13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MART 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 İlkel toplumlarda ‘Venüs’le kutsallaştırılan kadın üretkenliği, tektanrılı dinlerde cezalandırıldı Ve kadın ölümlüler arasında ‘Tanrıçalara’ yasaklar geliyor K ahudi inanışında erkeğin dölleme eylemi, Tanrı’nın dünyayı yaratma kudretinin fani düzeyde yansıması olarak kabul edilirken kadının bedeni ise sadece tohumu taşıyıp besleyen verimli topraktır. Mimar Sinan Üniversitesi’nden Dr. Aylin Özarslan Dikmen’in ‘‘Kırmızı Kar’’ adlı kitabında da belirttiği gibi, adınlar yaşamları boyunca sırasıyla âdet görme, bekâretini kadın bedeninin denetlenmesinin en kaybetme, hamilelik ve nihayetinde menopoz gibi aşamalardan etkili ideolojik ve kurumsal araçlarıngeçiyorlar. Daha önce de yazdığımız gibi âdet görme (ay hali), çocuk dan biri dindir. Tektanrılı üç büyük doğurma özellikleri eski çağda erkeklerin kadınlara karşı hem kordinde, kadının ikincil konumu kuku duymasına hem de onları yaratıcı (tanrıça) olarak kabul etmesirumsallaştırılmakta ve bunun arane neden olmuş. Daha önce de yazdık, ama tekrarlamakta fayda var: cı olarak âdet kanaması kullanılİnsanlık tarihinin ilk dönemlerinde, kadının sahip olduğuna inanımaktadır. lan büyüsel güç ve mucizeler, kadına büyük bir güç vermekle birlikDin kadını cezalandırmışte erkekler için ciddi bir endişe kaynağı olmuş. Nihayetinde, tektantır, çünkü Havva yasak elmarılı dinlerde, kadınca özellikler onun aleyhine dönmüş, erkekten dayı Âdem’e sunarak onu ve ha aşağı sayılmasına neden olmuştur. tüm insanlığı günahkârlığa Dr. Aylin Özarslan, ‘‘Kırmızı Kar’’ adlı kitabında, tarih boyunca itmiştir. Yahudi din adamlakadının aylık kanamalarına çoğunlukla olumsuz değerler atfedildirına göre Havva’nın bu ilk güğine, tehlikeli ve kirli kabul edilerek büyük korku ve nefret uyandırnahı dünyaya ölüm getirmiştir dığına dikkat çekiyor. Düşünün ki British Medical Journal bile, ve buna bağlı olarak âdet gör1878’de aybaşı görmekte olan kadınların dokunduğu etlerin bozulme sadece kadına verilmiştir. duğunu destekleyen çok sayıda doktor mektubu yayımlamıştı. Çünkü kadınlar (Havva) ölümlülüğe neden olarak Âdem’in ADIN CİNSELLİĞİ... kanını dökmüşlerdir. HavYahudilikte ve Müslümanlıkta âdet gören kadın ‘‘kirli’’ kabul ediliyor ve âdet görmesi bitene kadar ibadette bulunması yasaklanıyor. va’nın bu ‘‘hatası’’ndan dola‘‘Kırmızı Kar’’ kitabına dönersek: yı kadınlar ağrılı doğum yap‘‘Eski İbranilerde âdet gören kadın kirli kabul edildiğinden tapıma ve periyodik kanama cenakta dini görevlerini yerine getiremez ve ilişkiye giremezlerdi. Âdet zasına çarptırılmışlardır. Dikdönemi bittiğinde ise dine uygun bir şekilde temizlenmelerini geremen’in vurguladığı çok kirdi... Kadınlar âdet görürken ‘kirli’ sayıldıkları için dinsel görevönemli bir nokta var ki o da lerini yerine getiremiyor ve dini açıdan noksan sayılıyor... Tevrat’ta ‘‘Kadına verilen cezaların kan gelen kadının mundar olduğu ve bu durumdaki bir kadınla yadoğrudan onun üretkenlitan erkeğin de yedi gün boyunca mundar olacağı yazılmaktadır... Özelğiyle ilgili olmasıdır. İlkel likle eski dönemlerde, Yahudilerin kendilerini âdet gören kadından toplumlarda, ‘venüsler’ ile korumak için başvurdukları çeşitli yöntemler vardı. Bu dönemdeki kutsallaştırılan kadın üretkadının dokunduğu ne varsa yakılmalıydı... Ayrıca kocanın bu dökenliği, çağdaş dinlerde cenemdeki karısının herhangi bir şeyine dokunması da yasaklanmışzalandırılmıştır.’’ tı. Âdet kanaması olan kadın, sinagoga gidemez ya da kutsal bir şeBu arada, diğer tektanye dokunamazdı. Hahamla el sıkışması da kesinlikle yasaktı.’’ rılı dinlerde olduğu gibi Hıristiyanlığa bakarsak Özarslan’a göre, kadının âdet dönemine kadın ana olarak yüceltiilişkin açık olarak herhangi bir yasaklamadan söz edildiği görülmelir, ancak bu onu ikincil mişse de, burada da kadının cinselliği ve bedeninin utanç verici olkonumundan kurtarmaz. duğu fikri pekiştirilmektedir. Babanın kız çocuğu üzerinde, kocanın ise karısı AMUS KAVRAMI VE MÜLKİYET üzerinde olağanüstü yetTürkiye’de hâlâ törenamus cinayetleri işleniyor. Özellikle Güneydoğu’da kaçarak evlenen, dolayısıyla ailesini ‘‘başlık’’ parasınkisi vardır. dan mahrum bırakan gencecik kadınlar çoğunlukla erkek kardeşleri tarafından öldürülüyor. Annebabanın yüreği yansa bile ‘‘ÇevÜMER ETKİSİ re ne der? Komşuların, akrabaların yüzüne nasıl bakarız?’’ gibi son Muazzez İlmiye Çığ’ın derece ilkel bir feodal baskı altında aile cinayetleri işleniyor. Peki, ‘‘Bereket Kültü ve Maahlakı ve namusu insanın beyninden ve vicdanından alıp kadının bet Fahişeliği’’ kitabınbacak arasına sıkıştıran bu düşünce yapısının kökeni nedir? Bu cida da yazdınayetlerin kökeninde de ‘‘mülkiyet’’in yattığını söylemek mümkün. Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın, ‘‘Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın’’ kitabından: ‘‘Araştırmacı Lewis Henry Morgan (Ancient Society, 1877), ilk baştaki ana soyluluğun, topluluğun yerleşikliğe geçmesi ve mülkiyet birikiminin yaygınlaşmasıyla erkekler tarafından değiştirilmiş olduğunu savundu. Onun tezini Friedrich Engels devralarak (The Origins of the Family, Private Property and the State/Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökenleri, 1884) ilk başta topluluğun ortak mülkiyetini kadınların denetlediğini, ama tarıma geçişle birlikte erkeklerin tarım araçlarını (özellikle sabanı ve çiftlik hayvanlarını) kullandıklarını ve onlara sahip olduklarını, böylece özel mülkiyet sahibi ilk cinsin erkekler olduğunu öne sürdü.’’ Y ? İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinde, kadının sahip olduğuna inanılan büyüsel güç ve mucizeler, kadına büyük bir güç vermekle birlikte, erkekler için ciddi bir endişe kaynağı oldu. Ve tektanrılı dinlerde, kadınca özellikler onun aleyhine dönerek erkekten daha aşağı sayılmasına yol açtı. buyla, yani beden ile özdeşleştirilerek onun bedeni üzerinde toplumsal denetim uygulanması meşrulaştırılmıştır. Hıristiyanlıkta Baba Tanrı ile Oğul İsa birdir; ikisi de aynı özdendir. Anne Meryem ise aynı özden değildir: O, Baba Tanrı ile Oğul arasındaki ilişkinin kurulmasına yarayan araçtır. Tanrı, Meryem’i fiilen döllemez, ama bunu ‘‘dölleyici söz’’ ile gerçekleştirir. Kadının ikinci konumu İslamiyette açık bir şekilde ortadadır. Kuran’da, Tanrı’nın önce Âdem’i, sonra Havva’yı yarattığı yazar. Ve erkeğin kadından üstün olduğu çeşitli ayetlerde tekrarlanır. İşte bir örnek: (4:34) ‘‘Erkekler, kadınların güvencesidir. Çünkü Allah erkekleri daha güçlü yaratmıştır.’’ Yine II. surenin 223. ayetinde de ‘‘Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanızı dilediğiniz gibi ekin’’ derken üreme faaliyeti bile erkek açısından tek taraflı tasvir edilir. Tanıklıkta bir erkek iki kadına eşittir, yine Kuran’a göre kadınlara düşen miras payı, erkeklere düşenin yarısıdır. Fakat Berktay’ın da belirttiği gibi Kuran’ın tümüne egemen olan ve eşlere iyi davranılmasına yönelik öğütler, Hz. Muhammet’in kadınların durumunu iyileştirdiğini öne sürenlerin savlarına belli bir ağırlık kazandırmaktadır. Yine Yahudilik ve Hıristiyanlıktan farklı olarak İslamiyette, cennetten kovulmanın sorumluluğu tek başına kadına yüklenmez; her iki cins, sorumluluğu birlikte paylaşır. Oral Çalışlar, ‘‘İslam’da Kadın ve Cinsellik’’ kitabında, Hz. Muhammet’in Mekke’yi dize getirdikten sonra şehrin anahtarlarını iki kadından aldığını, bu anahtarları elinde tutmanın iktidar ve güç işareti olduğunu kaydediyor. Ayrıca İslam öncesinde kâhineler ve nebiyeler (kadın peygamberler) olduğunu, bunlardan bazılarının Hz. Muhammet’ten sonra da var olmaya devam ettiklerini belirten kaynaklar mevcut. ERİAT VE KADIN İlhan Arsel ‘‘Şeriat ve Kadın’’ adlı çalışmasında, ‘‘cahiliye’’ diye küçültülmek istenilen İslam öncesi dönemde Arap kadınının, İslam sonrası döneme nazaran daha geniş hak ve özgürlüklere sahip olduğunu işliyor. Buna göre ‘‘Kadın erkeğini kendi seçer ve dilediği takdirde boş edebilirdi. Giyim ve kuşamında olduğu gibi dilediği işleri görmede, (örneğin) ticarette serbestti. Bunun böyle olduğunu Arap kaynaklarından öğrenmek mümkündür. Sebe melikesi örneğin, ‘cahiliye’ olarak küçümsenmek istenilen dönemlerde kadının devlet başkanlığına gelebildiğinin kanıtı olmak üzere ortadadır.’’ Yabancı bir kaynağa göz atarsak, Miles’ın ‘‘The Women’s History of The World/Kadınların Dünya Tarihi’’ kitabı ilginç varsayımları barındırıyor. Miles, İslamiyetin ilk zamanlarında Arabistan’da çok sayıda kadının Hz. Muhammet’in savunduğu tek tanrı kavramı yerine, ‘‘Kadın Tanrı’’, ‘‘Cennetin Kraliçesi’’, ‘‘Ölüm ve Hayatın Anası’’ kavramlarını yerleştirmeye çalıştıklarını ileri sürdükten sonra bu uğurda büyük savaşlar olduğunu ve sayısız kadının silahlandığını yazıyor ve şöyle devam ediyor: ‘‘...Öyle ki Hind al Hannud adlı kadın bunlar arasında en korkusuzudur. Kureyş kabilesinin lideri olan bu kadın, MS 624’te Bedir Savaşı’nda doğrudan Muhammet ile savaşmış, ancak yenilmişti.’’ AMANLA DEĞİŞİM Çalışlar ise bir başka noktaya temas ediyor ve Hz. Muhammet döneminin kadına yaklaşımının, sonrasıyla karşılaştırıldığında daha yumuşak olduğunu belirtiyor. Yani sertleşme süreç içinde gerçekleşiyor. İslam ideolojisinin, diğer tüm tektanrılı dinler gibi erkek egemen bir ideoloji olduğunu kaydeden Çalışlar, kadının yeni düzenin kurulmasıyla birlikte iddia edilenin aksine statü kaybına uğradığını, inisiyatifinin kırıldığını ifade ediyor. İSLAMİYET K N S Savın, yukarıdaki başlığı ilgilendiren en önemli kısmı ise şöyle: Erkekler, sahip oldukları mülkiyeti kendi döllerinden olan çocuklarına geçirmek istedikleri için de tekeşliliği getirdiler; çünkü ancak böylelikle kendi soylarının mülk edinmesini güvence altına alabileceklerdi. MÖ 3500 ile 3000 yılları arasında Mezopotomya’da ilk kentsel toplulukların ortaya çıkması ve bunların giderek kent devletlerine dönüşmeleriyle aşağı yukarı aynı zamanlarda, yazının da keşfedildiğini hatırlatan Berktay, ‘‘Kent devletlerinin gelişmesi, bunların kendi aralarında egemenlik mücadelelerine ve askeri rekabetin önem kazanmasına yol açtı. Bu ise karşılığında erkek egemenliğini güçlendirdi’’ diyor. TEKEŞLİLİĞİN NEDENİ ğı gibi Tevrat’ta daha çok Sümer etkisini buluyoruz. Evrenin ve insanın yaratılması, yasak meyve, cennetten kovulma, Havva’nın Âdem’in kaburgasından var edilmesi, Âdem ve Havva’nın çocukları Habil ve Kabil’in öyküsü, Tufan, Eyüp’ün sabrı, suların kana dönmesi, İbrahim’in torunu Yusuf’un rüyası üzerine, kardeşlerinin onun kendilerinden üstün olacağına yorumlayarak onu öldürmeye kalkmaları konuları hep Sumerlilerde de görülmekte. Bu konuları daha yüzeysel olarak Kuran’da da buluyoruz. Daha önce de değindiğimiz gibi Babil’deki mabet fahişeliği konusunda Tevrat araştırıcaları da iki kısma ayrılmış durumda. Bir kısmı İsrail’de mabet fahişeliğinin olduğunu, bir kısmı da Tanrı namına cinsel ilişki yapılmasının akıl alamayacağını söylüyor. Bütün söylentilere karşı, İnanna’nın bereket kültünün ve mabedinin İştar ve Astarte adlarıyla İsa’nın doğumuna kadar sürdüğünü görüyoruz. Burada sözü Çığ’a veriyoruz: ‘‘Sümer aşk tanrıçasının İsrail karşılığı olan Astarte’nin yok edilmesi çabasını görüyoruz. Kız çok güzel, parasız, fahişelik yapıyor (bu mabet fahişeliği), taştan heykelleri var. İnnana/İştar da Sümer metinlerine o göğün fahişesi, kutsal fahişe olarak tanımlanıyor...’’ ILITH TEVRAT’TA Âdem’in ilk eşi Lilith’ten ise Tevrat’ta üstü kapalı bahsediliyor, ancak farklı yerlerde farklı bilgi var. Şöyle ki: Tevrat’ın ilk bölümü olan ve dünyanın ve insanın yaratılışını anlatan Tekvin’in ilk iki kısYapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’ndeki ‘‘Tunç Çağı’nın Gizemli Kadınları’’ 30 Mart’a dek açık. mı arasında bir çelişki vardır: İlk kısmında 1.27: ‘‘Ve Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı’’ denildikten sonra ikinci kısımda 2.18: ‘‘Ve Tanrı dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.’’ 2.22: ‘‘Ve Tanrı adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı’’ diye yazılmış. İsa öğretisi, kadınerkek, kulazatlı tanımaksızın herkesin değerli olduğunu vaaz etse de Hıristiyanlığın doğduğu ve yayıldığı dünyanın hiyerarşik yapısı, herkesin kim olursa olsun sırf insan olduğu için değerli olduğu düşüncesine pek şans tanımadı. Hıristiyanlık İsa’dan sonra yaygınlaşıp kurumsallaştıkça, Yahudiliğin ataerkil yapısını da taşıdı ve‘‘baştan çıkarıcı Havva’’ imgesi cinsiyetçiliğin derinleştirilmesinde etkili oldu. Hıristiyanlıkta ilk günah büyük önem taşımaktadır ve bu konudaki öğreti Tevrat’tan olduğu gibi alınmıştır. Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılan Havva, onun yasak elmayı yemesine neden oldu. Böylece ilk suçu işlemiş şolan Âdem ve Havva, Tanrı tarafından cezalandırılarak cennetten kovuldular. Ve onlardan türeyen bütün insan soyu da bu günahla lanetlenmiş ve cezalandırılmıştır. Yahudilikte olduğu gibi Hıristiyanlık da kadını dinen noksan kılmaktaydı. Kilisede kadına sessiz kalması buyurulmuştur, çünkü onların ‘‘konuşmalarına izin yoktur’’. Kadınlar uysal olmak zorundadırlar. Dini açıdan da kadınlar erkeğe tabi kılınmışlardır. Berktay’ın ‘‘Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın’’ kitabında belirttiği gibi Eski Yunan’da ruhmadde, Hıristiyanlıkta ise ruhbeden biçimini alan hiyerarşik ikiliğin derinleşmesi ve kadının bu karşıtlığın ‘‘aşağı’’ sayılan kut Ş HIRİSTİYANLIK Z L BİTTİ VEFAT Gelibolu eşrafından Hacı Hüseyin Efendi’nin torunu; armatör Rüstem Denizhan Beyefendi ve ressam Sabahat Denizhan Hanımefendi’nin oğulları; merhum Hüseyin, Rıfkı ve Kemal Denizhan’ın kardeşleri; Ethem ve Hakkı Aral Beyefendiler ile merhume Firuze Aşçıoğlu, Müfide Unar ve Muide Ogan Hanımefendilerin yeğenleri; heykeltıraş Prof. Dr. Namık Denizhan’ın sevgili ağabeyi; Oya Betin, Sevda, Yücel, İlhan, Nilgün, Tayfun ve Mengü Denizhan’ın sevgili amcaları; merhume Gülgün Denizhan’ın sevgili eşi; Doç. Dr. Yağmur Denizhan, Y. Mim. Taluy DenizhanPetuhova ve müzisyen Aleksandr Petuhov’un sevgili babaları; Asya Petuhova’nın biricik dedesi; Doç. Dr. Muazzez GaripağaoğluDenizhan’ın doyamadığı biricik eşi Sanat dostu, hayırsever insan Daima saygı ve sevgiyle anımsayacağım güzel insan 68’LİLER ÇAĞIRIYOR PANEL 35. Yılında “BÜTÜN YÖNLERİYLE” 12 MART Oturum Yöneticisi: Namık Kemal BOYA Açılış Konuşması: Sönmez TARGAN 68’liler Birliği Vakfı Başkanı PANELİSTLER: Erol TOY, Yazar Av. Refik KARAA, Eski Sıkıyönetim Mahkemesi Yargıcı Cüneyt AKALIN, M.Ü. İletişim Fak. Öğretim Üyesi Haşmet ATAHAN, 68’liler Birliği Vakfı Eski Başkanlarından Nahit TÖREN, 12 Mart Yargılamaları Sanıklarından Toplantı Yeri: (İSMMMO) İstanbul Serbest Mali Müşavirve Muhasebeciler Odası Konferans Salonu Kurtuluş Cad. No: 152 KurtuluşŞişli Ulaşım: Şişli’den Taksim’e giderken, sağdaki Ergenekon (Pangaltı) durağından sağa yokuş yukarı çıkan caddede 100 m. sonra sola dönen Kurtuluş Caddesi’dir. Bu caddede 2. trafik ışıklarından 70 m. sonra sağ kolda 152 No’lu büyük bina İSMMMO binasıdır. Toplantı Tarihi: 12 Mart 2006 Pazar Saat 14.00 İletişim: 0 532 325 85 90 0 532 204 80 29 Katılarak onur vermenizi saygılarımızla dileriz. EŞREF DENİZHAN’ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilerim. HANDAN İPEKÇİ Y. İnş. Müh. EŞREF DENİZHAN Hak’kın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 12 Mart 2006 Pazar günü, öğle namazını müteakiben Teşvikiye Camii’nden kaldırılacak, Feriköy Mezarlığı’na defnedilecektir. Dileyenlerin yalnızca Çocuk Sağlığı Derneği’ne bağışta bulunmaları rica olunur. (0212230 59 13 296 94 25) ACI KAYBIMIZ Üniversitemizin 1955 Dönemi İnşaat Fakültesi Mezunu, İTÜ Mezunlar Derneği Başkanı Yük. Müh. EŞREF DENİZHAN’ı 10 Mart 1006 cuma günü kaybetmiş bulunuyoruz. Cenazesi 12 Mart Pazar günü Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Ailesine, yakınlarına ve İTÜ camiasına başsağlığı dileriz. İTÜ REKTÖRLÜĞÜ 68’liler Birliği Vakfı Yönetim Kurulu CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle