10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Çiftçi Sendikaları Platformu Sözcüsü Abdullah Aysu, ‘Yeterli önlem alınmazsa yarın sığır ve koyunlarda da hastalık ortaya çıkar’ diyor ve ekliyor: O zaman da çözüm olarak bütün bu hayvanları kesecek miyiz? YA HAYVANLARI ÖLDÜRÜLEN İNSANLAR... ysu, köylülerin A kente göçe zorlandığını söyleyerek “Bu insanların geçim kaynaklarını yok edip kente göçe mecbur etmek yerine, tam tersi onların bulundukları yerde refah ve eğitim düzeylerini arttıracak etkinlikler, çabalar içinde olmalıyız. Ama düşünmeden, konuşmadan hayvanların tamamını yok ediyorsunuz. Sizin böyle bir hakkınız yok. Tam bir soykırım yapıldı. Bunca kanatlı hayvanı öldürenlere soruyorum. Koruma bandıyla ilgili ne yaptınız? Bundan sonra kimyasal maddelerle buralarda hiçbir tarımcılık yapılmayacaktır, diyor musunuz? Muhtarlıklara böyle yazılar yazıldı mı? Önlemler alındı mı? Sadece Ekonomik Kurul değerlendirmeler yaptı. Entegre tesiste üretim yapanlara şu kadar para ödeyeceğiz, şunu yapacağız, dendi. Yönetenler de, işletme sahipleri de işe para gözüyle bakıyor” diyor. 9 EĞİTİM PROGRAMI BAŞLADI Kadınlar bilinçleniyor İstanbul Haber Servisi Türk Kadınlar Birliği Onursal Başkanı Begüm Yavuz ülkemizde hâlâ 8 milyon kadının okuryazar olmadığını, kadınların yüzde 54’ünün aile içi fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtti. Bahçeşehir Üniversitesi, Türk Kadınlar Birliği ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen ve üç gün sürecek‘‘Bilinçli Yurttaş Bilinçli Kadın’’ eğitim programı Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampusu’nda başladı. Begüm Yavuz, 1935’te parlamentoda bulunan 18 kadın milletvekili sayısının azaldığına ve her yıl geriye gittiğine, yerel yönetimlerde de kadınların söz sahibi olmadığına dikkat çekerek “Sorunları dile getirmek kadar çözüm üretmenin zamanının geldiğine inanıyoruz’’ dedi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkel Minibaş da, Türkiye’deki kadınların yüzde 58’inin hiç bilgisayar kullanmadığına, yüzde 70’inin yaşadığı mahallenin dışına çıkmadığına dikkat çekti. Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve ‘‘Bilinçli Yurttaş Bilinçli Kadın’’ proje yürütme kurulu başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı ise kadınların karşılaştığı sorunların AB’ye üyelik kriterlerinin karşılanması açısından da ivedilikle ele alınması gerektiğini anlattı. Köy tavukçuluğuna darbe LEYLA TAVŞANOĞLU uş gribinin patlak vermesiyle entegre tavukçuluğun nasıl bir darboğaza girdiğini gündeme almıştık. Bu kez de köy tavukçuluğu ve doğal tavuk üretimi konusu gündemimize girdi. Köy tavukçuluğu üreticileri kuş gribi tehlikesi yüzünden hayvanlarının itlaf edilmesiyle vurgun yemişe döndüler. Bu konuyu çok ciddi biçimde araştıran ve olayların içinde yaşayan Çiftçi Sendikaları Platformu Sözcüsü, kendisi de çiftçi olan Abdullah Aysu’yla bir araya geldik. Platformun uluslararası alana açılmasına da önayak olan Aysu’yla bakın neler neler konuştuk. Kurulmasına önayak olduğunuz platformun uluslararası bağlantıları olduğunu da biliyorum. Bu konuda ayrıntılı bilgi verir misiniz? AYSU Bu bağlantılar çok önemli. Şu anda sendikalarımız Dünya Çiftçi Örgütü üyesidir. 97 ülkeden temsilcilerin katıldığı Brezilya’daki son toplantıda üyeliğimiz kabul edildi. Kuş gribi gündemdeki sıcaklığını korumayı sürdürüyor. Salgın tehlikesi hem entegre tavukçuluk sektörünü, hem de köy tavukçuluğunu fena halde vurdu. Platformunuz en çok köy tavukçuluğunun zarar gördüğünü savunuyor. Sizce bu konuda ne gibi önlemler alınmalı? AYSU Kuş gribi ortaya çıkmasaydı bile yetkili makamların önlem alması gerekiyordu. Göçmen kuşların konakladıkları göl, gölet, deltalarda ciddi önlemler alınmalıydı. Bu alanların beş km çevresinde koruma bandı oluşturulur. Dolayısıyla evcil kanatlılar o alanlara girip göçmen kuşlarla temas edemezler. Ama yapılmadı. Aksine, göçmen kuşlarla evcil kanatlıların tamamıyla iç içe yaşamalarına göz yumuldu. O beş kilometre olarak ifade ettiğimiz koruma bandı bölgesinde de organik tarım yapılması gerekirdi. Yani oralarda kimyasal ilaçlar, kimyasal gübre, fosil yakıta dayalı, genetik, hibrit tohumların kullanıldığı bir üretim tarzı olmamalıydı. Çünkü bu kimyasal ilaçların fazlaları yeraltından gidip delta sularıyla birleşiyor. Oradaki hayvanların ölmesine neden oluyor. Ölen hayvanlar da ortada kalınca virüsler üremeye başlıyor. Hastalığın yayılması için bunlar kaynak oluşturuyorlar. Şimdi entegre tavukçuluk yapan firmalar köy tavukçuluğu mağdurlarına yumurta, civciv sağladıklarını söylüyorlar. Bu, köy tavukçuluğuna yardımcı olabilir mi? AYSU Dünyadaki birtakım gelişmeler de izlenmiyor. Endüstriyel tavukçulukta 60 haftanın üzerinde yumurta tavukları verimli olmaktan çıkıyor. İşletme sahipleri de onları ucuz fiyatla çevredeki köylülere veriyor. Köylüler neyin ne olduğunu bilmedikleri için bunları alıyorlar. Öte yandan amacı sadece ticaret olan insanların da insan sağlığını hesaba katmadan yaptıkları bir davranış bu. İşletmesine de küçük de olsa artı getiriyor. Bir de tavuklara verilen yemlerin yeterli denetimden geçirilmediği söyleniyor... AYSU Bu tavuk yemlerinin içindeki katkı maddelerinin mutlaka kontrol edilmesi ve bazılarının da kesinlikle yasaklanması gerektiği söylenmektedir. Geçmişte buna örnek olan, piyasayı regüle eden yem sanayileri özelleştirildiği için bunun alternatifi de yok, orada tamamıyla bir denetimsizlik var, denebilir. Peki, son derece sağlıklı olduğu çeşitli vesilelerle açıklanan entegre tavukçulukta bu yemlerin zararlı olduğu bilinmiyor mu? AYSU Entegre tesislerin hijyenik olduğu söy K ? Türkiye’nin tavuk yemi konusunda dışa bağımlı bir ülke olduğunu belirten Abdullah Aysu, ‘‘Damızlıkta da bu böyle. Damızlık ve yem üretim girdilerinin yüzde 85’i dışardan geliyor. Gelen paranın yalnızca yüzde 15’i Türkiye’de kalıyor. Köy tavukçuluğunda ise yediğimiz yemeklerin geri kalanını kullanırız. Dolayısıyla köy tavukçuluğunun sağlıklı olmadığı tartışılamaz’’ dedi. leniyor. El değmeden tavukçuluk yapılıyor, deniyor ki doğru. Bunu kendilerince sağlıklı olmanın bir ölçüsü olarak ifade ediyorlar. Kamuoyuna da böyle yansıtılıyor. Ama biliyorsunuz, hayvanlardan birçok şey insanlara da geçiyor. Yemlerde istenmeyen birçok katkı maddesinin kullanılıyor olmasında sorun var. Hammaddelerin tamamı da dışardan geliyor. Dolayısıyla Türkiye tavuk yemi konusunda dışa bağımlı bir ülke. Damızlıkta da bu böyle. Damızlık ve yem üretim girdilerinin yüzde 85’i dışardan geliyor. Şu anda ana sermayenin yüzde 85’ini dışarı için çalıştıran tesislerden söz ediyoruz. Bu paranın sadece yüzde 15’i Türkiye’de kalır. Benim temsil ettiğim kesim 20 milyon kişi. Bizim şöyle sağlıklı bir durumumuz var: Köy layısıyla da otobur hayvanlar etobur hale geliyorlar. Otobur hayvanı etobur yaparsanız hayvan deliriyor. Entegre tesis dediğimiz bu fabrikasyon üretimdeyse bir an önce hayvan et bağlasın mantığı hâkim. Bu nedenle de yemlerin içine demin sözünü ettiğimiz sakatat artığı ve kemik tozunun ötesinde birtakım antibiyotikler ve başka maddeler de katılıyor. Bir de hormon katkısından söz ediliyor... AYSU Esas olarak antibiyotik konuluyor. Antibiyotikle et gelişiyor. Ama hayvan ürünlerinden insan vücuduna pek çok madde çok kolay geçiyor. Sorun da burada. Biz köy tavukçuluğunu kesinlikle sağlıklı olarak kabul ediyoruz. Çok ciddi denetimler uygulanmak koşuluyla. DOĞAL ÜRETİM UNUTULDU Kırsaldaki çiftçi ortadan kaldırılıyor Peki, köy tavukçuluğu yapanların hayvanları itlaf edildi. Şimdi ne olacak? AYSU Tabii ki çok tepkililer. Haklılar bu tepkilerinde. Besinlerini, geçimlerini oradan sağlıyorlardı. İşin insani yanı tamamıyla yok sayıldı. Yani kesip biçtiğiniz, doğradığınız zaman bu işler çözülecek gibi düşünülüyor. Bir başka sorun daha var. Diyelim ki bütün hayvan çeşitlerimiz yok edildi ve biz hibrite mahkum edildik. Peki, hibritte bir hastalık çıktığı zaman biz tavuğu nasıl üreteceğiz? Bakın, bir süre önce ABD’de buğday hastalığı çıktı. Buğday büyük ölçüde yok oldu. ABD yeniden buğday üretebilmek için Kars ve Ardahan yöresinde çok ilkel biçimde üretilen buğday tohumlarını aldı. Yeniden buğday üretti. Dolayısıyla dünyanın tamamı doğal yaşamı ve çeşitliliği korumak durumundadır. Bunu esas almadığınız zaman dünyanın kendisini yok edersiniz. Çinlilerin çok güzel bir sözü vardır: ‘‘Pekin’de kelebek kanat çırpar. Okyanusta dalgalar oluşur.’’ Doğanın zincirleme bir bağı vardır. Bunları yok ederseniz her şeyi yok etmiş olursunuz. Ekonomik Değerlendirme Kurulu toplandı ve birtakım kararlar aldı. Siz bu kararları nasıl değerlendiriyorsunuz? AYSU Bu toplantıda bir çeşit, çorap gibi, neredeyse fabrikasyon tavuk üretim sistemini sağlıklı bulup destekledi. Bunu yaparken doğal üretimi göz ardı etti. Esas olarak dünya üzerindeki bu küreselleşme sisteme paralel bir uygulama yapıyoruz. Dünya şu anda küreselleşmeyle kırsal alanda çiftçiyi ortadan kaldırıyor ve tarımı şirketleştiriyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün Seattle’dan başlayarak son (WTO) Hong Kong toplantısında tartışmanın ana ekseninin tamamı tarım ve hayvancılıktı. Bu iki sektör çok stratejik oldukları için mi bunların üzerinde duruldu? AYSU Tabii. Siz bu iki sektörü ele geçirdikten sonra artık o ülkenin sınırı, hükümeti, meclisi, askeri, tankı, topu varmış fark etmez. Tarihte bütün uygarlıkların hepsine bakın. Açlık başladığı anda bunlar yıkılmıştır. Ben bağımsızlığın ana koşulunu sağlıklı üretim olarak değerlendiriyorum. Ayrıca da dünyaya ve doğaya çok saygılı davranmamız gerekiyor. Bay Matbaa’dan teknoloji atılımı Türkiye’nin en modern baskı teknolojileri merkezi Bay Matbaa’nın açılış töreni, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün katılımıyla gerçekleşti. Maslak merkezde yer alan matbaa, gerek fiziki koşulları gerekse makine parkı yatırımıyla klasik matbaacılık anlayışının dışına çıkarak müşterilerinin ihtiyaçlarını en kaliteli ve en hızlı biçimde cevaplayacak bir baskı teknolojileri üssü olarak kuruldu. Açılışı gerçekleştirdikten sonra Sarıgül ile tesisleri gezen Yıldırım yüksek teknoloji kullanımının gelişmekte olan ülkeler için önemli olduğunu vurgulayarak ‘‘Amacımız tüm sektörlerde teknoloji kullanımını bu seviyeye getirmek’’ dedi. ANTİBİYOTİK KATKISI PORTRE ABDULLAH AYSU (Fotoğraf: VEDAT ARIK) UCUZ DİYE KÖYLÜYE VERİLİYOR 1954, Ankara doğumlu. Çiftçi bir ailenin oğlu. Bursa’da beş yıl zirai öğrenim gördü. Daha sonra yedi yıl Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Teknik Ziraat Müdürlüğü’nde çalıştı. Devlet memurluğunu bıraktıktan sonra çiftçiliğe başladı. Bu arada Türkiye’deki tarımın durumuyla ilgili araştırmalar yaptı. Bunun sonucu ‘‘Türkiye’nin Tarım Politikaları’’ ve ‘‘Tarladan Sofraya Tarım’’ adlı iki kitabı yayımlandı. 1980’li yıllardaki tarım politikalarının gidişi, Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstri Kurumu’nun özelleştirilmeleri karşısında altı çiftçi sendikasının kurulmasında yer aldı. Şu anda Hububat Üreticileri Sendikası’nın kurucu başkanı. Sendikaların konfederasyonlaşma platformunun dönem sözcülüğünü yürütüyor. Sarıgül: Türkiye’nin havasını temizleyeceğiz Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı’nca düzenlenen ‘‘Sigaranın Zararları’’ konulu sergi, dün Şişli Belediyesi Bilim Merkezi’nde halka açıldı. Vakıf tarafından ‘‘Dumansız Masa Uygulaması’’ kampanyasıyla ‘‘sigaraya karşı verilen mücadeleye öncülük’’ eden Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e ödül verildi. Sarıgül, ‘‘Önümüzdeki günlerde kapalı ortamlarda sigara içirtmemeyi düşünüyoruz, Türkiye’nin havasını Şişli’den başlayarak temizleyeceğiz’’ diye konuştu. (Fotoğraf: FATİH ERDOĞDU) KÜRESELLEŞME ETKİSİ tavukçuluğunda yediğimiz yemeklerin geri kalanını kullanırız. Dolayısıyla da köy tavukçuluğunun sağlıklı olmadığı tartışılamaz. Ama insan ölümlerinin hepsi köy tavukçuluğu yapılan yörelerde görüldü... AYSU Yeterli önlemi almazsanız yarın sığırlarda da, koyunlarda da hastalıklar ortaya çıkabilir. O zaman biz bütün bu sığırları, koyunları kesecek miyiz? Deli dana hastalığı kırsal kesimde ortaya çıkmadı ki... Tam tersi, o hastalık yem yoluyla ortaya çıktı. Denetlenemeyen yemlerde deli dana hastalığı oluştu. Ama açık alanda yetiştirilen hayvanlarda böyle bir olumsuzluk yaşanmadı. Bakın bu hayvanlar tamamıyla ot yiyerek yetişirler. Sığırlar, koyunlar otoburdur. Ama suni yemlere katkı maddelerinin konduğu ve neredeyse bunların etobur hale getirildikleri savları var... AYSU Bu yemlerin içine katkı maddesi olarak sakatat artıkları, kemik unu koyarlar. Do YEM SORUNU Peki, aşılama yöntemi bir çözüm olabilir mi köy tavukçuluğunda? AYSU 1980 öncesinde Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü vardı. Bu müdürlüklerde görevli veteriner hekimler, örgütleri aracılığıyla bu ülkenin tarım ve hayvancılık ülkesi olması nedeniyle Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kurulması gerektiği tezini savunuyorlardı. 1980 sonrası IMF’nin devreye girmesi ve Türkiye’de uygulanan politikalar sonucu bırakın bakanlığın kurulmasını, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kapatıldı. Yine IMF politikaları sonucu bakanlığın bünyesine baktığımız zaman, yeterli sayıda veteriner hekim yok. Dört bin altı yüz veteriner hekimin kamuda çalışması gerektiği söyleniyor. Ama şu anda bu sayının yarısından azı kamuda görevli. Bir de bu sayının daha da azaltılmasının düşünüldüğü söyleniyor. Kuş gribinin bütün Türkiye’de salgın haline geldiğini varsayalım. O zaman ne olacak? Hangi veteriner hekimlerle, nasıl önlem alınacaktır? CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle