10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2006 PERŞEMBE 6 HABERLER Özel hastanelere giden SSK ve Emekli Sandığı hastaları, saat sınırlamasıyla karşı karşıya kalıyor PERŞEMBE ORHAN BURSALI Hastalığın da mesaisi var ? SSK’li ve Emekli Sandığı’na bağlı hastaların sosyal güvenceleri, birçok özel hastaneye mesai saatleri dışında gittikleri zaman hiçbir işe yaramıyor. Özel hastanelerde acil hizmetlerden de yararlanamayan hastalar, ‘‘Özel hastaneler bizi soyuyor’’ diyor. ŞULE KÖKTÜRK SK ve Emekli Sandığı’na bağlı hastaların özel hastanelerden yararlanmaya başlamasını sağlayan uygulamanın üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Ancak hastalar, bu yılı gittikleri özel hastanelerde karşılaştıkları sorunlarla geçirdiler. SSK’li ve Emekli Sandığı’na bağlı hastaların en son karşısına çıkan sorun ise mesai saatleri dışında özel hastanelere gittiklerinde ellerindeki sağlık karnelerinin hiçbir işe yaramadığını görmek oldu. Ekonomi: Sağ Kalmak ‘‘Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir’’ deyişi, ülkemizde oldukça yaygın kabul görür. Bu deyiş, yine Türkiye’yi yönetenlere özgü ‘‘Yumurta kapıya dayanmadan bir şey yapmamak’’ deyişiyle el eledir.. Ancak, ikinci deyiş daha iyimserdir, hiç olmazsa son dakikada bir şeyler yapma olasılığını gündemde tutar gibidir.. Ancak ‘‘son dakika’’nın arka planında, şüphesiz ki ‘‘Artık çok geç!’’ yatar. Çünkü ‘‘son dakika’’da ‘‘Atı alan Üsküdar’ı geçer!’’. Ekonomi yazarlarını yakından izlerken, özellikle Ercan Kumcu’nun salı günkü yazısı (Hürriyet), bu atasözlerini anımsattı. Kumcu, zavallı YTL’nin fazla değerlilikten veya hiç olmazsa en az enflasyon kadar bir türlü değersizleşememekten dolayı ekonomiyi boğacak duruma gelmesinden yakınmaları, enflasyon lobiciliği olarak nitelendiriyor. Diyor ki özetle: ‘‘Biraz enflasyondan bir şey olmaz’’ diyen üreticiler hükümetin kapısını aşındırmaya başladı.. hükümet ya onlara kulak verecek ve ekonomik istikrarı tehlikeye atacak.. ya da direnecek ve mikro sorunların da hafiflediği, kalıcı istikrarı oluşturacak.. Yazıda başka ‘‘ilginç’’ saptamalar da var: Bugünkü ekonomide zorlanan işletmeleri ‘‘verimlilik artışını yeterince gerçekleştiremeyen sanayiler’’ olarak tarif ediyor.. Küçük ölçekli işletmeler giderek zorlanıyor, diyor.. Ve onları şu ‘‘öldürücü darbeyle’’ yok ediyor: ‘‘Oldukları halleriyle orta ve uzun dönemde yaşama şansı olmayan işletmeleri ayakta tutmaya çalışmak, kısa dönemde altından kalkılamayacak ekonomik sorunlara davetiye çıkarmak olur’’.. Ben ekonominin incesini bilmem, ama birden bu görüşü savunanlarla aynı ülkede yaşamadığımı farkettim! ??? Acaba Türkiye yüksek teknoloji devrimini yaptı da haberimiz mi yok? İşletmelerin hepsi modern, son teknolojiyle üretim yapan, çoğu büyük ölçekliye dönüştü de farkında mı olamadık.. Hükümetin kapısını aşındıranları biliyoruz.. özellikle tekstilciler.. 17 milyar dolar ihracatla Türkiye dışsatımında dörtte bir pay sahibi bir sektör! Ayrıca çalışanları çok.. Tekstilin bu konumu, kendi başına, Türkiye ekonomisinin ağırlıklı yapısı hakkında bir fikir verir! TL’nin aşırı değerli olmasından boğulanlar sadece tekstilciler mi, yoksa ihracat yapanların büyük bir kısmı mı? Değerli YTL, hammaddesi esas Türkiye olan veya burada katma değeri yükseltilmiş mal satanları zorluyor.. Türkiye ekonomisi, son üç beş yılda inanılmaz bir verimlilik yakaladı.. zaten bu sayede ayakta.. daha çok verimlilik için, eğer teknolojik yenilenme gerekmiyorsa, ÇinVietnam düzeyinde bir işçi ücreti ödenmesi kalıyor.. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük ile sohbet ederken ‘‘üyelerimizin yüzde 9294’ü KOBİ’dir’’ dediğinde, hiçbir şeyden haberi olmayan ben, küçük dilimi yutacaktım.. İSO, Kumcu’ya, ekonominin gerçekleri konusunda bir brifing vermeli! ??? Kumcu, ‘‘Ölen ölsün, kalan sağlarla yola devam..’’ diyor.. Ölecek olanlar, rekabet edemeyen küçük ölçekli ve ‘‘ortauzun vedede yaşama şansı olmayan işletmeler’’.. Bunların iplerini çekebiliriz! Acaba bu tarifin içine, İSO üyelerinin yüzde kaçı giriyor? İzmir’in, Ankara’nın, Gaziantep’in, Denizli’nin, bütün Anadolu’nun yüzde kaçının acaba ipi çekilecek? Eğer bunların ekonomideki oranı, üretimdeki payı 35 gibi ise ve bugün sağlandığı ileri sürülen ‘‘makro istikrar’’ gerçekten geri kalan yüzde 90’dan fazla üreticiye yarıyorsa, hepimiz bu ipe asılalım! Bütünün geleceği için, onlar, ‘‘eğer dönüşemiyorlarsa’’ bırakalım kendilerini feda etsinler! Onları yok etmekle, yerlerine hemen yüksek teknolojilileri gelecekse, yine iplerini çekelim! Peki, ekonominin yüzde 70’ini onlar oluşturuyorsa? Kumcu, Azrail’in orağıyla onları biçiyor! Ortada ithalatçıları ve dış üreticileri bırakıyor! Bu yazı kadar ‘‘ekonomide devrimci’’ bir yazıya rastlamak azdır.. Kıyaslarsak, ‘‘Ekonomiyi kamulaştırmak’’ kadar devrimci! Arada bir fark var tabii, birincide, ortalıkta ekonomi diye bir şey kalmıyor! ‘‘Biraz enflasyon değil’’ mesele! YTL, enflasyon kadar değer kaybetmezse, ülkeyi boğmaya başladı, sonra da kendini boğacak! Ekonomistler, yumurta kırılınca ve kriz patlayınca, ‘‘Biz bunu da yazmıştık, bu risk maalesef vardı’’ diye yazarak kendilerini temize çıkartacaklarını mı sanıyorlar, hiç anlamıyorum! S SSK’lilere ‘acil hizmet’ verilmiyor umhuriyet’in Acıbadem Hastanesi, Avrupa Florance Nightingale Hastanesi, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı Özel Akademik Hospital, Afiyet Hastanesi, Aksoy Hastanesi, Alman Hastanesi, Amerikan Hastanesi, Özel Arnavutköy Hastanesi, Özel Bağcılar Hastanesi, Özel Ersoy Hastanesi, Gelişim Hastanesi, Hizmet Hastanesi, Huzur Hastanesi, İnternational Hospital, İncirli Hastanesi’nde yaptığı araştırma, özel hastanelerin SSK ve Emekli Sandığı hastalarına ne kadar kısıtlı hizmet verdiğini ortaya koydu. 16.00, 17.00 veya 18.00’den sonra, sosyal güvenceli hastaların karneleri ile işlem yapmayan hastaneler, bu kurumlarla çeşitli branşlarda ve bazı doktorlarının anlaşmalı olmasını gerekçe gösteriyor. Alman Hastanesi yetkilileri, SSK’li hastalara hiçbir şekilde acil hizmet vermediklerini belirtirken gerekçe olarak ‘‘işleyişlerinin böyle olduğunu’’ söylüyorlar. Hizmet Hastanesi’ne giden bir hasta, saat 16.00’dan sonra hastaneye gittiğini, ancak bu saatte SSK karnesinin geçerli olmadığını öğrendiğini belirterek ‘‘Geçerli olmayacaksa özel hastaneden yararlanabiliyorsunuz diye niye propaganda yapıyorlar. Amaçları bizi özel hastaneye gönderip buralara para yatırmamızı sağlamak. Özel hastaneler de bizi soyuyor’’ diye konuşuyor. C SSK’ye göre bu, özel hastanelerle yapılan sözleşmelere uygun bir durum. Çünkü özel hastaneler, bazı branşlarda hastanelerle anlaşma yapıyor ve yalnızca SSK’li hastalara bakabilmesi için SSK’ye adı bildirilmiş olan hekimler bu hastalara bakabiliyor. Bu hekimlerinse her gün 24 saat çalışması beklenemez. Hastalar ‘‘özel hastanelere para ödemekten bıktıklarını’’ söylerken TTB İkinci Başkanı Dr. Metin Bakkalcı, sağlık hizmetinin bir bütün olduğunu kavrayamayan AKP hükümetine ‘‘Sağlık hizmetini kategorilere ayırıyorsanız, sağlık hizmeti vermiyorsunuz’’ diyor. Dr. Metin Bakkalcı, sağlık hizmetinin 24 saat aralıksız verilmesi gereken bir hizmet olduğunu belirterek ‘‘Sağlık hizmeti bir bütündür. Kategorilere ayırmak, belirli alanlarda hizmet verileceğini, diğerlerinde verilmeyeceğini söylemek prensiplere aykırıdır. Böyle yapıyorsanız sağlık hizmeti vermiyorsunuz demektir’’ diye konuştu. Sağlığın tanımının ‘‘fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali olduğunu’’ anımsatan Bakkalcı, TBMM’de görüşülen Genel Sağlık Sigoratsı Yasa Tasarısı’nda, sağlık hizmetinin paketlerle sınırlı olacağını, bazı has ‘SAĞLIK SİSTEMİ BİR BÜTÜN’ 16.00, 17.00 veya 18.00’den sonra, sosyal güvenceli hastaların karneleri ile işlem yapmayan özel hastaneler, bu kurumlarla bazı doktorlarının anlaşmalı olmasını gerekçe gösteriyor. talıkların tedavisinde hastaların ücret ödemek zorunda kalacağını belirterek ‘‘Sağlık, şu kadar şu çerçevede hizmet veririm deme şansı olmayan bir hizmet alanıdır’’ dedi. AKP hükümetinin uyguladığı politikalar sonucu ‘‘sağlığın çöktüğünü’’ vurgulayan Bakkalcı, sağlık sisteminin geleceği ile ilgili şu öngörülerde bulundu: ‘‘Hükümetin yürürlüğe koymaya çalıştığı Genel Sağlık Sigortası, eşitsizlikleri arttıracak, sağlığı sadece ticari bir unsur haline getirecek bir yasadır. Bugün yapılanlarla maddi ve manevi değerler çökertiliyor. Bu çöküşün yasal çerçevesini oluşturan, gayri bilimsel bir yasadır.’’ İstanbul Sağlıkçılar İnisiyatifi temsilcisi Dr. Elif Altundaş Erden de Türkiye’de yıllardır, bir taraftan kamusal sağlık çökertilirken diğer yandan halka özel sağlık kuruluşlarının propagandasının yapıldığını anımsatarak, özetle şöyle konuştu: ‘‘Ancak özel sektör sağlık alanının bütününü hedeflemez. Koruyucu sağlık hizmetlerini vermez; maliyeti yükseltmeyecek, görüntüleme ve tıbbi teknolojinin yoğun kullanılmadığı alanlara girmez. Bu olayda olduğu gibi yarım hizmet alıyor, kamusal güvence ile özel sektöre başvuran hastalar farklı sağlık kuruluşları arasında mekik dokumak zorunda kalıyor. Yine söz konusu hastanelerin gerekli tıbbi müdahaleleri yapacak personel ve cihaz donanımları yeterli değil.’’ SSK yetkilileri ise özel hastanelerle yapılan sözleşmeler gereği yanlış bir şey yapmadığını belirterek şu açıklamayı yapıyor: ‘‘Eğer hasta SSK ile anlaşmalı bir kuruma gittiyse, acil müdahale durumunda fatura SSK’ye kesiliyor. Ancak anlaşması yoksa, hastanın faturayla birlikte SSK sağlık işleri il müdürlüğüne gitmesi durumunda, kurum bu faturayı inceledikten sonra öder.’’ SAĞLIK TİCARİLEŞTİRİLİYOR ‘TAM BİR İYİLİK HALİ’ MİSAFİR AĞIRLAMAK, SİNEMAYA GİTMEYE TERCİH EDİLİYOR Kimseye güvenmiyor ama sorgusuz itaat ediyoruz Eğitim Servisi Arı Hareketi’nin yaptırdığı ‘‘Türk Toplumu ve Sermaye’’ başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre, Türklerin büyük çoğunluğu, aile dışında kolay kolay kimseye güvenmiyor, toplumsal katılımı sevmiyor, otoriteye sorgulamadan itaat edilmesini ise onaylıyor. Infakto Research Workshop tarafından 15 ilin kentsel ve kırsal yerleşim birimlerinde 18 yaş üstü 1216 kişiyle görüşülerek yapılan araştırmanın sonuçları, dün Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapılan bir toplantıyla açıklandı. Arı Hareketi Genel Koordinatörü Haluk Önen, ‘‘Genelleştirilmiş güven, toplumsal katılım ve bireylerin harekete geçirebilecekleri ilişkiler toplamı gibi göstergeleri olan sosyal sermaye düzeyi bir ülkedeki demokratikleşme ve ekonomik kalkınma gibi önemli konularda rol oynamaktadır. Yapılan birçok araştırma, sosyal sermaye düzeyi yüksek olan ülkelerin daha kolay kalkındığını ve demokrasilerini daha kolay geliştirdiklerini göstermektedir’’dedi. Infakto Research Workshop Kurucu Ortağı Dr. Emre Erdoğan sonuçları şöyle açıkladı: Türk toplumunda herhangi bir sivil toplum kuruluşunda etkinlik gösterenlerin oranı en fazla yüzde 12 olarak ölçülmüştür. Ortalama sivil etkinlik sayısı 0.93’tür ve İsveç’in 3.3 olan ortalamasının neredeyse dörtte biridir. Evde misafir ağırlamak, misafirliğe gitmek ya da arkadaşlarla buluşmak gibi etkinlikler, sinemaya, maça gitmek ya da dışarıda yemekten çok daha fazla oranlarda yapılıyor. Türk toplumunda siyasi katılımın düşük olduğu ve oy vermek dışındaki en yaygın siyasal katılımın yüzde 13 ile dilekçe vermek olduğu görülmektedir. Genelleştirilmiş güven düzeyi yüzde 13 olarak ölçülmüştür ve kamuoyu, ailesi dışında komşularına ve tanıdıklarına güvenme eğilimindedir. Kamuoyunun yüzde 44’ü, işyerinde amirlerin talimatlarına sorgulamadan itaat edilmesinden yanadır. Araştırma, bireylerin genelleştirilmiş güven düzeylerinin, siyasal ve sivil katılım düzeyleriyle pozitif, itaat, hoşgörüsüzlük düzeyleriyle de negatif ilişki olduğunu göstermektedir. İnsanların demokratik yönelime destekleri de itaat, hoşgörüsüzlük, siyasal ve sivil katılım düzeylerinden etkilenmektedir. obursali?cumhuriyet.com.tr Güvenin Dereceleri Aileniz %94.4 Komşularınız %40.2 Tanıdığınız insanlar %33.3 Hemşehrileriniz %23.3 Başka dinden insanlar %6.8 Başka milletten insanlar %5.9 ‘Türk Toplumu ve Sermaye’ başlıklı araştırmaya göre, Türklerin çoğunluğu, aile dışında kolay kolay kimseye güvenmiyor ve toplumsal katılımı sevmiyor. Sağlık sistemi özensiz ? İSTANBUL (AA) Tüm Sağlık Kuruluşları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özdemir, ‘‘Ülkemizde sağlık sistemi genellikle özen gösterilmeden, tartışılmadan, düşünülmeden yönetilmiş ve uygulamaya konulmuştur’’ dedi. ‘‘Sağlık Sisteminde Sorunlar ve Çözümleri’’ konulu toplantıda konuşan Özdemir, ‘‘Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin genel söylemleri itibarıyla doğruları ifade ettiğini, ancak konu başlıkları itibarıyla düşünülmeden, planlanmadan, ilgili taraflarla görüşülmeden başlatılan ve sürdürülen projenin bugün kendini sürdürebilir olmaktan uzaklaştığını’’ savundu. VEFAT Baromuzun 10908 sicil sayısında kayıtlı İlk defa tanıştığımız insanlar %4.7 AVUKAT SABAHAT CANSEVER vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 02.03.2006 Perşembe günü (bugün), Fenerbahçe Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir. Merhumeye Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle