10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2006 SALI 6 HABERLER Sokakta çalışan çocuk sayısı her geçen gün artarken yaz aylarında bu sayı daha da yükseliyor GÖRÜŞ ALİ BULUNMAZ* Çalışan çocuk sayısında artış Psikiyatr Verimli: Yaz aylarında çocukların sportif ve sosyal aktiviteler yapması gerekirken ailesi tarafından çalıştırılması, hayat ve eğitim şartlarını bozuyor. NİHAN İNAL BARIŞ ACARLI Hangi Vizyon, Hangi Ortaklık? Ortadoğu’da bildik bir film yeniden gösterime girdi ve bu filmin başrollerinde yine İsrail ve ABD var. İsrailli çocukların ‘‘sevgi’’ ve cesaret mesajlarıyla ‘‘süsledikleri’’ füzeler, neredeyse bir aydır Filistin ve Lübnan topraklarına yağıyor. Böylece terörist olan ve olmayan ayrımı yapılmaksızın pek çok sivil öldürülüyor. İsrail’in kaçırılan askerlerini bahane ederek başlattığı harekât, orantısız güç kullanımı ve keyfi olarak açılan ateşlerle genişliyor. Lübnan topraklarında sürdürülen harekâtın ağırlık noktasının, bu bölgedeki Hizbullah yapılanmasının zayıflatılması olduğu bilinen bir gerçek. Çünkü İsrail bu harekâtla, ileride ABD veya kendisinin İran’la yaşayabileceği gerginliğin ya da çatışmaların öncü kuvveti Hizbullah’ın gardını düşürerek bir anlamda Suriye’nin ve İran’ın elini kolunu bağlamaya çalışıyor ve İran’la Suriye arasındaki iplerin koparılması yönünde çaba harcıyor. Ancak İsrail’in yürüttüğü savaş, Hizbullah’a katılımları da hızlandırıyor ve İsrail ile ABD karşıtlığını körüklüyor. Hizbullah’ın halka verdiği sosyal hizmetlerle insanlar üzerinde yarattığı etki bir yana, ABD’nin gözetiminde İsrail’in yürüttüğü harekât, bir bakıma Hizbullah’ı her geçen gün güçlendirerek bölgede yeni çatışmaların kapısını aralıyor. Bush’un, İsrail’in operasyonlarını ‘‘teröre karşı savaş’’ şeklinde değerlendirmesi de Filistin ve Lübnan halkları başta olmak üzere, pek çok kesim tarafından doyurucu bulunmuyor. Böyle bir ortamda ne İsrail ne de ABD ‘‘acil ateşkes’’e yanaşıyor. ABD ve İsrail ‘‘acil ateşkes’’in ilan edilmesi halinde, kalıcı barışın yolunun kapanacağı ve Hizbullah’ın toparlanmaya fırsat bulacağı yönünde görüş bildiriyorlar. Bu arada Lübnan’da siviller ölmeye devam ediyor, ölümden kaçanlar ise ülkeyi terk ediyor. ??? ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın bu koşullarda yaptığı Ortadoğu çıkarmasını izleyen süreçte, Roma’da toplanan ‘‘Uluslararası Lübnan Konferansı’’nda, beklentileri karşılamayan sonuçlar çıktı. ‘‘Acil ateşkes’’ çağrılarına karşılık, ‘‘ateşkese yönelik çalışmalar’’ yapılması temennileri gündeme geldi. Bunun Türkçesi ise katılımcıların, bölgede konuşlanmasına sıcak baktıkları barış gücü yapılanmasının hayata geçirilmesi çalışmalarına hız verilmeye başlanmasıdır. Bu yapılanmada Avrupa’dan ve ABD’den bölgeye asker gitmeyeceği yönündeki açıklamaların ardından, gözler Mısır’a ve Türkiye’ye çevrilmişti. Ancak Timur Göksel’in bu yapılanma ile ilgili saptamaları, konunun çelişkili noktalarını gözler önüne sermektedir. Göksel, barış gücünün ‘‘barışı koruma gücü mü yoksa barışı zorlama gücü mü’’ olacağını sorarken Lübnan’da barışı daimi hale getirecek karizmatik bir yapılanmanın zorluğunu vurgulamaktadır (Cumhuriyet, 27.7.2006). Öte yandan ‘‘barışı zorlayacak’’ bir güç, çatışmanın daha da alevlenmesine neden olacak ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını sağlamakla görevlendirilecektir. Bu görev ise barış gücünü (içinde ister Türkiye’den, ister Mısır’dan, isterse başka ülkeden askerler bulunsun), hem İsrail’in hem de Hizbullah’ın hedefi haline getirecektir. Çünkü barış gücü, savaşa ‘‘barışı zorlayıcı’’ bir görevle girdiğinde tarafsız değil, İsrail ve ABD’nin yanında yer alacağından Hizbullah’ın ‘‘doğal’’ hedefi haline gelecektir. Bunun yanında İsrail’in geçenlerde BM geçici gücünün merkezini vurmasıyla dört gözlemcinin ölmesi, barış gücünün aynı zamanda İsrail’in de hedefi olabileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Bu noktada böyle bir güce asker göndermeyeceğini bildiren Mısır’ın yanında, Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Lübnan’da ateşkes sağlanması halinde görev alabiliriz’’ açıklaması, Ortadoğu’da ateşkesin özellikle böyle bir ortamdane kadar ‘‘ateşkes’’ sayılabileceği yönündeki kuşkuları akıllara getirmelidir. Avrupa’dan ve ABD’den hiçbir ülkenin bölgeye asker göndermeye sıcak bakmaması ve askerlerinin can güvenliğinin bulunmaması da bu kuşkuları doğrular niteliktedir. ??? Rice’ın Ortadoğu temasları sırasında yaptığı ‘‘Yeni bir Ortadoğu için zaman geldi’’ biçimindeki açıklama, ‘‘Uluslararası Lübnan Konferansı’’ndaki ‘‘sonuçlarla’’ paralellik gösteriyor. Çünkü barış için ‘‘sürekli ilkelere’’ vurgu yapılması; ABD’nin bu ‘‘sürekli ilkeleri’’, Ortadoğu’da çizilecek yeni haritayla ve bölünmelere gebe hamlelerle ilişkilendirdiğini göstermektedir. Bir başka deyişle, süren çatışmaların, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında, bölgedeki konumunu güçlendirmek ve özellikle İran’ı etkisiz hale getirmek için yaşandığı/yaşatıldığı gerçeğiyle yüzleşmekteyiz. Rice’ın açıkladığı ‘‘yeni Ortadoğu’’, BOP ile yeniden düzenlenen bir Ortadoğu olacaktır ve kendisine direnç göstermeyecek (ılımlı İslami) devletlerin ‘‘yardımıyla’’, ABD’nin petrol bölgelerindeki denetimi iyiden iyiye ele geçirmesine imkân verecektir. ABD ve İsrail’in ‘‘stratejik ortaklığı’’ çerçevesinde süren savaşta, ABD’nin verdiği lojistik ve siyasi destekle İsrail’in orantısız güç kullanarak devam ettirdiği savaş, bölgeyi daha da büyük çıkmazlara sürüklemektedir. BOP ile rejimleri ‘‘ılımlı’’ hale getiren ABD’nin; Ortadoğu’da ‘‘demokrasiyi yayma’’ savaşımındaki en önemli ‘‘ortaklarından’’ olan Türkiye’den, imzalanan ‘‘Stratejik Vizyon Belgesi’’ kapsamında, ‘‘yenilenmesi’’ düşünülen coğrafyada sorumluluklar istemesi olasıdır. Lübnan’da ABD ve İsrail işbirliği ile yürütülen ‘‘haklı savaş’’a, ateşkes ilan edilse bile Türkiye’nin barış gücü komutasını alarak dahil edilmesi, Türk askerlerinin Hizbullah ve İsrail hedefi olma olasılığı yanında, bölgedeki SünniŞii ayrışmasının da tam ortasına düşeceği açıktır. O halde sorulması ve yanıtları üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken soru ‘‘Hangi vizyon, hangi ortaklık?’’ olmalıdır. * Felsefeci Yoksulluk nedeniyle sokakta çalışan çocuk sayısı her geçen gün artarken yaz aylarında bu sayı daha da yükseliyor. Gelir düzeyi düşük olan ailelerin çocukları en güzel yaşlarında sokaklarda satış yapmaya zorlanıyor ve hayatı en acı şekilde öğreniyorlar. Uzmanlar, sokakta yaşayan ve çalışan çocukların geleceklerinin de karartıldığını belirterek bu çocukların uyuşturucu bağımlısı ya da suç işleme potansiyeli yüksek gençler olacağına dikkati çekiyorlar. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arif Verimli, yaz aylarında özellikle bilgi düzeyi düşük ve ekonomik durumu kötü olan ailelerin çocuklarını çalışması için sokaklara yolladığını belirterek ‘‘Yaz aylarında çocuğun sportif ve sosyal aktiviteler yapması gerekirken çalıştırılması, hayat ve eğitim şartlarını bozuyor’’ açıklamasında bulundu. ‘Çocuklar suça açık’ Prof. Dr. Verimli, aileleri tarafından ev bütçesine katkıda bulunsun diye çalıştırılan küçük çocukların suça açık olduğunu ifade ederek ‘‘Bu çocuklar kendilerini sokakta koruyamıyorlar, dolayısıyla suça bulaşma oranı çok yüksek oluyor’’ dedi. Genellikle tiner, uyuşturucu bağımlısı olan çocukların da kendilerini koruyamadığı için sokakla tanıştığını söyleyen Verimli, ‘‘Bu çocuklarımız ise ileride kültürsüz, asosyal ve belaların içinde olan, suç teşkil eden insanlar haline geliyor’’ diye konuştu. Ailelerin çocuklarını çalıştırmaması için önlem alınmasının kısa vadede çok zor olduğunu söyleyen Prof. Dr. Verimli, ‘‘Bu konuda var olan yasaları denetleyecek yetkililerimiz yok’’ dedi. Sosyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe de ailelerin yoksulluk nedeniyle çalışması için sokağa bıraktığı çocukların nasıl etkileneceğini düşünmediklerinin altını çizdi. Gökçe, çocuğunu sokağa bırakan aile bireylerinin eğitimsiz olduğunu söyleyerek ‘‘Eğitim seviyeleri yüksek olsaydı, ekonomik durumu ne kadar kötü olursa olsun çocuklarını sokakta çalıştırmazdı’’ yorumunu yaptı. İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Selma Özuslu Ünal ise en büyük sorunun köylerden kentlere göçün engellenememesi olduğunu belirtti. Ünal, Türkiye’nin kaldıramayacağı kadar bir nüfus artışı yaşadığını belirterek ‘‘Taşı toprağı altın deyip İstanbul’a gelen aileler sosyoekonomik koşullar ve iş olanaklarının olmamasından dolayı geçinemiyor ve çocuklarını çalıştırıyor’’ dedi. U zmanlar, sokakta yaşayan ve çalışan çocukların geleceklerinin de karartıldığını belirterek bu çocukların uyuşturucu bağımlısı ya da suç işleme potansiyeli yüksek gençler olacağına dikkati çekiyorlar. 200 milyon çocuk işçi 4 bin 600 çocuk sokaktan kurtarıldı Çocukların sokaklarda geçirdikleri zamanı azaltmayı hedefleyen program aralarında İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve Urfa’nın da bulunduğu 13 ilde uygulanıyor. 2005’te uygulanmaya başlayan programla şu ana kadar sokaklarda çalışmak zorunda bırakılan 4 bin 600 çocuğun sokaklardan kurtarıldığı belirtiliyor. Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı Koordinatörü Nejat Kocabay ise çocukların genellikle sanayi ve tarım sektörlerinde çalıştırılırken (Fotoğraflar: BARIŞ ACARLI) Uluslararası Çalışma Örgütü’nce (ILO) yapılan araştırmaya göre, dünyada 514 yaş grubunda 250 milyon, 1217 yaş grubunda ise 283 milyon çocuk, çalıştığı için okula devam edemiyor. SHÇEK’in 2004’te yaptığı araştırmaya göre ise 28 bin 374 çocuk sokakta çalışırken 11 bin 829 çocuk sokakta yaşıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü, Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı (IPEC) kapsamında ‘‘Türkiye’de de Çocuklar Sokaklardan Kurtarılıyor’’ projesi gerçekleştiriliyor. PROF. DR. FİŞEK: 8 yıllık eğitim işe yaradı EMEL KILIÇ yaz aylarının gelmesiyle birlikte sokaklarda çalışmaya başladığını anlatıyor. Kocabey, ‘‘Başlattığımız uygulamayla çocuklara çeşitli eğitimler verirken maddi güçlükler yaşayan çocukların anneablalarına da el becerilerinin gelişmesi için eğitimler veriliyor’’ diye konuştu. Hedeflerinin 15 yaşın altındaki çocuklar olduğunu söyleyen Kocabay, çocukların harçlığını kazanması için çalıştırılmasının yanlış bir anlayış olduğunu anımsatarak ‘‘Bu durum sokakta çalıştırılan çocukta sırasıyla okulu ve evi terk etmeye kadar uzanıyor. Hatta sigara, uyuşturucu ve benzeri maddelere alışmasını sağlıyor’’ dedi. Maddi gücü yetersiz ailelere ise kırtasiye ve kıyafet yardımında bulun duklarını söyleyen Kocabay, başlattıkları program kapsamında sokakta çalışmak zorunda bırakılan çocuklara bazı merkezlerce eğitimler verildiğini ve maddi gücü yetersiz olan çocukların eğitimlerine devam edebilmeleri için yatılı okullara yerleştirme imkânı sunduklarını kaydetti. ‘Velim olur musun?’ Nejat Kocabay, “Velim olur musun” isimli bir projelerinin daha bulunduğunu ve bunun ilkinin haziran ayında bittiğini belirterek yaklaşık 3 bin çocuğa eğitim giderlerini karşılayacak birer veli bulduklarını ifade etti. Kocabay, eylül ayında bu projeyi tekrar hayata geçireceklerini sözlerine ekledi. Çocukların Çalıştırılmasına Karşı Çalışma Programı’nın (IPEC) verdiği bilgilere göre, dünya genelinde çoğunluğu 517 yaş arasında olan 200 milyon çocuk işçi var. Bunların çoğu ise 16 yaşının altında olan kız çocukları. Genellikle de hizmetçi olarak çalıştırılıyor. UNICEF raporunda ise çocukların hizmetçi olarak çalıştırılması “çocukların en gizli şekilde çalıştırılması” olarak belirtiliyor. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni Prof. Dr. Gürhan Fişek, ‘‘Türkiye’de çalışan çocuk oranı düştü’’ değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’de yıllardır çalışan çocuklar konusunda çalışmalar yürüten Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni Prof. Dr. Gürhan Fişek, çalışan çocukların yaşadığı olumsuzluklara rağmen çalışan çocukların son yıllarda sayısının azaldığını kaydederek ‘‘Sekiz yıllık eğitime geçilmesiyle birlikte Türkiye’de çalışan çocuk oranı düştü. Ancak çocuklar okul derslerinin dışında eğitici aktivitelere yönlendirilmiyor’’ dedi. Çocukların üretkenlik yerine kolay yoldan para kazandırılmaya özendirildiğini anlatan Prof. Dr. Fişek, ‘‘Çocukların emek harcamadan para kazanmaya teşvik etmede televizyonun çok büyük etkisi var. Bu durum, gelir uçurumları birbirinden farklı olan çocuklarda öfke unsuru oluşturuyor. Çocuk, emek vermeden elde etmeye çalışıyor’’ diye konuştu. Prof. Dr. Fişek, 1984’te iki araştırma yaptıklarını 1992’de ise uluslararası düzeyde çalışmalara başladıklarını anlatarak ‘‘Başlangıçta iki üç bin çocuk verdiğimiz hizmetlerden yararlanıyordu. Daha sonra çalışan çocukların sayısı azaldı. Sayının azalmasında 1990 yılında Ulusal Çocuk Kongresi düzenleyen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) müdahalesi etkili oldu’’ diye konuştu. Toplum Gönüllüleri Vakfı yaz tatillerinde öğrencilere çeşitli konularda kurslar veriyor Farklı kültürlerin buluşması GÖKÇE UYGUN ŞIRNAK/MARDİN Toplum Gönüllüleri Vakfı’na (TOG) üye, farklı kentlerden üniversite öğrencileri, yürüttükleri projeyle yaz tatillerinde Doğu’daki öğrencilere çeşitli konularda kurslar veriyor. Türkiye’deki farklı kültürlerden insanları bir araya getirerek önyargıları yıkmayı hedefleyen TOG’lu gençler hem öğreniyor, hem öğretiyor. TOG, bu yaz döneminde Şırnak, Mardin, Van ve Edirne’de dönemsel eğitime destek projeleri uyguluyor. Bu kapsamda Türkiye’nin çeşitli kentlerindeki farklı üniversitelerden gönüllü gençler, yaz tatillerini projelerin yürütüldüğü illerde geçiriyor. Bu kentlerdeki çeşitli yaş grubundan öğrencilere OKS ve ÖSS’ye hazırlık İngilizce, ebru, spor, tiyatro, bilgisayar gibi konularda dersler veriyorlar. ‘Amaç önyargıları yıkmak’ ‘‘Şırnak orası değil burası’’ diyen Şırnak proje sorumlusu TOG’lu Amine Yaşın, amaçlarının yaz aylarını değerlendirmek, karşılıklı önyargıları yıkmak ve karşılıklı öğrenmek olduğunu söylüyor. Kurslara katılan Şırnaklı çocuklar da duygularını ‘‘Abi ve ablalarımız bize her şeyden önce kendimize güvenmeyi ve istersek her şeyi yapabileceğimizi öğretti. Onları çok seviyoruz’’ sözleriyle anlatıyor. ‘‘Batı’nın Doğu’ya önyargılı bakı şı’’ndan rahatsız olan çocuklar, ‘‘Şırnak gelişmemiş bir yer. Buraya gelen doktor ve öğretmenler hemen gitmek istiyor. Biz kötü insanlar değiliz, bizi dışlamayın diyorlar’’ diyor. TOG’lu gençlerden eğitim alan 12 yaşındaki Şırnaklı Eda Balkan, belki de tüm Şırnaklı çocukların, özellikle de kız çocuklarının benzer hislerini ‘‘Burada aileler kızları okutmuyor. Bu nedenle biz okuyan kızlar, erkeklerden daha çok çalışıyoruz; çünkü elimizdeki tek şans bu...’’ sözleriyle anlatıyor. Gelecekte Şırnak Belediye Başkanı olup kentine hizmet etmeyi hedefleyen 13 yaşındaki Evin Uğur da Şırnak’ın kaderinin artık değişmesini istiyor. Projenin yürütüldüğü kentlerden olan Mardin’de de çocukların TOG’lu gençlere ilgisi büyük. Yaz tatillerinde sokakta oynamak ya da televizyon izlemek yerine kurslara katılmayı tercih eden Mardinli çocuklar, kendilerine bir birey gibi davranan ve bir şeyler öğreten TOG’lu gençleri çok seviyor. 13 yaşındaki Mardinli İlhan Evirgen, abi ve ablalarına olan sevgisini, ‘‘Onlar benim için annebaba gibi. Bizi hiç azarlamadan, çok şey öğretiyorlar. Her yaz gelmelerini istiyorum’’ sözleriyle dile getiriyor. TOG üyesi, İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Hasan Can Sandal ise proje kapsamında Mardin’e gelen gönüllü gençlerden. Mardin’e gelebilmek için İstanbul’da ameliyat olduktan sonra dikişlerini erken aldırdığını belirten Sandal, duygularını şöyle aktarıyor: ‘‘İstanbul’dan ayrılacağım son gün ailem Mardin’e gitmemi istememişti. Ama ben onları dinlemedim ve geldim. İyi ki de gelmişim. Daha önce hiç tanımadığım çocukların bana adımla hitap etmesi, abi demesi çok önemli. Onlara bir şeyler öğretebilmek çok mutluluk verici.’’ Sürdürülebilirlik gerek Projeler hakkkında bilgi veren TOG Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Betil, Toplum Gönüllüsü gençlerin kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak; farklı kimlik, inanç ve düşünceden gelen gençlerin projeler etrafında birleşerek, farkılılıklarını koruyarak ekip çalışması yapabilmelerini sağlamak ve yetişkinlere Türkiye’nin en büyük gücü olan gençlerin yapabileceklerini göstermeyi amaçladıklarını söylüyor. Betil, sadece 2006’da 12 bin Toplum Gönüllüsü gencin 70 üniversitede 206 toplumsal hizmet projesine imza atarak 102 bin kişinin yaşamını olumlu yönde etkilediğine dikkat çekerek ‘‘Yetişkinler, gençlerin sadece yaz projelerinde değil, yıl boyu tüm çalışmalarla yaptıklarını görerek şaşırıyorlar. TOG, hedefine doğru etkili adımlarla ilerliyor’’ yorumunu yapıyor. İznik Gölü’nü yüzerek geçti ? ORHANGAZİ (AA) Bursa’nın Orhangazi ilçesinde amatör bir sporcu, İznik Gölü’nü yüzerek geçti. Orhangazi Yeniköy mevkiinden göle giren Hasan Bayram (19), Yenisölöz piknik alanına kadar olan 8 kilometrelik mesafeyi, 6.5 saat kulaç atarak geçti. Bayram’ı, görüntülemek ve güvenlik amacıyla 3 kişilik bir ekip botla takip etti. Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcağa rağmen hedefine ulaşan Bayram, kıyıya ulaştığında vatandaşlar tarafından yoğun ilgiyle karşılandı. Genç sporcu, gölü yüzerek geçmek için 1 ay boyunca antrenman yaptığını belirtti. Türkiye’deki farklı kültürlerden insanları bir araya getirerek önyargıları yıkmayı hedefleyen TOG’li gençler hem öğreniyor, hem öğretiyor. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle