19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları 30 Mayıs günü İstanbul’da konser verecekler YAZI ODASI SELİM İLERİ Geleceğin sanatçıları sahnede ? G eleceğin sanatçılarının hem eğitimlerine destek verdiklerini hem de onlara çalışmalarının sonuçlarını gösterme olanağı sağlayarak farklarını ortaya koyduklarını dile getiren Aşkın, eğitimci değil birleştirici işlevi gördüğünü belirtiyor. AYÇA TEZER Müzik yaşamının doruğunda, yurtiçindeyurtdışında büyük başarılar elde etmiş, eğitimci yönüyle de tanınan başarılı bir keman sanatçısı ve 617 yaş arasında, birbirinden yetenekli, 28 küçük kemancı... Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları, yani CAKA... Türkiye’nin her köşesinden çocuklara kemanı tanıtmayı ve çaldırmayı ilke edinen Cihat Aşkın, CAKA tasarısını 2001 yılında başlatmış. İlk adımı Bursa Devlet Konservatuvarı’nda atmış; buradaki yetenekli çocuklarla, öğretmenlerinin de desteğiyle, bir yıl çalıştıktan sonra konserler vermişler. Ardından, diğer kentlerdeki konservatuvarlara gitmiş; ustalık sınıfları (masterclass), çalışma işlikleri (workshop) düzenlemiş. Buralarda da çok yetenekli, ancak eğitilmesi gereken çocuklar gördükçe, uzun zamandır düBu çocuklar Türkiye’nin en büyük kültür silahı. Bu silahı kullanarak çok daha aydınlık, çok daha ileriye dönük bir ülke yaratabileceğimize inanıyorum. Bütün ilerici insanları bu oluşuma destek vermeye çağırıyorum.’’ ‘Benim görevim yol göstericilik’ Genç arkadaşlarıyla çalışmaktan büyük zevk aldığını vurgulayan Aşkın, bu çalışmaların kesinlikle mesleğini olumsuz yönde etkilemediğini söylüyor ve ekliyor: ‘‘Burada benim görevim yol göstericilik. Misyoner gibi çalışıyorum. Yerel uzmanlara saygı gösterip onlarla birlikte yürümek çok önemli.’’ En büyük hedeflerinin ‘Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları Merkezi’ haline gelmek olduğunu söyleyen Aşkın, Hollanda, İsrail ve Almanya’dan konser önerileri aldıklarını dile getiriyor. Cihat Aşkın’ın ‘geleceğin sanatçıları’ dediği genç arkadaşlarından biri olan Ferhat Mehmet 7 yaşında kemana başlamış. Şu anda Bilkent Üniversitesi Keman Bölümü’nde. Ferhat Mehmet’in hedefi uluslararası yarışmalarda dereceye girmek. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okuyan Ceren Deniz kemana 9 yaşında başlamış. CAKA’ya seçilmekten dolayı çok mutlu. ‘‘Deneyim kazanıyoruz ve her zaman fırsat bulamayacağımız sahnelere çıkıyoruz. Bu oluşumun bir başka iyi yanı da, sizden daha iyi çalan birini gördüğünüzde bu sizde çalışma isteği uyandırıyor’’ diyen Ceren Deniz, ilerde iyi bir kemancı olmak istiyor. ‘‘Böyle tasarılar olmasa nasıl tanınacağız’’ diyen Ezgi Gürbüz ise Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okuyor. Gürbüz, orkestracılığı düşünmüyor, solist olmayı amaçlıyor. Aynı konservatuvarda okuyan Emre Engin ise okula bağımlı olmamak gerektiğine inanıyor. ‘‘Okuldaki hocalar yalnızca akademik olarak ilerletiyorlar. Ama büyük solistlerle çalışmanın hem müzikal açıdan hem teknik açıdan çok daha geliştirdiğini düşünüyorum’’ diye düşüncelerini açıklıyor. Emre Engin’in en büyük düşü, dünyaca ünlü bir orkestranın başkemancısı olabilmek. Tasarı kapsamında İstanbul, İzmir, Denizli, Mersin ve Bursa’da konserler veren CAKA, 30 Mayıs’ta müzik mevsiminin son konseriyle İstanbul’da olacak. şündüğü bu tasarıyı tüm ülkede gerçekleştirme isteği daha da güçlenmiş. Türkiye’nin kültür silahları Bunun için gereken parasal destekse 2005 yılının Ekim ayında Turkish Bank’tan gelmiş ve böylece ‘Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları’ tasarısı ulusal ölçekte gerçekleşme yoluna girmiş. ‘Turkish Bank CAKA’ adını alan tasarı İstanbul, İzmir, Denizli, Mersin, Bursa, Ankara ve Girne’den seçilen 4’er, toplam 28 çocukla yaşama geçirilmiş. Amaçlarının, sanatın yalnızca İstanbul, Ankara ve İzmir’de değil, Anadolu’da da yapıldığını göstermek olduğunun altını çizen Cihat Aşkın, ‘‘ Bu tasarı sayesinde, belki de yaşamları boyunca kendilerini gösterme olanağı bulamayacak arkadaşlarımıza küçük yaşlardan itibaren Türkiye’nin değişik yerlerinde konser vererek tüm ülkede tanınma şansı sağlıyoruz. Böylece değişik illerden genç kemancılar ve hocaları birbirlerinin çalışmalarını görerek birbirlerinden olumlu yönde etkileniyorlar. Aynı zamanda annebabaları da özendirici olan bir çalışma bu. ’’ diyor. Geleceğin sanatçılarının hem eğitimlerine destek verdiklerini hem de onlara çalışmalarının sonuçlarını gösterme olanağı sağlayarak farklarını ortaya koyduklarını dile getiren Aşkın, eğitimci değil birleştirici işlevi gördüğünü belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘‘Dünyada modern Türk keman ekolünün sesi olarak tanınıyorum. Türkiye’deki bütün eğitmenleri birleştirip bir Türk keman ekolü yaratma sevdasındayız. Bunu da küçük arkadaşlarımız sayesinde yapacağız. Abdülhak Şinasi’de Birkaç Sayfa Boğaziçi Bütün o geçmiş zamanlarda bile, Boğaziçi kendi yıkılışına hazırlanır gibidir. Kanlıca kıyısında, çıkıntıdaki yalı bir türbeyle bitişiktir. Geceleri kandil yakılıp türbeden sarkıtılır. Her şey sanki dilsiz... Hatta bazan musiki de. Abdülhak Şinasi Hisar, bazan, Boğaziçi’nde saz seslerinin gönlü tutuştururken, ‘‘kimsesiz mâbetlerde yalnız eriyen mumlar gibi’’ söndüklerini söyler. Eylül, ‘‘yazın altınları ve ateşleri eridikten ve söndükten sonra’’ gelir. Abdülhak Şinasi sonbahardan hoşnuttur. Ağaçlarda inanılmaz zenginlikte çöküş, düşüş, kayboluş sarartıları, kızartılar görür; son yeşertiler can çekişir. O, Eylul yazarı Mehmed Rauf gibi gününden konuşmadığı ve nice zamanlar sonra geçmişi diriltmeye çalıştığı için, sonbahara sanki tapınmaktadır. Yazdığı her şey, sanki, bu mevsimle anlam kazanabilecektir. Her şey soyundukça; gönülde saklanmış her şey de, aşk da, ihtiras da çırılçıplak kalır. Hayalde bu kavuşmalar, gerçeklikte veda edişlerle, ayrılışlarla, bir sonu söyleyişle donanmıştır. Zaten, ‘‘Eylülün on beşinden sonra ise rutubet çoğalır. Gelenlerin bir kısmı dağılır. Artık deniz âlemi kalmaz. Soğuklar başlar. Boğaziçi’ni balıkçılar kaplar.’’ Abdülhak Şinasi, Boğaziçi’nin ‘‘bu asrın (yirminci yüzyıl) ilk yıllarında’’ eski Venedik’i hatıra getirdiği kanısındadır. Özellikle yalı mimarisinin ışığa ve loşluğa bir arada açılışı üzerinde durur. Yalının Boğaz’ı seyretmeye ayrılmış ön odalarında, ışıklar içeriye sıçrayarak, yansılarıyla daima aydınlık ve gölge oyunları meydana getirmektedir. Bu aydınlatışlar, bu gölgelendirişler kimileyin duvarlarda, döşemede, tavanda ya bir ırmak gibi akar, ya da, rüzgârla ürpermiş tenin çağrışımlarını uyandırır. Boğaziçi Mehtapları’nın kaleme alındığı günlerde, yalıların birçoğu harap olmuş. Sözgelimi, Şair Nigâr Hanım’ın bir akşamüstü hotozu ve yaşmağıyla geçtiği o rıhtımlar bozulmuş; bahçelerin süslü parmaklıkları kaldırılmış, büyük taş saksılar kırılmış, çiçekler yeniden ekilmemiş, koruların ağaçları ve mezarlıkların selvileri kesilmeye başlanmış. Yüksek duvarlar kağşamaya koyulmuş. ??? Mâzinin diriltilmek istenmesinin asıl sebebi de, o yıkık yıprak mimari olsa gerek. Sözgelimi, ilkyaz gelince, baharlar açınca, erguvanlar ateşten renkleriyle fışkırınca, çocukluktan kalma görüntüler belleği işgal etmeye koyulur. İşte, büyük bir zafer doğar gibi sabah olur. Akşamleyin, mor salkımların kokusu, sardıkları balkondan içeriye dolar. Hatta Nazmi Ziya’nın bir resminde olduğu gibi yollara taşar. ‘‘Rumeli kıyısından bakılınca da Anadolu sahilinde, güneş aksiyle, ötede beride öbek öbek birçok camlar altın kesilir, altınlar gibi parıldar.’’ Ne var ki, mâzi rüyası sonsuz değildir. Abdülhak Şinasi daha çocukluğunda açık kayıkhanelerin ‘‘siyah deliği kör olmuş bir göze’’ benzediğini söylemek zorunda kalır. Kabarmış, yosunların yürüdüğü bahçe duvarlarında boşyere ermişlerin, erenlerin huzurunu arar. ‘‘Daha, içli bir iki harabe, viran bir iki yangın yeri, uhrevî bir iki mezarlık ve tarihî kaleler önünden geçerdik. Bazan, her tarafından açık, duvarsız, yalnız bir mezarlıkla bir fener içinde bir mum; yahut doğrudan doğruya bir mezar taşının üstüne konmuş bir kandil yanardı.’’ Önlerinden geçilip gidilmiş o yalılar, o mezarlıklar, viran yerler sanki tevekkülle boyun büker; sanki kendilerinin bırakılmamasını, orada kalakalmamayı diler. Mehtapta o yalılar, o harabeler bugüne kalamayacaklarını sanki bilir. Sözcüklerle yaşatmaktan başka çare kalmamıştır onları... Öneriler: Kitap / Divane, Enver Topaloğlu’nun şiirleri, Şiirden 2006. ‘DEVLET TİYATROLARI GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNERGESİ’NDE DEĞİŞİKLİK Acar’a asaleten atama yolu ESRA YAZDIÇ ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘‘Devlet Tiyatroları (DT) Görev ve Çalışma Yönergesi’’nde yaptığı değişiklikle DT Genel Müdürlüğü’nü vekâleten yürüten Mine Acar’ın asaleten atanmasının yolunu açtı. Değişiklikle, dramaturg olan Acar ve aynı pozisyonda olan ‘‘B kadrosu’’ çalışanlarına reji asistanlığı, ardından da yönetmenlik yapma olanağı sağlandı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onaylamaması nedeniyle, görevini vekâleten sürdüren Acar’ın, DT Genel Müdürlüğü’ne asaleten atanmasının yolu açıldı. ‘‘Devlet Tiyatroları Görev ve Çalışma Yönergesi’’nin ‘‘Sözleşmeli Personelden Sanatkâr ve Memurların Görev ve Sorumlulukları ile Göreve Alınma Esasları’’ bölümünde yer alan 17. ve 18. maddelerinde değişikliğe gidildi. Buna göre; ‘‘sanat uygulatıcısı’’ olarak değerlendirilen ‘‘B kadrosu’’nda dramaturg ve başrealizatör olarak çalışanların, ‘‘A kadrosu’’ olarak tanımlanan sanatçı kadrosuna geçişine zemin hazırlandı. Böylece dramaturg ve başrealizatörler önce reji asistanlığı, ardından da rejisörlük yapabilecek. Devamında ise kurum içindeki en yüksek merci olan genel müdürlük koltuğuna dahi oturabilecek. Değişiklikten, dramaturg olmasından dolayı görevine asalaten atanamayan Acar da yararlanacak. Yönergeyle daha önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından ‘‘mesleki yeterliliği olmadığı’’ gerekçesiyle genel müdürlüğü veto edilen Acar’ın, asaleten atanmasının önü açılıyor. Rejisörlüğe sınavsız geçiş DT Görev ve Çalışma Yönergesi’nin 17. maddesinde yapılan değişiklikle daha önce ‘‘rejisör olma talebinde bulunan DT sanatçılarının en az 10 oyunu profesyonel bazda başarıyla yönetmiş olmaları’’ şartı aranırken bu tanımın kapsamı daraltılarak ‘‘DT’de oyun yönetmiş’’ olmak yeterli hale getirildi. Oyun sayısı ve niteliğinin dikkate alınmadığı yönergede ayrıca; ‘‘DT’de reji asistanlığı pozisyonunda çalışan en az 6 oyunda reji asistanlığı yapmış ve rejisörlerden olumlu değerlendirme almış olanlarla, reji yapmış reji asistanlarının başvuruları başrejisörün teklifi üzerine sanat ve yönetim kuruluna sunulur. Kurulca yapılan değerlendirme neticesi, uygun görülen reji asistanlarının rejisör pozisyonuna atamaları yapılır’’ ibaresi de yer aldı. Bu doğrultuda, rejisör pozisyonunda bulunmamasına karşın DT’de herhangi bir oyunu yönetmiş ya da reji asistanlığı yapmış olanlar, sanat ve yönetim kurulunun ‘‘uygun’’ görmesi halinde rejisör olarak atanabilecek. Yönergenin 18. maddesinde yapılan bir diğer değişiklikle ise dramaturg ve başrealizatörlerin ‘‘sınavsız’’ olarak reji asistanlığı görevine getirilmesi sağlandı. Madde; ‘‘Lisans düzeyinde tiyatro eğitimi veren yükseköğrenim kurumlarından mezun olup, DT Genel Müdürlüğü’nde 12 yıl görev yapmış, en az 20 oyunda oyun dramaturgluğu yapmış ve oyunun yönetmeninden çalışmalarıyla ilgili olumlu görüş ve değerlendirme alan dramaturglar sınavsız olarak, kurumda en az 15 yıl görev yapan ve en az 4 yıllık lisans düzeyinde tiyatro eğitimi veren yükseköğretim kurumları mezunu olan sözleşmeli çalışanlarla en az 4 yıllık lisans düzeyinde reji eğitimi veren okul mezunları ise genel müdürlükçe açılacak yazılı ve sözlü sınavda sanat ve yönetim kurulunca başarılı olarak tespit edilenler genel müdür tarafından göreve Mine Acar. atanırlar’’ şeklinde düzenlendi. Aruoba yaşamını yitirdi ? Kültür Servisi Basın şeref kartı sahibi gazeteci yazar Muazzez Aruoba önceki gün yaşamını yitirdi. Dün Karamürsel Merkez Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Karamürsel Aile Kabristanı’nda toprağa verildi. 1917 yılında doğan Aruoba gazetecilik mesleğine Cumhuriyet gazetesinde başladı. Ardından ‘Vakit’,‘Ulus’, ‘Gençlik’, ‘Demoktar Türkiye’, ‘Bugün’, ‘Ülke’, ‘Zafer’, ‘Hâkimiyet’, ‘Yeni İstanbul’, ‘Haber’ ve ‘Kudret’ gazetelerinde çalıştı. Muazzez Aruoba, Türkiye Kadınlar Konseyi Derneği’nin kurucu üyesiydi. Ömer Kavur’u anma toplantısı ? Kültür Servisi Geçen yıl yaşamını yitiren yönetmen Ömer Kavur’u anmak için bugün saat 11.30’da AKM’nin önünden kalkacak otobüsle Zincirlikuyu’da kabristan ziyareti yapılacak. Saat 19.0020.45 saatleri arasında Beyoğlu Sineması’nda düzenlenecek anma gecesinde, Rıza Kıraç’ın ‘Ömer Kavur’la Yola Çıkmak’ belgesel gösterimi yapılacak. Geceye Erden Kıral, Lale Mansur, Aytaç Arman, Mehmet Aslantuğ, Yavuz Özkan, Ali Özgentürk, Hülya Uçansu, Atilla Dorsay, Firuzan, Uğur Polat, Rıza Kıraç, Naci Güçhan, Arslan Kacar ve Rukiye Kuranalp konuşmacı olarak katılacaklar. (0 212 293 90 01) K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K KÂMİL MASARACI CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle