27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İran’a Yeni Komplolar Türkkaya ATAÖV omşumuz İran’ı dünyanın gözünde düşürmek için iç içe geçmiş bir dizi komplo geçen haftalarda kotarıldı. Amerikan ve Kanada basınının çok okunan kimi günlük gazetelerine göre, İran Meclisi’nden geçen yeni bir yasa, bu ülkenin Yahudi kökenli yurttaşlarının bundan böyle üstlerinde onları başkalarından ayıracak sarı bir belirti taşımalarını öngörüyordu. Böyle bir haber, sözü edilen renk ayrıntısına varıncaya değin, 193040’lı yıllarda Nazi Almanyası’ndaki uygulamayı hemen anımsatıyor. Yazının başında altını çizerek eklemeliyim ki, İran’da böyle bir yasa ve uygulama yok. Ama sanki varmış gibi bir haber, önce Kanada’da ‘‘National Post’’ adlı gazetede yayımlandı, bu safsatayı oradan ‘‘New York Post’’ ve haber ajansları alarak birçok iletişim organı yoluyla milyonlarca okuyucuya taşıdılar. Ardından yalanlandı ama düzeltmeye ancak birkaçı yer verdi. Bilinçli yıkım yapılmış, İran, Nazi Almanyası’yla aynı düzeyde gösterilmiş, çok sayıda okuyucunun usunda böylesine bir görüntü yer etmişti. Bu haberin kimlerce hazırlandığı, öne sürüldüğü ve böylesine düzmecelikte kimlerin başka hangi İran hedeflerine saldırdıkları ilginç gerçeklerdir. Son Osmanlı yüzyılında, Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasında, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ve bugün de özellikle kimi Balkan halkları ve Ermeni yurttaşlarımızla ilişkilerimiz konusunda, gerçeğe uymayan haberler Batı yayınlarının ön sayfalarına oturmuş, düzeltilmeden yayılmış, yabancıları bize kar PENCERE çıkmıştır. Bu eleştiriye yanıt vermeyen ve telefonlara da çıkmayan Taheri, yayın dünyasında bir süre sonra gene boy göstermiştir. Geçen yıl gene ‘‘The New York Post’’a bir yazı yazarak, İran’ın Birleşmiş Milletler nezdindeki baştemsilcisi Büyükelçi Dr. Javad Zarif’in 1979’da Tahran’da ABD Büyükelçiliği’ni basıp oradakileri rehine alanlar arasında bulunduğunu yazmıştır. San Francisco Devlet Üniversitesi Profesörü Dwight Simpson gazeteye bir açıklama yollayarak Zarif’in o tarihte, özellikle elçiliğe müdahalenin yapıldığı 4 Kasım 1979’da, Amerika’da bu üniversitede öğrenci olduğunu ve kendinin yardımcısı görevinde bulunarak üniversiteden hiç ayrılmadığını nazik bir mektupla belirtmiş, ancak bu mektubu gazetede yayımlanmamıştır. Prof. Simpson’un İranlı öğrencilerinden Kaveh Afrasiabi’nin girişimleri de fayda etmemiştir. Bunda da amaç, benim New York’ta mükemmel bir diplomat, başarılı bir temsilci ve iyi bir araştırmacı olarak tanıdığım Dr. Zarif’i gözden düşürmek, ülkesinin adını lekelemek ve kendinin geri çağrılmasını sağlamaktı. Taheri bu yöntemlerle Amerikan yayın ve yönetim dünyasında gözden düşmemekte, tam karşıtı yükselmektedir. İran Yahudilerine ilişkin aldatmaca haberi de kendi imzasıyla sunmuş olan Taheri, Başkan Bush tarafından Beyaz Saray’a ‘‘İran uzmanı’’ olarak çağrılan ve danışılan kişidir. Onun da Washington’ın savaştan sonra Irak’ın başına getirilmek istenen Ahmed el Çelebi gibi muamele gördüğü anlaşılıyor. Bu türlü karanlık komplolara gereken tanıları koymak ve gerçekleri görmek zorundayız. Mehmet’in Çilesi İNSAN onları dinlerken ya da okurken hayretten hayrete düşüyor. Kimler mi? ‘‘Türkiye Birleşmiş Milletler’in Lübnan için kuracağı Barış Gücü’ne asker vermelidir’’ diyenler. Bölge devleti olarak böyle bir görevden kaçamazmışız; üstelik eski topraklarımızda barışı korumak ülkemize saygınlık kazandırırmış. Sanki bölgede zaten bir Barış Gücü yokmuş gibi. Bu baylar ve bayanlar, İsrail’le Filistin arasındaki sözde ‘‘barış’’ı korumak için Birleşmiş Milletler’ce yıllar önce kurulan o gücün beş paralık bir yararı olmadığını, buna karşılık yüzlerce Amerikalının kaybına mal olduğunu bilmiyorlar, herhalde. Üstelik, böyle derme çatma güçlerle barışın nasıl korunduğu da Gazze ve Batı Şeria’da başlayan yangının şu günlerde Lübnan’ı ne hale soktuğundan belli değil mi? Galiba bazı terimlere açıklık getirmek gerekiyor. Barış Gücü, genellikle, barışı kurmak için değil, şöyle ya da böyle kurulmuş olan barışı korumak için oluşturulur. Lübnan’a barış geldi mi? Zihinleri karıştıran, belki Ecevit’in 1974 Kıbrıs çıkarması için kullandığı ‘‘Barış Harekâtı’’ terimidir. O harekât, Türk ve Rum halkları arasında zaten bozuk olan ilişkilerin Samson darbesiyle yeniden katliama dönüşmesini engellemek ve adaya barış getirmek için yapılmıştı. Bu amacına gerçekten eriştiği ve o tarihten sonra adada hiç kan akmadığı içindir ki, kurulan barışı korumakla görevli Türk Kolordusu da, haklı ve doğru olarak ‘‘Barış Gücü’’ adını almıştır. Başkaları, istedikleri kadar ‘‘işgal kuvveti’’ deseler de. üney Lübnan’daki durum öyle mi? Bir defa, ‘‘ateş kes’’in nasıl bir durum getirdiği belli değil. Kabul edenler, küstahlaşan İsrail ile çaresiz Lübnan hükümeti. Hizbullah kabul etmiyor; İsrail de Hizbullah Lübnan’ı terk etmedikçe vurmaya devam edeceğini bildiriyor. Geçici statünün ayrıntılı ve kesin biçimde belirlenmesi gerek. Başka türlü, çatışmalar her an yeniden başlayabilir. Ayrıca, işler bu noktaya gelinceye kadar, başta ABD ve İngiltere olmak üzere İsrail’in arkasındakiler saldırıya göz yummuş, hatta teşvikçi olmuşlardır. Onlara söz geçiremeyen Birleşmiş Milletler şimdi entipüften bir ‘‘ateş kes’’ sağladı diye Türkiye’nin evlatlarını tehlikeye atmanın âlemi var mı? Hınzırlar seyirci kalacak da ‘‘Türk Mehmet nöbete!’’ mi denecek? ele aynı Mehmet her gün kendi arkadaşlarından birkaçını şehit edenlerin kökünü kazımak için sınır geçmekten alıkonmakta ise? ‘‘Terörist Hizbullah’ı yakalamak’’ bahanesiyle Lübnan sınırını çiğnemiş olanlara alkış tutanlar, şimdi ‘‘Barış Gücü’’ için Türkiye’den asker istemeye geldiklerinde kapıyı yüzlerine çarpmayacak bir iktidar önümüzdeki seçimde bu halktan öyle bir tokat yer ki, feleği şaşar ve bir daha asla iflah olmaz. K G şı onarılmaz biçimde zehirlemiştir. İran’a ilişkin olarak da bu yalan haberin altına konan ve kollarında sarı taban üstüne siyah renkte altı köşeli yıldız bantlı Yahudi fotoğrafları da İran’dan değil, yetmiş yıl öncesinin Nazi dönemindendi. Bu adımlar, kanımca, dünya kamuoyunu İran’a karşı savaşa hazırlamak içindir. Tıpkı Irak’a müdahaleden önce Saddam rejiminin kitle imha silahları yaptığı düzmecesinin yayılması gibi. Yanlış haberin ilk basıldığı Kanada gazetesini kuran Conrad Black, savaş yanlısı ünlü ‘‘şahin’’lerdendir. Şimdiki sahibi Asper ailesi de şahinlikte ondan geri kalmaz. Kotarılmış yalanı yayan şirket de bu türlü yaymacaların ustası ‘‘Benador ve Ortakları’’dır. Eleana Benador’un başkanlığındaki bu kuruluşun yazarları arasında Richard Perle gibi ABD yönetiminin başını çeken kişiler ve bir de Amir Taheri diye İranlı bir gazeteci de var. Kim bu İranlı gazeteci? 1988’de ‘‘Casuslar Ağı’’ başlıklı ve İran’da Şah’ın devrilmesi üstüne bir kitap bastırmış, iyi karşılanmış, ancak eski Princeton profesörü, sonra George Mason Üniversitesi tarih öğretim üyesi ve Pers çalışmalarının büyük ustası Shaul Bakhash ‘‘The New Republic’’ dergisinde yayımladığı eleştirisinde, Taheri’nin gönderme yaptığı kaynakların ya toptan uydurma olduklarını, ya verdiği sayfalarda bu bilgilerin bulunmadığını ya da varsa böyle yorumlanamayacağını ve bu kandırma yöntemini sürekli kullandığını kanıtlamıştır. Taheri, hatta kendi eski bir yazısına da gönderme yapmış, ama onda bile savunduğu görüşün yer almadığı ortaya Kafayı Yemek Üstüne... Mustafa Balbay’ın hazırladığı ‘‘BOP, Ortadoğu ve Türkiye’’ dizisinin 5’inci gününde eski Büyükelçi ve CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ, ABD ile imzalanan ‘Stratejik Vizyon Belgesi’ için şunları söylüyordu: ‘‘ Belge, BOP’un uygulanmasında Türkiye’nin ABD’nin dümen suyunda gideceğini tescil ediyor. Fakat burada akla durgunluk veren bir durum var. Bu da, Sayın (Abdullah) Gül’ün, muhatabı Condoleezza Rice’tan PKK teröristlerinin acilen tasfiye edileceği hususunda kesin bir taahhüt almadan ‘Ortak Strateji Belgesi’ üzerindeki mutabakatını nasıl verebildiğidir. Cumhuriyet döneminde Dışişleri’nin yürütülmesinde bu denli öngörüsüz ve ciddiyetten yoksun bir uygulamaya hiçbir zaman tanık olunmamıştır.’’ (14 Ağustos 2006) Şükrü Elekdağ Dışişleri’ndeyken stratejik görevlerde uzun yıllar bulunmuş deneyimli bir diplomattır; kullandığı üslup, kullanabileceğinin en ağırıdır... Elekdağ’ın görüşü açık seçik: ‘‘ Stratejik Vizyon Belgesi’nin bir anlamı olabilmesi ve ciddiyet taşıyabilmesi için ABD’nin PKK’nin tasfiyesi konusunda derhal, aktif ve sonuç alıcı önlemlere yönelmesi zorunludur.’’ ? Bu sözlerin Cumhuriyet’te yayımlandığı 14 Ağustos 2006 tarihinde, gazetemizin manşetinde şu haber vardı: ‘‘İncirlik’ten İsrail’e..’’ ABD’nin, İncirlik Üssü’nden çıkardığı askeri malzemeleri Lübnan’a saldıran İsrail’e gönderdiği öğrenilmişti.. Amerika ne yapıyordu?.. Bir yandan Ortadoğu savaşında Türkiye’yi araç, gereç, malzeme, silah deposu gibi kullanıyordu.. Öte yandan aynı Amerika, işgal ettiği Kuzey Irak’ta, PKK’nin Türkiye’ye yönelik terör üssünü barındırıyordu. İncirlik, İsrail’in Lübnan’da dünyayı ayağa kaldıran ve vicdan sahibi tüm insanları kahreden saldırılarına destek üssü işlevini görüyordu.. Kuzey Irak’ta PKK terör üssünü koruyan Amerika ile terörden kahrolan Türkiye, Ankara’da, Stratejik Vizyon Belgesi imzalıyordu.. ? Tabiri amiyanesiyle ya da harbi Türkçesiyle, AKP iktidarı ya kafayı yemiştir... Ya da Stratejik Vizyon Belgesi’ni, iktidarda kalıp amacına ulaşmak için bilinçle benimseyip imzalamıştır... Nedir amaç?.. Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni Ilımlı İslam Devleti Modeline dönüştürmek!.. Türkiye’nin devlet politikası, ulusal çıkarlar için değil, takıyyeci partinin anayasaya ters düşen özel amaçları için düpedüz pazarlanıyor... 8 Yıllık Eğitimin 10. Yılı Dört yıla yaklaşan AKP iktidarında, özellikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik şitli yollarla Öğretim Birliği’ni döneminde kesintisiz 8 yıllık eğitimin kesintisizliği; yasa, yönetmelik değişiklikleri, bozuyor. İşte bu uygulamalara iki küçük örnek: kadrolaşma ile bölünmüş, eğitim dinselleştirilmiştir. mesi gerektiğini savunuyor. Çe H Mustafa GAZALCI CHP Denizli Mv. TBMM Mil. Eğ. Kom. Üy. amuoyunda 8 yıllık kesintisiz eğitim olarak bilinen, zorunlu temel eğitimi 8 yıla çıkaran 4306 Sayılı Yasa’nın, 18 Ağustos 2006’da 9. yılı bittiyor, 10. yılına girilecek. Cumhuriyet tarihinin belki de yasalaşmadan önce ve sonra en uzun süre tartışılan düzenlemesidir bu yasa. Anımsanacağı gibi, tartışmaların can damarı, 8 yıllık eğitimin süresinden çok kesintisiz mi yoksa kesintili mi olacağıydı. Daha açığı, 8 yıl bölünmeden bilimsel bir program bütünlüğü içerisinde mi olsun, yoksa 5 yıldan sonra ‘‘bilimsel’’ ve ‘‘dinsel’’ iki ayrı uygulaması kalsın mı çatışması. Bereket, Cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biri olan Öğretim Birliği anlayışı; 15. Milli Eğitim Şurası’nda (MEŞ), Milli Güvenlik Kurulu’nda, TBMM’de, demokratik kitle örgütlerinin büyük çoğunluğunda egemen oldu. Bugünkü iktidarın o zamanki temsilcileri azınlıkta kaldı. 8 Yıllık Zorunlu Temel Eğitim Yasası gecikmeli de olsa yasalaşabildi. 5+3’ü savunanlara ülkemizin temel eğitimi bırakılmadı. Yasadan sonra ‘‘pilot uygulama’’ diye oyalanmak isteyen iktidara karşı da kamuoyu baskısı yaratılarak buna fırsat verilmedi. Zorunlu kesintisiz 8 yıllık eğitim bütün yurtta 1997’de uygulanmaya başladı. K 8 yıla karşı çıkanların savları Ne yazık ki 9 yıldır hâlâ 8 yıllık kesintisiz ilköğretimi içine sindiremeyenler var. Anayasa Mahkemesi’nden (1) ve Danıştay’dan sonuç alamayınca çeşitli yollarla 8 yıllık kesintisiz eğitime saldırdılar, eğitimdeki her başarısızlığı 8 yıla bağladılar. Aradan 9 yıl geçmesine karşın karalama kampanyası hâlâ sürüyor. Onlara göre 8 Yıllık Kesintisiz İlköğretim; 1 Din eğitimini engellemiştir, Sıradışı tatilinizde, kent yorgunluğunuzu atmak için öncelikle tercih edebileceğiniz. Tarih, Dağ, Deniz ve Oksijeni ile Kazdağı eteklerinde sizi karşıladığı otantik mekan. Sevgili Cumhuriyet okurlarına özel indirim. 2 Çıraklık eğitimini engellemiştir, 3 Okullarda yaşanan şiddetin nedenlerinden biridir, 4 Taşımalı eğitim yüzünden birçok köyde eğitim yapılmamıştır, 5 8 sınıf aynı çatı altında eğitim gördüğü için kimi sorunlar yaşanmaktadır. İleriye sürülen bu savların eğitim açısından tutarlı bir yanı yoktur. Kimileri yönetsel önlemlerle giderilebilir. Kimi küçük köylerde taşıma yüzünden eğitim yapılmadığı için o köyün cılızlaştığı doğrudur. Özellikle 1015 öğrencinin bulunduğu ilk 3 sınıf taşınmadan eğitilebilir. Milli Eğitim Bakanlığı’nca zaten iki yıldır böyle bir karar alınmıştır. Ancak yurt çapında bu karar uygulanmamaktadır. Çıraklık ve meslek eğitiminin geliştirilmesinde 8 yıllık zorunlu eğitim engel değildir. Artık eskisi gibi meslek dışarıda değil, okulda kazanılmaktadır. Okullarda yaşanan şiddetin ise 8 yıllık eğitimle ilgisi yoktur. Ekonomik, toplumsal, kültürel birçok nedeni vardır. Asıl karşı çıkılan, laik ve bilimsel eğitimdir. Anayasa ve Milli Eğitim Temel Yasası’na göre eğitim, öğretim birliği içerisinde pozitif olarak verilir. Dinsel görüşler eğitime yansıtılmaz. O yüzden de ilk ve ortaöğretimde dersin adı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’dir. Ne yazık ki anayasanın ve yasaların bu hükmü uygulanmaz, bu derslerde din eğitimi yapılır. 12 Eylül Anayasası’nda laikliğe aykırı bir biçimde din dersleri ilk ve ortaöğretimde zorunlu yapılmıştır. ğına 8 yıla göre program, yönetici, ona uygun fiziki altyapı hızla gerçekleştirilebilirdi. Yatılı bölge okullarının sayısı daha arttırılabilir, işleyişi iş eğitimine uygun bir biçime getirilebilirdi. Daha iki yıl önce, üstelik onun da hazırlığı tam yapılmadan, ulusal birikimimizden yararlanılmadan ilköğretim programları değiştirilmiştir. Ne yazık ki kaynağı da yasayla sağlanan bu rüzgârdan yeterince yararlanılamadı. Tam tersine, yasadan iki gün sonra kimi çevrelere ödün vermek için kesintisiz 8 yıllık eğitim genelgeyle, yönetmelikle yaz Kuran kursları ile bölündü. Danıştay, bu uygulamaları durdurunca, aynısı, 1999 Genel Seçimleri’nden sonra 4415 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş ve görevleri hakkındaki yasaya bir madde eklenerek yapıldı. Biz bu yasaya göre yapılan yönetmelik değişikliğinin iptali için Danıştay’a başvurduk. Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, yasanın anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Dava sürüyor. (2) AKP 8 yıldan öç alıyor Dört yıla yaklaşan AKP iktidarında, özellikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik döneminde kesintisiz 8 yıllık eğitimin kesintisizliği; yasa, yönetmelik değişiklikleri, kadrolaşma ile bölünmüş, eğitim dinselleştirilmiştir. AKP, adeta 8 yıllık kesintisiz eğitimden öç alırcasına yasalara, Milli Eğitim Temel Yasası’na aykırı uygulamalar içerisindedir. Eğitimin sorunlarını çözeceğine Kuran kursları ve imam hatip liseleri konusunu sürekli gündemde tutarak 8 yıllık eğitimin kesintisizliğiyle uğraşmaktadır. Laik ve bilimsel eğitimi uygulamakla görevli Milli Eğitim Bakanı, fırsat buldukça okullarda verilen din derslerinin yetersiz olduğunu, ayrıca din eğitimi veril Birincisi, Kuran kurslarının denetimiyle ilgili. Milli Eğitim Bakanlığı son Kuran kurslarının denetimini ilköğretim müfettişlerinden aldı. Bu yönetmelik değişikliğini Danıştay iptal etti. Bakanlık, sözde bu karara uymak gerekçesiyle yaptığı yeni yönetmelikte ilköğretim müfettişlerine yalnızca yaz Kuran kurslarının denetimini vererek, asıl Kuran kurslarının denetimini yine Diyanet Başkanlığı’na bırakmış, ilköğretim müfettişlerinden kaçırmıştır. İkincisi de liselerin, zorunlu eğitimin süresi uzatılmadan dört yıla çıkarılması. Bu adımın AB’ye uyum için atıldığı söylendi. Oysa bu kararla adeta ‘‘İlköğretimden sonra okula gitmeyen, gidemeyen çocuklar beni ilgilendirmez’’ denmiştir. Sosyal devlet anlayışına aykırı davranılmıştır. AKP, 8 yıllık eğitimdekilere benzer gerekçelerle 12 yıllık zorunlu eğitime karşıdır. Kim ne derse desin 8 yıllık kesintisiz eğitimin sayılamayacak kadar yararları olmuştur. İçi doldurulsaydı, ardından bir ortaöğretim reformu hızla yapılsaydı çok daha büyük etkileri olurdu. Buna karşın bu uygulamayla ilkokuldan sonra okul dışına itilen yaklaşık 1 milyon 700 bin çocuk okula kavuşmuştur. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı kendiliğinden artmıştır. Çocukların isteği ve iradesi dışında mesleğe yönlendirmeler önlenmiştir. Eğitimde çağdaşlaşmadan daha da uzaklaşmamak için 8 yılın kesintisizliğine sahip çıkalım, zaman geçirilmeden 12 yıllık zorunlu eğitim uygulamasını getirelim. 1) 16.9.1998 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı. Kararın başında şimdiki Cumhurbaşkanımız o zamanki Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in imzası var. 2) Aydınlanma Sürecinde 6 Yıllık Eğitim. Mustafa Gazalcı. Güldikeni Yayınları. 1997. NOVITAS Turizm Doğu Karadeniz (Uçakla) Edirne Klasik GAP (Uçakla) BoluAbantYedigöller Tekneyle Boğaz Turu Şeker Bayramı Turları HititPontus (AmasyaÇorum) KastamonuSafranboluSinop Klasik GAP (Uçakla) HindistanNepal : : : : : : : : : 0208 Eylül 0910 Eylül 2024 Eylül 1617 Eylül 17 Eylül Pazar 2124 Ekim 2125 Ekim 2125 Ekim 2131 Ekim DENİZ Cruise & Ferry Lines İstanbulİzmir, İzmirİstanbul feribot biletleri acentemizde satılmaktadır. İstanbul günübirlik ve diğer turlarımızı acentemizden sorunuz. Tel: 0212 251 28 08 (pbx) novitas@novitas.com.tr www.novitas.com.tr DİDİM VE AKBÜK ORTAK CUMOK TOPLANTISI Cumhuriyet okurları; 1 Cumhuriyet’e sahip çıkmak, 2 Yöremizdeki balık çiftlikleri sorunu, 3 30 Ağustos etkinlikleri Gündemiyle 16 Ağustos Çarşamba günü saat 17.30’da Kumkent Çay Bahçesi SaplıadaAkbük’te ortak olarak toplanacaklar. Didim’den katılacaklar için otobüsler saat 17.00’de Didim Belediyesi önünden kalkacaktır. İletişim: Mustafa Tanır 0535 277 06 94 Mehmet Soysalan 0532 586 40 60 Yasanın içi daha iyi doldurulabilirdi Aslında 8 yıllık kesintisiz eğitim yasalaştıktan sonra kamuoyunun ve öğretmenlerin desteği sürdürülerek yasanın içi doldurulabilirdi. İlkokulların, ortaokulların yalnızca tabelaları değiştirilip ‘‘ilköğretim’’ yazılaca Adatepe Köyü Küçükkuyu Çanakkale Türkiye Rez Tel : +90 286 752 65 81 Faks : +90 286 752 20 66 Çanakkale İrtibat TelFaks : +90 286 217 47 07 1 Oda 2 Kişi Y.P. 150 YTL. www.hunnaphan.com email: Info?hunnaphan.com TC ZEYTİNBURNU 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN İLANEN TEBLİĞ ESAS NO: 2005/742 Zeytinburnu 2. Aile Mahkemesi’nden, Davalı Maria Çetin, Tudor ve Raisa kızı 12.01.1981 D’lu Fatih Mahallesi Demet Sokak No: 3/4 Bağcılar İstanbul adresinde iken ikametgâhı halen meçhul. Davacı Selman Çetin vekili Av. Aydın Çiftçi tarafından davalı Maria Çetin aleyhine mahkememize açılan boşanma davasının açık yargılaması sırasında davalıya dava dilekçesi ve duruşma gününün davalının adresi meçhul bulunduğundan ilanen tebliğine karar verilmiştir. Mahkememize ait 2005/742 esas sayılı dava dosyasının duruşma günü olan 12.09.2006 tarihinde Saat 09:30’daki duruşmasında hazır bulunmanız, hazır bulunmadığınız takdirde kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, temsil ettirmediğiniz ve duruşmaya gelmediğiniz takdirde yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve karar verileceği hususunda dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 18.07.2006 Basın: 39769 TC ANTALYA 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN SAYI: 2006/33 Davacı İçişleri Bakanlığı vekili Av. Hüseyin YÜZBAŞI tarafından davalı Muzaffer ŞAHİN aleyhine mahkememize açılan Rücuen Tazminat davasında: Verilen karar uyarınca; Davalı Muzaffer ŞAHİN’in adresi meçhul olduğundan ilanen tebligat yapılmasına karar verilmekle, davacı ‘‘Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Mahmut Kemal AĞCI’yı 10.01.2005 tarihinde görevini ifa ettiği sırada davalının darp etmesi sonucu yaralandığını, bu eylemi ile ilgili kamu davası sonucu davalının cezalandırıldığını, 2330 sayılı nakdi tazminat ve aylık bağlanması hakkındaki kanun ve yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Nakdi Tazminat Komisyonu’nca 04.10.2005 tarihinde polis memuruna 5.928 YTL tazminat ödenmesine karar verildiğini ve ödendiğini, bu ödeme karşılığında idarenin zarar gördüğünden dolayı 5.928 YTL nakdi tazminatın ödeme tarihi olan 11.11.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili...’’ talep ve dava ettiğinden, davalı MUZAFFER ŞAHİN’in duruşma günü bulunan 14.09.2006 günü saat 09.25’te duruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde HUMK’nin 213 ve 377 maddeleri uyarınca yokluğunda karar verileceği dava dilekçesinin tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 25.07.2006 Basın: 39943 200450 H.VASİ 14/08/2006 tarihinde CUMHURİYET Gazetesinde 40251 Basın numarasıyla yayımlanan Gayrimenkul Menkul Satış ilanımızın Mahalli Durumu bölümünde Sehven “Taşınmaz, Sarıyer, Emirgan Yunusağa Sokağı No: 22’de Yedekçi Hüseyin Sokağı’nda cephesi bulunan yaklaşık 1 yıllık bir bina ve arazidir” yayımlanmıştır. Doğrusu “Taşınmaz, Sarıyer, Emirgan Yunusağa Sokağı No: 22’de Yedekçi Hüseyin Sokağı’nda cephesi bulunan yaklaşık 50 yıllık bir bina ve arazidir”dir. İlan olunur. 14/08/2006 Basın: Tashih SARIYER SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN DÜZELTME İLANI CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle