23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 2006 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Baykal, Kuvayı Milliye’ye dayanan bir parti olan CHP için kentin özel önemi olduğunu söyledi İki Marşın Öyküsü Lozan’ın da Öyküsüdür Feraye teknesi, Ege’nin Serçe koyunun lacivert suları üzerinde, nazlı nazlı salınıyor. Güneşin son şavkı vuruyor suya; biraz önce denizden çıkmış olan Ata Sakmar ile Yılmaz Türkeli, şamatası bol tavla partisine oturmuşlar yine, Temiz Üstün, bir yandan kurulanırken, öte yandan tarafları, kızdırıp kızıştırarak oyunun keyfine katılıyor. Eşi Nedret Hanım gibi kulağı çok iyi ve müzik yeteneği üstün olan Güray Koruyan ıslıkla bir parça çalıyor. Etraftan biri soruyor: Neydi bu parça? Bana tanıdık geldi. 33 yıl önce, hepimizin her gün, hemen her vesileyle televizyonda dinlediği ünlü ‘‘Ellinci Yıl Marşı’’... Anımsamakta bile güçlük çekiyor, zar zor çıkarıyoruz. Oysa Onuncu Yıl Marşı’nı neredeyse hepimiz baştan sona biliyoruz. Bir hafta sürecek, bir mavi yolculuktaydım dostlarla, birkaç gün sonra Lozan’ın 83. yılını kutlayacaktık. Birden düşündüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık belgesi, bir anlamda tapusu olan Lozan’ın niteliğini ve akıbetini bu iki marş karşısındaki tavrımız kadar iyi belirtecek başka hiçbir şey yoktu galiba. Gerçekten, bu iki marştan yeni olanını anımsamakta güçlük çekerken, 73 yıllık olanını çok iyi anımsıyorduk. Çünkü Cumhuriyetin ilk on yılı anımsanacak olaylarla dolu olduğu halde, geri kalan yıllarda ilk döneme oranla kayda değer fazla bir şey olmamıştı. ??? Dün 83. yıldönümünü kutladığımız Lozan’ı iyi bilmek ve iyi anlamak için, imzaladığı dönemin koşullarını, Türkiye’nin bu anlaşmayla varmak istediği amacı ve o günkü esas gücünün ne olduğunu da doğru kavramak gerek. Hemen bir noktanın altını çizmek zorunlu. Bütün uluslararası anlaşmalar gibi, Lozan’a da zafer veya bozgun diye bakmamak gerek. Önemli olan verilen ödünlere karşılık, esas istediğimizi elde edip etmediğimizdir. Türkiye Lozan ile Misakı Milli sınırları konusunda tam istediğini alamadı. Musul, Kerkük gitti; Hatay ise daha sonra sınırlarımız içine katıldı. Azınlıklar bölümünde Patrikhane konusunda istenen sonuç elde edilemedi. Boğazlar üzerindeki egemenliğimiz Lozan ile değil, Montrö ile sağlandı. Kapitülasyonlar konusunda istediklerimizi elde ettik, ama altı yıl süreyle gümrüklerimize öyle sınırlamalar getirildi ki çok büyük güçlükler çektik ve sürenin bitiminde de zaten büyük 1929 bunalımı ile burun buruna geldik. Ama bütün bunlara karşın Lozan Antlaşması, tam bağımsız, demokratik ulus devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin can bulmasını sağladığı için olumluydu ve bu amaca yönelik olarak imzalandı. Bilanço yaparken Lozan’a böyle bakmakta yarar vardır, bu açıdan Lozan bizim için bir başarıdır. ??? Lozan müzakereleri sırasında, Türkiye bir kurtuluş savaşını kazanmış olmasına karşın ekonomik, sosyal, askeri ve diplomatik açılardan çok güç koşullar altındaydı. Hatta müzakere masasında, tarafların ellerindeki belgeler bile eşit değildi, Türkiye baş delegesi hem diplomat olarak, karşısındakilerden daha tecrübesizdi hem de elindeki belgeler karşılarındakiler kadar mükemmel değildi. Buna rağmen umulmayacak kadar büyük bir başarıyla götürdü görüşmeleri Türk heyeti. Bu kadar elverişsiz koşullarda, Türkiye’ye bağımsız bir ulus devletin kapısını açma gücünü veren neydi? Sorunun yanıtını, Kurtuluş Savaşı’nı yapan henüz oluşum halindeki ulusun ve bu oluşumun hazırlanmasında başrolü oynayan önder kadronun iradesinde aramak gerekir. 1923’te Türkiye halkı ve yönetici kadrosuyla birlikte, neye mal olursa olsun çağdaş, laik, demokratik, eğitimli tam bağımsız bir Cumhuriyeti yaratmanın sarsılmaz azmini taşımaktaydı. ‘‘Onuncu Yıl Marşı’’ bu azimle 10 yılda yaratılan mucizelerin marşıdır. ‘‘Ellinci Yıl Marşı’’ ise ilk yirmi yılın sonrasında otuz yıl boyunca kulağının üstüne yatan bir ülkenin marşı olduğu için pek anımsanmamaya mahkumdur. Evet bu iki marşın öyküsü Lozan’ın gücünün ve akıbetinin de marşıdır. Bir hatırlatma: Son zamanlarda, epostama düşen kimi mesajlardan Lozan ve Amerika konusunda, bir gerçeğin hâlâ iyi bilinmediğini anlıyorum. ABD Türkiye ile savaşmadığı için Lozan barış görüşmelerine yalnızca gözlemci olarak katıldı. Antlaşmayı imzalaması söz konusu değildi. ABD’nin imzalamadığı, daha doğrusu kongrede onaylamadığı Lozan Antlaşması ise Türkiye ile Washington arasında 6 Ağustos’ta imzalanan Dostluk ve Ticaret Antlaşması’dır. Bu husus Emre Kongar’ın bütün okurlarıma daha önce salık verdiğim, ‘‘Tarihimizle Yüzleşmek’’ adlı kitabında daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır. ‘Sıvas kuruluş başkentimiz’ Deniz Baykal, Sıvas’taki temaslarının ardından Divriği CHP örgütünün düzenlediği mitinge katıldı. (Fotoğraf: AA) SIVAS (AA) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Sıvas’ın Cumhuriyetin temellerinin atıldığı kent olduğunu belirterek ‘‘Müdafaai Hukuk, Kuvayı Milliye hareketine dayanan bir siyasi parti olarak Sıvas’ı kendi başkentimiz, kuruluş başkentimiz kabul ederiz’’ dedi. Geceyi çeşitli incelemelerde bulunmak üzere geldiği Sıvas’ta geçiren Baykal, dün sabah erken saatlerde bazı partililerle tarihi Kurşunlu Hamamı’na gitti. Daha sonra Vali Hasan Canpolat’ı makamında ziyaret eden Baykal, normalde gezdiği illerde valiliği ziyaret etme gibi bir alışkanlığı ? Sıvas’ı partilerinin ‘‘kuruluş başkenti’’ olarak gördüklerini ifade eden Baykal, “Sıvas’ta gerçekleşen kongre, Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumunun en önemli safhası, aşamasıdır. Ayrıca bizim, CHP olarak kendimizi Sıvas’ta kurulmuş bir parti olarak kabul etme anlayışımız var” dedi. nın olmadığını, ancak Sıvas’ın kendisi ve partisi için önemli bir yeri bulunduğundan bu durumun değiştiğini söyledi. Sıvas’ı partilerinin ‘‘kuruluş başkenti’’ olarak gördüklerini ifade eden Baykal, şöyle devam etti: ‘‘Sıvas’ın hepimiz için çok özel önemi ve değeri var. Cumhuriyetimizin, hiç kuşku yok, temellerinin atıldığı kent Sıvas’tır. Sıvas’ta gerçekleşen kongre, Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumunun en önemli safhası, aşamasıdır. Ayrıca bizim, CHP olarak kendimizi Sıvas’ta kurulmuş bir parti olarak kabul etme anlayışımız var. Bu anlayışımızı 1927 yılındaki açıklamasıyla Mustafa Kemal Atatürk dile getirmiştir. ‘CHP 4 Eylül 1919’da Sıvas Kongre si’yle kurulmuştur’ demiştir. Müdafaai Hukuk, Kuvayı Milliye hareketine dayanan bir siyasi parti olarak biz Sıvas’ı kendi başkentimiz, kuruluş başkentimiz diye kabul ederiz.’’ Kentin gelişip güçlenmesinin herkesin temel özlemi olduğunu ifade eden Baykal, ‘‘Biz muhalefette, iktidarda Sıvas’ın ilerlemesine destek verecek her projeye katkı vermeye hazır durumdayız’’ dedi. Bugünün (dünün) Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 83. yıldönümü olduğunu hatırlatan Baykal, antlaşmanın Türkiye’nin tarihi bir dönüm noktası olduğunu ifade etti. Danışmanının istifa etmesinin söz konusu olmadığını açıklayan Başbakan, medyaya yüklendi Erdoğan, Zapsu’ya sahip çıktı ? Danışmanı Cüneyd Zapsu’ya zaman zaman ulusal ve uluslararası görevler verdiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, Zapsu’nun istifasıyla ilgili bir soruya “Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok’’ yanıtını verdi. EKİNLİK (AA) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da büyükelçilerle yaptığı görüşmelerin ardından ‘‘gölge Dışişleri Bakanı’’ diye eleştirilen danışmanı Cüneyd Zapsu’yu savunarak medyayı suçladı. ‘‘Medya sağ olsun Cüneyt Bey’e çok farklı konular yüklemekle, farklı yerlere oturtmaktadır’’ diyen Erdoğan, Zapsu’nun istifası gibi bir konunun gündemlerinde olmadığını söyledi. Ekinlik Adası’nda gazetecilerle sohbet toplantısı düzenleyen Erdoğan, Zapsu’yla ilgili sorulara sinirlenerek basını suçladı. Erdoğan, ‘‘Cüneyd Bey partimizin merkez karar yürütme kurulu üyesidir, ayrıca benim tüzükten doğan hakkımla atadığım bir arkadaşımdır. Dolayısıyla zaman zaman birçok görevleri yapmak üzere ulusal ve uluslararası bu tür görevleri kendisine vermişimdir’’ diye konuştu. Başbakan, Zapsu’nun istifa edip etmeyeceğine yönelik sorulara ise ‘‘Bu benim partimle alakalı bir konu ve bu konuyla ilgili kararı vereceksek biz veririz, partim verir. Kaldı ki şu anda gündemimizde böyle bir şey yok’’ yanıtını verdi. ‘‘Ben isterim ki sizler bize Ortadoğu’yu sorun’’ diyen Erdoğan, ‘‘Adeta doğa katlediliyor. Bütün bunlar karşısında insanlık ne yapıyor? Yani biz sizlerle bunları paylaşalım diye aslında bir araya gelmek istedim’’ dedi. Erdoğan, ‘‘ABD Dışişleri Bakanı’nın Ortadoğu’da yapacağı temasları nasıl buluyorsunuz. Bundan bir sonuç çıkabilecek mi’’ sorusuna ise ayrıntılı yanıt vermekten kaçınarak görüşmelerinin sürdüğünü kaydetti. ÖDP’nin Fatsa’da düzenlediği fındık mitingine katılanlar sık sık ‘‘Fındık kurdu Zapsu’’, ‘‘Zapsu fındıktan elini çek’’, ‘‘AKP sonun fındık gibi olsun”, ‘‘Hükümet halka hesap verecek’’ sloganlarını attı. asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘Danışmanını al da git’ ERDOĞAN ERİŞEN Zapsu’ya koruma ekibi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ‘‘Atabeyler Operasyonu’’nda yakalanan grubun suikast düzenlemeyi planladığı öne sürülen Cüneyd Zapsu, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden koruma talebinde bulundu. Bunun üzerine Zapsu’ya 3 kişilik bir koruma ekibi tahsis edildi. Ekibinin başına Özel Kalem Amiri Başkomiser Erdoğan Saka getirildi. ORDU Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Ordu İl Örgütü’nün düzenlediği fındık mitinginde üreticiler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cüneyd Zapsu aleyhinde slogan attı. Fatsa’da yapılan mitinge üreticiler, ellerinde ‘‘Sahip çıkalım fındığımıza’’ pankartlarıyla katılırken sıkı bir aramadan sonra miting alanına girebildiler. Yaklaşık 2 bin kişilik grup sık sık ‘‘Fındık kurdu Zapsu’’, ‘‘Zapsu fındıktan elini çek’’, ‘‘Hükümet halka hesap verecek’’, ‘‘AKP sonun fındık gi bi olsun’’ diye sloganlar attılar. Mitingde konuşan ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Haydar Eker, 1980 öncesi fındığı dağ meyvesi diye küçümseyen dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e en iyi yanıtı Ordu’da alanları dolduran üreticilerin verdiğini anımsatarak ‘‘Yıl 2006, yer Fatsa meydanı. Bu kez de üretici, fındığını ve geleceğini Zapsu gibi uluslararası tüccarlara altın tepsiyle sunan Tayyip’e cevabını veriyor. Hadlerini bilmezlerse Meclis önünde cevaplarını alacaklardır’’ dedi. Fındık Üreticileri Sendikası Genel Başkanı Kutsi Yaşar, Baş bakan’ın Zapsu tarafından fındık konusunda yönlendirildiğini belirterek ‘‘Başbakan Giresun’a gitmeden önce El Tayyip fındık fiyatını düşür gel dediler, gitti görevini yaptı geldi. Sonra yetmedi, dediler bir de Ordu’ya git, daha da düşür talimatıyla geldi, dibe vurdurdu ve gitti. Bir de utanmadan üreticiyi ‘Ananı al da git’ diye azarlıyor. Üretici burada. Sen Zapsu’yu al da git’’ diye konuştu. Yaşlı bir kadın üretici, askerden gelen oğlunun düğün davetiyesini göstererek ‘‘Davetiyeyi bastırdım, fındığımın parası salon kirasına ve gelinlik almaya yetmiyor’’ dedi. Ayvalık’ın Yanan Ağaçları Cunda adasında Deniz Restoran’da yemek yiyoruz. Lokantanın sahibi Ayhan Alışık’a soruyorum: ‘‘Nedir durumlar?’’ Son günlerde esen fırtınanın bölgedeki turizmi etkilediğini anlatıyor. Bitişik masada Kuzey Kıbrıslılar yemek yiyor. Kıbrıs’ın ünlü kırma Çekizdes zeytini üzerine konuşuyoruz. Laf dönüp dolaşıp Ayvalık’ta 168 hektar alanda yanan 33 bin ağacın yerine ne dikileceğine geliyor. Garson Necdet’e soruyorum. Ayhan Alışık onun yerine bana dönüp ‘‘Orman Bakanı’ndan hiç ses çıkmıyor. Bir şey yapmayacak mı? Siz gazeteciler ona bir sorsanız ya!’’ Ayvalık’ta günün esprilerinden birisi dünkü Hürriyet’te Vahap Munyar’ın aktardığı ‘‘En az 5 ağaç dikmeyene evlenme cüzdanı vermeyelim’’ önerisi. Sunset Mayoları’nın sahibi Kemal Güneş’in, ağaç dikme kampanyasına katkı olması için önerdiği formül, herkesin ilgisini çekti ve desteğini kazandı. Bu formüle Ayvalıklılar çok sevindiler. Çünkü bir süredir ‘‘Ayvalık Yeniden Yeşilleniyor’’ kampanyasını nasıl geliştireceklerini düşünüyorlardı. Çünkü onlar bu 33 bin ağaç yerine daha fazla ağaç dikmeyi planlıyorlar. Para da topluyorlar. ‘‘Evlenmek için beş ağaç dikme’’ formülü onların sempatisini kazandı. Umarım yakında bu uygulama başlar. Kemal Güneş bu öneriyi bütün Türkiye için yapmış. Ayvalıklılar bunu hemen benimsediler ??? Ayvalık’ta fırtına durdu. Deniz ısınmaya başladı. Tabii güneş de etkisini arttırdı. Günlerdir deniz özlemi duyanlar, şimdi mutlular. Çevre gezilerimizi sürdürürken yeniden bölgedeki aşırı yapılaşmaya tanık oluyoruz. Milletimiz ekonomiyi inşaatçılık olarak anlıyor. Zaten bu hükümet de ekonomik canlanmayı inşaat sektörü üzerinden yürütmek istiyor. Bu ne demek, insanları ikinci, üçüncü ev sahibi yapmak amacıyla teşvik etmek demek. 70 milyonluk bu büyük nüfusu sürekli yeni bina almaya teşvik etmek demek, yeni binaların yapılması demek. Yeni binaların yapılması ise dağın taşın betona kesmesi demek. Bir süredir ekonomik durgunluğun etkisiyle inşaatçılığa ara veren müteahhitlerimiz, belli ki yeniden harekete geçmiş durumdalar. Ayvalık ve çevresi de hep bildiğimiz gibi. Sürekli betonlaşıyor. Belediyeler elde edecekleri rantı düşündükleri için bu yapılaşmayı destekliyorlar. Böylece tatil yerlerinde üst üste evlerden oluşan heyula siteler oluşmaya devam ediyor. Bu mantığın ve bu ekonomik anlayışın değiştirilmesi gerekiyor. Evi olmayanların ev sahibi olması amacıyla bir gayrete girilmesini anlayabiliriz. Ekonominin bu alanda gelişmesini de kabul edebiliriz. Ancak, elinde parası olan yurttaşın parasının inşaata yönlendirilmesini, bu alanın bir rant kapısı haline dönüştürülmesini kabul etmemeliyiz. Bu tercih ülkemiz ekonomisini çok kırılgan hale getirdiği gibi, kendi kendimizi mahveden bir canavara dönüşüyor. ??? Ayvalık özelinde bu durumu değerlendirirsek şu ortaya çıkıyor. Dünkü yazımda da dile getirdim, Ayvalık önemli bir tarihsel dokusu olan, özelliği olan bir kent. Eski tarihi kent, şans eseri bir ölçüde varlığını koruyor. Kiliseleriyle, camileriyle, tarihi zeytinyağı fabrikalarıyla, duvarları, yüz yılı devirmiş freskli evleriyle Ayvalık bir tarih ve kültür kenti. Günümüzün turizmi açısından doğru değerlendirilse, çok önemli bir tatil ve turizm yöresi haline gelebilir. Karşıdaki komşu Yunan adalarından gelenlerle bile Ayvalık’ı ayağa kaldırabilir. Ancak bakış açısının köklü bir değişikliğe uğraması gerekiyor. Tarihi ve turistik kentlerin yurttaşlarının, yöneticilerinin, turizm kuruluşlarının yeni konseptler oluşturmaları gerekiyor. ‘‘Yap inşaatı, sat daireyi’’ kafasıyla buralara kadar geldik. Daha öteye gitmek artık mümkün değil Yılmaz Erdoğan’ın Çığlığı Yılmaz Erdoğan’ın, ölüm ve savaş üzerine Hürriyet gazetesinde yayımlanan ‘‘Yalvarıyorum’’ başlıklı mektubunu gözlerim buğulanarak okudum. Bir sanatçının yüreğinden kopup gelen bu çığlık aslında acılı anaların, ölen çocukların çığlığı. ‘‘Gençler, çocuklar ölüyor, hepsi kardeş, hepsinde aynı muska, aynı yazgı, aynı televizyon, aynı futbol, aynı hayat. Hepsinin gerisinde dualara bürünmüş paramparça bir sevdalı. Hepsi genç, hepsi güzel. Hepsi Türk, hepsi Kürt gençler. Yazgının biri kışlaya, diğeri dağlara götürmüş. Ben kimseyi kınamıyorum, ben kimseye sövmüyorum, ben bu işin tamamını sevmiyorum. Kurtulalım diyorum bu vebadan...’’ Bu çığlık hepimizin. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle