13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Hesaplaşma Ayşegül Tacir: ‘‘Bu vatandan yetişen Kemal’lere günümüzde alçakça ihanet eden Kemal’lerden elbet bu millet hesap soracaktır.’’ Ya ğ m u r E k i m Talabani, Türkiye’nin itibarıyla oynuyormuş... ‘‘Ne de olsa hamili kart sahibi Bush’un yakinidir!’’ 17. ve 18. yüzyılda yaşamış İngiliz yazar Daniel de Foe’nin ıssız adaya düşen kahramanı Robinson Crusoe’nun öyküsü ünlüdür. Robinson adaya sonradan gelen zenci köle Cuma’nın da yardımıyla ayakta kalır ve uzun yıllar sonra Britanya’ya döner; mutlu sona ulaşır. İstanbul Barosu Genel Sekreteri avukat Hüseyin Özbek, bu ünlü romandan yola çıkarak diyor ki: ‘‘İngiliz emperyalizminin palazlandığı dönemde yazılan bu roman, İngiliz ‘Kızıl Elma’sının ufuklarını çizmekte; Britanya Krallığı’nın Anglosakson yurttaşlarının yayılmacı ihtiraslarını kamçılamaktadır. Dünyanın bütün karaları, denizleri, bakir, zengin, ıssız adalar beyaz efendiyi beklemektedir. Deri rengi ne olursa olsun, beyaz efendiye bağımlılığı reddedenler tepelenecek, itaatkâr Cumalar’ın hizmet sunmasına izin verilecektir! Mesajın benzerlerini başka BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Erdoğan: ‘‘Kimse bizi tutamaz!’’ Hangi konuda? Gecikmeli Müberra Şimşek: ‘‘Yahya Kemal Beyatlı ‘Siyasette doğru her zaman geç söylenir’ demişti. AKP’li Turhan Çömez’i geç de olsa öncülük yaptığı için kutluyorum.’’ romanlarda, filmlerde de görmüşüzdür. Aradan geçen yüzyıllardan sonra ‘ilkel kabile’ler ancak belgesellerde kalsa bile, yeryüzünde artık ıssız adalar kalmadı. Uygarlığa koşut olarak Cuma’lar da gelişti, kentlileşti. Cuma’lar artık yalnızca kabileler değil, ülkeler, devletler, şirketler yönetiyor. Entelektüel Cuma’lar, yazar çizer Cuma’lar, bürokrat Cuma’lar, siyasetçi Cuma’lar, diplomat Cuma’lar kol geziyor. Yüzyılların deneyimiyle daha ince yöntemler keşfeden günümüz emperyalizmi Cuma’ları eğitti, uluslararası sermayenin yerli işbirlikçileri olarak gökdelenlere, siyasetin zirvelerine taşıdı. Cuma’lar farklı kökten gelseler bile birbirleriyle sonsuz bir uyum içindeler. Köktendinci Cuma’yla Cuma’lar ateist Cuma’nın, göz yaşartıcı dayanışmasında bu nedenle yadırganacak bir şey yoktur. Son yıllarda bizim Cumalar sivil toplumcu takılıyorlar. Resmi olan, ulusal olan her şeye karşılar. Fakat Atlantik ötesinin ve AB’nin resmi ve ulusal talimatlarına selam duruyorlar. Malumdur ki; Cumalar’ın genetik kodlarında efendiye hizmet, kötü zencilere husumet vardır! Çünkü günümüzün kötü zencileri, ulus devletlerdir. Bu arada Cumalar’ın şu günlerde adliye mesaileri çok yoğun. Duruşma salonlarına kadar girip yargıç kürsüsüne tehditler yağdıran efendi sahiplerin önünde, ardında, yanında kan ter içinde sadakatlerini ispata çalışıyorlar. Bizim Cumalar’ın efendilerine sadakatle hizmetlerini tarih kuşkusuz layık olduğu şekilde değerlendirecektir. Tıpkı mirasçısı oldukları, önceki Cuma’lar gibi.’’ Zafere, Başarıya Susamışlık Çağın ilk çeyreğinden beri başarı ve zafer bizim toplum olarak hasretlik türkümüz oldu. 80 yıldır paltomuzu Mustafa Kemal kültüne asmış durumdayız. Tek ortak hikâyemiz M. Kemal oldu. Bazen dibinde, bazen eteğinde kimler durmadı ki M. Kemal’in. Ne çok garabete çadır oldu M. Kemal. Zaman zaman da düşmanları bile bayrak yaptı M. Kemal’i. Uyduruktan destanımsı ağıtlar mı yakmadılar, timsah gözyaşlarıyla sele suya mı katmadılar. Çağın başında büyük efendi İngiliz emperyalizmiydi. ABD kurdu, büyüme çağındaydı henüz. Sovyet devrimi yeni ve çocuktu, ikinci kutbu oluşturması 2025 yıl aldı. Dünyayı etnik ve dinsel formatına göre yönlendirdiler. Etnik ve kültürel ama bağımlı yönetimler oluşturdular. İler tutar tarafı olmayanlara da bizatihi sömürge valileri atayarak klasik sömürgecilik sürecini yaşattılar. 18501950, yaklaşık yüz yıl İngilizler emperyalizmin öncüsü, efendisi, öğretmeni oldular. Valileri, ajanları dünya mazlum halklarına karne verdi. Geleceğine dair don biçti. İşbirlikçi, dalkavuk yetiştirdiler. Bizde bile İngilizci, Fransızcı, Rusçu paşalar az mıydı! Damat Ferit, uşakların süzmesi değil miydi? Mahmut Nedim (Of) Paşa bile Damat Ferit’lerin, Kamil’lerin eline su dökemez hale gelmedi mi? ??? Türkiye’deki iktidar oyunları, dünya efendilerinin satranç tahtasında oynanmadı mı? Kendi yağında kavrulmayı M. Kemal öğretmeye çalıştı. I. Dünya Harbi yıkımı olmasa belki onlar da başaramazlardı. İngiliz emperyalizminin temel politikası küçük küçük, muhtaç, kendi kendine yetmeyen ülkeler oluşturmaktı. Osmanlı’nın yıkılıp kristalize olmasında bu temel felsefe hâkim oldu. Biz 1945’ten beri yeni efendilere yaranma, yardaklık etme gibi taze düstur kazanınca adam yetiştirmek yerine uygun eleman yetiştirmeyi hedef almadık mı? Ceketinin içinde kaybolmuş, elleri önünde el pençe divan duran politikacımemur cenneti haline gelmedik mi? O kadar abarttık ki Türkiye aleyhine yapılan oylamalarda efendinin yanında yer aldık. Onunla oy kullandık (Habitat II İstanbul’da yapıldı. Niye İstanbul’da yapıldı diye başkanı hakkında soruşturma açılınca Türkiye delegesi ki büyükelçi ABD yanlısı oy kullandı. Bunu ne gören oldu ne de duyan). Başarıya susamış gariban halkımız spor karşılaşmasında sevindirik olup bir gole karşılık bir sürü garibanı balkonda vurarak kurban etmedi mi? Birisi gazoz (CocaCola) müdürü olunca hakkında bir yığın menkıbeler yazmadı mı boyalı basınımız? Yarım sayfa resimli haberlerle gazoz müdürünü boy boy tanımadık mı? Elin tuzlu ekmeğini baklava niyetine az mı yedik! Dünya Bankası’nın 20 yardımcısından biri bizden olunca, Hakkâri’den Edirne’ye kadar sevindirik olup adamı başbakan yapmaya kalkmadık mı? O bankada iyi av çıkarsın diye her yoksul ülkeden bir müdür muavini atamazlar mı? Bizimki gelince Dünya Bankası battı mı? ??? Üç kuruş için (hem de borç) bu ilk eğilmemiz mi? 1858’de Miles diye Fransızların tren müdürü, istikraz çıkararak yüzde 200 faizle bize para verip sonra da batmamıza sebep olmadı mı? Borçlanmayı başarı sayan, zengin kapısında el pençe durup onları kutsayan bizim gibisi var mı acep? Yeni efendinin bize vali göndermesine, askeri güç göndermesine ne hacet. Bizdeki işbirlikçi, uşak sayısı, onların bile dilinin tutulmasına sebep olacak kadardır. Yaranmak ve yaltaklık etmek için parti kuranlarımız var. Ben daha iyi bekçilik yaparım yarışmasını az mı bulduk. Ne kadar zavallı olduğumuzu iki şeyle göstermek istiyorum. Taylan Özgür, Commer’in arabasını yaktı diye onu sokak ortasında kurşuna dizdiler. Türk ‘‘rambo’’su Polat Alemdar, şimdiden toplumsal mit haline geldi. Bunun şaka olduğunu sanırım ABD biliyordur. Yoksa o ıvır zıvır filme göz yummazlar. Ancak bizim gibi akıl fukaralarının gönlüne su serper. [email protected]/Faks: 0212 672 73 79 SESSİZ SEDASIZ (!) İğneada’ya nükleer santral planı OTOMOBİLLE İstanbul’a üç saatlik yolda, Bulgaristan sınırına 20 kilometre uzakta Karadeniz kıyısındaki İğneada’yı bilirsiniz. Peki şu günlerde İğneada dostlarının ne dediğini biliyor musunuz? ‘‘İğneada, ülkemizin en uzun kumsalını, su kuşlarının konaklama ve üreme alanı olan beş gölü barındıran, oksijen deposu bir atmosfere ve ormanla denizin iç içe olduğu doğaya sahip bir cennettir. Bu cennet aynı zamanda Trakya’nın akciğeri ve su deposudur. Halkı ormancılık ve balıkçılıkla geçinir. Bu yöremizi daha da geliştirmek için ne yapılabilir? Ormancılık ve balıkçılık desteklenebilir, turizmcilik geliştirilip, butik oteller açılabilir, günübirlik turlar düzenlenebilir, değil mi? Hayır tüm bunlar düşünülmüyor. Nükleer santral kurulması için düşünülen yerler arasında İğneada da yer alıyor. Nedeni, nüfusunun az olması, deniz kenarında ve depreme karşı sağlam bir zeminde bulunması, ayrıca İstanbul, Bursa ve Kocaeli’ne yakın olmasıymış! Santral için ‘ekonomik’ bir yermiş! İğneada’lılar daha geçen yıl ‘kesinlikle burada santral kurulmayacak’ diye kendilerine söz verildiği için, bu ani gelişme karşısında hazırlıksız yakalandılar. Daha tepkileri tek merkezde yürütecek bir oluşum başlamış değil. Trakya’da dağınık birtakım oluşumlar başladı. İğneada Belediyesi 19 Mart Pazar günü panel düzenliyor. İğneada kıyısındaki Murat Can Restoran’daki panele tüm çevrecilerin desteklerini bekliyoruz.’’ Süleyman Ekim: ‘‘Başbakan, “attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıkıyor‘‘ demiş ama tümünün yalan çıktığını söylememiş.’’ Birçok İthalat Akif Kökçe: ‘‘Bozguncular şimdi de ‘ithal doktorlar hastalarıyla nasıl anlaşacak’ diye soruyor. Bu da dert mi? Anlaşamazlarsa hasta ithal edilir!’’ 3 Mart 1924’teki TBMM MERİÇ VELİDEDEOĞLU 82 yıl önce bugün 3 Mart günü TBMM oturumunun gündemi, dört ay önce ilan edilen ‘‘Cumhuriyet’’in yapısını, nitemini belirlemekti. Bunun için 1923 Devrimi’nin doğrultusunu, yolunu iyice belirleyen üç yasa bu tarihsel oturumda ele alınacaktı. Bilindiği gibi kısaca ‘‘Şeriye ve Evkaf Bakanlığı’nın Kaldırılması’’, ‘‘Öğretim Birliği’’, ‘‘Halifeliğin Kaldırılması’’ başlıklarıyla anılan yasaların son ikisinden bilinen nedenlerle sık sık söz edildiği halde ilk yasa hakkında pek konuşulmaz, genelde bir bakanlığın kaldırılması gibi algılanır. Oysa 3 Mart sabahı ilk oturumda ele alınan 14 maddelik bu yasanın birinci maddesi başlıbaşına bir yenilikti; yepyeni bir uygulamayı ortaya koyuyordu. Bu ilk madde günümüz Türkçesi ile şöyle diyordu: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’nde, halkın dünyaya ait işlerinin görülüp çözüme bağlanması TBMM’nin koyacağı yasalarla olur. Yüce İslam dininin inanca ve ibadete ilişkin kurallarının ve işlerinin yürütülmesi ve dinsel kurumların yönetimi ise yeni kurulacak olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na aittir.’’(*) Demek ki toplumun dünyasal yaşam alanı ile dinsel yaşam alanı birbirinden ayrılıyor, yüzlerce yıldır süren bu birliktelik son buluyor, dünyasal yaşam alanı ile ilgili bütün düzenlemelerin, zamanla doğan ihtiyaçlara göre, TBMM’nin çıkaracağı akılcı yasalarla sağlanacağı bildiriliyordu. Bunun bir belirtisi de yasa tasarısındaki ikinci madde ile, şeriatı düzenleyen, kollayan, uygulamasını sağlayan Şeriye Bakanlığı’nın kaldırılmasıydı. Böylece dört ay önce ilan edilen ‘‘Cumhuriyet’’in bir şeriat yönetimi, bir şeriat cumhuriyeti olmayacağı açıkça ortaya konmuştu. Bu yepyeni bir dönüşümdü, daha doğrusu ‘‘devrim’’ci bir adımdı. Dahası bu ilk yasa tasarısı önerilip onaylanmasaydı sonraki oturumda ele alınarak kabul edilen öteki iki yasanın anlamı da gerektiği ölçüde açık olmayacaktı. Ayrıca başta Türk Yurttaşlar Yasası (Türk Kanunu Medenisi) olmak üzere öteki ‘‘Devrim Yasaları’’nın temeli de bu yasa tasarısıyla belirleniyordu. 82 yıl önce 3 Mart 1924 günü bu üç yasayı tartışıp onaylayan TBMM, 1920’de açılan ‘‘İlk Meclis’’ten sonraki ‘‘İkinci Meclis’’ti. Bir ‘‘Devrim Meclisi’’ olarak da anılıp tarihe geçen bu Meclis, yeni bir seçimin sonucunda belirlenmişti; hep bilindiği gibi adayların seçiminde oldukça özen gösterilmişti. Dönemin şairleri, yazarları, örneğin Samih Rıfat, Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ağaoğlu, Yunus Nadi, Mazhar Müfit Kansu v.ö. milletvekili olarak Meclis’te yer almışlardı; hatırı sayılır miktarda da din adamı olan milletvekili vardı. Sözünü ettiğimiz yasayı TBMM’ye sunan elli kişilik grubun başını çeken de bir din adamı olan Halil Hulki Efendi’ydi. Kendisi halkını temsil ettiği Siirt ilinin bir müftüsüydü; ve yalnız bu yasaya değil art arda gelecek öteki ‘‘Devrim Yasaları’’nın önerilerine de imza atacaktır. Altı dönem milletvekilliği yapan Halil Hulki Efendi, soyadı yasası çıktığında kendine yakışan bir soyadı alır, Halil Hulki Aydın olur. 3 Mart’ın bu ilk yasa tasarısı dil yönünden kısaca tartışılır. Tasarı metninde yer alan ‘‘Umuru Diyaniye’’ yerine ‘‘Diyanet İşleri’’ denmesini isteyen Türkçeci milletvekili Tunalı Hilmi’nin önerisi kabul edilir. Yasa başka bir itiraza uğramaz, oybirliğiyle Meclis’ten geçer. 82 yıl önce böyle kökten değişiklik getiren bir yasayı, ardından ‘‘Öğretim Birliği’’ Yasası’nı, özellikle halifeliği kaldıran yasayı kabul etmekte kenetlenen ‘‘İkinci Meclis’’ üyelerinin tutumu, günümüzde ülkenin baş aşağı gidişi karşısında bir araya gelemeyen bizlerin davranışıyla kat kat değerlenmektedir. İktidar Partisi AKP milletvekilinin laik TC’de, mahkemelerin Kuran’a göre karar vermelerini istemesine gereken tepkiyi gereken boyutta göstermeyen bizlerin, 82 yıl önceki temsilcilerimizin anısı önünde başı eğiktir. Işıklar içinde yatsınlar. (*) TBMM Tutanak Dergisi, Devre II, Cilt 7, 3.3.1340 (1924) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Türkiye ile 1 İran arasındaki sınır kapısı. 2/ 2 Oylumlu... Sürülmemiş, ot 3 bürümüş tarla. 4 3/ Genellikle 5 gömlek yapmakta kullanı 6 lan çizgili ve 7 ince pamuklu 8 kumaş... “çıkınca ortaya 9 mazi silinmeli’’ (Tev1 2 3 4 5 6 7 8 9 fik Fikret). 4/ İşaret... 1 Z İ V İ R C İ K İnce yufka biçiminde 2 T A K kurutulmuş meyve ez U V A L A 3 F E S Ş A İ B E mesi. 5/ Uluslararası A Ş Af Örgütü’nün simge 4 A Z A M E T L A A Y N A si... İlgi çekici ve deği 5 O K UMA N şik kimse. 6/ Sır... İn 6 T E san sesiyle ezgili sesler 7 U S T U F A T O çıkarma, müzik yapıt 8 K U L U N B U larını seslendirme sa 9 G İ Z E K S A Z natı. 7/ Kök, asıl, temel... Bir yapıt ya da yazının son bölümü. 8/ Tatlı bir kavun cinsi... Utanç duyma. 9/ Önceleri Atatürk’e tahsis edilmiş, 1951’den sonra ise okul gemisi olarak kullanılmış ünlü yat. Esas No: 2005/655 Davacı Şükrü Yavuz tarafından ağabeyi Mehmet Yavuz’un 1986 yılında İstanbul Yeşilköy açıklarında çalıştığı Sofuoğlu gemisinde kum alırken düşerek kaybolduğu, bugüne kadar kendisinden haber alınmadığı gibi ölü ve dirisine rastlanılmadığı bildirilerek gaipliğine karar verilmesi istenilmiş olmakla, Kastamonu İnebolu Hacıibrahim köyü C:0042 S:0010 K.sıra no: 0061’de nüfusa kayıtlı, Hamdi ve Makbule’de olma 1970 doğumlu MEHMET YAVUZ hakkında bilgisi olanların TMK’nun 33. maddesi uyarınca ilan tarihinden itibaren 6 ay içinde mahkememize başvurarak bilgi vermeleri, Mehmet Yavuz bu süre içinde ortaya çıkmaz ya da kendisinden haber alınamaz ise gaipliğine karar verileceği ilan olunur. 22.02.2006 (Basın: 8558) PENDİK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Potansiyel. 2/ Faiz... Eski Mısır inanışında ana tanrıça. 3/ Fas’ın kuzeyindeki sıradağlar... Ender, seyrek... Tantal elementinin simgesi. 4/ Uluslararası Basın Enstitüsü’nün simgesi... AIDS’e neden olan virüs. 5/ Hac zamanı dışında Kâbe ve diğer kutsal yerleri ziyaret etme... Muma batırılmış fitil. 6/ Bir nota... Antik çağlarda basılmış altın ya da gümüş para. 7/ II. Abdülhamit’in sürgüne gönderildiği Selanik’te ikamet ettiği köşkün adı. 8/ ‘‘Kul olayım kalem tutan eline / ahvalimi Şah’a böyle yaz’’ (Pir Sultan Abdal)... Dünyanın tek kuyruksuz kedi cinsinin adı. 9/ Vurmalı bir çalgı... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle