13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Din İnancı OlanlarOlmayanlar Doç. Dr. Tonguç GÖRKER PENCERE İçtenliksiz Gösteriş!.. Çağımızda din insanın inancı olabilir... Ama, tümüyle yaşam biçimi olabilir mi?.. Devlet düzeni olabilir mi?.. Toplum hukuku olabilir mi?.. 21’inci yüzyıl insanı devlet düzeninde ve hukukunda dinle yatıp dinle kalkabilir mi?.. ? Bizim toplumda eski deyişle ‘menfaat’, yeni deyişle ‘çıkar’ için Müslümanlığı bozuk para gibi harcayanlar, ne yazık ki ortalıkta fink atıyorlar... Herife bakıyorsun, ağzından çıkan her laf sözüm ona mübarek Müslümanlık üzerine... Adamınki öyle bir gösteriş ki sormayın!.. Müslümanlık keratanın vicdanında değil.. Yüreğinde değil.. Müslümanlık gösterişi bu cüdamın ağzından burnundan akıyor.. Yapay mı yapay.. Sahte mi sahte.. Sanki yüce İslam herifin elinde çek defterine dönüşmüş, banknot ya da bozuk paraya tahvil edilmiş, vicdan değil cüzdan sorunu olmuş... Herifte dindar soyluluğu yok.. Dincinin bayağı ve aşağılık kimliğini siyasette nüfus kütüğüne yazıp iktidar koltuğuna oturması toplumda fırsat bekleyen herkesi azdırdı... Kutsal İslam bunların elinde din olmaktan çıkarılıyor, pazarlama metaına dönüşüyor... ? Dünyada hiçbir dinde olmayan hoşgörü, mizah, hiciv, nükte aklın ve zekânın şimşeği gibi bizim tarihsel geçmişimizde çakarak ortalığı aydınlatmıştır... Sofunun biri namazdan sonra 99 kere Allah’ın adını anarak tespih çekermiş... Bektaşi bir gün sofuya adıyla seslenmiş: Osman.. Buyur.. Osman.. Efendim.. Osman.. Ne var?.. Osman.. Bir şey mi diyeceksin?.. Osman.. Emret.. Osman.. Osman’ın sabrı tükenmiş, dayanamayıp ayağa kalkmış, Bektaşi’nin yakasına yapışmış: Osman dediğin yeter be herif, ne diyeceksen de!.. Bektaşi: İmanım, demiş, ben sana beş altı kez ‘Osman’ dedim, öfkelendin, ayağa kalktın, neredeyse beni dövecektin; sen her namazdan sora 99 kez yukardakinin adını yineliyorsun!.. Kim bilir o sana ne kadar kızmıştır... ? Bizim sofu mukallidi İslamcıların gösteriş Müslümanlığı da kim bilir yüce Tanrı’yı ne kadar kızdırmıştır ve kızdırıyor!.. Yaz Bitmeden ‘‘Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa’’ demiş Yahya Kemal... Sıcak korkunç! Derken hafif bir esinti! Üşüdün mü? Az önce terlemiştin. Değişken bir hava bu. Belli, yaz sona erdi erecek. Sonbahar de, güz de, değişmez. Bakarsın bir yağmur, bir rüzgâr... Ahmet Haşim bambaşka bir güz düşlemiş: ‘‘Bir taraf bahçe, bir tarafta dere / Gel uzan sevgilim benimle yere / Suyu yakuta döndüren bu hazan / Bizi garkediyor düşüncelere...’’ Bilmem, Haşim sevgilisiyle yere uzanmanın mutluluğunu hiç değilse bir kez tatmış mıdır? Yok öyle bir şey anlatılanlarda. Ama kim bilebilir gerçek yaşamını bir şairin? Uydururlar, yakıştırırlar, olmazı da olur yaparlar! ‘‘Dalların zirvesindeyiz ancak’’ diyebilen kişinin gizli yaşamı karanlıkta kalacaktır, çaresiz... ??? Birden ürperdim! Bahçedeyim, tüm ürünleriyle yere yıkılmış şeftali ağacıma bakıyorum. Kıpkırmızı şeftaliler yerlere serilmiş, hepsi çürük, hepsi kurtlu!.. Yaşlı ağacın ölüm öncesi verimleri. Son soluğunu vermeden ‘‘Sizin olsun hepsi, bana güle güle’’ dercesine!.. Bir arkadaş telefonda ‘‘Güzel bir tatil yaptın’’ dedi. Tatil, yani dinlence... Biz gazetecilerin kırk beş günlük izinleri vardır. Yasa öyle, başka haklarımız da var, daha doğrusu vardı. 27 Mayıs sonrası birkaç yıl yaşadık o hakları! Toplusözleşme’nin çalışan gazetecilere sunduğu olanakları!. Şimdi biri bile yok! ??? Evet, daha güzel günler var yaşanacak! Yaz öyle çabuk gitmez!. Ama gel de, bir mutlu an duyabil, duyabilirsen... Anday’ın dediği gibi ‘‘Değişmeden memleketin hali, değişmeden dünyanın hali’’... Bombalar, yıkıntılar, kucağında yeni doğmuş bebeğinin ölüsünü taşıyan ölü annenin TV’lerdeki görüntüsü, hepsi hepsi gözümüzün önündeyken!.. ??? En doğrusunu Yahya Kemal söylemiş: ‘‘Bitsin hayırlısıyla bu beyhude sonbahar’’ Y eni cumhurbaşkanı kim olacak tartışması, ülkemiz gündemini bir süre işgal etti. Cumhurbaşkanı, bugünkü Millet Meclisi’nin mi, yeni seçilecek Millet Meclisi’nin mi seçmesi gerektiği konusu iki taraflı gerekçelerle tartışıldı. Sayın Başbakan’ın konu üzerindeki görüşleri ise birdenbire din konusuna yöneldi. Yakınma dolu bir ses tonuyla, ‘‘Din inancı güçlü kimselerin siyaset yapması istenmiyor mu?’’ dedi. Bu yöntemi her fırsatta yineleyen iktidar partisine muhalefetten bir yanıt gelmemesi dikkat çekici idi. İnancın güçlüsü veya güçsüzü olmaz. İnanç ya vardır ya da yoktur. Aslında ülkeyi inançlılar veya inançsızlar şeklinde ikiye ayırma çabası içinde oldukları açıkça belli oluyor. Kemalistlerin, dindar kişinin cumhurbaşkanı olmasını istemediklerini ima ediyorlar. Kemalistlere dinsiz gözüyle bakarken, Kemalistlerin kendilerine ne gözü ile baktıklarını hiç düşünmedikleri anlaşılıyor. Kemalistler yalnız Türkiyede yaşamıyorlar. Dünyanın her köşesinde Kemalist var. Çünkü Kemalizm, bir ülkeye özgü bir yönetim anlayışı değil. Özellikle sömürgeciliğin ne olduğunu bilen tüm dünya insanları, Kemalizmi tanımak ve saygı duymaktadırlar. Ülkemizin Kemalistlerine gelelim. Ülkemizin Kemalistleri dinsiz değildir. Büyük çoğunluğu Müslümandır. Dinleri kendilerine aileden yansımıştır. Kemalist, yaşam çizgisini düşlere göre değil, gerçeklere göre düzenlemek ister. Bu nedenle dininin kendisinden ne beklediğini öğrenmek için, Müslümanlığın tek kitabı olan Kuran’ı okur. Anlamını bilmediği Arapça ile değil, kendi dilinde yazılmış olanı ile. Bu kitabı anlamadan okuyan kişinin ibadet etmiş sayılamayacağı, kitabın içinde de yazılı dır. Okuduğu zaman Müslüman kişiden beklentinin özetle, Allah’a inanmak, Allah’ın bir insan olmadığını, dünyanın her köşesinde aynı anda hazır ve gözleyici bir güç olduğunu bilmek, aynı anda her kişinin kafasından geçenleri de bildiğini unutmamak, güçsüzlere ve yoksullara yardım etmek, açlığın ve yoksulluğun ne olduğunu kendi bedeninde deneyim yaparak algılayabilmek, çalışkan olmak, beden ve ortam temizliğine özen göstermek, zekât adı altında topluma katkı olarak vergi vermek, gerektiğinde inancını ve vatanını savunmaya hazır olmak, içinde bulunduğu toplumun bireyleri ile iyi ilişkiler kurmak, olduğunu fark eder. Müslümanlıkta Allah’la kişi arasında bir aracı yoktur. Kişi doğrudan Allah’a karşı sorumludur ve eyleminin hesabını doğrudan Allah’a verir. İbadetini de düşünerek yapar. İbadeti gösteri haline getirmez. İbadet gün içinde sürekli olduğuna göre, bir ibadethaneye de gereksinimi yoktur. Hıristiyanların kilise isimli ibadethaneleri, ibadetin haftanın yalnız bir gününde ve topluca yapılması nedenine bağlıdır. Törene benzeyen bu toplu ibadette öğüt veren din görevlileri de bulunur. Hıristiyanlıkta bu nedenle din görevlileri vardır. Müslümanlıkta din adamı yoktur. Doğrudan Allah’a hesap veren kişinin ibadetini topluma göstermeye çalışması, sadece gösteri amacına dayalıdır. İbadetini gösteriye dönüştüren kişinin bir çıkar gözettiği açıktır. Gösterisini daha etkili kılmak için, Müslümanın halkevleri demek olan camileri de ibadethane olarak gösterir. Din adamı gösterisi içinde fal bakanlar, muska yazanlar, sözde hasta tedavi edenler, bunu çıkarları için yapanlardır. Bunların en tehlikeli olanları da, din adamı görüntüsü içinde siyaset yapanlardır. Kemalistler bunlara ‘‘din satıcıları’’ derler. Din satıcısı, Kuran’da ne yazıldığını toplumun bilme sini istemez. Bu nedenle ibadetin Arapça olmasında ısrar eder. Kitapta ne yazıldığını toplum bilirse, kendisi birtakım uydurmaları din kuralı olarak ortaya atıp bundan çıkar sağlayamaz. Din satıcısı, çıkarı için Allah satan insandır. İnançlı kişi, Allah’a saygısı en azından korkusu nedeniyle Allah satışını aklına bile getirmez. Allah satan kişinin Allah inancı olamayacağı gibi, Allah korkusu da yoktur. Çünkü din satarak çıkar elde etme gibi bir günahın hesabını vereceği ikinci yaşama inanmaz. İbadet gösterisi için ibadethaneye gerek duyar. Caminin olmadığı yere mescit açar. Fırsat buldukça binaların dışına, bazen sokaklara taşan namaz gösterileri düzenler. Kısacası, din satıcısı dinsizdir. Kemalistler her türlü inanca saygı duyarlar. İnancına saygı duydukları kişinin din inancına katılmayabilirler ama.. onun inanç özgürlüğüne saygı duyarlar. Kendi inançlarını başkalarına dayatmak isteyenlere karşı çıkarlar. Kemalistler, din inancı olmayan kimseye de, onların kendi inancına saygı duymaları koşulu ile saygı duyarlar. Laikliğin inançlara saygılı olma kuralının anlamı budur. İnanç özgürlüğü de budur. Kendi inancını başkalarına zorla kabul ettirme çabası inanç özgürlüğü değil, din satıcısının zorbalığıdır. Müslümanın sarık gibi, cübbe gibi, sıkma baş gibi, takke gibi, tespih gibi, çember sakal gibi, tek örnek giysi kullanma veya sima yaratma gibi zorunlulukları yoktur. Din adamı bulunmadığına göre imam gibi, şeyh gibi, mehdi gibi, seyit gibi, hiçbir dayanağı bulunmayan unvanların da, Kemalist Müslüman için anlamı bulunmamaktadır. Bunlar, ülke dışından desteklerle ülke siyasetinde etkili olmayı başarmış din satıcılarının, pazarlamada kullandıkları araçlardır. Sonuç olarak Kemalist Müslümanların, ülkemizin tüm gerçek Müslümanlarına saygıları devam etmektedir. Siyasete bulaşmasını istemedikleri kişiler, din satıcısı dinsizlerdir. AKP Hükümetinin Çelişkileri Turgut TIĞLI srail’in Lübnan’da bir aydan fazla süren saldırıları sonucunda ateşkes kararı alındı. İsrail tüm dünyanın gözü önünde bir ay boyunca, çocuklar da dahil olmak üzere binin üzerinde sivili öldürerek tam bir katliam yapmıştır. Bu arada bombardıman sırasında isabet alan evler, yollar, köprüler vb. yerleri de hesaba katarsanız, korkunç bir ekonomik bilanço ortada duruyor. Peki, İsrail’in saldırıya başlarken gerekçesi ne idi? Kaçırılan 2 askerini kurtarmak. Bir aydan uzun süren sal GELİBOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYI ESAS NO: 2006/216 İLAN Davacı Maliye Hazinesi vekili Av. Şebnem İştar ÇEVİK tarafından açılan GaiplikHazineye İntikal davasında verilen ara karar gereğince; 1Gelibolu ilçesi, Alaeddin mah. 19 ada, 13 nolu parsel sayılı taşınmazın maliki Ethem oğlu SÜLEYMAN’ın M.K.’nun 588. maddesine göre gaipliğine ve hisselerin Hazine adına tesciline karar verilmesi talep edilmiş olmakla; İlgili şahıslar hakkında bilgi sahibi olanların yukarıda esas numarası belirtilen dava dosyasına müracaat etmeleri M.K. nun 33. maddesi gereğince İLAN OLUNUR (Basın: 39524) İ dırıları sonucunda kaçırılan askerlerini kurtaramadığı gibi kendileri daha fazla sayıda asker kaybı verdiler, Hizbullah’ın füze saldırılarına hedef oldular, neticede amaçlarına ulaşamadılar ve hatta Hizbullah’ı kahraman yaparak köşeye sıkıştılar. İşin içinden çıkamayınca da ABD’yi devreye sokarak güya BM kararı ile ateşkes ilan edildi. Peki tüm bu olup bitenler yanında AKP hükümeti nerede yer alıyor? Ateşkesten sonra oluşturulacak BM Barış Gücü’ne Türk askeri gönderilmesi konusunda çok istekli görünüyorlar. Her konuda olduğu gibi burada da çelişki içindeler. Görevlendirilecek BM askerlerinin esas amacı İsrail’i korumaya yöneliktir. Hizbullah’ı bir aydan uzun süren saldırıları sonucunda yok edemeyen İsrail, kendi işini BM Barış Gücü’ne yaptırmak istiyor. Aslında tam anlamıyla da bir ateşkes sağlanmış değil. İsrail ateşkes için Hizbullah’ın silah bırakmasını şart koşuyor, Hizbullah ise silah bırakmayacağını ilan ediyor. Yani bir süre sonra çatışmalar yine kaçınılmaz gibi. Peki, böyle bir ortamda buraya asker göndermeye pek hevesli görünen AKP hükümeti, Türk askeri iki ateş arasında kalınca bunun hesabını nasıl verecek? Ayrıca işine gelmediği zaman BM kararlarını tanımayan ve pervasızca bir aydan uzun süren saldırılarında tam bir katliam yapan İsrail’in pisliğini Türk askeri mi temizleyecek? Ülkemizin çevresinde meydana gelen bu tarihi olaylarda siyaset adamına değil, devlet adamına ihtiyacımız bulunmaktadır. Siyasi çıkarlarını değil, ülke çıkarlarını ön planda tutacak liderlere ihtiyacımız vardır. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle