18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER Unakıtan’ın oğlunun adının da karıştığı makine ithalatı mercek altına alındı YAŞ KARARLARI AÇIKLANDI DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AKP İktidarı Yargıyı Siyasallaştırırken... AKP iktidarının rejimin laik ve demokratik niteliğini değiştirmeye yönelik sivil darbesinin yargı ile ilgili bölümünün ilk ayağı hafta içinde TBMM’de yürürlüğe kondu. 2802 sayılı yasanın üç maddesinin değiştirilmesi, bir madde eklenmesi görüşmeleri sırasında, AKP’liler, CHP’ye yüz küsur sayfalık muhalefet şerhini eklemeleri için sadece iki saat süre tanıyarak, yangından mal kaçırırcasına komisyon çalışmalarını tamamlatmak istediler. Aslında AKP Bütçe Kanunu’ndan önce bu değişikliği Meclis’ten geçirmekte kararlıydı. Değişiklik hâkim ve savcıların mesleğe alınmasıyla ilgili. AKP yeni alacağı hâkim ve savcıların seçiminde, yazılı sınavın yanı sıra bir de mülakat konmasında ısrarlı. Yönetmelikte yapılan değişiklik, Danıştay’ın yürürlüğü durdurmasıyla karşılaşınca, yasada değişiklik yoluyla amaçlarına ulaşmaya çalışmaktalar. Seçimi daha nesnel kurallara bağlı olan, yazılı sınavın yanına mülakat eklemek, yalnızca Adalet Bakanlığı’nın uyguladığı bir yöntem değil. Aynı yola MEB’de de başvuruluyor. 100 kişinin alınacağı kadrolara yazılı sınavda, ilk 100’e girenleri seçmek yerine, barajı aşan bütün adayları mülakata çağırıyorlar; mülakat daha subjektif olduğu için istenenlerin seçimi daha kolay oluyor. ??? 2002 yılında AKP iktidara geldiği zaman Türkiye’de 7 bin hâkim ve savcı vardı. Beş yıl içinde boş kadrolara 3 bin atama yapıldı. Şimdi boş kadroların da doldurularak, 14 bin hâkim ve savcıya ulaşılması hedefleniyor. Hiç kuşkusuz, hâkim ve savcı kadrosundaki boşluğun doldurulması yerinde, hatta yargının içinde bulunduğu koşullar göz önüne alınırsa zorunludur. Ama kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu demokrasilerde, yargının yürütme ve yasama karşısındaki bağımsızlığının korunması için, hâkim ve savcıların gerek mesleklerini yerine getirirken, gerekse atanmalarında bu bağımsızlık ilkesine uygun davranılması zorunludur. Nitekim anayasanın 140. ve 159. maddeleri bu hususu düzenlemiştir. 159. maddenin 3. fıkrası “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar” demektedir. Bu hüküm yargı bağımsızlığını sağlamaya yöneliktir. Şimdi yeni yasa ile yapılmak istenen, HSYK’yi bypass etmek, yargıyı siyasallaştırmaktır. ??? İleri sürülen sav, bunların hâkim ve savcı adayı oldukları, ileride mesleğe yine HSYK tarafından alınacaklarıdır. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.1995 tarihli bir kararında da belirtildiği gibi, “Adaylık süreci de anayasanın 159. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Adaylık süreci sonunda bunların HSYK tarafından kabul edilecek olsalar bile, bakanlık tarafından adaylıklarının kabulü, kamu vicdanında tarafsızlıklarının tartışılmasına yol açacaktır” deniyor. Olay bu kadar açık. Yapılmak istenen de çok açık. 100 kişilik kadroya yazılı sınavı kazanan 100 adayı almak yerine, insanları mülakata çağırıp, 200’üncü ya da 400’üncü sırada olanların alınması (Bu, yazılı sınavda ilk 100’e girenlerin bir kısmının, iktidarın tercih ettiği kişiler çıkarına saf dışı edilmesi anlamını taşıyor) siyasi iktidarın istediği evsafta kişilerin alınması demektir. AKP 4000 yeni hâkim ve savcıyı işe alırken, işte bu yöntemi uygulamakta ve sivil darbesinin bir aşamasını daha yaşama geçirmektedir. Sivil darbenin yargı bölümünün, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ayağı da daha sonra yeni anayasa girişimi ile sahnelenecektir. Haydi hayırlısı!.. Gümrükte fiyat oyunu İLHAN TAŞCI ? Gümrük Teftiş Kurulu, Tekel’e kiralanmak istenen ANKARA Gümrük Teftiş Kurulu, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlunun da adının karıştığı Tekel’e kiralanmak istenen makinelerin gerçek değerinden 5.7 milyon Avro fazla bedelle Türk gümrüğüne bildirildiğini saptadı. İthalatçı firmanın bulunduğu İspanya’da ise gümrük idaresine makinelerin değerinin 3.9 milyon Avro olarak beyan edildiği anlaşıldı. Makinelerin 5.7 milyon Avro fazlasıyla fatura edilmesinin “fahiş bedelle Tekel’e satılma iddiasını” güçlendirdiği belirtildi. Gümrük Başmüfettişi İsmail Sabri Sarı, Tekel’in sigara paketleme makinesi kiralama işini mercek altına aldı. Makinelerin değerinin yük makinelerin gerçek değerinden 5.7 milyon Avro fazla bedelle Türk gümrüğüne bildirildiğini saptadı. sekliğini araştıran Başmüfettiş Sarı’nın raporuna göre, makinelerin gönderici firma ülkesi olan İspanya’da gümrük idaresine 7 adet makinenin toplam bedeli “3 milyon 989 bin 840 Avro” olarak beyan edildi. Erenköy Gümrük Müdürlüğü’ne ise aynı makinelerin bedelinin 9.7 milyon Avro olarak bildirildiği saptandı. Raporda, “elde edilen belge ve bulgulara göre gerçek değeri 3 milyon 989 bin 840 Avro olan ve eşyanın göndericisi ülke İspanya gümrük idaresinde de aynı bedelle beyan edilip işlem görmüş olan 7 adet sigara paketleme makinesinin, Tekel’e 5 milyon 710 bin 160 Avro fazlasıyla toplam 9.7 milyon Avro üzerinden fatura edildiği”ne dikkat çekildi. Raporda, gümrük vergisine esas oluşturan eşyanın bedelinin yüksek bildirilmesinin gümrük mevzuatı açısından herhangi bir Hazine kaybına yol açmadığı belirlemesi yapılırken yüksek bedelli bildirimin “fahiş bedelle makinelerin Tekel’e satıldığı, Tekel idaresinin zarara uğratıldığı yolundaki iddilarla örtüştüğüne” işaret edildi. Tekel’in kamu kuruluşu olduğu dikkate alınarak “ihaleye fesat karıştırıldığı” iddiasının bu yönüyle yetkili teftiş kurulunca ya da doğrudan başsavcılıkça sonuçlandırılması gerektiği belirtildi. Söz konusu makinelerin kiralanmasına ilişkin sözleşmeye Maliye Bakanı Kemal Unakıtan onay vermişti. Bu onayın ertesi günü de Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan’ın sahibi olduğu AB Gıda AŞ’de “santral görevlisi” olarak çalışan Sedat Güngörmüş’e kiralama işini alan şirketten 30 bin dolar havale yapılmıştı. Güngörmüş, parayı alarak Unakıtanların şirketinin muhasebe müdürüne teslim ettiğini söylemişti. Hazine Başkontrolörü Uğur Katar da konuya ilişkin hazırladığı raporda, oğul Unakıtan’ın da aralarında bulunduğu 11 kişi hakkında ihaleye fesattan dava açılmasını istemişti. 7’si irticadan 38 personel ihraç edildi, Gül onayladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) 7’si irticai faaliyetlerden olmak üzere 38 personelin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilişiği kesildi. Başbakanlığı döneminde ihraç kararlarına şerh koyan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kararları onayladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ise kararlara yine şerh koydular. YAŞ bildirisinde ihraç kararlarının “oyçokluğu” ile alındığı ibaresi ilk kez yer aldı. TSK’nin eğitim, personel ve disiplin konularının ele alındığı kış dönemi YAŞ toplantısı dün sona erdi. YAŞ kararları, saat 17.30’da, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunuldu. Gönül ve Büyükanıt, saat 18.00’de Köşk’ten ayrıldılar. YAŞ’ta 7’si irticai faaliyetlerden olmak üzere 38 personelin TSK ile ilişiği kesildi. Başbakanlığı döneminde kararlara şerh koyan Gül, ihraç kararlarını onayladı. SÜRYANİLER ŞEKER DAĞITTI Kaçırılan rahip serbest bırakıldı ? Savcı’nın, kaçırma olayına karışan üç kişiden birinin, pişmanlık duyduğu için kendisini bıraktığını söylediği öğrenildi. DİYARBAKIR / MARDİN (Cumhuriyet) Mardin’in Midyat ilçesindeki Mor Yakup Manastırı’nda görevli Rahip Edip Daniel Savcı dün Batman’da serbest bırakıldı. Kaçıranlardan birinin pişman olması nedeniyle rahibi bıraktığı iddia edilirken, Süryani cemaati, Savcı’nın bırakılmasını şeker dağıtarak kutladı. Midyat’a bağlı Barıştepe köyündeki Mor Yakup Manastırı’ndan evine giderken Gercüş yolu üzerinde aracı durdurularak 300 bin Avro fidye karşılığında kaçırılan Rahip Edip Daniel Savcı, üç gün sonra serbest bırakıldı. Savcı, öğlen saatlerinde Batman’da serbest bırakıldıktan hemen sonra kendi olanaklarıyla önceden tanıdığı Osman Üner’in işyerine gitti ve Midyat’taki Deyrulumur Kilisesi’ni telefonla arayıp, özgür kaldığını söyledi. Bunun üzerine Savcı’nın serbest bırakıldığı güvenlik birimlerine haber verildi. Kısa süre içinde Savcı, bulunduğu yerden alınarak, sağlık kontrolünden geçirildi. Savcı, daha sonra olayla ilgili olarak güvenlik birimlerine ifade verdi. Üner, rahip Savcı’nın kendisine anlattıklarını şöyle aktardı: “Rahibi 20’li yaşlarda 3 kişi kaçırmış. İlk defa gördüğü bu kişiler rahibe silah doğrultmuş. Gözlerini kapayarak Batman’ın ara sokaklarından birine götürmüşler. Kaçıranlardan biri paraları olmadığı için fidye istemek amacıyla böyle bir eylem yaptıklarını belirterek, ‘Çok pişman oldum. Ama diğer 2 kişi dışarı çıkınca ben seni serbest bırakırım’ demiş. Bugün (dün) de öğle sıralarında diğer 2 kişi dışarı çıkınca bu pişman olan kişi rahibi serbest bırakmış. Gözlerini bağlayarak çıkarmış bulundukları yerden. Rahibin sağlık durumu iyiydi. Sadece sol gözüne darbe almış.” Savcı’nın serbest bırakılması cemaatı tarafından sevinçle karşılandı. Deyrulumur Manastırı Metropoliti Samuel Aktaş “Allah devletimizden razı olsun. Mardin’deki hoşgörü ortamını kimse bozamayacak” diyerek sevincini dile getirirken, basın mensuplarına, kilisedeki yurttaşlara ve askerlere şeker dağıtıldı. Turabidin Metropolitliği ile Deyrulumur Kilisesi yetkilileri ve Süryani Kültür Derneği yetkilileri Savcı’yla görüşmek ve kendisini Midyat’a geri getirmek üzere Batman’a gitti. Tehdit vurgusu YAŞ bildirisinde tehdit algılamalarına ilişkin ifadeler de yer aldı. YAŞ kararlarına ilişkin olarak Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği’nden yapılan açıklama şöyle: “Yüksek Askeri Şura Olağan Toplantısı, 2930 Kasım 2007 tarihlerinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda icra edilmiştir. Mevcut tehditler çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Harbe Hazırlık Durumu’nun gözden geçirildiği toplantıda; a. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine yönelik: (1) Dış tehdit, (2) İç tehdit, (a) Bölücü tehdit, (b) İrticai tehdit ortaya konulmuş; Türkiye’nin etki ve ilgi alanları dahilinde genel bir politik askeri durum değerlendirmesi yapılmış; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harbe hazırlık durumu ve kuvvet yapısı ihtiyaçları görüşülmüştür. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin temel yapısını ve disiplinini bozacak şekilde, uyuşturucu alışkanlığı veya ahlak dışı ilişkileri bulunan 31, irticai tutum ve davranışları tespit edilen 7 olmak üzere; toplam 38 personelin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayırılmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.” Cami Medine’deki Mescidi Nebevi’nin küçültülmüş bir örneği. (NECATİ SAVAŞ) Bir yanda Selçuklu mimarisi diğer yanda Medine Camisi AKP’nin karşısına cami ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Siyasi partilerin yeni adresleri haline gelen Söğütözü’nde AKP Genel Merkezi’nin hemen karşısına yaptırılan Başyazıcıoğlu Camisi, Arap çizgilerini yansıtan mimarisi ile dikkat çekiyor. Medine’deki Mescidi Nebevi’nin küçültülmüş örneği olan cami, özellikle cuma günleri AKP Genel Merkezi’nden gelenlerin akınına uğruyor. AKP, haziran ayında Söğütözü’ndeki yeni genel merkezine taşınmıştı. Kısa bir süre sonra hemen karşısına Başyazıcıoğlu Camisi inşa edildi. Kadir Gecesi’nde açılan caminin açılışına Mescidi Nebevi’nin imamı Ahmed Muhammed Lütfullah AlAbbasi de katılmıştı. Mescidi Nebevi’nin minyatürü olarak yapılan cami, İslam ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyor. Caminin tavanı da Selçuklu dönemini yansıtıyor. 2 bin 500 kişilik kapasiteye sahip caminin revakları ise 13 ayar altından oluşuyor. Caminin kokusu da Medine’den özel olarak getiriliyor. Türkiye’de operanın gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştu ÇANTASINDA TAŞ BULUNDU Aydın Gün yaşamını yitirdi Kültür Servisi Türkiye’de operanın gelişmesine büyük katkılarda bulunan, İstanbul ve Ankara operalarının kurucusu, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucularından, büyük operacı Aydın Gün, dün Berlin’de yaşamını yitirdi. Gün’ün cenazesi 5 Aralık Çarşamba günü Teşvikiye Camisi’nde kılınacak öğlen namazının ardından Kanlıca Mezarlığı’nda toprağa verilecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan Aydın Gün, 1974–1993 yılları arasında Uluslararası İstanbul Festivali’nin Genel Müdürü olarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yaptığı birçok etkinliğin öncüsü oldu. Yirmi yıl süreyle Uluslararası İstanbul Festivali’nin sanat yönetmenliğini yapmış, İstanbul Bienali’nin ilk yılları sayılan Çağdaş Sanat Sergileri’ni o başlatmıştı. IKSV’deki görevinin ardından Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel sanat yönetmenliğini üstlenen Aydın Gün, 1990’larda Yapı ve Kredi Bankası AŞ’de kültürsanat danışmanı olarak çalıştı. 1917 yılında Adana’da doğan ve müzik eğitimine Ankara Devlet Konservatuvarı’nda devam eden Aydın Gün, 1941’de bu okulun ilk mezunları arasında yer aldı. İtalya Cumhurbaşkanlığı’nın “Commendatore’’ nişanı, Avrupa Konseyi Kültür Ödülü (1974), Çekoslavakya’nın Smetana Ödülü’nü (1975) alan Aydın Gün, 1988 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanıyla onurlandırıldı. asirmen?cumhuriyet.com.tr Kayıp kardeş de ölü bulundu İstanbul Haber Servisi Kartal’da bir süre önce kaybolan ve geçen hafta cesedi bulunan Ayhan A’nın kayıp olan kardeşi Aykut A’nın da cesedi Emirgan’da denizden çıkarıldı. Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı’na bağlı ekipler tarafından bulunan Aykut A’nın, omzundaki sırt çantasının içinde taş bulunduğu bildirildi. Cesedin suda kalmanın da etkisiyle şiştiği kaydedildi. Bu arada, iki kardeşin babası Hakim A, ifadesi alınmak üzere savcılığa gönderildi. Kartal Samandıra’da oturan 6 çocuklu ailenin, yine denizde ölü bulunan diğer çocuğu Ayhan A’nın sırt çantasında da 5 kilogram ağırlığında taş bulunmuştu. KADROLAŞMADA GELİNEN NOKTA TRT Genel Müdürü çaycısını da getirdi FIRAT KOZOK ANKARA Göreve geldikten sonra üst düzey yöneticilerle yaptığı toplantıda, tümünün istifasını isteyen, “Mevzuata takılmayacaksınız, yönetmelikler beni ilgilendirmez” diyen TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in, Ulaştırma Bakanlığı’ndaki iki çaycısını da beraberinde götürdüğü ortaya çıktı. TRT Genel Müdürlüğü’ne atanmasına yönelik kararnameler 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından iki kez veto edilen, hükümetin ısrarı sonucunda bir süre önce kararnamesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan İbrahim Şahin, dikkat çeken uygulamalarını sürdürüyor. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre İbrahim Şahin, TRT’ye gelirken Ulaştırma Bakanlığı’nda özel kalem müdürlüğü görevini yü rüten Hakan Kutlu ile şoförü ve iki çaycısını da beraberinde getirdi. Hakan Kutlu, önceki gün ve dün gazetemizin konuyla ilgili sorularına yanıt vermekten kaçındı. Gün, Kanlıca’da toprağa verilecek. İstifalarını istemişti İbrahim Şahin, göreve geldikten sonra daire başkanları ve genel müdür yardımcılarıyla yaptığı toplantıda, tümünün istifasını istemişti. TRT’nin hantal bir yapıda olduğunu söyleyen, yöneticileri mevzuata takılmamaları konusunda uyaran Şahin’in, “Yönetmelikler beni ilgilendirmez. Ben bu kurumu özel televizyon kuruluşlarıyla rekabet edecek hale getireceğim” demişti. Şahin, mali konularda Maliye’ye görüş sorulmasına da tepki göstermişti. “Maliye’ye neden görüş soruyorsunuz?” diyen Şahin, bazı birimlerin kaldırılacağını söylemişti. ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, DTP milletvekillerini kahvaltıya çağırmadı. Kürt sorununun görüşüldüğü bir yere ABD’nin DTP’lileri çağırmaması haberi gazetelerimizin birinci sayfasından düşmüyor. Düne kadar bu işi ABD’nin kızıştırdığını düşünen ve bu yönde yayın yapan kesimler merak ve heyecan içinde Washington yönetiminin yeni siyasetini izlemeye ve anlamaya çalışıyor. Ross Wilson ne diyor: “PKK ile aralarına mesafe koymazlarsa DTP’lilerle görüşmem.” Bu yeni bir durum mudur? Evet, yeni bir durumdur. Peki daha önce DTP veya o gelenekten gelen partilerle görüşmüyorlar mıydı? Görüşüyorlardı ve üstelik onların sözlerine itibar da ediyorlardı. Peki o zaman onlardan PKK ile ilişkinizi kesmezseniz sizinle görüşmeyiz talebinde bulunmuşlar mıydı? Hayır, bulunmamışlardı… ??? Peki ne oldu da Bush yönetimi bu tutumunu değiştirdi? Bu konuda rivayet muhtelif. Bir iddiaya göre ki Türkiye’de yaygın olan iddia budur hükümetin ve Ne Oldu Amerika’ya da... Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kararlı tutumu ABD’yi tavır almaya zorladı. Son dönemde Ankara’dan gelen sert mesajlar Washington yönetimini etkiledi ve tutum değiştirmesini sağladı. Ortada aslında bazı garip durumlar olduğunu da kabul etmeliyiz. Bir ülkenin büyükelçisi “Ben şununla görüşürüm, bununla görüşmem” anlamına gelen bir şekilde Türkiye’nin bir iç sorunu konusunda 24 sene sonra bir tutum belirliyor. Tabii böyle davranması şu anda Türkiye’yi yönetenlerin ve kamuoyunun hoşuna gittiği için kimse ses çıkarmıyor. Halbuki daha önce DTP geleneğinden partilerle görüşürken Türkiye’yi insan hakları konusunda eleştirirken “Sen nasıl olur da bizim içişlerimize karışırsın” diye eleştiriliyordu. Şimdi millet memnun, devlet memnun, o yüzden DTP’ye atılan posta bir tepki görmek yerine mutlulukla karşılanıyor. ??? Asıl konu ise ABD’nin gerçekten neden böyle davrandığı? Bazı yorumlara göre Irak’ta zora giren Washington, bu zorluğunu İran’a saldırarak yeni bir hedefe yönelterek hafifletmek istiyor. İran’a saldırabilmek için en önemli desteklerden birisi olarak Türkiye’yi görüyor. “Ben PKK’yi halledeyim, sen de bunun karşılığında İran konusunda benim safıma gel.” Çünkü ABD, İran’a operasyon konusunda uluslararası toplumdan fazla bir destek bulamıyor. İngiltere’nin yeni Başbakanı Brown, İspanya Başbakanı Zapatero, İtalya Başbakanı Prodi gibi, Irak’ın işgali sırasında en büyük destekçileri olan bu ülkelerin liderlerinden olumlu sinyaller alamıyor. Bu yoruma göre; Türkiye, PKK’yi ABD üzerinden halletmenin karşılığında İran batağına ve daha da önemlisi Ortadoğu bataklığına davet ediliyor. Bu yorumun ne kadar gerçekçi bir yorum olduğunu bilmiyoruz. Beyaz Saray’da 5 Kasım’da Erdoğan ve Bush arasında tam olarak neler konuşuldu onu da bilmiyoruz. ??? ABD gibi bir süper devlet, PKK’ye karşı yeni bir tavır geliştiriyorsa, mutlaka bunun arkasında yeni bazı durumlar var demektir. Bir strateji değişikliği denebilir mi buna, onu da bilmiyoruz. Görünen o ki, ABD, PKK’nin Kuzey Irak’taki varlığını denetim altına almak, Türkiye’ye bu yöreden eylem yapılmasını engellemek amacıyla bir tutum değişikliği yaptı. Peki bu, ABD’nin PKK’yi bütünüyle gözden çıkardığı anlamına mı gelir? Şimdilik böyle bir sinyal verdiği söylenemez. Kaldı ki, PKK’nin Kuzey Irak’taki varlığını sınırlandırmak, onun tamamen enterne edilmesi anlamına da gelmez. Sonuç olarak PKK’nin Türkiye’nin içinde bir desteği olduğu, bu desteğin hâlâ sürdüğü de bir gerçek. Peki DTP, PKK ilişkisi kolay kesilebilir mi? Bölgenin ve DTP’nin gerçeğini bilenler, bunun mümkün olmadığını ifade ediyorlar. DTP’ye oy veren kitlenin aynı zamanda PKK’nin etki alanı içinde olduğunu herkes biliyor. Bölgeye gidin, bunu birkaç saat içinde anlayabilirsiniz. O zaman, ABD bunu neden yapıyor? PKK’nin Türkiye’ye yönelik eylemlerinin durmasını istiyor olabilir. Çünkü, şu anda ABD’nin dünyada halk nezdinde gradosunun en düşük olduğu ülke Türkiye. Tabii siyaset sırf bu nedenle değişmez. Daha derinde birtakım yeni hesapların olduğu da kesin. Onu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak şurası bir gerçek ki, PKK’nin Türkiye’ye yönelik silahlı şiddet eylemleri açısından geçmişe göre daha çok zorlanacağı bir gerçek. Bir başka gerçek ise Kürt sorununun iyice evrensel bir sorun haline dönüşmesi... ABD Türkiye’yi neden öptü? Önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle