25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr F igaro’nundüğününekonuktum Mersin Devlet Operası Mozart’ın 250 yaş kutlamalarına ünlü yapıtıyla katıldı ELGİZ PAMİR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Edebiyat Ne İşe Yarar? Son zamanlarda okullarda yaygınlaşan şiddet eylemleri size ne düşündürdü? Bana ne denli kötü bir eğitim sistemimizin olduğunu. Genç insanlara birbirini sevmeyi öğretemeyen bir eğitim. Demek edebiyatsız bir eğitim alıyor gençlerimiz. Yoksa dünyaya şiddet yerine daha insanca bakabilmeyi öğrenirlerdi. Neden bıçak taşıma ya da sınıf arkadaşını öldürme gereği duyar bir genç? Bu ilkel duyguları onların kafasına hangi eğitim yerleştiriyor? ??? Edebiyatla uğraşanların, hayatlarını şiir, öykü, roman, deneme, eleştiri, anı, günce yazarak geçirenlerin arada bir durup hem kendilerine, hem de dünyaya sordukları bir sorudur, edebiyatın ne işe yaradığı. Emek verilen, yaratımından haz alınan ürünün varlığı tek başına doyurmuyor demek yazarı. Bir işe yaramasını, yararlı olmasını bekliyoruz. Söylentiye göre, Karagöz ile Hacivat, çalışanları eğlendiriyor, cami yapımını geciktiriyor diye boyunları vurulunca, yapı süreci daha da ağırlaşmış. Edebiyatımızın en kendi başına yaşamış kişiliklerinden Sait Faik de pek çok kez bu soruyu kendine sormuştur. ‘‘İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok. Her şey onun sayesinde, onunla güzel’’ demiştir bir öyküsünde. Orhan Veli de, ‘‘Bir şiir söylerim belki sizlere dair’’ der, ‘‘insan kardeşleri’’ne. ??? Edebiyatın yararından söz edilecekse, belki de en genel ama en geçerli etkisinden başlanabilir: Edebiyat insanı insan eder. Yeryüzüne dağılmış ayrı uluslardan ayrı dillerden insanları bir araya getirebilen, ortak değerler çevresinde toplayabilen ender güçlerden biridir edebiyat. Shakespeare, Balzac, Tolstoy ya da Yunus Emre okuduğumuzda, artık İngiliz, Fransız, Rus ya da Türk değil, yalnızca insan olduğumuzu duyumsarız. Bu özellik bütün değerli edebiyat yapıtları için geçerlidir. İnsanı, etnik ve kültürel farklılıklarından kurtarıp insan özellikleri içinde birleştirebilen bir güçtür edebiyat. Bütün önyargıların, koşullanmışlıkların dışlandığı bir alan. İnsani özellikler, bütün insanlar için ortaktır. Bilimlerin tersine edebiyat hayatın yalnızca belli bir alanını değil, bütününü kapsar. Bu nedenle hayatın en iyi, türlü katmanlarıyla kavrandığı, öğrenildiği alandır. ??? Edebiyattan yoksun yetiştirilen kuşakların, aynı zamanda ne denli hayat yoksulu oldukları da her gün yeni örneklerle ortaya çıkıyor. Trafikten kuyrukta beklemeye, belediye otobüslerindekilerden bankalardakilere insanların birbirlerine davranışlarına bakın. Çoğunun bir ormanda birbirine karşı kendi alanını savunmaya çalışan yabanıl yaratıklardan ne farkları var? İnsanı bu acınası duruma getiren, içinde yaşadığımız vahşi düzen. Ona karşı elbet siyasal alanda mücadele etmek gerekir. Ama siyasal mücadele tek başına yetmiyor. İnsanı insan kılan özelliklerinin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi, uygar insanlardan oluşan bir topluma giden yolun açılması, nitelikli bir edebiyat eğitiminden geçiyor. İyi konuşabilmek, düşüncelerini uygarca anlatabilmek, çok boyutlu düşünebilmek, öteki insanlarla derinliğine ilişki kurabilmek, hep edebiyat okuru olmanın insana sağladığı özellikler. Edebiyattan uzak toplumların dünyayı nasıl tehlikeli bir yere dönüştürdükleri gözler önünde. Birbirini boğmak için can atan insanlar, toplumlar ortalıkta. Öyleyse? turgay?fisekci.com Kısa yaşamı süresince klasik müziğin hemen her dalında yarattığı 626 yapıtla müzik tarihinin en verimli bestecilerinden biri olan, Aydınlanma’nın çiçeklendiği, felsefe ve buna bağlı olarak gelişen sanat akımları yönünden devingen bir dönem olan 18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Mozart’ın ilk operalarından ‘Lucio Silla’ Milano’da yorumlandığında genç besteci operanın yurdu İtalya’da beğenilerek benimsenmişti. Mozart’ın 11 yaşından yaşamının sonuna kadar bestelediği 22 operanın en az beş altısı bugün opera klasikleri arasında yer almakta ve tüm dünyada oynanmaktadır. Bunlardan biri de ‘Figaro’nun Düğünü’dür. ‘Commedia dell’arte’ etkisinde bir ‘opera buffa’ (güldürü operası) olan ‘Figaro’nun Düğünü’, töre dersi veren bir oyun olmaktan çok, dönemin yaşamına göndermede bulunan bir taşlamaydı. Gündelik yaşamdaki insanı odak noktasına alan Mozart, insan ruhundaki gelgitleri ezgilerinde ete kemiğe büründürmüştü. Geleneksel Fransız tiyatrosunun ilkelerini göz ardı edip ‘‘uşağı kahraman düzeyine yükselterek’’ efendiyi ikincil kişi düzeyine indiren devrimci bir yapıt olan oyun, Fransa Kralı XVI. Louis ve II. Joseph tarafından da yasaklanmıştı. Yozlaşmış soylu erkinin (aristokrasinin) töre dışı davranan tipleri Beaumarchais’nin oyununun devrimci yönünün göstergesiydi. Mozart’tan önce yalnızca izleyiciler açısından değil, karakterler açısından da üst sınıfa ilişkin bir sanat dalı olarak görülen opera konusundaki görüş, efendisine başkaldıran uşağı konu alan ‘Figaro’nun Düğünü’ ile değişti. 18. yüzyılın sonunda Viyana’da yaşayan Mozart, siyasayla ilgilenmemesine karşın derebeyliğin ve soylu erkinin yükünü omuzlarında olanca ağırlığıyla duyumsamıştı. Hizmetinden ayrılma kararını bildirmek üzere gittiği Salzburg Başpiskoposu Kont Colledo’nun yanında uğradığı aşağılanma konusunda babasına yazdığı mektupta ‘‘İn çağ için devrimci bir yapıt olan ‘Figaro’nun Düğünü’nün başkahramanı bir soylu değil, soylunun uşağıdır. İlk kez sıradan erkek ve kadınların, hizmetçi ve uşakların dünyasına girerek nasıl yaşadıklarına yakından tanıklık ederiz bu oyunda. O sanları onurlu ve soylu yapan kalbidir. Kont değilsem de içimde bir sürü konttan daha çok soyluluk var’’ diyen Mozart’ın bu sözleri, sanatçının onuruna ve özgürlüğüne düşkün, buyruk altında çalışmaya dayanamayan yapısını dile getirir. ‘Figaro’nun Düğünü’ adlı oyunu bestelemesi için başvurduklarında uygun bulmasının temelinde yaşamış olduğu bu onur kırıcı olay ve yapıtın konusu yönlendirici olmuştur. Sıradan Erkek ve kadınların dünyası... O çağ için devrimci bir yapıt olan ‘Figaro’nun Düğünü’nün başkahramanı bir soylu değil, bir soylunun uşağıdır. İlk kez klasik kahramanlar yerine sıradan erkek ve kadınların, hizmetçi ve uşakların dünyasına girerek, nasıl yaşadıklarına yakından tanıklık ederiz bu oyunda. Figaro, ‘‘Se vuol ballare, Signor Contino’’ aryasıyla soylu erkinin isteğe bağlı gücünden korkmadığını açıkca bildirir. ‘‘Eğer dans etmek istersen benim küçük kontum, denetleyecek olan benim, eğer okuluma gelirsen nasıl zıplayacağını gösteririm’’ sözleriyle gözdağı veren saldırgan arya, uşakların efendilerine karşı bir tür savaş bildirimidir. Opera’nın konusuna gelince: Efendisini kurnazlıkla alt eden uşak Figaro’nun öyküsüdür bu. Kont Almaviva, buyruğu altında çalışan kızların ilk gecelerini derebeyine bağışlayan geleneksel derebeylik alacağından vazgeçmiştir. Ancak yakında uşağı Figaro ile evlenecek olan karısının oda hizmetçisi Susanna’ya sevdalanınca bu kararından cayarak düğünü çeşitli gerekçelerle erteleme yoluna gider. Ne var ki kurnaz uşak Figaro, çevirdiği dolaplarla sonunda efendisine baskın çıkarak sevgili Susanna’sına kavuşacaktır. Derek Gimpel’in sahneye koyduğu operanın baş kişisi Figaro’da bas Hasan Alptekin, kurnaz uşak rolünü (etkileyici sesinin de katkısıyla) büyük bir beceriyle oynadı. Figaro’nun nişanlısı Susanna rolündeki Bengi İspir Özdülger, sesiyle olduğu kadar oyun yeteneğiyle de izleyenleri büyüledi. Cherubino rolündeki Nazlı Alptekin, yeniyetme delikanlıyı (soprano sesine karşın) inandırıcı bir biçimde canlandırdı. Konuk şef Aleksander V . Gonçerov’un yönettiği orkestra, gerek solistler, gerekse Alexei Vinogradski’nin yönettiği koroyla iyi bir uyum sergiledi. Seyhan Atamer’in klasik biçemdeki dekorları döneme uygundu. Çimen Somuncuoğlu’nun özenle hazırladığı kostümlerden ikisinin operanın girişindeki vitrinde sergilenmesi, izleyiciyi oyunun havasına sokması yönünden özgün bir buluş. Figaro’nun Düğünü operasına emeği geçen tüm Mersin Devlet Opera ve Balesi sanatçılarını gönülden kutluyorum. Düğün sona eriyor. Dönüşte, bir yandan Figaro’nun unutulmaz ezgisi kulaklarımda yankılanıyor, bir yandan da ekin (kültür) devrimini yaşama geçirerek bizlere bu olanakları sağlayan Yüce Önderimizi, minnetle ve saygıyla anıyordum. Anadolu Motifleri Sergisi açıldı Amasya’da emeğin, sevginin, sabrın desenleri MEHMET MENEKŞE AMASYA Nilüfer TopçuY elli’nin 66 parçadan oluşan Anadolu Motifleri sergisi Amasya Hazeranlar Konağı Sergi Salonu’nda açıldı. Serginin açılışını Amasya Valisi M. Celalettin’in eşi Zehra Lekesiz yaptı. Serginin açılışına Suluova Kaymakamı Osman Kaymak, EğitimSen Amasya Şubesi Kadın Sekreteri Çiğdem Atalay, çağrılılar ve sanatseverler katıldı. Sıvas Şarkışlalı olan sanatçı, anneannesi ve babaannesinden, doğup büyüdüğü yöreden çok etkilendiğini, bu sergiyi açarak onlara borcunu ödemek istediğini belirtti ve ‘‘Anadolu o kadar zengindir ki bir ucundan tutmak istedim bu renkliliğin’’ dedi. Nilüfer TopçuYelli, ‘‘Bir Selçuklu kadını gibi algıladığım renk, desen ve motifleri, 21. yüzyıl kadınlarının elde edebileceği malzemelerle şekillendirdim. Seçilen desen ve motiflerden Anadolu kadınlarının çocuk, doğa, insan ve hayvan sevgisi görülüyor. Ejderhalar, yıldızlar, gezegenler, ağaçlar, kuşlar, yılanlar.. bu desen yelpazesinin ne kadar geniş olduğunu gösterir’’ dedi. Serginin açılışında konuşan EğitimSen Amasya Şubesi Kadın Sekreteri Çiğdem Atalay, ‘‘Anadolu’daki kadınlarımızın emeği görünür kılınmalı. Kadın emeği değerlendirilmeli ki bizim torunlarımız bize borç ödemek zorunda kalmasınlar. Kadın sanatçılarımız desteklenmeli’’ dedi. Nilüfer TopçuYelli, Suluova İlçesi Halk Eğitim Merkezi’nde nakış öğretmeni. Anadolu motifleri sergisi nisan sonuna kadar açık. Oyun gördüğü yoğun ilgi nedeniyle, gelecek sezon da sahnelenecek Kuvayı Milliye kapalı gişe oynuyor CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın üç ay önce sahneye koyduğu Kuvayı Milliye Destanı, üç aydır kapalı gişe oynuyor. Ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in yazdığı, Anadolu insanının Kurtuluş Savaşımızdaki kahramanlıklarını etkileyici ve akıcı bir dille anlatan ‘Kuvayı Milliye Destanı’ büyük ilgi görmeye devam ediyor. Başkan Yılmaz Büyükerşen, Kuvayı Milliye Destanı’nın genç kuşaklara bilgi ve ders verecek nitelikte bir başyapıt olduğunu belirterek başta ulu önder Atatürk olmak üzere bağımsızlık savaşımızda emeği geçen herkesi bir kez daha rahmet ve minnetle andıklarını söyledi. Türkiye’nin bugününde çok büyük anlam taşıyan oyunu izlerken, oyuncuların kitleler halinde oluşturdukları tablo karşısında oyunu izleyen herkesin etkilendiğini de belirten Başkan Büyükerşen, ‘‘Oyuncuların sahnede oluşturduğu görüntülerin heykellerini yapmayı ve Eskişehir’in çeşitli köşelerine koymak istiyorum. Umarım bu isteğimi gerçekleştirme olanağım olur’’ dedi. Kuvayı Milliye oyunu, gördüğü yoğun ilgi nedeniyle, sezon sonuna kadar ve gelecek sezon da sahnelenecek. 2 FARKLI YAZILI KAYA VE MOR TAKA Üç kentten yazın dünyasına... Kültür Servisi Çorum’dan ‘Yazılıkaya’, Eskişehir’den yine ‘Yazılıkaya’ adıyla çıkan, kendi deyimleriyle bir ‘şiir yaprağı’ ve Trabzon’dan ‘Mor Taka’ adlı ‘şiir ve kent kültürü’ dergisi... ‘Mor Taka’, ‘‘rüzgâr muhalif esmezse yılda 4 kez demir alıyor’’, üç ayda bir yayımlanan derginin dördüncü sayısı okurla buluşmuş 2006 kış/bahar sayısı olarak. Genel yayın yönetmenliğini Yaşar Bedri Özdemir’in yaptığı dergiye www.mortaka.com adresinden ulaşılabilir. Derginin yeni sayısında Mario Levi ile yapılan söyleşiden Picasso’nun sanatı üzerine bir yazıya, Metin Cengiz’in kaleminden bir değerlendirmeden şiirleriyle birçok şairimize, zengin bir içerik ulaşıyor okura. Eskişehir’in ‘şiir yaprağı’ ‘Yazılıkaya’, özgün bir sayfa düzeniyle çıkıyor okurun karşısına. Ayda bir çıkan yayının yazı işleri müdürü Erol Büyükmeriç, yayın kurulunda da Haydar Ergülen, Rahmi Emeç ve Olcay Özmen kendisiyle birlikte çalışıyorlar. Dergiye katkıda bulunanlar arasında Ahmet Necdet, Salih Bolat, Onur Pancarcı da var. ‘Şiir yaprağı’yla ‘yazilikayarahmi @yahoo.com’ adresinden ilişki kurulabilir. Çorum’da, ‘Çorum Haber’in eki olarak aynı adla çıkan 12 sayfalık bir dergi görünümdeki ‘Yazılıkaya’nın yönetim kurulu başkanı Orhan Özsaraçoğlu. Yayın kurulunda Abdullah Ercan, Adnan Binyazar, Muzaffer Gündoğar, Bahri Güven, Gazanfer Eryüksel, Altan Özeskici, Necla Özeskici, Kenan Yaşar, Attila Laçin, Ahmet İlbars yer alıyor. Ekte, şiir, yazı, öykü ve denemelere yer veriliyor. Bu sayıda Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sina Akyol, Kenan Yaşar, Mahmut Tunaboylu, Atila Laçin imzaları dikkat çekiyor. Dergiye ‘www.corumhaber.net’ adresinden ulaşılabilir. Trabzon’dan Batum çıkarması AHMET ŞEFİK BATUM Necati Zengin ile ünlü Gürcü yönetmen Varlam Lali Nikoladze’nin kurduğu Trabzon Sanat Tiyatrosu, kuruluşundan 13 yıl sonra Gürcistan’da, Batum’da oyun sahneleyerek ilk kez yurtdışına açılmış oldu. Yılmaz Onay’ın yazıp Necati Zengin’in yönettiği Karagöz’ün Muamması adlı oyunun Batum Üniversitesi’nde sahnelenmesi, Karadeniz’in bu iki önemli kentinin yakınlaşmasında önemli bir ilk adımı oluşturdu. Trabzon Belediyesi ile Batum Belediyesi, bir süredir, kardeş kent ilişkilerini geliştirmek için sanat ve kültür etkinliklerinde işbirliği yapıyor. Trabzon Sanat Tiyatrosu’nun 23 kişilik bir kadroyla Batum’a gitmesi, Batum’daki Türk Başkonsolosluğu’nun da katıldığı bu işbirliğiyle gerçekleşti. Batum’da iki gün kalan Trabzonlu sanatçılar, Batum Belediye Başkanı Nurman Beridze ve diğer yetkililerle bir araya geldiler. Beridze, Türkiye’den daha çok sanat ve kültür topluluğu beklediklerini söyledi. Kafile başkanı Ernul Arslan ise, Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu’nun selamını getirdiğini belirterek ‘‘Pek çok ortak değere sahip Batum ve Trabzon halklarının birbirlerine biraz daha yakınlaşmasına katkı sunduysak ne mutlu bizlere’’ diye konuştu. Trabzon Sanat Tiyatrosu’nu, Batum’da, büyük çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu bir seyirci kitlesi izledi. Salonu dolduranlar arasında, Batum’da yaşayan Türk Yazma eserler sayısal ortama aktarıldı İBRAHİM KARAASLAN DİYARBAKIR Diyarbakır Ziya Gökalp Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bulunan 1984 yazma eserin 1400’ü Mart 2005’te başlayan çalışma sonucunda sayısal ortama aktarıldı. İl Halk Kütüphanesi Müdürü Mehmet Aydın, diğer eserlerin de sayısal ortama geçirilebilmesi için çalışmaların tüm hızıyla sürdüğünü belirterek hedeflerinin çalışmayı bu yıl bitirip bir an önce okuyucuların bu hizmetten yararlanmasını sağlamak olduğunu söyledi. 1987 yılından bu yana Yazma Eserler Kütüphanesi’nin açık olduğuna dikkat çeken Aydın, kütüphanede araştırmacıların yararlandığı dini, felsefi, tarihi, tıbbi eserler olduğunu vurgulayarak ‘‘Eserler elyazması ve yılların vermiş olduğu yıpranmışlıklar var. Sayısal ortama aktarılması eserlerin daha da yıpranmasını önleyecek’’ dedi. Böylece eserlerin kopyalarının isteyene küçük bir ücret karşılığında verilebileceğine de dikkat çeken Aydın, ‘‘Dijitale aktarılmaları sayesinde eserlerin yıpranması da engellendi. Eserleri daha önce ödünç verme imkânımız bulunmamaktaydı. Ayrıca eserler fotokopilerinin çekilebilmesi için de uygun durumda değildi’’ diye konuştu. ? Necati Zengin ile ünlü Gürcü yönetmen Varlam Lali Nikoladze’nin kurduğu Trabzon Sanat Tiyatrosu, kuruluşundan 13 yıl sonra Gürcistan’da, Batum’da oyun sahneleyerek ilk kez yurtdışına açılmış oldu. ler, Türk kökenliler, Batum’un Türkiye Başkonsolosu Şevki Mütevellioğlu, Batum’da bulunan Tuğgeneral Yücel Özçelik, Batum Üniversitesi Rektörü Nugyar Mgeladze, askeri eğitim amacıyla Batum’da bulunan Turgut Reis gemisinin komutan ve mürettebatı da vardı. Oyunda Karagöz’ü Süleyman Sırtkaya, Hacivat’ı Mehmet Fukul, Karagöz’ün karısını Songül Nadir Kamber, Frenk’i Çağla Kuğu, Zenne’yi Filiz Aydın, Çelebi’yi Bülent Şan, Kalantor’u İbrahim Gürsoy, Hemşeri’yi Ramazan Uzun, Beberuhi’yi 14 yaşındaki ilköğretim öğrencisi Ezanur Reis, Matiz’i İbrahim Gürsoy, Aragoz’u Aykut Güner, Punç’u Yusuf Karaosman canlandırdı. Dekorun Şeker Mumcu’ya, kostümün Filiz Aydın’a, ışığın Ramazan Uzun ile Aykut Güner’e, efektlerin Filiz Aydın ve Ramazan Uzun’a, müziğin Yakup Kalaycı’ya, müzik yapımının Altın Plakçılık’a, suflözün Ezanur Reis ve Bülent Şan’a ait olduğu oyunun yönetmen yardımcılığını da Süleyman Sertkaya ile Songül Nadir Kamber üstlenmişti. Yönetmen Necati Zengin, oyunda geleneksel Türk tiyatrosu karakterlerini modern bir biçemde yorumladıklarını belirtti. Başta Karagöz oyunu olmak üzere geleneksel sanatlara ve karakterlere yeterince sahip çıkılmadığını öne süren Zengin, ‘‘Tiyatro eğitimi veren okullarda Karagöz yok ne yazık ki... Neden olsun ki... Çünkü Karagöz, halk kültürüyle beslenir, her zaman halktan yanadır, hazırcevap, nüktedandır. Bundan da önemlisi, bu kadar zaman geçmesine karşın hâlâ değerinden bir şey kaybetmemiştir halkın gözünde. Bu anlamda da çağdaş, toplumsal eleştirici ve taşlamacıdır’’ dedi. Zengin, modern tiyatro tekniklerini kullanarak eğlenceli bir KaragözHacivat oyunu ortaya koyduklarını, büyük zorluklar içinde yaşama savaşımı veren bir amatör tiyatro olarak Türk tiyatrosuna katkıda bulunmaya çalıştıklarını söyledi. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle