25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL 75 Milyon Demokratı Kim İdare Edecek? Doğan KUBAN smanlı idaresinde sultan ile onun seçtikleri, okuma yazması olmayanları idare ediyorlardı. Cahil ve okumuş, ak ve kara gibi ayrılıyordu. O sistem yok oldu. Şimdi en büyük zorluk bilgili ile cahili ayırmak. Bugün temel politik mekanizma seçim. Halk kendi içinden birilerini seçiyor. Ve onlara dokunulmazlık ihsan ediyor. Bu seçilenler ömürlerinin birkaç yılını sultan gibi geçiriyorlar. Böylece Menderes’lerimiz, Turgut Özal’larımız, Unakıtan’larımız oluyor. Eski sultanla yeni sultanlar arasındaki fark, eskilerin Tanrı’nın inayetiyle, yenilerin halkın inayetiyle işbaşına gelmeleri. Geçmişi övmek amacı ile olmasa da Osmanlı döneminde, göreceli de olsa, okumuşlar, okumamışları idare ediyorlardı. Cumhuriyet halkın yarısından çoğunu okuttu. Ne var ki okula gidenlerin sonradan okumaya devam ettikleri kesin değil. Türki PENCERE Milliyetçilik İyi mi, Kötü mü?.. Gariptir, bugünkü Türkiye’de kimi aymazlar milliyetçiliğe karşı tavır koyuyorlar.. Ama ümmetçilik ya da dincilikle al gülüm ver gülüm, içli dışlı, yazgı birliğine girebiliyorlar... Neden?.. ? Avrupa’da ‘milliyet’ (nationalité) onon ikinci yüzyıllarda uç vermeye başladı, feodal toplumdaki dönüşümle insanlık tarihi yeni bir aşamaya yöneliyodu ve kapitalizmin bir ürünü olarak ulus (millet, nation) ortaya çıkacaktı... Tarihsel zamanın saati her coğrafyada değişik biçimde çalışır, bugün Irak’ta akreple yelkovan neyi gösteriyor?.. Mezopotamya’da yaşayan halkın ümmet bilincinden ulusal (milli) bilince geçemediğini gösteriyor... Dincilik işgal altındaki bir ülkede mezhepçilik kavgasıyla milliyetçiliği örtbas etmiş, emperyalizme karşı ulusun direnmesi içinden çatlatılmıştır... ? Milliyetçilik (ulusçuluk) uygarlık tarihinde önce dinciliğe (ümmetçiliğe) karşı çıkarak ilerici bir işlevi üstlenmiştir; 1789 Devrimi’nde laiklikle özdeş bir demokratik çıkışın itici gücüdür; kilise hukukunun yıkılışı, ‘İnsan Hakları Bildirisi’nin yazılması bu aşamanın ürünüdür... Kapitalist kapsamda sanayi devriminin Avrupa’ya yayılmasıyla dincilik (ümmetçilik) aşılarak çağdaş ‘ulus devlet’ modeli ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin önce sömürgeciliğe sonra emperyalizme yönelip dünyayı kapitalizmin egemenliği altına sokmaları da tarihsel bir gerçeği vurgulamaktadır. ? Türkiye’de ulus devlet Avrupa’daki gibi sanayileşmeyle değil, Batı emperyalizmine karşı bir Milli Kurtuluş Savaşı ile kurulmuştur... Dinci Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve ümmet fikrinin yerine ulusal bilincin benimsenmesi Türkiye için çağdaşlaşmayla eşdeğerli ve özdeştir... Laiklik ve demokrasi ancak bu kapsamda yaşayabilir... ? AB (Avrupa Birliği) ulus devletlerin daha ileri bir evreye dönük örgütüdür... Türkiye’de ise bugünkü siyasal kavga ülkeyi AB’den de uzaklaştıracak bir özü yapısında taşıyor; Ortadoğu’da ABD’nin hizmetine girecek bir İslamcılığı yeğliyor... İktidar, ‘İslamcı, ümmetçi, gerici, şeriatçı’ bir felsefenin kimi Arap ülkesindeki gibi ulusçuluk yerine ikame edilmesi için çaba içindedir... Bu durumda ulusçuluk direnişi ister istemez gündeme girecek ve yükselecektir... Türkiye’de ‘ulusçuluğun, ulusalcılığın, milliyetçiliğin’ bugünkü işlevi, her şeyden önce ülkeyi çağdışına itecek dış destekli bir ‘dinciliğe, İslamcılığa, ümmetçiliğe’ karşı halkı birleştirmek olmalıdır... CHP’nin Yanlışları ÖYLE hatalar vardır ki, daha önce işlenmiş ve unutulmuş başka birçok hatayı anımsattığı gibi, gelecekte işlenebilecek yeni hataların da habercisi olur. CHP’nin, ‘‘Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’’ Yasa Tasarısı görüşmeye açılırken Meclis’ten çekilme kararı alması bunlardan biridir. Parti yönetimi ‘‘muhalefetin söz hakkı kısıtlandığı için’’ böyle yapıldığını söylüyor ama, bunun usule ilişkin teknik nedenini halk yığınlarına anlatmak, yani maddeleri teker teker görüştürmeden koca bölümleri toptan oylatmanın sakıncalarını sıralamak zordur. Seçmenin büyük çoğunluğu bu tutuma Meclis güreşinden kaçış olarak bakacak ve seçim atmosferinde Başbakan’ın göstereceği ‘‘boş muhalefet sıraları’’ fotoğrafından etkilenecektir. Buna meydan vermemek gerekiyordu. aha önemlisi, böyle bir kaçış görüntüsünün, tersine bir çağrışımla, eski günleri, 1950’lerdeki CHP’nin az sayıdaki milletvekiliyle Demokrat Parti çoğunluğuna karşı verdiği mücadeleyi anımsatmasıdır. Bu anımsama, partide artık eski gücün kalmadığı biçimindeki yaygın kanıyı daha da pekiştirecektir. Özellikle, Meclis grubundaki kadroda parlamento deneyimi hayli uzun olan ve usul kurallarını iyi bilen birçok kişi bulunduğunu bilenlerin gözünde. Şimdi, herkes ‘‘CHP bu kadar da mı pasifleşti?’’ diyecektir. Bütün parlamentoların meşru muhalefet usullerinden olan ‘‘obstrüksiyon’’, yani iktidarın yasama sürecini tıkama ve yavaşlatma yollarına kıran mı girdi? CHP, iktidarın bu girişimini başka yola çekip puan kazanmak için Ali Topuz ve Önder Sav gibi ustalarını ve başkalarını seferber edip cepheye süremez miydi? Gerçi anayasa ve içtüzük değişiklikleri bu yöntemleri büyük ölçüde sınırlamıştır ama, yine de istenirse yeni çareler yaratmak pekâlâ mümkündür. u hatadan kalkarak şimdiki CHP’nin başka hatalarına da geçebilirsiniz. Örneğin küçük bir grubun partideki egemenliğini doğal saymak gibi. Örneğin, son genel seçim öncesinde AKP’yle koalisyona hazırlanma izlenimi vermek gibi. Örneğin, cumhuriyetçi ulusdevlet ilkelerini zayıflatmak için AB’nin iktidarla sinsi işbirliğine çok daha kesin bir tutumla karşı çıkmamak gibi. Örneğin, bugünkü tehlikeli gidişi durdurmak için bütün cumhuriyetçi güçlerin seferber edilmesine öncülük etmekten kaçınmak gibi. Bunlar, cumhuriyetçi seçmenin bu defa yine aynı parti için oy kullanmaya ‘‘mahkum’’ olduğu yönündeki varsayımı zayıflatan yanlışlar değil midir? O B D ye’de herkes çeşitli eğitim düzeylerinde öğrenim görüp diploma alıyor. Fakat bu sistemde, alınan diplomadan sonra cahil ile cahil olmayan arasında bir ayrım pek gözetilmiyor. Sistem çok esnek. Üniversitelerin sayısı yüzü bulalı her iktidarının işini görecek kadar fazla profesör yetiştirdik. Diploma cehaletin ölçüsünü saklıyor. Üniversite mezunları aynı büyüklükte tavuk çiftliği yumurtaları gibi. Türk toplumu 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı’nın yol gösterici vesayeti altında Cumhuriyetin bu öğretim ve eğitim kazanımına demokrasiyi de ekledi. Bu kanımca cehaletin tarihte elde ettiği en büyük zaferdir. Çünkü bu yeni düzende demokrasi cehaletten daha önemli oldu. Böylece okuma yazması sınırlı diplomalı eğitim sistemiyle, tanrısal demokratik düzen üst üste gelince, en büyük demokratik ülke olan Amerika’da da tanık olduğumuz gibi, az bir olasılık da olsa, diplomalı bir cahil sultan seçilebiliyor. Demokrat Türkiye’nin çok sayıda okulunun milyonlarca öğrencisi içinde her diplomalı demokrat ülkeyi idare etme icazeti almaktadır. Temel sorun Türkiye’deki temel politik sorun, parti programları ya da laiklik veya dindarlık değildir. Diplomaların arkasında saklı, ölçülmesi olanaksız cehalettir. Devlet idaresini ele geçirenler bütün önemli postları, partilerin diplomalı, sadık ve demokratik üyelerine vermektedirler. Ve Türkiye’de çoğunluk, diplomanın hangi derecesine sahip olursa olsun, tarihi bir determinizm sonucu, çağdaş dünyanın kültür düzeyinin oldukça altında olduğu için, dağıtımın oransal çoğunluğu, matematiksel olarak cahillerden yana olmaktadır. Böylece Cumhuriyet ve demokrasi eski okumuşların yerine diplomalı cahilleri ikame etmiş gibi görünüyor. Türkiye’de demokratik sistem, kurulduğundan bu yana, giderek artan oranda cahili iktidara getiren bir sistemdir. İlginç olan, eğitim kurumlarının sayısı artıp eğitim programları karmaşıklaştıkça cahil oranının artmasıdır. Bunun ekonomik ve sayısal bir nedeni vardır: Toplum bu kadar çok insanı okutmakta zorluk çekmektedir. Bu demokratik hastalığın ilacı da yoktur. Çağdaş cahil okuması, yazması olmayan eski zaman cahili değildir. İmza atabilir. Gazete başlıklarını, resim altlarını, hatta köşe yazılarını bile okuyabilir. Daha üst düzeyde kitap okuyanlar olduğu da anlaşılıyor. İyi yabancı dil bilenleri olduğu da söylenmektedir. 12 yaş zekâsının cumhurbaşkanı olmak için yeterli olduğu söylenen dünyamızda bu zekâ ile kuşkusuz üniversite mezunu da olunmaktadır. Çağdaş cahil otomobilli, telefonlu, modern görünüşlüdür. Diplomalıların büyük çoğunluğunu oluşturur. Diplomalı cahiller Türkiye’yi bugünlere getirmişlerdir. Tek gururumuz, cahilden yana olan demokrasimizdir. Bunu da henüz AB ve ABD’ye beğendiremedik. Bereket Amerika’nın Devlet Başkanı Bush gibi sığınacağımız bir demokratik cehalet simgesi var. Ne var ki bu politik sorunun kültürde cücelik ve ekonomide dışa kesin bağımlılık gibi sonuçları var. Bilgi üretmek ve bilgiyi üretime dönüştürmek toplumun politik kurumlarının yönlendirdiği etkinliklerdir. Bu da temelde eğitim kurumlarının görevidir. Eğer Türkiye gibi büyük bir ülke 20 milyonu aşkın öğrencisi ve yüzü aşkın yüksek eğitim kurumu ile bilgiyi alıcı statüsünde ise, bunun temel nedeni politik sınıfın yetersizliği, yani cehaletidir. Sanayi kıskacı Toplumun üretici olmasını engelleyen nedenler içinde küresel kapitalizm ve yeni emperyalizm sayılabilir. Fakat bu bağımlılık ve hatta gelecek kölelik perspektifinin iç nedenleri cehaletin egemenliğinden kaynaklanmaktadır. Politik sınıflar toplumun bilgi potansiyelini kullanmadıkları gibi, eğitimi de, kent trafiği gibi kaosa sürüklemişlerdir. Türkiye’nin bilgi üretmekte ve bilgiyi üretime dönüştürmekte zorluk çekmesinin yarım yüzyıllık bir geçmişi olduğu için, eğitim yetersizliğini tek bir partiye yüklemek doğru değildir. Fakat bugün bunun dramatik boyutlara ulaştığı da yadsınamaz. Ülkenin ekonomik bağımlılığı, bir yanda iç cehalet öte yanda global ekonomi kucağında bir sanayi kıskacında şekillenmektedir. Bu bağlamda ülkenin üretim gücü dünya ile ortak çalışmakta, fakat bilgi ve kültürü bu üretime katılamamaktadır. Bu 19. yüzyıl Afrikası’nın sömürge statüsünün yeni dünya koşullarında yinelenen bir örneğidir. O dönemde Afrika ülkelerinin vahşi kabile başkanları bir yandan esir ticareti yaparken bir yandan da emperyalistlerden bazı simgeleri ödünç alıp kullanıyorlardı. Bunlar kabile başkanlarının kafalarındaki melon şapkalar, baston, çakı ve ayna türünden eşyalardı... Bunlara karşı Avrupalılar Afrika’nın madenlerini işletiyor, tarımını yönlendiriyor ve bütün zenginliklerine el koyuyorlardı. Bilgi toplumu statüsüne erişememiş, eğitimi üretime katkıda bulunmayan bir ülkenin bütün gelişmişlik simgeleri, Afrika kabile başkanlarının melon şapkaları gibi, dışarıdan ithaldir. Ekonomisi ise, ne kadar görkemli gösterilirse gösterilsin, global ekonomiye yamanmış bir komprador ekonomisi olmak zorundadır. Bugün toplumun en cahil kesiminin oylarıyla demokratik olarak iktidara gelenlerin kimlik arayışları genel kültür düzeyini açıkça belirliyor. Milli eğitim politikasının simge konuları imamhatip okulu ile türbandır. Bilgi toplumu peşrevinin imamhatip tartışmasıyla başladığı bir ülkenin geleceğini nasıl konuşabiliriz? Osmanlı devleti ekonomide tümel olarak dışa bağımlı olduğu zamanda bile böyle bir cüce kültürel gösteriden uzak kalmıştı. ADD GENEL MERKEZİ VE İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK BAYRAMI’NDA ADD’LİLER VE CUMOK’LAR ANKARA’DA BULUŞUYOR. Cumhuriyet Okurlarını Atatürkçü Düşünce Derneği ile birlikte ulusal egemenliğin doğduğu ilk Meclisimize yürümeye ve oradan da Anıtkabir'e saygı sunmaya çağırıyoruz. BÜTÜN CUMHURİYET GAZETESİ OKURLARI ÇAĞRILIDIR. CUMHURİYET’İNİZE SAHİP ÇIKIN! 22 Nisan 2006 23.30'da Fatih Ekspresi ile gidiş 23 Nisan 2006 23.30'da dönüş indirimli fiyatı: 40 YTL LÜTFEN YERİNİZİ AYIRTINIZ Son yer ayırma tarihi 19 Nisan Pazartesi 17.00’ye kadardır. İletişim ve yer ayırma: 0212 234 72 93 – 0532 266 43 42 0533 438 50 22 www.cumok.org eposta: istanbul?cumok.org Özgürlük ve din Özgürlük sorununu, din sorununu antikiteden bu yana sorgulayan Batı kültürü, demokratik sistemin aşağı çeken gücüne karşı, 17. yüzyıldan bu yana, rasyonel bir düşünce barajı geliştirmiştir. Fakat Türkiye böyle bir deneyime sahip olmadığı için aşağıdaki soruya bir yanıt bulmamız gerekiyor: 75 milyonluk bir devlet, 21. yüzyılda, toplumun en cahil sınıfının oylarıyla başa gelen iktidarların idaresinde nasıl yaşar? Bunun bugün yanıtı yok. İZMİR CUMOKADD İZMİR ŞB.'LERİNİ ÇAĞIRIYOR 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK BAYRAMI’NDA ANKARA'DA BULUŞUYORUZ Tüm yurttaşlarımızı Cumhuriyet Okurlarını, Atatürkçü Düşünce Derneği ile birlikte ulusal egemenliğin doğduğu ilk Meclisimize yürümeye ve oradan da Anıtkabir'e saygı sunmaya çağırıyoruz. CUMHURİYET'İMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN... 22 Nisan 2006 18.45 'te Mavi Ekspres ile gidiş 23 Nisan 2006 20.00’de dönüş indirimli fiyat 34 YTL. Yer ayırtılmasını rica ederiz. Yer ayırtmak için son tarih 19.04.2006 Bilgi ve yer ayırtmak için: 0 533 765 52 67 0 533 326 10 25 0 532 257 95 52 PANEL ve AÇILIŞ Ulu önder Atatürk’ün 125. doğum yılı nedeniyle planlanan etkinliklerin birincisi PANEL: ULUSAL EGEMENLİK ULUSAL GÜVENLİK Yer : AKM Toplantı Salonu Tarih : 22 Nisan 2006 PROGRAM AKIŞI: 1. 13.30 Saygı duruşu, İstiklal Marşı, Dinleti, ZKU Konservatuvar sanatçıları eşliğinde. 2. 14.00 14.30 Dayanışma kampanyasına destek verenlere teşekkür belgesi takdimi. 3. 14.30 16.30 Panel. 4. 16.30 17.00 Yeni şube merkezinin açılışı ve basın açıklaması. KATILIMCILAR: Rıza Zelyurt: GazeteciYazar. Emekli Alb. Cemil Denk: ADD Gn. Başkan Danışmanı İLGİ DUYAN TÜM HALKIMIZ DAVETLİDİR. ADDZONGULDAK ŞUBESİ YÖNETİM KURULU Adına Başkan Erol Sarıal www.cumok.org CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle