19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS 2006 CUMA 6 SAĞLIK İTO Genel Sekreteri Demirdizen’e göre harcamaları 11 kat arttıran sistem aslında özelleştirmenin ilk ayağı BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Aile hekimliği aldatmacası ŞULE KÖKTÜRK Tarihimizle Yüzleşirken... Son günlerde iki büyük kayba uğradık. Atıf Yılmaz sinema dünyamızda, Erdal Öz de edebiyat ve yayıncılığımızda, arkalarında büyük bir boşluk bırakarak gittiler. Anılarının önünde derin saygılarla eğiliyorum. Nur içinde yatsınlar!.. ? İnsanlar, hayvanlardan farklı olarak, hep birlikte, sosyal ortamlarını ve siyasal kurumlarını üretiyorlar. Bu üretimin kesintisiz akışına ‘‘tarih’’ diyoruz. Önce bir gerçek: Tarihi insanlar yapıyor, doğru, ama insanları da tarih! Bir de şu gerçek: Tarihi insanlar yapıyor, ama tarih acılar ve felâketler de getiriyor onlara. Peki, kim sorumlu tutulacak olan bitenden? İdeolojik saptırmalar, olaylara tarihsel süreçlerden soyutlayarak bakma, cehalet... Bir gün geliyor, ‘‘tarihle yüzleşmek’’ işin içine giriyor. Her ulus gibi bizim de böyle bir sorunumuz var. Bir sosyolog olarak, olaylara hep bir bilimcinin titizliğiyle yaklaşmış olan Profesör Emre Kongar, son eseriyle, Remzi Kitabevi’nden çıkan Tarihimizle Yüzleşmek’le bu konuya eğiliyor. Açık, sürükleyici ve dürüst bir kalem... ? Kongar, önce eserinin yazıldığı ortamı hatırlatıyor: Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle başlayan ‘‘küreselleşme’’nin birinci aşaması 11 Eylül 2001’de, El Kaide’nin Amerika’ya saldırısıyla sona erdi. İkinci aşamanın en önemli özelliği ‘‘terörün küreselleşmesi’’dir. Ayrıca, savaşların sona ereceği ve artan refahın adil paylaşımının gerçekleşeceği hayalleri de suya düştü. Yeni aşamada görülen, ABD’nin daha saldırgan hale gelmesi; ulusdevlet kavramının yeniden önem kazanması ve din ve ‘‘din savaşları’’nın öne çıkmasıdır. Bu çerçevede, dünyada din savaşları stratejisi pompalanırken, Türkiye’de de ‘‘dinci görüşler’’ siyasette önem kazandı ve gündemi belirlemeye başladı. Böylece, iç ve dış dinamiklerin ortak etkisiyle, dünyayla birlikte Türkiye de, bir ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmeye başladı. Kongar, böyle bir bağlamda tarihe baktığında, bize önemli gerçekler saptayıp taşıyor. Örneğin, İslamda ilk laiklik tohumlarını Türklerin ektiğini gözler önüne sermek (s. 2025) önemlidir. Demek ki, yurdumuzda laik anlayışının bin yıllık bir geçmişi var. Böyleyken, bugün de ‘‘Müslümanlık laikliğe uygun değildir’’ diyenler, her şey bir yana, Anadolu’nun bin yıllık tarihini de yadsıyorlar. Ama bin yıllık bir gelişmeyi kim tersine çevirebilir ki? Kongar, tarihimizin uzun yüzyıllarını hassas bir imbikten geçirip daha başka gerçeklerin de altını çiziyor ve sözü, sonunda çağdaş tarihimize getiriyor. Neler var o çağdaş tarihimizde? Başta Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilanı ve devrimler var. Bunlar bir bütündür. Ne var ki, Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet arasında tam bir nedensellik bağı olsa da, bu gerçek gözlerden kaçar. Ayrıca, bu bağı, olayları yönlendiren büyük dehasıyla Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur (s. 160). Öte yandan, Atatürk, ‘‘gayri resmi tarih’’ açısından ‘‘tepeden inmeci’’, ‘‘jakoben’’ ve ‘‘diktatör’’ olarak eleştirilir. Ama ‘‘feodal bir yapıda, yani endüstrileşmemiş, aydınlanmamış bir dintarım toplumunda demokratik bir devlet kurmanın’’ bir başka yolu var mıdır ki? (s. 163). Ayrıca, ‘‘kulluktan’’ ‘‘vatandaşlığa’’ dönüşümün altyapısını kuran devrimlerdir. Şunu da hatırlatmalı: Kurtuluş Savaşı’nı yapan Gazi Mustafa Kemal ile Aydınlanma Devrimlerini gerçekleştiren Atatürk diye bir bölme yanlıştır (s. 174). Kongar’ın eserinde, ‘‘Soğuk Savaş’ın anlamı ve etkisi’’ adlı bölüm (s. 175187), özellikle önemlidir. Çünkü, Soğuk Savaş (19451991), dünyayı etkilerken, Türkiye’yi daha da etkilemiştir; ve iç ve dış dinamikler, bu dönemde birleşti. 1945’te Soğuk Savaş’ın başlamasıyla, yeni bir toplumun inşası tasarısı, yerini ‘‘Batı liderliğindeki antikomünist güdümlemeye’’ bırakmış, özellikle din istismarı ile demokrasi yerine çoğunluk diktatörlüğü anlayışı topluma hâkim kılınmıştır. Demokrat Parti iktidarı da (19501960) bu döneme rastlar. Okurlar da, kitapta ‘‘Demokrat Parti Niçin Demokrat Değildi?’’ başlıklı bölümü dikkatle okumalıdır. Özetle, Emre Kongar, pek önemli bir eser yazmıştır: Okurlar, bunun yararını hemen fark edeceklerdir; öte yandan yığınla hinoğluhinin tezgâhını da bozacaktır bu kitap. Göreceğiz... Çalışma koşullarının olumsuzluğu nedeniyle sık sık eylem yapan sağlık çalışanları, 12 Mart Hemşireler Günü’nde de yine sorunlarıyla gündemde. Hemşireler şiddet mağduru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), hemşire ve ebelerin işyerinde şiddete maruz kaldığına dikkat çekti. Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi 3 bin kadın üzerinde yapılan ankette, yüzde 37.6’sının şiddete maruz kaldığı sonucu çıktı. Türk SağlıkSen ise Türkiye’de hemşire dağılımında dengesizlik olduğunun altını çizerken, hemşire maaşlarının açlık sınırının altında kaldığını vurguladı. 12 Mayıs Dünya Hemşireler Günü, hemşirelik mesleğinin sıkıntılarını bir kez daha gündeme getirdi. SES, 3 bin sağlık ve sosyal hizmet çalışanı kadın üzerinde ‘‘şiddet ve çalışma yaşamındaki sıkıntılar’’ konulu bir araştırma yaptı. Araştırmayla, kadın çalışanların yüzde 37.6’sının işyerinde şiddete maruz kaldığı belirlendi. SES’in araştırmasıyla ortaya çıkan çarpıcı sonuçlar şöyle: ? İşyerinde şiddete uğrayan kadınların yüzde 45.7’si hemşire, yüzde 42.2’si ebe. ? Şiddet, yüzde 34.2 ile hasta ve yakınları, yüzde 22.8 ile amirler, yüzde 19.1 ile iş arkadaşları tarafından uygulanıyor. ? Uygulanan şiddetin yüzde 50’si tehdit, psikolojik ve ekonomik baskı, yüzde 39’u hakaret ve sözlü taciz, yüzde 11’i fiziksel. ? İşyerinde yaşanan sorunların kaynağı yüzde 25.5 ile görev belirsizliği, yüzde 15.1 ile sağlık sisteminin bozukluğu, yüzde 14.5 ile hiyerarşi olarak sıralanıyor. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen, Dünya Bankası’nın ve IMF’nin AKP hükümeti ile yaptığı görüşmelerde, sağlıkta özelleştirmenin tamamlanmasını istediğini belirterek Dünya Bankası için ‘‘sağlıkta özelleştirmenin en önemli ayağının aile hekimliği olduğunu’’ söyledi. Sağlıkta özelleştirmenin gerçekleşmesi için Dünya Bankası’nın Türkiye’ye yaptığı yatırımların, kendi raporları ile belgelendiğini vurgulayan Demirdizen, ‘‘Dünya Bankası 2004 Raporu’nda ‘TC Hükümeti’ne, sağlıkta özelleştirmenin en önemli ayağı olan aile doktorluğuna geçilebilmesi ? Hüseyin Demirdizen, Dünya Bankası 2004 Raporu’nda Türkiye’ye özelleştirmenin en önemli ayağı olan aile doktorluğuna geçilmesi için 40 milyon Avro kredi verildiğini belirterek Düzce’de denenen sistemin maliyetleri 11 kat artırdığının ortaya çıktığını söyledi. için 40 milyon Avro kredi verdik’ diyor. Dünya Bankası, hükümetin iddia ettiği gibi, herkesin aile doktoru olması için değil, sağlıkta özelleştirmenin en önemli ayağı olduğu için bu krediyi veriyor’’ diye konuştu. Hükümetin geçirmek istediği söz konusu yasanın prim sistemine dayandığını vurgulayan Demirdizen, Başbakan’ın söylediği ‘‘Ben 18 yaşına kadar olan herkese, ücretsiz sağlık hizmeti sunacağım’’ cümlesinin önünde, 8 tane engel bulunduğunu savundu. bütün dünyada sağlık hizmetlerinin yüzde 90’ını yerine getiren bir basamak, eğer bir ülkede 1. basamak varsa, ne kadar kötü işlerse işlesin, AKP hükümeti de, aile doktorluğu ile mevcut 1. basamağı tahrip etmek istiyor, yoksa yerine yeni bir model koyacağı yok’’ diye konuştu. Harcamalar 11 kat arttı Düzce’deki aile hekimliği uygulamasının, Sağlık Müdürlüğü verilerine göre, sağlık harcamalarını 11 kat arttırdığını belirterek aile hekimliğinin özelleştirilmesinin Dünya Bankası için çok önemli olduğunu vurgulayan Demirdizen, ‘‘1. basamağı özelleştirmeden üst sınır bellidir. Çünkü 1. basamak Doktor vergi denetmeni olacak Aile doktorluğu sistemi kurulduğunda, aile doktorunun, yaklaşık 2 bin 500 kişinin doktoru olacağı için bunların, sigorta primini ödeyip ödemediğini de kontrol edeceğini ifade eden Demirdizen, ‘‘Doktor bu durumda, sigorta primini ödemeyen hastaya bakmayacak ya da kayıt sistemine almayacak’’ dedi. Ankara’da engelli yürüyüşü Engelliler Haftası dolayısıyla Ankara’da kortej oluşturan engelli çocuklar, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Altındağ Kaymakamlığı, Ankara Anakent Belediyesi ve Sakatlar Konfederasyonu tarafından düzenlenen etkinlikler kapsamında, Opera’dan Sıhhiye’deki Abdi İpekçi Parkı’na dek yürüdüler. (Fotoğraf: AA) Sinsi katil olarak tanımlanan hastalığa yakalananlardan çoğu durumun farkında değil Üç erişkinden biri tansiyon hastası İstanbul Haber Servisi Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol, Türkiye’de her 3 erişkinden birinin yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastası olduğuna dikkat çekerek, insanların bu hastalığın tehlikeli olduğu konusunda mutlaka bilinçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Erol hazırlıkları tamamlanan 0800211 8 128 numaralı ‘‘Yüksek Tansiyon Bilgi Hattı’’nın da Dünya Hipertansiyon Günü’nde hizmete açılacağını söyledi. ? Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol, yüksek tansiyonun ciddi bir risk oluşturduğunu vurgulayarak ‘‘Ülkemizde yaklaşık 15 milyon hipertansiyon hastası var. Ne yazık ki 3 hastadan 2’si hasta olduğunun farkında bile değil’’ dedi. tası var. Ne yazık ki 3 hastadan 2’si hasta olduğunun farkında bile değil’’ dedi. Hipertansiyonun böbrek, beyin, kalp ve göz başta olmak üzere birçok hastalığa yol açabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Çetin Erol, ideal tansiyonun 12/8 olduğunu ifade etti. Erol, Türkiye’de hipertansiyonla ilgili bilgi vermek amacıyla nefrolog, nörölog ve kardiyologlarla birlikte bir ‘‘Ulusal Kılavuz’’ hazırladıklarını da sözlerine ekledi. İş yükü fazla Türk SağlıkSen ise Türkiye genelinde hemşirelerin yaşadığı sorunlara ilişkin bir araştırma yaptı. Sendikanın ulaştığı sonuçlar arasından; ‘‘iş yükünün fazlalığı, hemşire dağılımındaki dengesizlik, hemşire sayısındaki yetersizlik ve hemşire maaşlarının açlık sınırının altında oluşu’’ dikkat çekti. Buna göre: ? Özellikle son yıllarda büyük şehirlerde hemşire sayısındaki artış binin üzerinde olurken hemşireye daha çok ihtiyaç duyulan şehirlerde ise sayı 5’te kaldı. ? Geçen yıl hemşire sayısındaki en büyük artış 2 bin 312 hemşirenin göreve başladığı İstanbul’da yaşanırken, Ankara’daki hemşire sayısı 3 bin 656’dan 4 bin 914’e, İzmir’de ise 2 bin 631’den 3 bin 739’a yükseldi. Hemşire sayısındaki en az artış ise 3 hemşire ile Bayburt’ta. ? Türkiye’de en fazla hemşire 5 bin 790 ile İstanbul’da, en az hemşire ise 82 ile Kilis’te görev yapıyor. ? Tek kişinin açlık sınırının 750 YTL’ye yaklaştığı Türkiye’de bir hemşire 740 YTL maaş alıyor. Avrupalı hemşireler Türkiye’deki meslektaşlarından yaklaşık 6 kat daha fazla ücret alıyor. TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Ömer Kozan, Kasım 2005’te Novartis’in katkılarıyla yurt çapında başlatıp sürdürdükleri ‘‘Tansiyonunuz kontrol altında mı?’’ başlıklı ‘‘Hipertansiyon Farkındalılık Kampanyası’’ ile Türk insanını bilgilendirmeyi ve korumayı hedeflediklerini kaydetti. GİRESUN’DA HASTANE ENFEKSİYONU Yılda en az bir kez ölçüm şart Yüksek tansiyonu ‘‘Sinsi katil’’ diye tanımlayan TDK Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Aytaç Öncül ise hipertansiyonun yol açtığı ağır sonuçlardan korunmak için yılda en az bir defa tansiyonun ölçtürülmesi gerektiğinin altını çizdi. TKD, Dünya Hipertansiyon Günü nedeniyle yarın İstanbul’da Ak Merkez ile Metro City’de; Ankara’da Carrefour Batıkent’te ve İzmir’de ise Kipa ve Agora’da hipertansiyonla ilgili bilgilendirme stantları kuracak ve buralarda kan basıncı ölçümü yapacak. 6 bebeğin durumu ağırlaştı GİRESUN (Cumhuriyet) Giresun Kale Devlet Hastanesi Doğum Servisi’nde dünyaya gelen 6 bebek, bakteriyel enfeksiyon kuşkusu ile başka hastanelere kaldırıldı. Riskli gebelik sonucu hastanede dünyaya gelen ve doğum ünitesinde tutulan 6 bebeğin sağlık durumu dün kötüleşti. Hastalığın bakteriyel enfeksiyondan kaynaklanmış olabileceğini belirten yetkililer, bebeklerden 5’ini Trabzon’daki Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi’ne, 1’ini de Giresun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne sevk etti. Kale Devlet Hastanesi Doğum Servisi de önlem amacıyla geçici bir süreliğine hizmete kapatıldı.Olayın ortaya çıkmasının ardından servislerde dezenfeksiyon çalışmaları başlatılırken, bakteriyel enfeksiyon olup olmadığının belirlenmesi amacıyla kültür alındığı öğrenildi. Giresun Valiliği’nin de olayla ilgili soruşturma açtırdığı belirtildi. İdeali 12/8 TKD, geçen günlerde 13 Mayıs’ta ikincisi gerçekleştirilecek olan Dünya Hipertansiyon Günü nedeniyle dün Türk Kardiyoloji Derneği’nin İstanbul’daki genel merkezinde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Prof. Dr. Erol, yüksek tansiyonun ciddi bir risk oluşturduğunu vurgulayarak, ‘‘Ülkemizde yaklaşık 15 milyon hipertansiyon has Kalp Vakfı’ndan annelere özel İstanbul Haber Servisi Türk Kalp Vakfı, 14 Mayıs Anneler Günü’nde tüm annelere indirimli chechup paketi sunuyor. Dünyada her yıl kalp ve damar hastalıklarından yaşamını yitiren 17 milyon kişinin içinde kadınların oranı erkekleri az farkla da olsa geçiyor. Ulusal sağlık örgütlerinin bu rakamların ileride daha da artacağı yönündeki uyarılarını dikkate alan Türk Kalp Vakfı, 1431 Mayıs tarihleri arasında indirimli chechup paketi uygulayacak. Tüm annelere ayrıca kalp ve damar sağlığı konusunda bilgilendirici broşürler dağıtılacak, etkinlikler hakkında bilgi verilecek. Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR İstanbul Tabip Odası seçimleri sonuçlandı. AKP yönetiminin bazı ilaç firmalarının da destek verdiği çabaları umdukları, bekledikleri başarıyı getirmedi. Türkiye genelinde de iktidar partisinin politikalarına karşı olanlar büyük çoğunlukla seçimlerde başarı kazanmışlardır. Türk hekimlerinin bu bağlamda iyi bir sınav verdiklerini düşünüyorum. İstanbul’da halk hekimliğini, sosyal devleti savunan Demokratik Katılım Grubu seçimi büyük bir farkla kazandı. Hekim Hakları Grubu adı altında toplanan ve her kurumda kadrolaşmak amacını taşıyan iktidarın desteğini alan meslektaşlarımız seçim bildirilerinde AKP’nin sağlık alanında getirdiği yeni düzenlemeleri eleştirmektedirler. 30 Nisan günü bir şenlik alanına dönüşen seçim arenasında rastladığım ve çok nazik, çok saygılı bir şekilde bana öğrencim olduğunu ha Sağlıklı ve sağlıksız gelişmeler tırlatan başkan adayı Prof. Dr. Recep Güloğlu kendilerinin AKP yandaşı olmadıklarını belirtiyordu. Umarım ve dilerim takıyye yapmıyordu. Bence bunca söylenti karşısında tarafsızlıklarını seçim öncesi ilan etmeleri gerekirdi. Çünkü bu grubun Sağlık Bakanlığı’ndan İstanbul Sağlık Müdürlüğü’nden ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden yardım ve destek aldığı yadsınamaz bir gerçektir. Onlara oy veren iki bin kadar hekimin de bizim sağlığa zararlı olduğu kanısına vardığımız bu iktidarı ve icraatını desteklediğine inanmak istemiyorum. Demokratik Katılım Grubu sağlık alanında halktan, yoksuldan, sahipsizden, sosyal devletten yana tutumunu ve savaşımını sürdürecektir. Hekimler topluluğunun bilinçli, halkçı, demokratik tavrını övgü ile anmak isterim. Bu yazıda yurdumuzda tıp ve sağlık alanında kaygı verici bazı gelişmelere değinmek istiyorum. Eğitim düzeyi yeterli, dikkatli ve İstanbul’da yaşayan bir ailenin 10 yaşındaki şirin kızı Başak’a yıllardır şikâyetleri ile ilgili bir tanı konamıyor. Bir türlü gerektiği gibi yönlendirilemiyorlar. Bu güzel çocukta genetik bir kas hastalığı düşünüyorum. Genetik bir incelemeye gereksinim var. İstanbul Tıp Fakültesi’nde bulunan DETAM yıllardır bu incelemelerin başarı ile yapıldığı enstitü. Bu inceleme için başvurduğum çalışkan, gayretli, iyi niyetli genç meslektaşım bana bir süredir laboratuvarlar için gerekli malzemeyi, antikorları alamadıklarını, isteklerinin geri çevrildiğini anlatıyor ve üzüntü içeren bir ifade ve üslupla kendisinin çaresizlik içinde özel bir laboratuvar kuruluşunda yer aldığını, istediğim incelemenin burada yapılabileceğini bildiriyor. Gerçekten üzücü bir gelişmedir bu. Üniversite değerli bir elemanını, uzmanını büyük çapta kaybetmekte ve özele kaptırmaktadır. Oysa bu ve benzeri araştırmalar üniversitelere yakışan şeylerdir. Ama işte birileri karar vermiştir ve özelleştirme akımı süregelecek, kimse onun karşısında duramayacaktır. İkinci kaygı verici olay: Bir tıp fakültemizde akademik unvan taşıyan, ancak bu unvana hiç yakışmayan bilim dışı davranışlarını ısrarla sürdüren bir öğretim üyesi, ilkeli çalışma arkadaşlarının bütün önleyici gayretlerine rağmen yerini korumakta ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün sağladığı bir kadro ile ödüllendirilerek profesörlüğe yükseltilmektedir. Üniversite yönetiminin bu davranışını anlamak olanaksızdır. Sonuncu olay tıp dışı ancak yine toplum sağlığını yakından ilgilendiren bir gelişme sayılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı kadınların ve erkeklerin bir salonda bir araya gelmeden ayrı ayrı yani harem selamlık düzeninde oturmalarını savunmakta ve bunu bir özgürlük seçimi olarak anmaktadır. Bunu eleştiren bir gazeteyi de yüksek perdeden azarlıyor, Başbakan. Bir de Mustafa Kemal’i düşününüz 1921 senesinde ateşin ortasında, eğitim kaygıları taşımaktadır bu büyük insan ve bu amaçla bir muallimler toplantısı çağrısı yapar. Toplantının yapılacağı salona girdiğinde kadın ve erkeklerin ayrı oturduğunu görür. Hemen düzenleyicilere dönerek ‘‘Siz kendinize mi güvenemiyorsunuz yoksa bu muallim hanımefendilere mi’’ diye onları sorgular... Şimdi 85 yıl sonra yurdumuzda olanlara bakar mısınız? coskunoz@superonline Rotavirüs çocukları vuruyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Rotavirüs mikrobunun, her yıl dünyada 140 milyon çocukta ishale neden olduğu belirtilerek yaklaşık 400 bin çocuğun bu nedenle yaşamını yitirdiği vurgulandı. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti tarafından EÜ Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı işbirliğiyle düzenlenen ‘‘Rotavirüs Salgını’’ konulu toplantıda konuşan Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ramazan İnci, rotavirüsün tüm dünyada küçük çocuklardaki ishalin en sık nedeni olduğunu söyledi. Rotavirüsün insanlarda su ve besin yoluyla bulaşan hastalık etkenlerinden biri olduğunu kaydeden İnci, hastaların yüzde 85’inin geri kalmış ülkelerde görüldüğünü belirtti. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle