25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 İ H V Â N Ü S S E FA Mezopotamya kültürünün mozaik yapısında düşünüş ve inanışlarıyla özgün bir topluluk Farklı bir renk: Nusayriler rap Alevileri olarak bilinen Nusayriler, bugün daha çok Güney Anadolu’da (Çukurova bölgesindeHatay (Antakya), İçel ve Adana), Suriye’de, kısmen Lübnan, Irak ve İran’ın güney (Fars) bölgesinde yaşıyorlar. Suriye’de 1 milyon, Türkiye’de ise 300350 bin Nusayri yaşadığı tahmin ediliyor. Suriye’deki Nusayriler, Suriye/Lübnan Arapça şivesinde konuşuyorlar. Başlıca yaşadıkları bölge Lazkiye yakınlarındaki Cebelü’nNuseyriyye. Anadolu’daki Nusayriler ise hem Arapça hem de Türkçe konuşuyorlar. 1939’da Hatay’ın Türkiye topraklarına katılmasından sonra yazım ve konuşma dilleri Türkçe oldu; ama Arapça da okunup yazılmakta. Nusayri Alevilerin etnik yapılarını Araplar, Türkler, Türkmenler ve Farslar oluşturuyor. Basra’da 11. İmam Hasan Askeri’nin öğrencisi ve yakın dostu İbn Nusayr tarafından IX. yüzyılda kurulan; İbn Hamdan al Hasibi tarafından geliştirilen Nusayrilik, İslamiyetin batıni yorumuna, tasavvufa, ruh göçüne, yeniden doğuşa, Ehli Beyt sevgi ve saygısına dayanıyor. Nusayri isminin nereden geldiği konusunda ise farklı görüşler var. En akla yatkını, ismin, kurucusu İbn Nusayr’dan gelmiş olması. Kimi gezginler ise Nusayrilerin sığındığı Kuzey Suriye’de bir dağ kütlesinin adı olan Ansariye/Ansariler/Ensariye (Cebel/Cabal Lukkam) ismini bu anlamda kullanmışlardır. Ancak bazı Batılı bilim adamları, Nusayri sözcüğünün Hıristiyanlıkla eşanlamda kullanılan Nasrani (nazar´een, Hz. İsa’nın doğduğu kent Nazareth) veya Suriye ve çevresinde yaşayan Nazereni adlı bir topluluktan geldiğini ileri sürmektedirler. Nusayrilik teolojisi batini akımın üzerine inşa edilmiş olsa da Şii akımların ana özelliklerini de içine alarak harmanlamıştır. Örneğin, batınilikte yaygın olan 7 imamın kabülü yerine, Nusayrilikte 12 imamın kabulü söz konusudur. Peki batıni akım ‘Sadık dostlar’ hvânüs Sefa, İmam Caferi Sadık’ın büyük oğlu İsmail’e (öl. Medine 762) dayanan Şii İsmailiye mezhebine mensup bilginler topluluğunun X. yüzyılda Basra’da başlattığı yeni bir dini yorumun ve felsefe çığırının adıdır. İhvân al Safa/Safa Kardeşler/Sadık Dostlar/Temizlik Kardeşleri/Arılık Kardeşleri olarak da anılan bilginler topluluğunun Basra dışında Bağdat ve Mısır’da kolları vardı. Ahlakta Sokrates’i, mantıkta Aristo’yu, matematikte Pythagoras’ı, metafizikte Platon’u, din felsefesinde ise Hallacı Mansur’u örnek alan bu öğreti, dinde reform yapmayı öngörüyor, aklı, bilimi ve mantığı ön planda tutuyordu. İhvânüs Sefa’nın Nusayrilik üzerinde de önemli etkileri Pythagorass (Pisagor). oldu. İhvânüs Sefa hakkında daha detaylı bilgi vermeden önce şunu hatırlatmak gerekiyor: Abbasi Halifesi Memnu, 832 yılında, Beytülhikmet (Bigelik Evi) adıyla bir felsefe ve bilim kurulu oluşturdu. Burada, Yunanca, Süryanice, Farsça ve Sanskritçe bilim ve felsefe yapıtları Arapçaya çevrildi. Bu çeviriler, Endülüs zamanında Avrupa dillerine yeniden çevrilecek ve aydınlanmada çok önemli rol oynayacaktır. İhvânüsSefa, işte böyle bir atmosferde ortaya çıktı. Dünyanın ilk ansiklopedik yapıtı A ? Bazı kaynaklara göre X. yüzyılda Bağdat Abbasi halifeliğinin çöküşü sırasında Suriye’nin kuzey kesimine gelip yerleşen Nusayriler, daha sonra bölgede egemen olan ve aynı batıni öğretiyi savunan Karmatiler ve İsmaililer döneminde kendi inanç ve öğretilerini yaşatabilecek rahat bir ortam buldular. ‘‘batın âlemin’’ yansımalarından ibarettir. Bazı kaynaklara göre X. yüzyılda Bağdat Abbasi halifeliğinin çöküşü sırasında Suriye’nin kuzey kesimine gelip yerleşen Nusayriler, daha sonra bölgede egemen olan ve aynı batıni öğretiyi savunan Karmatiler ve İsmaililer döneminde kendi inanç ve öğretilerini yaşatabilecek rahat bir ortam buldular. Nusayriliğin yayılmasını ve tanınmasını sağlayan İbn Hamdan al Hasibi’nin Halep kentinde bulunan türbesi, bugün de Nusayrilerin önemli hac yerlerinden birisidir. Yunan felsefecilerin etkisi ne demektir? Batıni akımlara göre bütün evren batınzahir ilişkisine göre kurulmuştur. İnsanlar tarafından algılanan ve maddi olan şeyler ‘‘zahir’’ kavramıyla açıklanmıştır. Duyularımızla algılayabildiğimiz ‘‘zahirler dünyası’’, normal insanlar tarafından duyumsanamayacak ve anlaşılamayacak gizli dünyanın yani Ali Duran Gülçiçek’in, ‘‘Nusayri Alevileri’’ başlıklı tezinde de vurguladığı gibi ‘‘İnsanTanrıdoğa sevgisine ve bütünlüğüne’’ dayanan Nusayri Aleviliğinde, İslam gizemciliği ve Ali kültü, Ehli Beyt sevgi ve saygısıyla birlikte birlikte eski Anadolu ve Asya medeniyetleri, İranHint inançları, Yeni Platonculuk ve Hıristiyanlık gibi farklı inanç ve kültürlerin izlerine rastlanır. Nusayrilerde kökeni Pythagoras’a (Pisagor), Platon’a (Eflatun) ve daha sonrasında ise Yeni Platonculuk’a dayanan düşünceler önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin ileride ele alacağımız ‘‘yeniden doğuş/ruh göçü’’ düşüncesi, Pythagoras ve onun düşüncelerinden etkilenmiş olan Platon’da vardır. Platon, insan ruhunun ölümsüz olduğunu savunur, beden öldükten sonra da değişik bedenlerde ruhun ölümsüzlüğünü sürdürdüğünü ileri sürer. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız zahirbatıni ayrımının kökeni de Platon’a, dolayısıyla Pythagoras’a kadar gitmektedir. Yine Pythagoras’ın fikirlerine dayanan, kutsal kitaplarının yorumlanmasında Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam kökenli birçok mezhebin kullandığı ‘‘ebced sistemi’’ denilen sayı sistemi Nusayriler tarafından da kullanılmakta. Yunanlı filozof Pythagoras tarafından kurulan ve evrensel uyumun matematiksel olarak ifade edilebileceği inancıyla oluşturulan bu yöntem ‘‘sayı mistisizmi’’ olarak felsefe tarihine geçmiştir. Nusayrilik üzerinde etkili olan diğer batıni hareket ise Yunan felsefecilerin yapıtlarının Arapçaya çevrildiği dönemde ortaya çıkan İhvânüs Sefa hareketidir. İ A rap Alevileri olarak bilinen Nusayriler, bugün daha çok Güney Anadolu’da (Çukurova bölgesindeHatay (Antakya), İçel ve Adana), Suriye’de, kısmen Lübnan, Irak ve İran’ın güney (Fars) bölgesinde yaşıyorlar. Suriye’de 1 milyon, Türkiye’de ise 300350 bin Nusayri yaşadığı tahmin ediliyor. Eflatun. Kutsal üçler: AynMimSin Hz Ali. usayrilikte, Hz. Muhammed, onun kuzeni ve damadı olan İmam Ali’ye ve Hz. Muhammed’in İranlı takipçilerinden Selmânı Farısi’ye (Seyyid Silmen ya da Selmanı Pak) bağlılıkla kendini gösteren üçlü bir inanç sistemi karşımıza çıkmaktadır. ‘‘Nusayri Alevileri’’ tezinin yazarı Ali Duran Gülçiçek’in tanımlamasına göre AynMimSin olarak bilinen üçlemede, Mana anlamına gelen Ayn, her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan Hz. Ali’yi; isim anlamına gelen Mim, Peygamber Hz. Muhammed’i; Bab (kapı) anlamına gelen Sin ise Peygamberin sahabelerinden, Ali’nin yoldaşı ve sırdaşı, Kırklar meclisinin hizmetkârı ve Fütüvvet’te (Ahilikte) berberlerin piri sayılan Selmânı Farısi’yi simgeler. Birbirini tamamlayan bu üçlü nazariye, halk arasında şu deyimle de ifade edilir: Kapıya doğru yönelirim, ad önünde eğilirim ve manaya taparım. ‘Bab’ inancı N İranlı Selmânı Farisi, Hz. Muhammed’in Medine’ye göç etmesinin ardından ona çok yakın olmuş, peygamberin ölümünün ardından başlayan iktidar mücadelesinde de Emevi ailesine karşı Ali’nin yanında yer almış bir kişidir. Nusayrilere göre Seyyid Silmen, yani Selmânı Farisi, yani insan değil, peygamberin ardından yaratılmış üçüncü nurlu varlıktır. Nusayri ilahiyatında: ‘‘Bab (Tanrı’ya giden yolbütün Şii mezheplerinde peygamberliğin ardından gelen kutsal bir makam olarak görülmektedir) olan Selmânı Farisi, Cebrail adlı meleğin ta kendisidir. Bab’dan girilmeden ilaha ulaşılamaz, Muhammed dahi Bab’dan geçerek ona ulaşır.’’ Tektanrı inancına sahip olan Nusayrilerin ‘‘yaratan’’ olarak üç varlığa inanmaları, kimi yazarlarca Nusayri inancının Hıristiyan inancının İslam içindeki bir formu olarak görülmesine sebep olmuştur. Halbuki, üçlü tapınmanın kökeni Hıristiyanlık öncesi döneme kadar gitmektedir. Eski Suriye ya da Fenike paganizminde Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara ya da gökyüzüne tapma vardır. İsmail Kaygusuz’un da belirttiği gibi Tanrısal üçlü, özellikle Palmyra tanrılarını anımsatır; gök tanrısı Ba’al Şamain, güneş tanrısı Malakbel, ay tanrısı Aglibol. Kaldı ki Hıristiyanlıkta esas olan Telis inancı yani babaoğulkutsal ruh üçlemesinin kökenini Platon’da bulmak mümkün. Tuttum aynayı yüzüme Ali göründü gözüme Nazar eyledim özüme Ali göründü gözüme Ali evvel, Ali ahir Ali batın, Ali zahir Ali tayyip, Ali tahir Ali göründü gözüme Ali candır, Ali canan Ali dindir, Ali iman Ali rahim, Ali rahman Ali göründü gözüme. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırmacı Olsson hem Alevi hem de Nusayri mezhebinin Ali bin Ebu Talib’e Tanrısal nitelik yüklediğini belirtiyor Tahminen 961986 arasında Basra’da düzene sokulup yayımlanmış olan İhvânüs Sefa Risaleleri/ Temizlik/ Saflık/ Doğruluk/ Dürüstlük Kardeşleri Risaleleri) 52 risaleden oluşan ansiklopedik bir yapıttır. XVII ve XVIII. yüzyılda Batı’da yayımlanan ansiklopedilere de kaynaklık eden bu risaleler (küçük boy kitaplar, broşürler) 114 matematik ve mantık, 1530 tabii bilimler (fizik, kimya, gökbilim, biyoloji), 3142 metafizik, 4351 teoloji (Tanrıbilim) ve diğer bilgilerden oluşuyordu. Bu ansiklopedilerin doğudaki Müslüman toplulukları ve batıni hareketler üzerinde önemli etkileri oldu. Bu kaynakların birçoğu, ne yazık ki İbni Sina’nın bazı eserleriyle birlikte 1150’de Bağdat’ta ateşe verildi. Daha sonraları yeniden toparlanan bu eserlerin bir kısmı Nusayriler tarafından yayımlandı. İhvânüs Sefa, İsmailiye Alevilerinin inanç, siyaset, eğitim ve yönetim biçimlerini düzenleyen öğretilerini resmen kurumlaştırdı. Ayrıca toplumsal eşitliğe inanan Karmatiler tarafından kurulan ve iki yüzyıla yakın sürmüş olan Karmati Federe Devleti’yle birlikte, Alamut Nizari İsmaililerinin anayasası ve yasalarını oluşturdu. Öyle ki Karmatiler X. yüzyılda Abbasi Halifeliği’ni yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştı. Karmatilerin öğretileri, Bahreyn, Yemen, Horasan ve Suriye’de varlığını sürdürerek Şiilik üzerinde etkili oldu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, risalelerin derlenmesinin nedeninin Abbasilerin, çeşitli bilim ve felesefe alanlarındaki Yunanca yapıtlarını Arapçaya çevirtmeleri ve bundan dolayı inananların zihinlerinde kuşkular yaratılmasının olduğu söylenir. İhvânüsSefa Örgütü ve risaleleri Kuzey Afrika’dan İspanya’ya ve dolayısıyla Avrupa’ya etkisini göstermiştir. Kızıl (gül)Haç Kardeşleri’nin de simgesi olduğu dahi ileri sürülür. Philip K. Hitti, ‘‘Arapların Tarihi’’ çalışmasında İhvânüs Sefa hakkında şunları söylemektedir: ‘‘Hicretin dördüncü yüzyılı ortalarında Basra’da Pythagoras’ın düşünce ve kurgularına yaklaşan eğilimleriyle İkhvanus Safa (Temizlik Kardeşleri) adıyla tanınmış bir seçmeci felsefe okulu gelişip büyüdü. Bu adlandırma tahmini olarak birbirlerine karşı inançlıgüvenilir, temiz ve dürüst dostlar (ikhvan al safa) gibi davranan bir hayvanlar grubunun, avcının kapanlarından kurtuluşunun anlatıldığı Kelile ve Dimne’deki boynu halkalı güvercin öyküsünden alınmıştır...’’ Düzene karşıdevrimci Nusayrilerin tercihi: ‘İmam Ali’ oğumuzun ‘‘Şellale’’ filmi ile tanıdığı yönetmen Semir Aslanyürek, yeni filmi ‘‘Eve Giden Yol’’u çekiyor bugünlerde. Kendisi de Alevi olan Aslanyürek, Cumhuriyet Pazar Dergi’deki röportajda Ayşe Karaduman’a filmi şöyle anlatmış: ‘‘...Bizim dinimizde ev kutsaldır. Alt metin olarak Ehli Beyt, yani Ali ve Muhammed’in ailesinin evi kastediliyor. Bu daha çok Alevilikte vardır. Filmde, Alevilerin Kırklar cemine kabul edilme, yemin töreni, gelenek ve görenekleri; eline, diline, beline hâkim olma öğütleri de yer alıyor...’’ Hz. Ali’ye Tanrısal vasıflar yüklemek Ç ? Olsson, Ali’nin ilahi niteliğinin ispatının, siyasi ve dini bir lider olarak ortaya çıkışında, yaşamöykülerinden yapılan aktarmalarda, fakat en önemlisi Ali’nin kendisine atfedilen ve otobiyografik nitelikler taşıyan bazı ifadelerde görüldüğünü ifade ediyor. Tord Olsson, ‘‘Alevi Kimliği’’ adlı kitapta şöyle yazıyor: ‘‘Hem Arap hem de Avrupalı araştırmacılar, Alevi ya da Nusayri mezhebinin temel öğesinin ve ‘Alevi’ sözcüğünün ifade ettiği özelliğin, Ali bin Ebu Talib’e ilahi (Tanrısal) niteliğin atfedilmesi olduğuna dikkati çekmişlerdir.’’ Ali bin Ebu Talib’in ilahi niteliğini belirten öğreti, mezhebin pek çok metninde ve özellikle de tarikata kabul ritüellerinde kullanılan ahitnamelerde bulunuyor. Bu kutsal metinler, çoğunlukla alegorik Kuran yorumları veya Ali’ye atfedilen yazı ya da konuşmalardan yapılmış alıntılarla, sorulucevaplı ilmihaller şeklinde hazırlanmış. ‘‘Bu alıntılarda, kozmik bir varlık olarak Ali ile halife ve imam rolündeki tarihsel Ali arasındaki gerilimle belirlenen bir Tanrı temsiline rastlarız’’ diyen Olsson, Ali’nin ilahi niteliğinin ispatının, siyasi ve dini bir lider olarak ortaya çıkışında, yaşamöykülerinden yapılan aktarmalarda, fakat en önemlisi Ali’nin kendisine atfedilen ve otobiyografik nitelikler taşıyan bazı ifadelerde görüldüğünü ifade ediyor. Kırsal kesimlerde yaygın olarak taşra edebiyatı dediğimiz destanlarda Hz. Ali’nin ‘‘ilahi vasıfları’’na örneklere sık rastlanır. Sadece taşra edebiyatında değil, Hz. Ali’nin her yerde ve her zaman hazır ve nazır olduğunu, bin bir donda göründüğünü dile getiren AleviBektaşi şiir, deyiş ve nefesleri vardır. Hikâyelerin ana teması İnan Keser ise ‘‘Nusayriler/Arap Aleviliği’’ kitabında şöyle açıklıyor konuyu: ‘‘...Ali bin Ebu Talib’e insansı özellikler atfetmek Nusayri inancına göre en büyük suçtur... Nusayri inancına göre Ali, Allah’ın cisimleşmesinden başka bir şey değildir. Bu özelliği nedeniyledir ki Nusayriler Kuranıkerim’de yer alan Allah’ın sıfatlarının tamamını Ali bin Ebu Talib için kullanırlar...’’ Ali bin Ebu Talib’in Tanrı olduğu inancı, Nusayriler arasında sözlü kültür ile aktarılan hikâyelerin ana teması konumundadır. SÜRECEK Öncelikle Nusayrilerin Hz. Ali’ye İmam Ali demeyi tercih ettiğini belirtelim. Araştırmacı İhvânüs Sefa, daha önce de bahsettiğimiz gibi Abbasilerin felsefe ve bilime önem verdiği bir dönemde ortaya çıktı, ama mevcut siyasi düzene de muhalifti; sadece felsefi değil fakat aynı zamanda aşırı Şii, olasılıkla İsmaili görüşleriyle bir dinselsiyasal kurum olarak biçimlenmişti. Bu grubun üyeleri, halkçı düşünce sistemini ve dinsel inançları kullanarak iktidarı zayıflatmayı ve devirmeyi hedef almışlardı. Hareketin önderleri, toplumun her kesiminden, yani soyluların, aydınların, köylülerin ve tüccarların desteğini almaya uğraşıyordu. Açıkça görülüyor ki bu Kardeşler (İhvan), sömürücü ve baskıcı zorba düzeni yıkmak için hep birlikte eyleme geçen, toplumun farklı kesimleri arasında hücreler kurmuş olan devrimci bir hareketin önderleriydi. Onlara göre Abbasiler, zorba ve zalimdiler, zayıf ve yoksul kesimlerin haklarını gasp ediyorlardı. Abbas soyluları halifeliğe layık değildi ve buna hakları yoktu. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle