10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2006 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yoksullukla Savaşım ve AKP Yoksulluğun ‘‘kader’’ olarak algılanması, kuşkusuz sağ iktidarların işine geliyor. Çünkü, yoksulluğun kader olarak algılandığı toplumlarda, insanlar ‘‘sosyal devletten’’ habersiz olurlar. Oysa sosyal devlette, yoksulluğu ortadan kaldırmak devletin görevidir ve yoksulluk kader olarak algılanamaz. Yoksul, yoksulluğunun giderilmesini bir ‘‘hak’’ olarak talep eder. Anayasa yoksula bu hakkı tanıyor ve veriyor. Çünkü halk yoksullaşmış, IMF alacağını garanti altına almıştır... PENCERE Acayip İşler?.. Ahmet Hakan, Hürriyet’te ilginç bir konuyu köşesine taşımış; yazısını okurken altını çizdiğim satırları aktarıyorum: ‘‘Star gazetesi (şimdi) bu iki patronun elinde! Alaattin Kaya, (Fethullah) Gülen cemaatine yakın... İhsan Arslan AKP’nin önde gelen milletvekillerinden. Bu iş nasıl oldu? Bilmiyorum. Star’ı satın alan Kıbrıslı işadamı nereye gitti? ............... Bütün bunlardan haberdar değilim. Ama bildiğim bir şey var: Bu gazeteye ‘acayip’ bir yatırım yapılacak. Hatta bir de televizyon kanalı var yolda. Acaba bu işin arkasında ‘iktidar’ mı var? Yoksa başka bir güç mü?’’ Hakan’ın soruları inşallah yakında aydınlanır; ama, Türkiye’de medya artık evlere şenlik!.. Neresinden tutmaya çalışırsan çalış, tutulacak yanı kalmadı... Peki, ne yapmalı?.. Meşhur Murdoch bizim piyasaya ilk adımını attı ya; önemli göstergedir!.. En iyisi medyamızı da yabancılara pazarlayıp bu işin içinden sıyrılmaktır!.. ? Cumhurbaşkanı Sezer, ‘Terörle Mücadele Yasası’nda basın özgürlüğünü kısıtlayan maddelerin iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu... Ne demek bu?.. AKP iktidarı basın özgürlüğünü kısıtlıyor... Çankaya karşı çıkıyor... Ertesi günü yayımlanan gazetelerde bizden başka (Milliyet dışında) bu olaya doğru dürüst yer veren ceride yok gibiydi... Medya o hale geldi ki artık özgürlükmüş mözgürlükmüş vız geliyor.. Neyin peşinde basın?.. İki şeyin: Bir: Magazincilik.. İki: Dincilik.. Adıyla sanıyla ‘gerçek gazetecilik’ sizlere ömür... Basın, basın özgürlüğünü savunan Cumhurbaşkanı’nı bile görmezlikten gelirse, yitirdiği değerlerinin hesabını kitabını yapmaya bile değmez... ? Peki, bu işin sonu nereye doğru gidiyor?.. Konu medya ile sınırlanmıyor, Türkiye bir eğik düzeyde kayıyor... Adıyla sanıyla ‘‘stratejik ortağımız’’ ABD ordusunun dergisi Türkiye’nin parçalanma haritasını yayımlıyor.. Bizim medya sus pus.. Hık pık.. Medyada ‘‘acayip’’ şeyler oluyor; Türkiye’de olan bitenler ise acayibin de acayibi... Tek Başına mıyız? Yaygın bir söyleyiştir: ‘‘Sana mı kaldı dünyayı düzeltmeye kalkmak. Boş ver, bak keyfine, şunun şurasında, ne kadar yaşayacağız belli değil!..’’ Hepimiz düşünüyoruz, okuyoruz, seyrediyoruz. Dünya günden güne bir uçurumdan başka birine düşmekte!.. İnsanların gözü dönmüş, herkes silahlanıyor, kendini, ailesini korumaya çalışıyor... Hemen herkes silahlı, canı çekti mi basıyor kurşunu havaya, suya, çoğu kez de yoldan geçene, pencereden bakana!.. ‘‘Ben tek başıma ne yapabilirim / Diye düşündü biri / Ve hiçbir şey yapmamaya karar verdi’’... Tek başına! Oysa tek başına değiliz, sen, ben, öteki, bir bütünüz, bir toplumuz, bir ulusuz... ‘‘Ben tek başına ne yapabilirim / Diye düşündü bir üçüncü / Ve tek başına / Düşünmeyi sürdürdü’’. Korkular, kuşkular, ekmek parası, evlâdı ayal, hepsi önemli. Ama tek başına isen, kurtuluş yolu yok diye dünyaya küsmüşsen!.. Şu çirkin savaşlar, şu kanlı saldırılar, yüz binlerce insanın göçten göçe sürüklendiği günler... Sevgili Ataol Behramoğlu’nun ‘‘Bebeklerin Ulusu Yok’’ kitabını okuyorum. Lübnan’da, Beyrut’ta, Filistin’de bombalarla, füzelerle, roketlerle, asker kurşunu, süngüsü ile nice bebek, nice ana, kardeş, kıyılırken... ‘‘Ben tek başıma ne yapabilirim / Diye düşündü milyonlar / Milyonlarcaydılar / Ve tek başlarınaydılar.’’ Milyonlarca insan tek başına mı? Öyleyse kurtuluş yoktur! Hepimiz teker teker düşeriz batağın içine. Yoksulluk, açlık, ölüm, savaş, kıyım bizler içindir.. tek başına olanların kaçamayacağı bir sonuçtur. İnsanoğlu aklını, bilimini, duyarlılığını kullanmasını bilemediği, türlü deneyimlerle öğrenemediği sürece ‘‘böyle gelmiş böyle gider’’ her şey... Behramoğlu şiirle anlatmış insanın içine düştüğü yalnızlık çıkmazını, ondan kurtuluş yollarını... ‘‘Önce top mermileriyle dövüldü alan / Tarandı sonra mitralyözlerle / Sonra boğaz boğaza dövüşüldü / Ve sonra usulca indi gece.’’ Ne kalmış geriye? İniltiler, çığlıklar bile yitip gitmiş! Bir tek, bir tek...: ‘‘Bir mavi çiçek kalmış sadece / Ama yoktu koklayacak kimse’’... Bebeklere kıyan bir uygarlıktır Condi’lerin uygarlığı!.. Daha çok ezilin, daha çok ölün, daha çok bebek, daha çok kadın, erkek, genç, yaşlı!.. Büyük para güçleri, silah fabrikaları, ünü büyük politika cüceleri yaşasın!.. Milyarlar açlık çekerken, kentler yıkılsın, sonra yeniden yapılsın, derken bir savaş daha, bir yıkım, bir kıyım daha... AKP ve yoksulluk Yoksullukla mücadelede olması gereken kararlılıktır. Ama: Yolsuzluk düzenine çanak tutanların, halkı soyanların, Ayda 10 milyar lirayı aşkın geliri olduğu halde, ‘‘... ben ticaret yapmasam, oradan para kazanmasam, bu maaşla geçinemem’’ (03.03.2004 Dünden Bugüne Tercüman) diyenlerin, ‘‘Yoksullukla mücadele edeceğiz’’ diye seçim meydanlarında vaatlerde bulunup iktidara geldikten sonra, yoksul sayısını arttıranların, Ramazan ayında yoksul sofralarında göstermelik yemek yiyip 5 yıldızlı otellerde çocuklarına düğün yapanların, ‘‘Fakirfukara, garip gureba’’ edebiyatı yapıp kendi çocuklarını Amerika’da okutanların, ‘‘Yolsuzluk yapanlardan hesap soracağım’’ deyip ‘‘benim hırsızım iyidir’’ mantığıyla kendi hırsızını koruyanların, ‘‘Özelleştirme yapacağım’’ diye, Cumhuriyetin 85 yılda yarattığı en değerli kurumlarını yabancı sermayeye peşkeş çekmekten çekinmeyenlerin, özelleştirmeyi, ‘‘yoksullaştırma ve bağımlı kılma’’ anlayışıyla yapanların, Bir finans kurumu olan IMF’nin her dediğini yapıp insan unsurunu ekonomide görmeyenlerin Yoksullukla mücadele edemeyeceklerini artık görmemiz ve göstermemiz gerekiyor... Kemal KILIÇDAROĞLU CHP İstanbul Milletvekili oksul ya da yoksulluk en de, yoksullara dağıttıkları seçim rüşvetlebasit anlamıyla, ‘‘belli bir riyle, onların beşer yıllarını çalar ve açık gelir düzeyinin altında ya yüreklilikle söylemek gerekirse bunu çok şayanlara’’ verdiğimiz ad iyi tezgâhlarlar. Çünkü onların paraları, dır. Büyük kentlerin varoş yoksulların da oyları var... Bu trajedi, her larında yaşayanlar sadece bu tablonun gö seçim öncesinde herkesin gözleri önünde rünen yüzüdür. Ama bugün ülkenin her ta gerçekleşir. rafına yayılmış, bilinen, bilinmeyen milYoksulluğun ‘‘kader’’ olarak algılanmayonlarca yoksul aile, her gün yaşam sava sı, kuşkusuz sağ iktidarların işine geliyor. şı vermekte, yaşama tutunmaya çalışmak Çünkü, yoksulluğun kader olarak algılantadır. Türkiye’de yoksulluğun sağlıklı al dığı toplumlarda, insanlar ‘‘sosyal devletgılanması, 1960 Anayasası ile gündeme gel ten’’ habersiz olurlar. Oysa sosyal devletmiştir. Sosyal devlet ilkesinin anayasada te, yoksulluğu ortadan kaldırmak devletin yer alması, Her yurttaşın sosyal güvenlik görevidir ve yoksulluk kader olarak algıhakkına sahip olduğunun bir hukuk nor lanamaz. Yoksul, yoksulluğunun giderilmu olarak anayasaya konması, yoksullu mesini bir ‘‘hak’’ olarak talep eder. Anağun giderilmesinin bir devlet politikası yasa yoksula bu hakkı tanıyor ve veriyor. olarak algılanması gerektiğini ortaya koy Bugün yaşadığımız temel sorun, yoksulun muştur. henüz bu bilince ulaşamamasında. Y Kimler yoksullukla savaşacak? Kuşkusuz bu sorunun yanıtı demokrasilerde çok açık. Siyasal partiler halktan oy isterken, yoksulluğu nasıl yeneceklerini seçim bildirgelerine, parti programlarına koyarak seçim meydanlarına çıkarlar. Çünkü halktan oy alıp iktidar olan siyasal partiler bütçe politikalarını belirlemekte, halktan toplanan vergilerin nasıl ve nerelere harcanması gerektiğine karar vermektedirler. Ancak yoksullukla savaşım konusunda, bugün geldiğimiz noktadan bakarsak, politikacıların iyi bir sınav vermediklerini görüyoruz. Bunun temel nedeni sağ iktidarların, halktan yana politika izlememelerinde yatmaktadır. Çünkü onların, eylemleriyle söylemleri taban tabana zıttır. Ve bugünkü yoksulluk tablosu bunun en büyük kanıtıdır. ‘Lütuf devlet’ten ‘sosyal devlet’e... Yoksul, yoksulluğunun giderilmesini bir hak olarak görmezse, devleti bir ‘‘lütuf kurumu’’ (yardım kurumu) olarak algılar. Yani, politikacı lütfederse yoksulluğu giderecek, lütfetmezse, yoksulluğuna, kaderine razı olacak. Oysa anayasamızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘‘sosyal bir hukuk devleti’’ olduğu ve her yurttaşın da sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu açıkça yazılı... Bu hak olduğu sürece, her yoksul, devletin olanakları ölçüsünde, yoksulluğunun giderilmesini isteme hakkına sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş bir ülke olarak ‘‘sosyal devleti’’ benimsemiş ve anayasasına koymuştur. Çünkü ancak sosyal bir devlette insanlar ‘‘tasada ve kıvançta’’ birlikte olabilirler ve dolayısıyla gelecek kaygısı taşımazlar. Bunun yolu da sosyal politikalara ağırlık vermekten geçmektedir. AKP’nin izlediği ekonomik politikalar sonucu; yoksulluk artmış ve derinleşmiştir. Ama buna karşın bazı çevrelerce AKP’nin, başarılı bir ekonomi politikası izlediği söylenmektedir. Kuşkusuz buradaki başarı halkın değil, IMF’nin ölçütlerine göre bir başarıdır. ‘Aile Yardımları Sigortası’ Yoksullukla savaşımın en etkili yolu, bu sorunu çözmekle görevlendirilen kurumların oluşturulmasıdır. Çünkü yoksulluk sorunu, günübirlik politikalarla geçiştirilecek, basit ve sıradan bir sorun değildir. Bunun içindir ki CHP, yoksullukla savaşımı bir yandan öncelikleri arasına alırken, öte yandan soruna kurumsal açıdan da yaklaşmıştır. Son seçim bildirgesinde, sadece CHP ‘‘Aile Yardımları Sigortası’’ yasasını getirmeyi taahhüt etmiştir. 1971 yılında parlamentoda kabul edilen 102 sayılı ILO sözleşmesiyle, (Sosyal Güvenliğin Asgari Normları) Türkiye bu sigorta dalını yasalaştırmayı taahhüt etmiştir. Ama bugüne değin, CHP dışında hiçbir siyasal parti bunu taahhüt etmemiştir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 Yoksulluk kader mi? Kuşkusuz yoksulluk kader değildir. Ama yoksul yurttaşların, yoksulluğu bir kader olarak algılamaları için, sağ iktidarlar özel çaba gösterirler. Kendi ceplerini dolduranlar, sıra yoksul yurttaşa gelince, ‘‘Ne yapalım takdir böyleymiş’’ deyip kendi ayıplarını gizlemeye çalışırlar. Seçim öncesin BİZİM GAZETE CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle