12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Bu hafta gösterime giren yapımların her biri başka bir özelliği için görülmeye değer 15 Beş filmden biri size göre olabilir Saklı (Cache) KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Brüksel’den Bakınca Geçen hafta bir günlük Brüksel yolculuğumuz yazı gününe denk geliverince ayrılığımızın süresi uzadı. Şimdi, iki haftalık bir süreyi bir sütuna sığdırmak gibi zorlu bir görevle karşı karşıyayım. Bu süre içinde o kadar çok şey oldu ki, hangi birinden söz etsem? En iyisi, söze Brüksel’den başlamak. İstanbul’u 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkentlerinden biri yapma macerasında dönüm noktasına geldiğimiz söylenebilir. Uzun bir süredir devam eden çalışmalar sonucu hazırlanan proje dosyası Avrupa Birliği’ne sunuldu. Önümüzdeki hafta uluslararası jürinin karşısına çıkılacak ve sonuç alınacak. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu’ndaki sunuş bu doğrultuda yapılmış bir lobi çalışmasıydı. Farklı partilerden yirmi kadar parlamenterin katıldığı toplantının izlenimlerini Zeynep Oral’dan okumuş olmalısınız. Ben size, Brüksel’den bakınca İstanbul’un nasıl göründüğünden söz etmek niyetindeyim. Oldukça klostrofobik bir kent Brüksel, eğer AB’de ya da parlamentoda bir işiniz yoksa sıkıntıdan patlayabilirsiniz. O zaman yapacağınız tek şey, kenti çepeçevre saran kültürel etkinliklere kendinizi teslim etmek olmalı. Bense ancak havayı koklamaya zaman bulabildim. Nerede ne var, neler kaçırıyorum kabilinden. Brüksel müzeleri her zamanki gibi birbirinden önemli sergilere ev sahipliği yapıyor. BOZAR, yani Güzel Sanatlar Sarayı, Çağdaş Sanatlar Müzesi, Uluslararası Kent ve Mimarlık Merkezi ve daha yüzlerce galeri... Anima 2006Uluslararası Animasyon Filmleri Festivali dolu dizgin devam ederken Belçika Sinemateki’nin Sinema Müzesi’nde sinema dergisi ‘‘Film&Televisie’’nin 50. yılı onuruna bir toplu gösterim var. Konserler derseniz, Liza Minelli’den Savina Yannatou’ya uzanan bir liste çıkıyor karşınıza. Ya dans?.. Modern dansın en fazla geliştiği ülkelerden biri olan Belçika’da şu günlerde çağdaş Avusturya dansının ustalarını, Bolşoy balesini, Pina Bausch’un topluluğu Tanztheater Wuppertal’i ya da bu yıl İstanbul’da da izleme şansını bulacağımız Anne Teresa de Keersmaeker’in yapıtlarını izleyebilirsiniz. İstanbul’a dönerken izleyemediğim yapıtlara mı yanayım, yoksa iki kentin kültürel yaşamlarına damgasını vuran politikalar arasındaki uçuruma mı, bilemedim!.. Evet, İstanbul’da son yıllarda Avrupa’nın büyük kentlerini aratmayan bir dinamizm var. Yolu İstanbul’dan geçmeyen sanatçı yok gibi. Ama, arada temel bir fark var. İstanbul sanat ortamı, her geçen gün biraz daha özelleşiyor. ‘‘Özelleşelim, güzelleşelim’’ özdeyişi ile büyüyen kuşakların elbette bu gidişe itirazları yoktur, ama yolu Brüksel’den geçmek durumunda olan Türkiye’nin şapkayı önüne koyup düşünmesinde yarar var. Önümüzdeki aylarda eğitim ve kültür maddesi müzakereye açıldığında Avrupa’nın ilk soracağı soru, bütçenizin yüzde kaçını kültürsanata ayırıyorsunuz olacak, hiç kuşkunuz olmasın. Ve tabii, bu paranın yüzde kaçının maaşlara, yüzde kaçının üretime gittiği sorulacak. Avrupa’nın sanat politikalarına damgasını vuran husus, kültür ve sanatın bir kamusal görev olduğu bilincidir. Bizde ise şu kültür işini özel sektöre tamamen devretsek de kurtulsak görüşü hâkim. Yalnızca merkezi hükümet açısından değil, yerel yönetimler açısından da durum farklı değil. Sanata değer veren, katkı sunan kaç belediyeden söz edebilirsiniz? Beşiktaş Belediyesi, oluşturduğu KültürSanat Platformu ile (Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Çağdaş Sanatlar Galerisi, ustaları anma geceleri ve ‘‘St. Petersburg Senfoni Orkestrası’’ konseri ilk anda akla gelen başarılı çalışmalar); Kadıköy Belediyesi, Işıl Özgentürk’ün gerçekleştirdiği film atölyeleri ile Şişli Belediyesi kurduğu Senfoni Orkestrası ile güzel örnekler oluşturuyor. Büyükşehir belediyesi de farklı mekânlarda yoğun bir etkinlik programı sürdürüyor. Özellikle, Cemal Reşit Rey’deki programların kalitesi övgüye değer. Geleneksel kültürle evrensel kültürü buluşturan bu merkezde hemen her akşam ilginç bir etkinlik var. Sanat ortamının göbeğindeki Beyoğlu ise sanata ilgi duymuyor. Daha pek çok belediyemiz gibi... Avrupa’da ise yerel yönetimler, kentin kültürsanat alanındaki üretimini birinci derecede önemsiyor, hatta başarısının temel ölçütü kabul ediyor; kentlinin yaşam kalitesini yükseltmek için uğraş veriyor. Ve tabii, sivil toplumla birlikte, dayanışma içinde yapıyor bu işleri. Avrupa Kültür Başkenti projesi çerçevesinde, devlet, yerel yönetim ve sivil toplum birlikte iş yapmayı deneyecekler. Kolay olmayacak elbet, ama bir yerden başlamak gerek. vecdisayar?yahoo.com 2005 Cannes Festivali’nde Michael Haneke’ye en iyi yönetmen ödülünü kazandıran Saklı, bugün gösterime giren yeni filmler arasında haftanın en iyisi olarak öne çıkıyor. 1990’lı yıllarda Benny’nin Videosu’ndan Yedinci Kıta’ya, Ölümcül Oyunlar’dan Kurdun Günü’ne kadar uzatılacak nice filmiyle sinemaseverler arasında özel bir hayran kitlesi edinen Avusturyalı Michael Haneke, son filmi Saklı’da, kimin gönderdiği belirsiz video kasetlerle hayatları altüst olan, huzuru kaçan, düzeni bozulan, tipik bir burjuva ailesinin sarsılışını, çatır çatır süregiden bir psikolojik gerilim havasında hikâye ediyor. Kendisinin ve ailesinin gizlice çekilmiş görüntülerini, birtakım ürkütücü çizimleri içeren bazı video kasetleri gönderilen Laurent ailesinin, televizyonda edebiyat programları yapan reisi, saygın Fransız vatandaşı Georges (Daniel Auteuil), bu işi Cezayir asıllı Macit’in (Maurice Benichou) yaptığını belirtirken sadece kendi kişisel tarihiyle değil, Cezayir’e nice gizlisaklı kalmış cinayetler, kıyımlar uygulamış ülkesinin tarihiyle de bir hesaplaşmaya girişiyor. Açık duran televizyondaki haberlerden habersiz, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ tavrındaki, tam da çağdaş toplumun uyuşmuşluğuna, boşvermişliğine cuk oturan bir tepkisizlik ve duyarsızlık içindeki Laurent ailesinin tehdit edilişini konu edinse de filmin ve Haneke’nin asıl derdi, suçluluk, sorumluluk, hafızasızlık ve Batılı gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki uçuruma değinmek. Genelde sistemi didikleyip duran, sürekli düzeni kurcalayan, eski filmlerindeki temaları yeniden harmanlayarak ele alan Haneke, bu kez olayın sınıfsal boyutunu daha da belirgin hale getiriyor Saklı’da. Gücü hâlâ ait olunan sınıfın ve sahip olunan paranın belirlediği günümüzde, Haneke imzalı bu sarsıcı siyasal taşlama gibi nitelikli filmlere gerçekten ihtiyaç var sinemada. Eleştirmen Engin Ertan’ın deyişiyle ‘pek çok insanın gözünü açma, üzerine konuşulması ve yazılması gereken konuları gündeme getirme gü Neredeyse ak ile kara kadar birbirinden farklı ve uzak duran, hatta mecbur kalmadıkça birbirleriyle hiç konuşmayan babaoğlun giderek birbirlerini tanımaya başlayacakları, hüzünlü yolculuklarını aktaran Büyük Yolculuk’ta oğul yolculuğun tadını çıkarmaya bakarken babası da kendisine ve yerine getirmek istediği hac görevine saygı gösterilmesini beklemektedir... 2005 Venedik Festivali’nde en iyi ilk film ödülüne layık görülmüş, kültürler ve dinler arası bir yol filmi niteliğindeki Büyük Yolculuk da kuşkusuz bugün başlayan yeni haftanın ilgiye ve seyre değer filmlerinden bir başkası. Dick ve Jane İşbaşında (Fun with Dick and Jane) Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterilen ‘Mürekkepbalığı ve Balina, kısaca ‘boşanma trajedisinin komediye dönüşmüş hali’ olarak tanımlanan, ilginç bir bağımsız yapım. Ted Kotcheff’in Jane Fonda’yla George Segal’ın yönettiği, 1977 yapımı Fun with Dick and Jane komedisinin yeniden çevrimi olan Dick ve Jane İşbaşında, Amerikan rüyasının peşine takılmanın tuzaklarını ele alan ve özellikle başrolü üstlenmiş Jim Carrey’nin komedyen varlığına çok bel bağlayan, yavan ve bayat tarafından, tipik bir aile komedisi. Jane Fonda’nın rolünün de Tea Leoni’ye düştüğü, 10 milyon dolara mal olan ama pek beklentileri karşılayamayan bu cilalı, yaldızlı, yeni (ama aslında remake) Jim Carrey komedisini Dean Parisot yönetmiş. Öncelikle Jim Carrey sevenler için. Bambi 2 cüne sahip Saklı, sadece Haneke’nin filmografisindeki en iyi işlerinden birisi değil, uzun süre seyircinin, eleştirmenlerin zihnini meşgul edecek, hakkında uzun uzadıya tartışılacak bir başyapıt’. Daniel Auteuil’ün yanı sıra Saklı’da Juliette Binoche, Annie Girardot, Bernard Le Coq, Daniel Duval ve Denis Podalydes de oynuyor. Mürekkepbalığı ve Balina (The Squid and the Whale) Walt (Jesse Eisenberg) ve Frank adında, 16 ve 12 yaşlarındaki iki oğul babası, akademisyen ve yazar Bernard’la (Jeff Daniels), çiçeği burnunda bir yazar olan karısı Joan (Laura Linney) evliliklerine noktayı koyunca bundan en çok çocukları etkilenir. Annebabanın ayrılması, ergenlik çağındaki Walt için hassas ve eğlenceli bir süreçtir ama küçük kardeşi Frank için karmaşık ve sorunlu bir dönem başlamaktadır... Yönetmen Noah Baumbach’ın büyük ölçüde otobiyografik özellikler taşıyan ve kısa bir süre önce sona eren Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterilen ‘Mürekkepbalığı ve Balina’sı, kısaca ‘boşanma trajedisinin komediye dönüşmüş hali’ olarak tanımlanan, ilginç bir bağımsız yapım. Bu filmin senaryosuyla, iki gün sonra verilecek Oscar ödüllerinde en iyi orijinal senaryo dalında aday gösterilen yönetmensenarist Noah Baumbach, yazar ve film eleştirmeni olan babası Jonathan Noah’la annesi Georgia Brown’ın 1986’daki ayrılmalarından esinlenerek çektiği bu filmiyle, genelde seyircinin olmasa da eleştirmenlerin övgüsünü kazandı. Büyük Yolculuk (Le Grand Voyage) Güney Fransa’da yaşayan, Müslüman aile çocuğu Reda’yla (Nicolas Cazale) oğlundan kendisini Mekke’ye götürmesini isteyen, tutucu dindar babasının (Mohamed Majd) Fransa’dan başlayıp Balkan ülkeleri, Türkiye ve Ortadoğu’dan geçerek Suudi Arabistan’da sona eren büyük yolculuklarını anlatan FasFransa ortakyapımı Le Grand Voyage’ı Ismael Ferroukhi yazmış ve yönetmiş. 2006’nın gösterime giren ilk animasyonu Bambi 2, 1942 yapımı, ünlü Walt Disney klasiği Bambi’nin bittiği noktadan başlıyor. Annesini kaybeden, ergenlik çağına da gelen genç Bambi’nin bakımının, artık babasına yani Ormanların Büyük Prensi’ne kaldığı bu çizgi filmin kaynağı, Felix Salten’in 1923’de yazdığı ‘Bambi: A Life in the Woods’ kitabı. Son yıllarda yeniden ilgi odağı olagelen canlandırma sinemasında biraz geri planda kaldığı gözlenen Walt Disney stüdyolarının bu iddialı, gözalıcı ve sevimli, yeni gövde gösterisi, küçük sinemaseverlere kuşkusuz renkli bir 75 dakika vaat ediyor. İZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Tenis Sever misiniz? Yaşama yön veren nedir? Şans mı evlenmek kaçınılmaz olurken Tom ile önemlidir, yoksa dikkatli çalışma mı? Nora ayrılırlar. Chris tenis eğitmenliğinYaşamda karşımıza çıkan olaylara nasıl den ayrılmış, Chloe’nin babasının şirkeyaklaşmalıyız? Fırsatlardan yararlan tinde patron korumalı bir işe yerleşmişmak mı doğrudur, ahlak ilkelerine uygun tir. Ancak Chris, Nora’yı unutmamıştır ve ona rastladığı bir günden sonra artık davranmak mı? Woody Allen senaryosunu yazıp yö gizli ilişkileri başlar. Chris’in ilk ikilemi, nettiği ‘Maç Sayısı’ filminde bu sorun kendi çabasıyla yaşamını sürdürmek mi, ları irdeliyor. Kendisine özgü bir senar karısının ailesinin işinde çalışmak mı soyo içinde kişilerin önlerine çıkan fırsat rusu, rahatlığı seçmekle sonuçlanmıştır. ları değerlendirişleri, ikilemler karşısın Şimdiki ikilemi de, karısıyla rahat yaşadaki davranışları izleyiciyi de düşündü mını sürdürmek mi yoksa sevdiği kadınla zor bir yaşama rüyor. Yaşamını başlamak mı sorusu çalışarak kazanan olmaktadır. Buradatenis eğitmeni ki seçimin ahlaki bir Chris, mücadeleci yanı da vardır. Karbir İrlandalı gençşısına çıkan fırsatlar tir. İngiltere’de iyi hep bir yol ağzında referanslarla geldiyer almaktadır ve ği bir kulüpte çaChris seçim yaplışmaya başlar. mak zorunda kalDers verdiği öğmaktadır. rencisi Tom, zenTam da bu noktagin bir ailenin oğda beklenmedik geludur ve Chris’ten lişmeler olur ve hoşlanır. Bu arada Chris izleyiciyi çok Tom’un kızkardeşaşırtan yeni bir seşi Chloe ile tanışır çim yapar. Bunu da ve evlerine davet filmde görmek geedilir. Chloe, rekiyor. Chris’ten hoşlanWoody Allen mıştır, aile de bufilmleri kendine nun farkındadır ve karşı çıkmazlar. ‘Maç Sayısı’ Görülmesi hoş, sonucuyla özgü nitelikleriyle ünlüdür. İronik, Aslında anne ve da şaşırtıcı bir film. İzlenmeye değer. olaylara hep kendibabaları çocukları ne özgü bakışıyla yorumlar yapan filmile yakından ilgilidir ve Tom’un nişanlılerinin yanında ‘Maç Sayısı’ daha farklı sı olan Amerikalı seksi Nora, Tom’un bir yapım. Allen bu filmini İngiltere’de annesinin hiç hoşuna gitmemektedir. Chris, başlangıçta bu servetin içinde yapmış, görüntüler de elbette New Ykendisini hiç de rahat hissetmez ama ork’tan çok farklı. Ancak filmdeki karakterler, izleyiciyi, konfora alışmaya başlamıştır, artık karyaptıkları seçimler konusunda düşündüşılıksız ikramlar onu rahatsız etmektedir. Bu ortamda farkına vardığı bir şey de rüyor. Sınıf atlama çabası ile Chris kenkendisinin Tom’un çekici nişanlısına il di seçimini yaparken Chloe ve ailesi, yakışıklı bir damadı kendi işlerinin rahatgi duymaya başlamasıdır. Yağmurlu bir günde bu çekim iki gen lığı ile kazanıyorlar. Görülmesi hoş, sonucuyla da şaşırtıcı cin yakınlaşmasıyla doruğa çıkar ve yeni bir ikilem doğar. Chris için Chloe ile bir film. İzlenmeye değer. K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle