27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Önümüzdeki Cumhuriyet Bayramı’nda Kaş’ın limanı 3300 yıl öncesini yaşatacak 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Uluburun II’ yeniden batacak ‘1960’LAR: YENİ DÜNYA MÜMKÜN!’ ‘Illuminata’ Filminin Tiyatro Açısından Düşündürdükleri... Ünlü Amerikalı kültür tarihçisi Will Durant, ‘İnsanlığın Kültür Tarihi’ adlı yaklaşık 20 ciltlik dev eserinin önsözünde, tarihe genel bakış konusunda şu saptamayı yapar: ‘‘Uzun zamandır bana öyle geliyor ki, farklı alanlara göre tarih yazmak siyasi tarih, iktisat tarihi, dinlerin tarihi, felsefe tarihi, edebiyat tarihi, bilim tarihi, müzik tarihi, sanat tarihi gibi, artık insan yaşamının bütünlüğüne aykırı kaçıyor. Tarihi, hem yan yanalığı, hem de bir aradalığı içersinde gözlemlemek, hem sentez oluşturucu, hem de analitik bir tutumla kaleme almak gerekir. İdeal tarihçiliğin denemesi gereken şey, her tarihsel dönemde bir halkın eriştiklerinin, kurumlarının, girişimlerinin ve yazgılarının bütününü betimlemek olmalıdır. Ancak, bilginin yığılması, öteki bilimler gibi, tarihi de çok sayıda uzmanlık alanlarına bölmüştür ve bilim adamları da dikkatli davranarak bütüne bakmaktan kaçınmaktadırlar. Çünkü bir yanlış yapma olasılığı, girişimin büyüklüğü ile doğru orantılı olarak artmaktadır...’’ ??? Sinema oyuncusu ve yönetmeni John Turturro’nun geçen pazartesi akşamı CNBCe televizyonunda gösterilen Illuminata’ adlı filmi, sanki Will Durant’ın yukarıdaki saptamalarının tiyatro sanatına uygulanmasını sergiler gibidir. 20. yüzyılın başlarında, New York’taki bir tiyatro topluluğu içersinde geçen filmde, oyun yazarı olan Tuccio (John Turturro), yazdığı bir oyunun o topluluk tarafından sahnelenmesini önerir. Ancak tiyatronun yöneticileri, bu oyunun henüz ‘bitmemiş’ olduğu gerekçesiyle öneriyi geri çevirirler. Geri çevirme nedenleri, aslında oyunun ‘bitmemiş’ olması değildir; oyunun bir son’u vardır. Fakat bu ‘son’, tiyatroda alışılagelmiş, kalıplaşmış sonlardan farklı bir son’dur; oyunun yazarı, teknik anlamda olması gereken bir sonu değil, doğrudan yaşamın içersinden kaynaklanan, böylece de yaşam ile sanatın yan yanalığını ve bir aradalığını gözetip vurgulayan bir sonu öngörmüştür. Başka deyişle, oyunun yazarı Tuccio, oyunu kaleme alırken ‘‘şimdi tiyatro yapıyoruz’’ diyerek tiyatroyu yaşamdan temelsiz biçimde ve alışılagelen tutum doğrultusunda soyutlamak böylece de, Will Durant’ın yukarıdaki alıntıda karşı çıktığı bir parçalanmayı, tarihin bütünü ile farklı tarihler arasındaki kopmayı tiyatroda yaşam sanat bağlamında yinelemek yerine, önce yaşamı ve onun bütünlüğünü gözlemlemiş, yaşam üzerine bir bütün olarak düşünmüş, kalemi ancak bu düşünme eyleminin ardından ve onun rehberliğinde eline almıştır. O zaman da ortaya çıkan eser, tiyatroda o zamana kadar kalıplaşmış ‘kesin’ sonlar arasından seçilen bir sonla değil, fakat o oyunda gerçekleştirilen o oyuna özel kurgunun şimdi ve burada’lığının koşul kıldığı, dolayısıyla da kaçınılmaz olarak yeni bir sonla noktalanmıştır. ??? Filmde tiyatronun yöneticilerinin bu oyun yerine İbsen’in ‘Nora’sının sahnelenmesini istemeleri, buradaki karşıtlığı çok çarpıcı biçimde gösteren bir tavırdır. Çünkü ‘Nora’, çoktandır bilinen, sınanmış ve benimsenmiş bir son’la noktalanan bir oyundur; seyirci ve gişe! açısından herhangi bir risk taşımamaktadır. Buna karşılık oyun yazarı Tuccio’nun direnişi, yaşamın doğal akışıyla örtüşen bir tavrın ifadesidir. Zira yaşamda insanlar tarafından özellikle ilişkiler bağlamında her yaşanan, yaşayana, yaşayanlara ve koşullara göre, olası tüm dış benzerliklere rağmen, hep farklı sonlarla noktalanır. Önemli olan, yaşamın bu yapısal özelliği üzerinde düşünebilecek birikimi edinmek ve ancak ondan sonra tiyatronun teknik alanına girmektir. Daha kısa bir deyişle, yaşam üzerine, onun bütünsel yapısı üzerine doğru düşünmeyi öğrenmeden doğru tiyatro yapabilmek, olanaksızdır. Bu durumda, yönetmen Kemal Aydoğan’ın tümüyle katıldığım nitelendirmesiyle, önce iyi tiyatro ve kötü tiyatro, ya da doğru tiyatro ve yanlış tiyatro kavramları üzerinde yeterince düşünmemiz gerekmektedir. Çünkü tiyatroda neyi denememiz gerektiği, ancak bundan sonraki aşamada netleşecektir. Unutmamak gerekir ki, deneyler, neyin deneneceği üzerinde yeterince düşünülmemişse, kötü ya da yanlış sonuçlarla da noktalanabilir ve o zaman tek başına deneysel tutum, hiçbir şey kurtarmış olamaz! eposta: acem20@hotmail. com ahmetcemal@superonline. com Üç Nokta dergisinden 60’lı yıllar... Adları ‘360? Araştırma Grubu’ olan, bir grup eski zaman sevdalısı... Arkeologlar, diğer ilgili bilim insanları, denizciler ve akademik kurumların da katılımıyla, ulusal ve uluslararası tarih ve kültür meraklılarının dikkatini, Anadolu’daki binyılların denizcilik geçmişine çekmek için kolları sıvamışlar... Öyle görünüyor ki daha uzun yıllar da sıvanmış kollarla yaşayacaklar. Uygarlıkların tanığı kıyılarda; ustalığın ve yaratıcılığın beşiği tersanelerde; nice isimsiz ‘kâşif’in mesken tuttukları limanlarda ve hatta deniz altında, ‘batık’ların dünyasında. Denizlerdeki tarih Eski zaman teknelerini ‘tıpkıyapım’la canlandırmak için yola çıkan grubun 2003 yılında, ilk gerçekleştirdiği projeleri arasında, İzmir Tarih ve Sanat Müzesi’ne kazandırdıkları ‘Trireme Teknesi’ vardı... Bunda elde edilen başarı ve heyecanla, antik çağın en ünlü denizcilik tanığı olarak Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ‘Uluburun II batığı’, hemen tüm ayrıntılarıyla ‘dönemine ait’ teknikle inşa edilerek Ege ve Akdeniz sularında ‘3300 yıl önceki rotası’nda yeniden gezinmeye başladı. Urla’da 2004 yılında yapımı tamamlanan teknede, ‘ahşabın çivi kullanılmadan birbirine bağlanması’, tarihin derinliklerinde kalan becerilerin de sergilenmesi bakımından çok etkileyiciydi. Dahası, Uluburun II, yine tarihin derinliklerinde kalan ‘zıvanakavela’ yöntemiyle önce kabuk, sonra postalar konularak inşa edildi; yelkenleri bile aslına uygun olarak kanvas ketenden dokundu; halatlar da geleneksel yöntemlerle Tire’de yapıldı. Bu muhteşem ‘yeniden yaratma’nın ardından, sadece kartpostallardaki görüntüleri kalan eski ‘İzmir ka yıkları’nı da Büyükşehir Belediyesi’nin isteğiyle 2005 yılında kente armağan eden grubun, bu seneki çabası ise Kaş ilçesinde ‘Tunç Çağı Liman Canlandırma ve Tunç Çağı Sualtı ArkeoParkı Projesi’ni gerçekleştirmek. Tunç Çağı limanı Miken, Kenan, Kıbrıs, Mısır, Kassit, Asur ve Nübyeliler gibi birçok yönleriyle hâlâ ‘sır’larla yüklü eski kültürlerin ürünlerini taşımış Uluburun II’yi, ekim ayından itibaren ‘deniz altında görme’ye başlayacak meraklı dalgıçların heyecanı ise şu en sıcak günlerde dur durak bilmeden süren kan ter içindeki çalışmaların en güçlü gıdası. İşte böylesi bir çabanın, yine ekim ayında, üstelik ‘Cumhuriyet Bayramı’nın da kutlanacağı 29 Ekim 2006 günü Kaş’ta ‘açılış’ı yapılacak olan asıl ‘semere’si ise deniz altında oluşturulacak ‘arkeolojik park’ ile birlikte ‘tunç çağı limanı’nın canlandırılmasıyla alınacak. Hemen her yönüyle dünyada bir ‘ilk’in de gerçekleştirilmiş olacağı projeyle, Uluburun II artık Kaş’ın güçlü bir kültürel simgesi haline gelirken; ‘Uluslararası Deniz Tarihi ve Sualtı Arkeolojisi Sempozyumu ve Atölye Çalışmaları’ ile de bu ilçemiz, evrensel bilim çevreleriyle buluşacak. Peki, antik limanda neler mi olacak? Sözü tüm bu çabaların yılmaz emektarı Osman Erkurt’a bırakalım: ‘‘Sualtı mekânları arkeolojiyle buluşmak isteyen ve dalmasını bilen herkesi kendine çekerken, tunç çağı’na ait liman yapılarının o döneme ait ürünleriyle birlikte canlandırılmasıyla da tarihin en eski dönemlerindeki deniz ticaretinin mekânları yansıtılmış olacak...’’ Evet... Eğer önümüzdeki Cumhuriyet Bayramı’nda Kaş’ta bulunmayı planlayabilirseniz, işte böylesi bir eski çağ şöleniyle de ‘zaman tüneli’nde gezinebilirsiniz. Hele bir de ‘dalma’yı becerebiliyorsanız; Uluburun II sizi, balıklarla sarmaş dolaş, mavilikler arasında bekliyor olacak. Kültür Servisi Üç Nokta sanat dergisi, yeni sayısında ülkemizden tanıklıklarla ‘1960’lı yılları’ anımsatıyor. ‘1960’lar: Yeni bir dünya mümkün!’ başlıklı yazısında, derginin editörü Cenk Gündoğdu, şöyle anlatıyor bu sayıyla amaçladıklarını: ‘‘Bu sayımızda, altmışlı yılların şiirini merkeze alarak; 6070 aralığının şiir, edebiyat, kültür, sanat, sosyolojik ortamını bugünün gözüyle anlamaya çalıştık. Altmışları hatırlayacak olursak; sosyal, siyasal konularda bilinçli, sanata karşı ilgili, savaş karşıtı, özgürlükçü, barışçı, siyasi, edebi, ahlaki her türlü itirazını cebinde bir öğrenci pasosu gibi değil; ruhunda ‘yeni bir dünyanın mümkün’lüğünü taşıyan, toplumu değiştirecek gücü kendinde gören dönem gençliği: ‘68 Kuşağı’, yaptıklarıyla dünyanın hafızasında tuttuğu o önemli yeri korumayı sürdürüyor...(...)’’ Bazı yazılar, sayfa sınırlaması nedeniyle sonraki sayılara ertelense de, bu sayıda, ülkemizin yazın ve düşün dünyasından önde gelen isimler, bu döneme ait önemli bilgi ve anılarını paylaşıyorlar. Derginin bu sayısında yazıları ve şiirleriyle yer alan bu isimlerden bazıları Behçet Aysan, Murat Belge, Müslim Çelik, Güven Turan, Betül Tarıman, Süreyya Berfe, Eray Canberk, Afşar Timuçin, Egemen Berköz, Muzaffer İlhan Erdost, Onur Caymaz, Sennur Sezer, Güray Öz Akbank Kısa Film Festivali’nin seçici kurulu belli oldu Kültür Servisi 2006 Akbank Üçüncü Kısa Film Festivali’nin seçici kurulları belli oldu. Festival, bu yıl sinema dünyası için önemli adları bir araya topluyor. Türk sineması ve kısa filmciler için kapsamlı ve seçkin programıyla her yıl renkli ve keyifli bir festival ortamı sunma hedefi güden Akbank Kısa Film Festivali, bu yıl 9 19 Aralık tarihleri arasında yapılacak. Festivalde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da üç seçici kurul görev yapacak. Geçen yıl festivalin yarışmalı bölümüne başvuran 264 filmi izleyen ve ‘Festival Kısaları’ bölümünü oluşturan ön eleme seçici kurulu, bu yıl festival koordinatörü ve yönetmen Selim Evci, yönetmen Hüseyin Karabey ve yönetmen Pelin Esmer’den oluşuyor. Festivalin ‘En İyi Kurmaca Film’ini belirleyecek Kurmaca Dalı Seçici Kurulu bu yıl yönetmen Serdar Akar, yönetmen Reha Erdem, oyuncu Serra Yılmaz, İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersan İlal, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Bülent Kahraman ve Akbank Sanat yöneticisi Derya Bigalı’dan oluşuyor. ‘En İyi Belgesel Film’i belirleyecek. Belgesel Dalı Seçici Kurulu’nda ise bu yıl belgesel film yönetmenleri Ertuğrul Karslıoğlu, Can Dündar, Hakan Aytekin, belgesel yapımcısı Coşkun Aral ve sanatçı Prof. Dr. Balkan Naci İslimyeli var. Festivale son katılım tarihi 30 Eylül 2006 olarak belirlendi. Bilgi için: www. akbankkisafilm.com, www. akbanksanat.com Cevdet Kudret Ödülü için geri sayım... Kültür Servisi Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne başvurular, 30 Ağustos’ta sona erecek. Yapılan yazılı açıklamaya göre bu yıl incelemearaştırmadeneme dalında verilecek olan ödüle, 1 Eylül 2005 30 Ağustos 2006 tarihleri arasında basılmış olan edebiyat üzerine incelemearaştırma ve deneme kitapları aday olabilecek. Açıklamada, ödül için başvurmak isteyen yazar, yayınevi ya da edebiyatla ilgili kuruluşların, önerdikleri kitapları altı nüsha olarak, yazarın kısa özgeçmişi ve adaylık başvurusuyla birlikte göndermeleri gerektiği belirtildi. Başvuruların Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri, Amiral Fahri Engin Sok., Vaizoğlu Apt. No: 8/5, Rumelihisarıİstanbul’ adresine 1 Eylül tarihine kadar iletilmesi gerekiyor. Örnek No : 27 Dosya No :2005/1972 Bir borçtan dolayı hacizli bulunan ve aşağıda cinsi, kıymeti, adedi, evsafı ile satış şartları belirtilen taşınmaz Müdürlüğümüzce açık artırma suretiyle satılarak paraya çevrilecektir.Satış ilanı ilgililerin adreslerine tebliğe gönderilmiş olup adreste tebliğ edilememesi durumunda veya adresi bilinmeyenler için işbu satış ilanının gazete ile ilanen tebliği yerine kaim olacağı ilanen ve tebliğen duyurulur. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Burdur ili Bucak ilçesi Yeni Mahalle, Kızakderesi mevkii, 29M.Id Pafta, 653 ada, 2 parsel sayılı satışa konu taşınmaz olup; imar arsası vasfında 512.39 m2 miktarında üzerinde 1 katlı kargir olarak yapılmış, dışı sıvalı ve boyalı halen içerisinde ikamet edilen, ahşap çatı ve kiremit örtülü, elektrik ve suyu mevcut yaklaşık 15 yıllık gecekondu tipinde bina bulunmaktadır. Taşınmaz ilçenin güney batısında, Kızakderesi Mevkiinde, kuzeyinden yol ve diğer yönlerden arsalarla çevrili, kuzeyden güneye doğru %15 civarında yamaç, taşlık ve kayalık bir zemin üzerindedir. Takdir olunan değer bilirkişilerce 29M.Id pafta, 653 ada, 2 parselde kayıtlı 512.39 m2 miktarlı imar arsası vasfındaki taşınmazın, üzerinde bulunan bina ile birlikte toplam değeri 23.162,80 YTL tespit edilmiş olup, taşınmaz bu miktar üzerinden açık artırmaya çıkarılıp satışı yapılacaktır Satış şartları: 1 Satış 29/09/2006 günü saat 11:00 dan ll:10’a kadar İcra Müdürlüğü Adliye Sarayı BUCAK adresinde; açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartiyie 09/10/2006 günü aynı yer ve saatlerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Şu kadar ki artırma bedelinin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin % 40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderleri ADALET BAKANLIĞI BUCAK İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI ni geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur.Böyle fazla bedel ile alıcı çıkmaz ise satış düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lâzımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. Ayrıca KDV’de alıcıya aittir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif edilen bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. (İİK 133. md) 5 Şartname, ilân tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışı iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/1972 sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilân olunur.08.08.2006 (İİKm.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 40310 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle