun siyasal içerikli geçmişinden sonra, günümüzde ulaştığı nokta gerçekten ilginç. Biraz geriye dönüp bakarsak, Turgut Çeviker’in bir kazıbilimcisi coşkusuyla derleyip, Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü (Adam Yayınları) adlı dev yapıtlarında bir araya getirdiği örneklerden Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak canlı bir siyasal mizah geçmişimizin olduğunu görürüz. Aziz Nesin, Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı (Adam Yayınları) adlı kitabına yazdığı geniş önsözde, gülmenin tanımından başlayıp, mizah konusu olan şeyleri uzun uzun anlatıp, sonunda sözü, kendisinin de içinde yer aldığı “Markopaşa” olayına getirir. Markopaşa, 25 Kasım 1946’da yayın hayatına başlamış haftalık bir mizah dergisidir. Dönemin tek parti baskılarına karşı çıkar, TürkiyeABD ilişkileri, karaborsa, hayat pahalılığı gibi konulara ağırlık vererek o dönem için yüksek bir satış sayısı olan altmış binlik satışa ulaşır. Meclis’te o günlerde sıkıyönetimin uzatılması görüşmeleri yapılırken, “Markopaşa”nın varlığı sıkıyönetimin uzatılması için gerekçe olarak gösterilir. Aziz Nesin ve Sabahattin Ali, dergideki yazıları nedeniyle yirmişer gün hücrede tutulurlar. Dergi, türlü baskılara karşın, “Merhumpaşa”, “Malumpaşa”, “YediSekiz Hasanpaşa”, “Bizimpaşa”, “Hür Markopaşa” gibi adlar altında yayınını 10 Temmuz 1950’ye dek sürdürür. 1960’lar, 1970’ler de siyasal mizahın parlak yıllarıydı. Karikatürden tiyatroya, edebiyattan gazete yazarlığına etkin bir mizah söylemi gelişmişti. Bu dönem mizahçıları neredeyse bütün kaynaklarını güncel siyasa içinde buluyorlardı. Diri bir siyasal mizah, canlı bir toplumsal yapının da göstergesiydi bu yıllarda. ??? 1980 sonrasında paranın büyülü eli, pek çok şey gibi mizah dünyasına da dokununca, siyasal mizah yavaşça kuruyan bir dere yatağı gibi çekildi hayatımızdan. Suyu gitti, kumu kaldı. Mizah dergileri, günlük siyaseti gündemlerinden çıkardılar, yerine bayağı bir cinselliği mizah gereci yapmayı yeğlediler. Çünkü, eski bir deyişle, “etliye sütlüye karışmayan”lar ancak egemenlere bağlı servet dağılımından pay alabiliyorlardı. Son yıllarda mizah alanında “tek kişilik gösteri”leriyle büyük beğeni toplayan yıldızların yaptıklarına bir bakın: Günlük hayat “geyik”leri dışında konu edindikleri bir şey var mı? Günlük hayata, davranışlarımıza, kendimize gülebilmek de önemlidir. Ama bunca ün kazanan, milyonlarca insanı peşinden sürükleyebilen bu parlak yeteneklerin siyasal konularda tek bir sözcük bile ağızlarına almamaları nasıl açıklanabilir? Üstelik kazanılabileceklerin en çoğu kazanılmışken. Hücrelerde yatırılan mizahçılardan, Ferrari’li mizahçılara... Ülkemizin her alandaki serüveni, burada da karşımızda: Uyuyan topluma uyutan mizah! [email protected] Rustem Hayroudinoff ve Dejan Lazic ayrı nitelikler taşıyan, birbirinden etkileyici sanatçılardı İstanbul Resitalleri... stanbul’un giderek zenginleşen sanat ortamına “İstanbul Resitalleri” başlıklı yeni bir organizasyon daha katıldı. Dünyanın önde gelen yarışmalarında birinci olduktan sonra A tipi salonlarda sahneye çıkmaya hak kazanmış ve artık her köşede ününü kanıtlamış bu parlak piyanistlerden her ay bir tanesini Lütfü Kırdar Sahnesi’nde izlemekteyiz. “İstanbul Resitalleri”ni VizonShow düzenliyor. Genel yönetmeni de sanata gönül vermiş bir isim, Kamil Şükun. Ben bu dizi kapsamında iki piyanist izleyebildim: Rustem Hayroudinoff ve Dejan Lazic. İkisi de ayrı nitelikler taşıyan, birbirinden etkileyici sanatçılardı. Mutlaka adları yarınlara taşınacak ve bizler de onları bu en parlak dönemlerinde izlemiş olmakla övüneceğiz. Hayroudinoff’un Debussy’lerini ve Rachmaninof’unu uzun süre kulağımdan silememiştim. İçinden yükselen şarkıyı tuşların derininden yakaladığı renklerle yansıtıyordu. Bu kez de Dejan Lazic’in Bartok ve Schubert yorumlarını uzun süre unutamadım. Her iki sanatçının buluştuğu önemli nokta, büyük bir disiplin sahibi oluşlarıydı. Artık herkes üstün tekniğe ulaşabiliyor, ama belli bir disiplin içinde, kendi imzasını oluşturabilmek büyük hüner. Bir zamanlar İstanbul’da Saray Sineması konserleri varmış. Oraya efsane sanatçılar gelirmiş. Şimdi “İstanbul Resitalleri” de Saray Sineması konserleri geleneğini sürdürür gibi. İzleyici tarafından çok güzel bir ilgi görmesi sevindirici. Ayrıca internetteki İstanbul Resitalleri sitesini ziyaret etmenizi öneririm. Bundan önce gelmiş ve bundan sonra gelecek olan bütün sanatçılara, programlarına ve piyanodaki seslerine ulaşabiliyorsunuz. Üniversite öğrencilerine ücretsiz olması da ayrı bir özelliği. Bu arada Cemal Reşit Rey Salonu’nda da konservatuvar öğrenci ve öğretmenlerine açıktır konserler ama ne kadar az rastlarsınız onlara! İ den İngilizce yazılıyor? Belli ki sanatçının verdiği şekliyle, öylece basılmış. Salonda herkesin İngilizce bildiğini varsayalım; bir gazeteci haber yapmak istese bunları nasıl aktaracak? Ayrıca üniversite öğrencilerine de açık olduğuna göre, bu programlar hem Türkçe, hem de açıklamalı olarak yazılmalı. MMA KIRKBY VE TÜRKİYE’DE İLK KEZ LA RONDINE Emma Kirkby, o insanın içine işleyen duru sesiyle ve yılların eskitemediği yorumculuğu ile İş Sanat’ın konuğu idi geçen hafta. Bach’ın “lch habe genug” adlı acıklı kantatını zamanın biçeminden ödün vermeden seslendirdi. Florilegium topluluğu da yine zaman çalgılarıyla preklasik dönemin yapıtlarını sundu. Flütçü Ashley Solomon harikalar yarattı. La Rondine, Puccini’nin belki de en az seslendirilen operasıdır. Adeta müzikal havasında, uçarı, güzel melodilerle işlenmiş, gençlik coşkusu yüklü bir yapıt. Türkiye’de ilk kez sahnelenişinin prömiyer temsilini izledim. Sahneye koyan Aytaç Manizade her zamanki zarif imzasını atmış. Onun birkaç yıl önce sahnelediği Jenufa operasını anımsadım, nasıl da çabucak gösterimden kaldırıldığına bir kez daha üzüldüm. La Rondine’nin ikinci sahnesindeki ışıklar, uçarı renkler, çiçekler ve giysilerle sahnenin buluşması, bana Jenufa’yı anımsattı. Operanın içeriğindeki gençlik coşkusu gibi gencecik solistlerin sunduğu taptaze bir hava vardı. Artık deneyimli birer sanatçı olan Otilya İpek ve Edirne’nin yanı sıra ilk kez sahneye çıkan ancak büyük bir başarı elde eden Özgecan Gençer’in adlarının altını çizmeliyiz. Orkestradan dinamik bir yorum elde eden şef Peter Valentoviç de gencecik atmosfere uyum sağlamıştı. La Rondine’yi izlerken bambaşka bir ortamda uçarı iki saat geçirip gündelik kaygılarınızdan uzaklaşabilirsiniz. ‘YAZ KEMAN OKULU’ Cihat Aşkın Ordu’da okul açıyor ERDOĞAN ERİŞEN E ONSER ARASINDA VE BİTİMİNDE HAFİF MÜZİK YAYINI Konserlerin düzenine ve program notlarına dair birkaç eleştirim var: Konser sonrasında sanatçı daha selamını tamamlamadan salonun ışıkları yakılıyor. Böylece alkışlar da hemen kesiliyor ve âdet olduğu üzere sanatçının birkaç kez daha sahneye çağrılmasına engel olunuyor. İnanılmaz bir uygulama da daha son notalar henüz kulağımızdayken, arada ve konser bitiminde bir hafif müzik yayını başlaması! Böyle bir şeyi ben dünyanın hiçbir salonunda görmedim ve tarihin hiçbir döneminde olduğunu da duymadım. İzin verseler de kulağımızda o güzelim seslerle salondan ayrılsak... Bu arada program notları ne K ORDU Günümüzün önde gelen keman sanatçılarından Prof. Dr. Cihat Aşkın, sivil toplum örgütlerinin düzenlediği bir konser için geldiği Ordu’da İÜ Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi, ünlü piyanist Prof. Dr. Cana Gürmen ile birlikte Ordu Sanatevi’nde düzenlenen söyleşiye katıldı. Aşkın, yaptığı konuşmada kısa vadeli çalışmalarla Türkiye’de müziğin ilerleme gösteremeyeceğini belirtti ve Türkiye’de müziğin yozlaşmasının baş sorumlularının gerçek sanatçılar olduğunu söyledi. Klasik Türk müziğinin ve klasik müzik sanatçılarının devletin kültür politikasında yeri olmadığına da dikkat çeken Aşkın, bu boşluğu kendi olanaklarıyla kapatmak için Anadolu’ya açıldıklarını sözlerine ekledi. Kendi adını verdiği “Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları” (CAKA) tasarısıyla Türkiye’nin her yerinden topladığı öğrencileri eğiten Prof. Dr. Cihat Aşkın, Ordu’nun Perşembe ilçesine bağlı, deniz kıyısındaki Caka köyünü görünce burada “yaz keman okulu” açma kararı aldı. Aşkın okulu 2008 yazında açacağını ve yaklaşık 100 gence eğitim vereceklerini söyledi. Borusan Filarmoni’nin yeni yıl konseri Tiyatro Ödülleri sahiplerini buldu Kültür Servisi “Tiyatro... Tiyatro...” dergisince bu yıl beşincisi verilen “Tiyatro Ödülleri” sahiplerini buldu. Ödül töreninde, “Yılın Yapımı” ödülü DOT Tiyatrosu’nun “Böcek” ve Şehir Tiyatroları’nın “Ölümsüz Öykü” adlı oyunları arasında paylaştırıldı.“Yılın Çevirmeni” ve “Yılın Yönetmeni” ödülünün “Inishmaan’ın Sakatı” adlı oyunla Ahmet Levendoğlu’na verildiği törende, “Yılın Kadın Oyuncusu” ödülünü “Etna (Bedendeki Kuyu)” oyunundaki rolüyle Laçin Ceylan, “Yılın Erkek Oyuncusu” ödülünü ise “Yeraltından Notlar” oyunundaki rolüyle Payidar Tüfekçioğlu aldı. “Yılın Yazarı” ödülünü “Şerefe Hatıralarİstanbul 1955” oyunu ile Nesrin Kazankaya, “Yılın Sahne Tasarımcısı” ödülünü “Yeraltından Notlar” oyunu ile Ali Cem Köroğlu kazandı. Gecede ayrıca “Yılın Giysi Tasarımcısı” dalında “Amadeus” oyunundaki tasarımıyla Serpil Tezcan, “Yılın Işık Tasarımcısı” dalında “Ölümsüz Öykü” oyunundaki tasarımıyla Fatih Mehmet Haroğlu, “Yılın Oyun Müziği” dalında da “Tersine Dünya” oyununun müziğiyle Tolga Çebi ödüle değer görüldü. Gecede sanatçı Yıldız Kenter’e de teşekkür plaketi sunuldu. ? Kültür Servisi Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın yeni yılı karşılama konseri bu akşam saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde ve yarın akşam saat 20.00’de Lütfi Kırdar Konser Salonu’nda yapılacak. Konsere 2.5 metrelik alp kornosuyla katılacak olan solist Turgay Hilmi dinleyicilere unutulmaz bir deneyim yaşatacak. Genel Müzik Direktörü ve Daimi Şef Gürer Aykal’ın öğrencileri Can Okan ile Cem’i Can Deliorman’ın ilk kez sahneye çıkarak Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı konuk şef olarak yönetecekleri konserde Edward Elgar, Bedrich Smetana, Ludwig van Beethoven ve Jean Daetwyler’ın yapıtları seslendirilecek. K  M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Adile Naşit anıldı... Kültür Servisi Türkiye’de 1980’lerde “Uykudan Önce” adlı izlencesinde “Kuzucuklarım” diye seslendiği çocukların Adile Teyzesi; Rıfat Ilgaz’ın unutulmaz yapıtı Hababam Sınıfı’nın “Hafize Ana”sı, arkadaşlarının “Adoş”u, tiyatro, sinema, müzikal oyuncusu Adile Naşit, 20. ölüm yıldönümünde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde anıldı. Pera Fest kapsamında, tan “Bir Yudum İnsan” belgeselinin gösterilmesinin ardından Fatoş Sezer ve Ulvi Alacakaptan, Naşit ile ilgili anılarını anlattılar. Çeşitli nedenlerle törenee katılamayan Naşit Özcan, Zeki Alasya, Halit Akçatepe ve Ayşen Gruda’nın da iletileriyle Naşit’i andıkları tören, Naşit’e Altın Portakal Ödülü’nü kazandıran “İşte Hayat” filminin gösterimiyle son buldu. İBŞB Kültür ve Sosyal İşler Da. Bşk. Kültür Md. işbirliğiyle düzenlenen anma törenini İlkim Karaca yönetti. Nebil Özgentürk’ün hazırladığı, Naşit’in yaşamını anla CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle