14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 AĞUSTOS 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Eğitimini sürdürememe ve işsizlik gibi sorunlarla boğuşan Türk gençliği yarınlara güvenle bakamıyor 7 Kaygılı, umutsuz ve kaderci BURAK ALİÇAVUŞOĞLU ARİF KESKİN/EYLEM LODOS GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Şaşırtıcı Bir Kitap Kitabı elime alıp yayıncısını da görünce şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Çünkü Baki’nin, ölüm tarihi olan 7 Nisan 1600’den yıllar önce şiirle vurguladığı ‘‘insan değerinin musalla taşında bilinmesi’’ geleneğini yaklaşık 400 yıldır sürdürüyorduk. Bilim adamlarıyla sanatçılarımızın yaşamlarının ve başarılarının anlatıldığı armağan kitapları da çok azı dışında ölümlerinin ardından yayımlanıyordu. ‘‘Bir Dekanın 3072 Günü Prof. Hüsamettin Koçan’’ adını taşıyan kitap, anlattığım geleneğe aykırılığı nedeniyle beni şaşırtmıştı. Çünkü Prof. Koçan yaşıyordu ve bir yandan resim yapmayı sürdürürken bir yandan da sanatımızla kültürümüze katkılarını yoğunlaştırıyordu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Prof. Koçan’dan sonra göreve gelen Dekanı Prof. Nazan Erkmen, hazırlanmasına önayak olduğu kitaptaki yazısına ‘‘Ben bir enkaz değil, muhteşem bir miras devraldım’’ diye başlamıştı. Öğretim üyeleri de kendi açılarından Prof. Koçan’ın fakülteye katkılarını, çabalarını ve başarılarını anlatmışlardı. Kitabın editörlüğünü de değerli meslektaşım Fatma Batukan yapmıştı. Batukan’ı 1980’lerin sonunda Hürriyet ve eki Kelebek’te sanat muhabirliği yaparken tanımıştım. Basın Müzesi’nin sanat galerilerindeki sergilerle ilgili haberler yapardı. Kitabın hazırlanması aşamasında fakültenin bir öğrencisi sıfatını taşıyordu ama kitap çıktığında öğrenimini tamamlamış, gazeteci sıfatının yanına heykeltıraşlığı da eklemişti. Öğrencilerin bitirme eserleri ‘‘El/le’’ sözcüğüyle Pera Müzesi’nde sergileniyordu. Suna ve İnan Kıraç’ın olağanüstü çaba ve katkıları ile kurulan müzedeki sergiye gittiğimde bir kez daha şaşırdım. Çünkü devlet, müzeye gidenlerden yüzde 18 katma değer vergisi alıyordu. Kültür ve sanata katkı, ülkemizde bu yolla gerçekleştiriliyordu! Dilerim bu kitap, değerbilirliğimizin yankılanmasında bir değişikliğin öncüsü olur. ??? Kitap deyince insanın aklına Türkiye’deki okuryazarlığın niteliği ve niceliği de geliyor. Bir yandan gazete satışlarının, öte yandan kitap okuyanların sayılarının düşüklüğünden yakınıp duruyoruz. Acaba gerçek böyle mi? Yaygın basın olarak nitelendirilen gazetelerin günlük toplam satış ortalamasının 5 milyon 500 bin dolayında olduğu biliniyor. Ancak bu sayıya Anadolu’nun çeşitli yerleşim birimlerinde yayımlanan 1000’i aşkın gazete dahil değil. Aralarında 20 bin dolayında satan bölge gazetelerinin de bulunduğunu dikkate alırsak, satılan gazete sayısının 6 milyonu aşkın olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Özellikle de yerleşim yerlerinin birbirinden uzaklığını, evlerine bağımlı olarak yaşayan milyonlarca öğrenciyi ve ekmek almakta zorlananları da düşersek, pek de moral bozucu bir durumla karşı karşıya olmadığımızı belirtebiliriz. Kitaba gelince... Türkiye’de bir yıl içinde ISBN kaydı olan, değişik konularda yaklaşık 22 bin kitap basılıyor. Kayıtlı olmayanlar, yurtdışından ithal edilenler ve öğretim düzeyinin ders kitapları da bu sayının dışında doğal olarak. Ama bu alanın en önemli derdi korsan yayıncılık. EDİSAM’ın (Edebiyat ve İlim Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) önceki gün yaptığı açıklama, Türkiye’deki emek ve düşünce sömürüsünün korkunç boyutlarda olduğunu gösteriyor. Açıklamada, sömürünün ve hırsızlığın boyutu şöyle vurgulanıyor: ‘‘2005 yılında sektörün yüzde 40’ını çalan korsanlar, bu yıl bu oranı yüzde 60’a yükselttiler. Yayıncılardan, yazarlardan ve devletten çaldıkları tutar 300 trilyonu (300 milyon YTL) buldu. Gelişmeleri yakından izleyen yabancı kuruluşlar, Türkiye’yi ‘Türkiye dünyanın en kötü korsan kitap piyasalarından biri olarak kalmakta devam etti’ diye değerlendirdiler.’’ EDİSAM, açıklamasında gelecekten umutlu olmadığını da anlatıyor. Başbakan’ın çağrısı üzerine kurulan Korsanla Mücadele Komisyonu’nun bugüne kadar olumlu bir sonuç alamadığı vurgulandıktan sonra, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’nda yer alan kuralların yumuşatılmasının öngörülmesinin, cezaların aşağı çekilmek istenmesinin ve belediyelerin duyarsızlığının hırsızlığı daha da kolaylaştıracağı belirtiliyor. Açıklamadan şöyle bir sonuç çıkarmak olası: ‘‘Kitap okuyoruz ama okuduklarımızın yüzde 60’ı korsan kitaplar.’’ Ülkemize yakışan bir durum değil. ‘‘Sorunu kim çözer?’’ derseniz, ‘‘Maliye Bakanlığı’’ derim. O da kaçırılan KDV’nin peşine düşmeye niyetlenirse... 3 yeni liralık öğrenci biletinin 46 yeni kuruşuna muhtaç olduğunu düşünen Maliye’nin 300 milyon yeni liralık kaynağın KDV’si ile gelir vergisini görmezden gelmesini anlamak zor zira. Türkiye’de gençler, geleceklerini bilememe ve planlayamamanın sıkıntısını yaşıyor. Gençler hayaller kurmak ve daha güzel günlerde yaşamak yerine ‘‘iş bulabilme’’, ‘‘eğitimini sürdürebilme’’ gibi kaygılar taşıyor. 22 yaş altı nüfusun genel nüfusa oranı yüzde 40’lara varan Türkiye, Avrupa ülkerine göre en genç nüfusa sahip. Ancak gençlerin iş, eğitim, sosyal ve kültürel olanakları kısıtlı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun MartNisanMayıs 2006 rakamlarına göre genç nüfus arasındaki işsizlik oranı yüzde 17.8. Genç nüfus arasındaki işsizlik oranı kentlerde yüzde 20.5, kırsal kesimde ise yüzde 13.3 olarak görünüyor. Bu rakamlar gençliğin geleceğe ilişkin kaygılarını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Kimisi işsizlik ve eğitim sorunlarına yurtdışına gitme planlarıyla çözüm arıyor, kimi kaderine razı oluyor. Diploma yetersiz Gençlerin çoğunluğunun memleketin geleceğine kaygıyla baktığını dile getiren Uzman Psikolog Ali Rıza Tanaltay olanak bulan gençlerin yurtdışını tercih ettiklerini söylüyor. Gençlerin geleceklerini kurmak için çabaladıklarını anlatan Tanaltay, ‘‘Bir de eğitimsiz kesim var, onlar da memleketlerine gidip, iş bulup çalışmayı tercih ediyorlar. Yabancı dilleri olmadığı için geleceklerini yurtdışında göremiyorlar’’ diye konuşuyor. Geçmişte diplomanın yeterli olduğuna ama artık iş bulmak için diplomanın tek başına işe yaramadığına, yurtdışında master gerektiğine dikkat çeken Tanaltay ‘‘Gençlerin hayatında para ön planda. Gençler parası olanın yaşayacağını ve geleceğini kurabileceğini düşünüyorlar’’ diyor. Psikolog Cumhur Amasyalı da üniversite bitirmiş gençlerin yurtdışında gelecek aramalarının, Türkiye’de ‘‘bilgi aktaracakları yer bulamamaları’’ndan kaynaklandığını belirterek şu saptamalarda bulunuyor: ‘‘Yurtdışında gençlere sosyoekonomik olarak ve insan haklarında daha özgür bir yaşam veriliyor. Bu gençlerin bireysel kapasitesinden değil, ama ülkenin sosyal ekonomik, politik nedenlerine bağlı.’’ ? 22 yaş altı nüfusun genel nüfusa oranının yüzde 40’lara vardığı Türkiye, Avrupa ülkelerine göre en genç nüfusa sahip. Ancak Türkiye İstatistik Kurumu’nun MartNisanMayıs 2006 rakamlarına göre genç nüfus arasındaki işsizlik oranı yüzde 17.8. Genç nüfus arasındaki işsizlik oranı kentlerde yüzde 20.5, kırsal kesimde ise yüzde 13.3 olarak görünüyor. Bu rakamlar gençliğin geleceğe ilişkin kaygılarını açık bir şekilde ortaya koyuyor. SİYASAL YAPI Genç işçilerin sorunları DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası (TekstilSen) yöneticileri genç işçilerin sorunlarına şu ifadelerle dikkat çekiyor: ‘‘Toplumsal hareket içinde işçilerin de, genç çalışanların da birinci problemi ekonomik sıkıntılar, daha sonra sosyoekonomik nedenler ve gençlerin kendilerini siyasal yapıda kabul ettirmeleri sorunları geliyor. Sendikalı genç işçiler eğitiliyor, bilinçleniyor. Çünkü gençler bilgi, becerileri çok olursa sendikal hareketlere katılıyorlar. Genç kadın işçileri ise yeteri kadar aktif hale getiremiyoruz, sosyal hayata katamıyoruz.’’ Umut KooperatifiÖğrencievi’nden İÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi Emre Süvari ise üniversite gençliğinin ulaşım, barınma, paralı eğitim gibi sorunlarına karşı bir araya geldiklerin belirterek ‘‘Gençler sistemin getirdiği rekabetle yalnızlaştırılıyor’’ diyor. Eğitim almayanlar Gençler arasında kendini en şanssız sayan kesim, eğitim almak isteyip de alamayanlar. 20 yaşındaki Fatoş Keskin eğitim alabilen gençlere ailelerinin en azından bir şans verdiğini ancak kendisine bu şansın verilmediğini söylüyor ve devam ediyor: ‘‘Ben kendimden sonrakilere kendimi örnek biri olarak göstermek isterdim ama böyle bir imkân bulamadım.’’ Keskin, kendisinin ve kendi gibi eğitim alamamış gençlerin en şanssız kesim olduğunu belirtiyor. Günümüz koşullarında üniversite eğitimi de gençler için bir umut olmaktan uzaklaşıyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Araştırma Görevlisi Erhan Keleşoğlu gençlerin sorunlarını ‘‘sosyopsikolojik’’ ve ‘‘sosyoekonomik’’ olarak ikiye ayırıyor. ‘‘Ergenlik dönemindeki problemlerin ‘okul, aile’ gibi değişik iktidar organlarının etkisiyle yaşandığını düşünüyorum’’ diyen Keleşoğlu, gençliği şöyle anlatıyor: ‘‘Gençlerin en büyük sorunu, kendini ifade ve var edememesi. Gençler iktidar aygıtının baskısıyla politikadan kendi istekleriyle uzak duruyor ve yalnızlaşıyor. Kendilerini var etme yolunu rekabet ve başkalarının üzerine basarak ikbale ulaşmak olarak görüyorlar. Bu da gençleri büyük bir yalnızlığın içine itiyor. Bu anlamda da gençler geleceklerini kaybediyorlar. Gençlerin, yaşadıkları sorunların, içinde yaşadıkları toplumun sorunlarıyla ilintili olduğunun farkında olmaları lazım.’’ Cevahir Karaoğlan: Emre Değirmenci: Alev Tüzün: Mark Boyacı: İstediğim eğitimi aldım ama maaşım yetersiz. İşverenler stajı sömürü aracı olarak kullanıyor. İstemediğim bir bölümde okudum. Üniversiteyi kurtuluş olarak görüyorum. Kendi iradeleri dışında belirlenen bir yaşama doğru adım adım ilerlemek onlara rahatsızlık veriyor Gençler geleceklerine ilişkin ne düşünüyor? 5 1 3 YA Ş A R A S I Ç O C U K L A R A : S ‘Öğretmen ablalar’ NİHAN İNAL Türkiye’deki gelir düzeyi yüksek aileler, artık çocuklarını seçkin üniversitelerden seçilen iyi eğitimli, dil bilen ‘‘tutor’’lara (özel eğitmen) emanet ediyor. Öğrencilerin, ödevlerinden sosyal faaliyetlerine kadar her şeyiyle ilgilenen tutor’lar, onları hayata hazırlıyor. Çocukların, kendilerini ve hayatını keşfetmelerine rehberlik etmek amacını taşıyan tutor sistemi, Türkiye’de de uygulanmaya başladı. Mat Eğitim ve Danışmanlık yurtdışında özellikle de İngiltere’de çok yaygın ve köklü bir eğitim geleneği olan tutor sistemini, yaklaşık 6 aydır Türkiye’de hayata geçiriyor. Projeyi başlatan ise bu konudaki eksikliği fark eden eğitmen Rüya Polat ve Dr. Ahmet Tulezoğlu. Rüya Polat, tutor’ların, kaliteli üniversitelerde eğitim gören ve en az 2 dil bilen öğren cilerden seçildiklerini belirterek, ‘‘Tutor’lar, öğretmeye yatkınlıkları, kişilikleri, bilgi donanımları ve yeteneklerine göre değerlendiriliyor. Tutor’lar seçilirken sadece oyun arkadaşlığı ya da abilikablalık yapmaları değil çocuklara derslerinde de yardımcı olacak ve gerekirse onları sınava hazırlayacak kişiler olması gerekiyor’’ diye konuştu. Tutor’ların, öğretim üyeleri tarafından ücretsiz bir eğitimden geçtiğini anlatan Polat, bu eğitimde temel olarak 513 yaş grubu çocuklarla nasıl iletişim kurulacağının aktarıldığını söyledi. Polat, tutor’ların temel görevinin başarılı bir genç modeli çizerek, eğitim verilen çocuğa örnek yaratmak olduğunu vurgulayarak, ‘‘Sistem, üniversite öğrencilerinin harçlıklarını çıkarmalarını sağlıyor. Öte yandan da çocukların erken yaşta sorumluluk sahibi olmalarına katkı sağlıyor’’ dedi. Bilgi için ‘‘www.mattutor.com’’ internet sitesi ziyaret edilebilir. okaktaki gençlere sorunları sorulduğunda medyanın özendirdiği yaşam biçimi ve aile beklentileri arasında sıkıştıklarını ifade ediyorlar. Geleceklerinin kendi iradelerinin dışında belirlendiğini söyleyen gençler, gelecek kaygılarını ve işsizliklerini dile getiriyorlar. Üst gelir grubundaki ailelerin çocukları da akranları gibi eğitimi en büyük sorunları olarak görüyor. ÖSS’ye hazırlık, düşük puan hepsinin ortak kâbusu. Serkan Taşkın (Akasya Koleji öğrencisi): Ben de seneye ÖSS’ye gireceğim. Devlet üniversitesi kazanmak istiyorum. Çünkü özel üniversiteye gidersem üzerimde baskı olacak. Emre Değirmenci (Profilo Teknik Lisesi 3. sınıf öğrencisi): Teknik lisede okuduğum için bilgisayar alanındaki belli bölümlere girebiliyorum, ama üniversitede felsefe ya da sosyoloji okumak istiyorum. Ailem geleceğimi garanti altına alabileceğimi düşündüğü için okuduğum bölümden memnun ancak benim geleceğim kısıtlanıyor. Hayat şartları bizi üniversitede okumaya zorluyor ama liselerde gereken eğitim verilmiyor. Üst gelir grubundaki öğrencilerin özel üniversitelere gitme imkânı var. Bu da adaletsizliğe sebep oluyor. Mark Boyacı (Cağaloğlu Anadolu Lisesi 3. sınıf öğrencisi): Üniversiteyi kurtuluş olarak görüyorum. Hayatta birçok seçenek var. Ama ailem beni anlamıyor. Beni şehir dışına göndermek istemiyor. Üniversite döneminde rahat olmak istiyorum. Mustafa Koçyiğit (Balıkesir Üniversitesi Makine Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi): İlk sorunumuz staj dönemi. Üniversite bittikten sonra 12 yıl staj yapmak zorundayız. İşverenler bunu sömürü aracı olarak kullanıyorlar. Bundan sonraki en büyük sorunumuz işsizlik. Murat Tarhan (Cumhuriyet Üniversitesi Fizik Bölümü 2. sınıf öğrencisi): Kendimi geliştirme zeminini yurtdışında görebiliyorum. Türkiye bu kadar kötü durumdaysa, beni bu kadar sorunlu bir duruma sürüklediyse, ben niye bu ülke için bir şey yapayım? Toplumda genel bir kötüye gidiş var. Medyanın gücü giderek artıyor, bu güçle beraber medya gençlere bir sürü şey empoze ediyor. Gençler medyada gördüklerini sorgulamadan kabul ediyorlar. Alev Tüzün (Marmara Üniversitesi Kimya Öğretmenliği mezunu): İstemediğim bir bölümde okudum. Gençler istedikleri bölümlerde değil ailelerinin seçtiği bölümlerde ya da ÖSS sonucuna göre girebildikleri bölümlerlerde okuyorlar. Sistem, gençleri, hayatları boyunca istemedikleri işleri yapmaya zorluyor. Parası olanlar vakıf üniversitelerinde istedikleri bölümleri okuyorlar. böyle olunca da emeklerinin hakları çalınıyor. Cevahir Karaoğlan (İstanbul Üniversitesi Turizmİşletme mezunu): İstediğim eğitimi aldım ama maaşım yetersiz. Birkaç üniversite ve bölüm mezunu dışında iş olanakları dar. oerinc?cumhuriyet.com.tr ‘Almanya Sıvas faillerini koruyor’ ? Dış Haberler Servisi Alman Sol Parti Federal Meclis milletvekilleri Hakkı Keskin ve Hüseyin Kenan Aydın, Alman hükümetinin Sıvas olaylarının faillerini koruduğunu belirterek hükümeti eleştirdi. Keskin ve Aydın düzenledikleri basın toplatısında Alman hükümetinin, olaylara karışan 11 kişinin Almanya’da bulunduğunu kabul ettiğini belirterek ‘‘Türkiye’deki yetkilileri, suçluların iadesini tekrar talep etmeye çağırıyoruz’’ dediler. İHD’den ilaç listesine tepki ? İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi üyeleri, Sağlık Bakanlığı’nın bazı ilaçları ödeme listesinden çıkarmasını protesto ederek uygulamanın bir an önce geri çekilmesini istediler. Üyeler, ilaç kısıtlamalarının kaldırılması için Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a mektup gönderdiler. İstanbul’da çete operasyonu ? İstanbul Haber Servisi Bir süre önce iflas eden tekstilci işadamı Yılmaz S’nin, çete kurmak iddiasıyla tutuklu bulunan Mücahit G. ile yaptığı telefon görüşmesini takibe alan polis ekipleri, Yılmaz S. ile olayla bağlantılı bir kişiyi gözaltına aldı. Yılmaz S’nin Bursa’da bir işadamının arazisini zorla almaya çalıştığı ileri sürüldü. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle