21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 TEMMUZ 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK Ortak açıklama yapan 33 tıp fakültesinin dekanı, AKP hükümetini eleştirerek ‘Sağlıkta tasarruf olmaz’ dedi 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Tıp fakültelerinden uyarı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ‘‘Tıp Sağlık Bilimleri Eğitim Konseyi’’ tarafından yapılan açıklamada Maliye Bakanlığı’nın ‘‘Tedavi yardımına ilişkin uygulama tebliği’’nin üniversite hastanelerine ağır ve olumsuz yükler getirdiği belirtildi. Türkiye’deki 33 tıp fakültesinin dekanından oluşan Tıp Sağlık Bilimleri Eğitim Konseyi’nin açıklamasında ‘‘Bu uygulamayla ülkemizin geleceğini kuran tıp fakültelerinde eğitim kalitesi ve verilen sağlık hizmetlerinin kalitesi düşecektir’’ denildi. Tıp fakültelerinin dekanları ve dekanların vekilleri, dün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji binasında toplandı. Maliye Bakanlığı tarafından 1 Temmuz’da uygulamaya sokulan ‘‘Tedavi yardımına ilişkin uygulama tebliği’’ni masaya yatıran dekanlar, yaptıkları ortak açıklamayla tebliğe tepki gösterdi. Açıklamayı kamuoyuna duyuran Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ata Erdener, tebliğin, eğitim ve araştırma amaçlı son basamak sağlık kuruluşu olan üniversite Kafaları Karıştıran Kefalet Bakanlar Kurulu’nun 30 Aralık 2001 tarihinde aldığı 24626 sayılı kararı ile Türkiye’ye girmesi yasaklanan 101 kişilik uluslararası terörü destekleyenler listesinde adı bulunan Yasin el Kadı’nın masumiyetine ‘‘kendisine inandığı kadar inandığını’’ söyleyen Erdoğan’ın NTV’deki konuşması, haklı olarak kafaları karıştırıyor. Kolay değil. Adı geçen kişiyi, uluslararası teröristler listesine alan Cumhuriyet Hükümeti’nin Bakanlar Kurulu kararı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 11 Eylül saldırılarından sadece on yedi gün sonra yaptığı toplantıda, yani 28 Eylül 2001’de aldığı 1373 sayılı kararına dayanarak alınmış. O, 101 kişiden bazıları hakkındaki yasak kararı zaman zaman yine Bakanlar Kurulu’nca kaldırılmış. El Kadı’nın ismi, bugün de ülkeye girişi yasak kişiler listesinde duruyor. ? Türkiye’deki 33 tıp fakültesinin dekanlarından oluşan Tıp Sağlık Bilimleri Eğitim Konseyi’nin açıklamasında, Maliye Bakanlığı’nın tebliği eleştirilerek “Modern tıbbın felsefesinin ve gereksiniminin Türk ulusuna sunulması açısından, üniversite hastanelerinin bu tebliğ dışında tutulması zorunludur” denildi. Açıklamada ‘‘Bu uygulamayla ülkemizin geleceğini kuran tıp fakültelerinde eğitim kalitesi ve verilen sağlık hizmetlerinin kalitesi düşecektir’’ denildi. Açıklamayı kamuoyuna duyuran Prof. Dr. Ata Erdener, kendilerinin görüşleri alınmamasını yadırgadıklarını söyledi. hastanelerine gerek amaç, gerekse maddi açıdan ağır ve olumsuz yükümlülükler getirdiğini bildirdi. Tıp fakültesi hastanelerinin, görevlerini yerine getirirken gereğinden fazla tetkik ve inceleme istendiği iddialarıyla suçlandığına ve hedef tahtası haline getirildiğine işaret eden Erdener, bunun büyük haksızlık olduğunu söyledi. ALİTE DÜŞECEK’ ‘K Söz konusu tebliğin uygulanmasıyla ülkenin geleceğini kuran tıp fakültelerinde eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitelerinin hızla düşeceğine işaret eden Erdener, ‘‘Bu uygulama kaynak israfına ve hastaların mağduriyetine neden olacağı gibi, hastaların sağlığından tasarruf edilmesiyle sonuçlanacaktır’’ dedi. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında tetkik ve tedavi ödemelerinde devlet hastanelerinde yüzde 300 artış olduğunun ve bu nedenle tasarrufa gidilmesinin planlandığını belirten Erdener, ‘‘Modern tıbbın felsefesinin ve gereksiniminin Türk ulusuna sunulması açısından, üniversite hastanelerinin bu tebliğ dışında tutulması zorunludur’’ diye konuştu. Açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdener, ‘‘Genellikle Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı’nın hastanelerle ilgili genelgelerine bakıldığında, bizlerin görüşleri alınmadan bu genelgelerin hazırlandığını görüyoruz, bunu da yadırgıyoruz’’ dedi. ‘HATALARIN FOTOĞRAFINI ÇEKTİK’ Tebliğ ile hastalara verilen sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşeceğini söyleyen Erdener, ‘‘Sonuçta tasarruf amacıyla ortaya çıkarılan bu genelge ile hastanın sağlığından tasarruf edilecektir’’ dedi. Erdener, soruna çözüm bulunmaması durumunda ne gibi bir yol izleyeceklerinin sorulması üzerine de kendilerinin bugün için durumun ‘‘fotoğrafını çektiklerini ve uygulamadaki hataları kamuoyuyla paylaştıklarını’’ söyledi. Erdener, bundan sonraki aşamanın Üniversitelerarası Kurul’da (ÜAK) ele alınacağını bildirdi. Baskı altında bir müfettiş Suudi işadamının, 1991’de Türkiye’de başlattığı yatırımlardan sağladığı kazanımları transfer etmesi de, terörü destekleyenler arasında adı durduğu sürece imkânsız. Bu durumdan duyduğu rahatsızlığı gidermek amacıyla Yasin el Kadı, 2002 yılında Danıştay’a başvurarak, Bakanlar Kurulu kararında yer alan kendisi ile ilgili yasaklar için yürütmeyi durdurma isteminde bulunmuş. 10. Daire bu istemi geri çevirmişti. Dün de esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Bakanlar Kurulu’nun 2001 tarihinde aldığı kararı geçerli saydı. El Kadı’nın terörist olarak gösterildiği listeyi onaylamış oldu. Ecevit Hükümetinin Maliye Bakanı Sümer Oral, devletin güvenlik birimlerinin istemi ile bu kişinin hesaplarının büyüteç altına alınması için Maliye Başmüfettişi Hamza Kaçar’ı görevlendirmiş. Kemal Unakıtan Maliye Bakanı olunca yaptığı ilk icraatlardan birisi, Kaçar’ı bu görevden almak. Başmüfettiş, yeni görevine başladıktan sonra Mali Suçlar Araştırma Kurulu’na gönderdiği raporda, El Kadı soruşturmasında uğradığı baskılara dikkati çekmiş. El Kadı dosyasının Savcılığa gönderilmesini istemiş. İstanbul Cumhuriyet Savcısı İdris Ermeydan, bu istem üzerine incelediği dosya için 6 Mayıs 2004’te takipsizlik kararı verirken, Başbakan’ın önceki günkü açıklamasında yer alan gerekçeye dayanıyor. ‘‘El Kadı hayırsever bir işadamıdır. Terorizmle ilişkisi olduğuna dair bir emareye rastlanmamıştır’’ diyor. Ama, rafa kaldırılmasını istediği dosyada Bakanlar Kurulu’nun kararı varmış; BM Güvenlik Konseyi’nin görüşü savcı ile çelişiyormuş. Anlaşılan savcı bu iki kararı da geçerli saymıyor. Bir başka takipsizlik kararı da kara para aklama suçlaması ile ilgili olarak savcı Sadi Yoldaş’ın imzasını taşıyor. REKABET KURULU 10 MİLYON YTL KESTİ Üç ilaç şirketine ceza yağdı HİLAL KÖSE Özdemir’e yaşam boyu başarı ödülü D Rekabet Kurulu, Roche, Eczacıbaşı ve Beşer Ecza Deposu’na toplam 10 milyon YTL para cezası verdi. Firmaların yasadışı davranarak kamu ihalelerinde rekabeti engelledikleri kanaatine varan kurul, bu tür eylem ve işlemlere son verilmesini istedi. SSK’ye pahalı ilaç sattığı ileri sürülen Roche Müstahzarları, Beşer Ecza Deposu ile Eczacıbaşı İlaç Pazarlama hakkında, Rekabet Kurulu’nca 2005 yılında başlatılan soruşturma tamamlandı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Roche ana davasında müşteki sanık olan Veysi Mungan’ın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmanın oyçokluğu ile alınan kararı dün açıklandı. Tarafların savunmalarının ardından verilen kararda, birbirlerine rakip olan Roche ve Eczacıbaşı’nın SSK, devlet ve üniversite hastanelerinin 2003 yılı ‘Kytril’ ve ‘Setron’ adlı ilaçların ihalelerinin tamamına yakınına, Beşer Ecza Deposu ile katıldıkları belirtildi. Bu şekilde rekabetin engellenerek 4050 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasa’nın 4. maddesini ihlal edildiği ifade edilerek Roche, Eczacıbaşı ve Beşer Ecza Deposu’nun aynı yasanın 16. maddesi gereğince cezalandırılmaları kararlaştırıldı. 2004’teki yıllık net satışlarının yüzde biri oranında olmak üzere, Roche’a 4.441.583,80 YTL, Eczacıbaşı’na 4.225.856,40, Beşer Ecza deposu’na ise 1.504.418,10 YTL idari para cezası verildi. Bu firmaların kamu ihalelerine yönelik ihlale konu eylem ve işlemlerine son vermeleri istenerek, bu tür eylemlerin tekrarından kaçınmaları kararına da varıldı. AVALAR SÜRÜYOR D SSK’ye pahalı ilaç satarak zarara neden oldukları iddiasıyla eski Roche Genel Müdürü Faruk Yöneyman ile 17 sanık hakkında açılan dava İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Roche hakkında ikinci kez yürütülen soruşturmanın ardından Roche ve Sağlık Bakanlığı’nda görevli 8 kişi hakkında 6 ile 26 yıl arasında değişen hapis cezaları istemiyle ikinci kez dava açıldı. Bu dava, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya ile birleştirildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun raporlarının ardından, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş tarafından Roche, Novartis, Bayer’in de aralarında bulunduğu 29 ilaç firması hakkında açılan soruşturma ise sürüyor. ünya Nöromüsküler Hastalıkları Kongresi Yönetim Kurulu, gazetemiz yazarı ve Kas Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir’e ‘‘Yaşam Boyu Başarı ve Bilime Katkı Ödülü’’ verdi. Kas hastalıkları konusunda çalışmalar yapan ve başarılar elde eden bilim adamlarına verilen bu ödül, Prof. Dr. Özdemir’e Lütfü Kırdar Kongre Sarayı’nda 27 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 11. Uluslararası Nöromüsküler Hastalıklar Kongresi’nin son gününde düzenlenen gala yemeğinde verildi. Özdemir ile birlikte Japonya’dan Prof. Dr. Jun Kimura, Prof. Dr. Ejiro Ozawa ile Prof. Dr. T. İshihara ve Fransa’dan F. Tome de ödüle layık görüldü. Ödül töreninde konuşan Özdemir, insanların her zaman bilimin yanında olması gerektiğine dikkat çekerek bilim dışı girişimlerden korunmamız gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Özdemir, hastalar için en iyi çalışmaları yapmaya çalıştıklarını ifade ederek ‘‘Bilim dünyası kök hücre, gen tedavisi gibi alanlarda çalışmalarına devam ediyor. Bu konularda gelecek yıllarda umudumuz var’’ açıklamasını yaptı. İlk aklama Unakıtan’dan Dayanağı ise Maliye Bakanlığı’nın 11 Kasım 2004 tarihli raporu . Raporda uluslararası terörist aklanıyor. Çoğumuzun bildiği bunca serüveni, özetleyerek bir kez daha aktarmamın nedeni, elbette Başbakan’ın kefaletle ilgili o güçlü açıklaması. Erdoğan, ‘‘Yasin Bey’i tanıyorum ve kendime inandığım gibi inanıyorum’’ dediği için sorun bugünlerde ülke gündeminde. Ama, Ortadoğu coğrafyasındaki onca olay arasında ‘‘kefalet’’ tartışmasının dış dünyaya da sıçramaması düşünülemez. Yanlışlıkla akciğer kanseri teşhisi konulan Demir, suç duyurusunda bulundu Raporlar karıştı, hayatı karardı SİBEL BAHÇETEPE Taşın altındaki el kimin? Bence Erdoğan, mademki elini bu kocaman taşın altına sokmuştur. O taşı ne yapıp ederek kaldırması gerekiyor. Bunun için önünde iki de yol var: Önce, hükümetlerin devamlılığı ilkesinden yola çıkarak Bakanlar Kurulu’nun hafta başında yapacağı toplantıya sorunu getirir. Kefaletini orada yineler ve Yasin el Kadı için alınmış olan 30 Aralık 2001 tarihli kararı kaldıran bir yeni kararname Cumhurbaşkanı’na sunulur. Çankaya bu kararnameyi geri çevirirse, Sezer bir kez daha millete şikâyet edilir. İkincisi de, son zamanlarda süreli üyesi olmak amacıyla yoğun kulis yürüttüğümüz Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırması için Kofi Annan’a başvurmak olmalıdır. Konseyin o toplantısında bizzat söz alarak El Kadı için kefaletinin nedenlerini anlatması, kendisine inandığı kadar inandığı Yasin Bey’in uluslararası terörist listesinden çıkarılmasını umarım sağlayacaktır. Bu aşamada Cüneyd Zapsu’nun çevirmenliği ve kulisi elbette etkisini gösterecektir! Öylece BM delegasyonu, ülkemizi yöneten liderin yapısını, inançlarını da yakından tanımış olacak ve Türkiye’nin Konsey üyeliğini de garanti altına alacaktır... Öyle bir sonucun Erdoğan’ın Çankaya yolculuğunu da nasıl hızlandıracağını düşünebiliyor musunuz? Hep filmlerde rastladığımız hastane raporlarının karışması, bu kez gerçek oldu. Olay, İstanbul’un Küçükyalı semtinde yaşayan Musa Kazım Demir’in (50) başına geldi. Göğüs ağrısı şikâyetiyle Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başvuran ve çekilen tomografi sonuçlarında akciğer kanseri teşhisi konulan Musa Kazım Demir’in hastane raporlarıyla asıl kanser hastası olan Musa Demir adlı yurtaşın hastane raporları karıştı. Geçen şubat ayında Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşanan trajikomik olaylar zinciri şöyle gelişti: Göğüs ağrısı şikâyetiyle hastaneye başvuran Demir’e yapılan tetkik ve incelemeler sonucunda tomografi çekilmesine karar verildi. Hastanenin özel görüntüleme merkezi olan Saray Sağlık Hizmetleri biriminde aynı gün Musa Kazım Demir ile Kazım Demir adlı hastalar tomografi çektirdi. Yaşananların bundan sonra başladığını anlatan Demir, ‘‘İsim benzerliği yaşamımı altüst ? İsim benzerliği sonucunda yanlışlıkla akciğer kanseri teşhisi konulan Musa Kazım Demir, kanser olduğunu öğrendiğinde maddi ve manevi olarak yıprandığını belirterek hakkını sonuna kadar arayacağını vurguladı. etti. Tomografi sonuçlarımı aldığımda akciğer kanseri olduğum ortaya çıktı. Ve 22 Şubat’ta açık biyopsi ile akciğerimden parça alındı’’ dedi. SIL KANSERLİ ÖLDÜ A Parça alımından sonra göğsünde ağrılarının giderek arttığına değinen Demir, ‘‘Bunun üzerine biyopsi sonuçlarımı özel bir hastaneye gösterme ihtiyacı hissettim. Orada yapılan tahlil sonuçlarım temiz çıktı’’ di ye konuştu. Hastanede kendisine verilen tomografinin üstündeki tarihin şubat ayına ait olduğunu görünce bir yanlışlık yapıldığını anlayan Demir, ‘‘O zaman anladım ki aynı gün tomografi çektiren asıl kanser hastası Kazım Demir ile benim tomografilerim karışmıştı. Daha sonra öğrendim ki kanser olan Kazım Demir aralık ayında yaşamını yitirmiş’’ dedi. AKKIMI ARAYACAĞIM’ ‘H Kanser olduğunu öğrendiği anda maddi ve manevi olarak yıprandığını anlatan Demir, yapılan yanlışlık sonucu hastane hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ve hastanenin de kendi içinde iç soruşturma başlattığını ifade etti. Demir, ‘‘Hep filmlerde izlediğimiz ve gülerek geçtiğimiz trajikomik bu olay ne yazık ki benim başıma geldi. Kanser olduğumu öğrendiğim anda yaşadığım travmayı kimse anlayamaz. Ben ilk değilim, ama son olmak istiyorum. İnsan sağlığı bu kadar basit olamaz. Bunun için sonuna kadar hakkımı arayacağım’’ dedi Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net ŞERİFE POLAT VE ÖMER FARUK YUKA Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Hastaların doktorlardan tedavi ve çare beklemeleri kadar doğal bir şey olabilir mi? Her kongre dönüşünde hastaların soru yağmuruna tutulurum. (Bu defa 27 Temmuz tarihlerinde İstanbul’da yapılan Nöromüsküler Hastalıklar Kongresi ardından da öyle oldu.) Beklentileri, oradan yeni tedavi olanakları ile dönmüş olmamızdır. Oysa o kongrede belki de tedavi konusu pek az yer almıştır. Tıp bilimi ile iç içe olmayan insanların tıp kongrelerinin içeriğini algılaması oldukça zordur. Soruya dönelim, hedef tedavi ise acaba bu tedavi olanaklarına nasıl ulaşılacaktır? Bunun yanıtı ‘‘uzun erimli, çetin, titiz ve metotlu çalışma ve araştırmalarla’’ olacaktır. Yoksa zakkum yapraklarının ekstresini yaparak ya da maydanozu kaynatıp suyunu içerek, dokunup enerji aktararak, okuyup üfleyerek tedaviye ulaşılamaz. Bakın, psikolojik kaynaklı çok çeşitli şi Tıpta Hedefe Ulaşmak kâyetler ve hastalıklar telkinle, inançla pekâlâ düzelebilir. Hasta inandırılırsa günde üç kaşık terkos suyu hastayı iyileştirebilir. İşte şeyhlerin, yeşil çaputun, cin çıkarmanın, daha birçok bilim dışı şarlatanlığın kerameti, olası etkinliği ve aldatıcılığı buradadır. Çünkü bir günde hekime başvuran insanların yarıdan çoğunun ruhsal kaynaklı şikâyetler ve hastalıklar taşıdığı saptanmıştır. Bunun dışında binlerce organik hastalık var. Genetik (kalıtımsal), metabolik, immünolojik, iltihabi, dejeneratif vb. Bu hastalıklardan kimilerinin etiyoloji (nedeni) ve patogenezi (oluş mekanizması) belirlenmiştir ve tedavisi bulunmuştur. Örneğin zatürreenin nedeni pnomokoktur ve tedavi penisilin ve benzerleri ile sağlanır. Ama binlerce hastalığın nedeni henüz bilinmiyor. Hastalıklar büyük ve çok sayıda sırlar saklıyorlar. Bunları birer birer aydınlatmak, çözmek gerekiyor. Bu nedenle aynı hastalık için yıllar süren çok sayıda araştırma yapılıyor, hipotezler ortaya konuyor, hayvan modelleri üzerinde tedavi denemeleri yapılıyor. Bunlar hakemli tıp dergilerinde yayımlanıyor. Bir hastalık için yapılan yayınlar binlerce sayfa tutuyor. Örneğin bu sütunlarda birkaç kez sözünü ettiğim Stephan Hawking, Suna Kıraç ve futbolcu Sedat’ın hastalığı ALS üzerinde büyük, çok büyük çalışmalar yapılıyor. Ama hâlâ sırlar çözülmüş değil. Yine genetik hastalıklarda devrim sayılabilecek büyük gelişmeler oldu. Kas hastalıklardan sorumlu genler birer birer bulundu, ama örneğin Duchenne hastalığı geninin saptanması üzerinden 20 yıl geçtiği halde henüz sağlam geni yerine koymak başarılamadı. Çeşitli engeller henüz aşılamadı. Öteki genetik hastalıklar için de durum böyle. Özetle tedaviye ulaşmak çok çetin, çok yoğun çalışma ve İki kişinin organları 7 hastayı kurtardı ANTALYA (AA) Antalya’da 5.5 aylık hamile Şerife Polat ile 10 yaşındaki Ömer Faruk Yuka’nın ölümleri sonucu bağışlanan organları, yıllardır nakil bekleyen 7 hastanın yeniden hayata tutunmalarını sağladı. Damar tıkanıklığına bağlı beyin kanaması sonucu bebeğiyle birlikte yaşamını yitiren Şerife Polat’ın organları ile doğuştan kafa büyümesi hastalığı nedeniyle hayatını kaybeden Ömer Faruk Yuka’nın aileleri tarafından bağışlanan organları, 7 hastaya nakledildi. Uygun alıcı arayışları için bütün hasta bilgilerini kontrol eden ve zamanla yarışan uzmanlar, Şerife Polat’ın kalbini Mustafa Acar’a (52), karaciğerini İhsan Çetin’e (53), böbreklerini Erol Özdemir (39) ve Gülnur Tekin’e (36) nakletti. Ömer Faruk Yuka’nın karaciğeri Zeynep Karakoç’a, böbrekleri Veysel Kaya (39) ve Bünyamin Baldal’a (33) nakledildi. araştırmalarla birçok aşamadan geçerek mümkün olabiliyor. Gelin yılda bir trilyon dolara mal olan silahların üreticilerini ve tüccarlarını kınayarak ve laboratuvarlarda ter döken bilim insanlarını saygıyla anarak bu sonuncuları ilgi ile izleyelim. Bilime güvenelim. Umudumuzu yitirmeyelim ama umutla beklerken hastalığımızla birlikte mümkün olan en iyi şekilde yaşamayı öğrenelim. Belki kesin tedaviler henüz yok ama yaşamı kolaylaştırmak, anlamlı kılmak, kalitelendirmek için yapacak pek çok şey var. Zengin ve gelişmiş bir ülkede tıpkı bizdeki gibi tedavi yok ama kronik hastalıklar taşıyan engelli insanlar çok farklı bir yaşamı sürdürebiliyorlar, eğitim görüyor, meslek ediniyor, sosyal aktivitelerde yer alıyorlar. Bilim dışı, birçoğu insaf ve vicdan dışı tedavi önerilerine kapılacak yerde çabalarımızı, girişimlerimizi bu doğrultuda yoğunlaştıralım. coskunoz?superonline.com KTÜ’de bir ilke imza atıldı ? TRABZON (AA) Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Senatosu, aldığı kararla hasta haklarının bilimsel normlara ve yöntemlere uygun olarak akademik düzeyde incelenmesi amacıyla Hasta Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi kurdu. Merkez Müdürü ve KTÜ Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, senatonun aldığı kararla kurulan merkezin sağlık çalışanları ve hastalar için önemli olduğunu söyledi. Yüksekova’da şarbon karantinası ?YÜKSEKOV A (AA) Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde şarbon vakası nedeniyle 4 köy ve 1 mezranın 15 gün süreyle karantina altına alındığı, yaklaşık 30 küçükbaş, 50 büyükbaş hayvanın da telef olduğu bildirildi. İlçe Tarım Müdürü Mehmet Bilgin, gazetecilere yaptığı açıklamada, ilçeye bağlı Kısıklı Köyü Yemişli mezrasındaki çiftçilerin ihbarları doğrultusunda ekiplerin köyde incelemelerde bulunduklarını belirtti. Bilgin, daha sonra Karlı, Gürdere, Çiçeközü köylerinde de hayvanların telef olması üzerine ekiplerin bu köylerde de incelemelerde bulunduklarını vurguladı. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle