27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2006 PAZAR 2 ‘‘Milliyetçilik Neden Şimdi’’; ‘‘AB Süreci mi? Sevr Süreci mi?’’; ‘‘28 Şubat’’; ‘‘Dip Dalgası’’; ‘‘Çanakkale, Savaşlar Anlatıyor’’; ‘‘Abdülkadir Kemali’nin Anıları’’; ‘‘Bir Ömür Kürsü’’; ‘‘Prof. Dr. Afet İnan’’; ‘‘Osmanlı Ermenileri’’; ‘‘Satılık Vatan’’; ‘‘Evvel Zaman İçinde’’; ‘‘Bir Tanığım Kalsın’’; ‘‘Bıçak Sırtında’’... Bilmem AKP iktidarının önde gelenleri şu adı geçen kitapları okudular mı? Okumak bir yana, adlarını duydular mı, şöyle bir göz attılar mı? İkide bir, basına, medyaya saldırıyorlar! En başta da Başbakan Tayyip Erdoğan Bey!.. ??? Kitaplar birer tanık, hem de birer savcı, birer yargıç!.. Etkileri belki günümüzde kendini duyurmayabilir. Anlayan anlar, bilir yaptığı yanlışı, yüklendiği ağır sorumluluğu. Kitaplar sesleniyor, kitaplar bağırıyor, kitaplar gerçekleri sağır sultanlara bile ulaştırıyor... Bilimdir, yazıdır, gazeteciliktir, felsefedir, şiirdir, romandır, anıdır! Hepsi birden bir ülkenin sesidir, istense de, zorlansa da, kısılmayan sesidir... Kitaplar masaya sığmıyor! Depremde yarısı yıkılan eski kitaplık doldu taştı. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Hepsi ‘‘Oku beni’’ diyor. Sırasını bekliyor. Yılların birikimini, iki üniversiteye pylaştırmıştım. İstanbul Yıldız Teknik’e, Muğla Üniversitesi’ne.. Bitmedi, çağlayan gibi akıyor kitaplar. Yıllardır bildiğim, tanıdığım çoğu yazar dostlar, bildikler, sevdiklerim, beğendiklerim... Çetin Yetkin, Hakan Akpınar, Berin Taşan, Yılmaz Dikbaş, Belgi Kümbül, İlhan Arsal, Vural Savaş, Erol Manisalı, Mehmet Kaşıkçı, Ali Baransel vb... Kiminin yazarı yok, daha doğrusu bir değil birçok kişi yazmış... Hepsi yakın tarihimizle, günümüzle ilgili belgeler, bilgiler, tanıklıklar... Belirli bir yaşa ulaşmış bir yazarın bunca kitapla baş etmesi, hepsini özenle okuması, değerlendirmesi, yazılarında sözünü etmesi kolay mı? Şöyle atlanıp geçilecek şeyler değil! Her biri üzerinde önemle durulacak, Biraz Kitap Okuyun Beyler! bir bir yorumlanacak, okurun da yorumlanması beklenecek çalışmalar... Abdülkadir Kemali Bey, sevgili Orhan Kemal’in babasıdır. Hukukçu olarak görev yapmış, yargıç, avukat, toplum sözcüsü bir öncü. İlk TBMM üyesi, bir aylık bakan. Ama dopdolu bir yaşantı. Ne var ki Meclis dönemindeki yaşantısını yazmamış adı geçen anılarında.. Belki bir gün o anılar ortaya konulacaktır... Bir başka hukuk adamının anıları, emekli Yargıtay üyesi Mehmet Kaşıkçı’nın ‘‘Bir Ömür Kürsü’’sü... Bir yaşam romanı, bir yargıcın örnek yaşantısı. Böyle nice yargıçlar, savcılar var, hepsi Cumhuriyet Türkiyesi’ne yurdun dört bir bucağında hizmet vermiş... ??? Sayın Başbakan, bunlardan bir tekini alıp okusa, diyorum. Milletvekilleri okusa, AKP’liler okusa!.. Okurlarım, diyecekler ki, ‘‘Nerde Başbakan’ın kitap okuması, baksana gündelik gazeteleri bile özetleyip sunuyorlar. Vakti yok okumaya, yurtiçi yurtdışı dolaşsın dursun, sık sık da medyaya, basına halk diliyle seslensin, ‘yahu, be, ananı al’ diye diye!..’’ Bugün 12 Mart Pazar... Nurer UĞURLU etin Altan, Büyük Gözaltı (Bilgi Yayınevi, Ankara, 1972) adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştı (1973). Ödül belgesi plaketi kendisine veremiyorduk. Çünkü Çetin Altan, 12 Mart 1971’den sonra bir yazısından dolayı mahkum olmuş, İstanbul Sağmalcılar Cezaevi’nde yatıyordu. Ödülü, bir protesto niteliğine dönüştürerek, cezaevinde vermek istiyorduk. Gerekli izinleri aldıktan sonra Vedat Günyol (başkan), Rauf Mutluay ve Mengü Ertel’le birlikte cezaevine gittik. Müdürün odasına çıktık. Vedat Günyol, (Günyol, daha Sabahattin Eyuboğlu, Azra Erhat, Tilda Gökçeli Yaşar Kemal’in vefat eden eşigibi arkadaşlarıyla gizli örgüt kurup(!) içeri düşmemişti), durumu müdüre anlattı. Müdür, bizi baş PENCERE Kabadayı ile Külhanbeyi... İnsanlar gibi sözcükler arasında da akrabalık vardır... Sözgelimi ‘kabadayı’ ile ‘külhanbeyi’ hısım sayılırlar... Kabadayı sözcüğü insanın bilincinde elbet daha olumlu bir yankılanma yaratır... Ya külhanbeyi?.. Osmanlı’nın İstanbul’un fethinden sonra ilk yaptığı hamam Gedikpaşa’ymış... Hamamın külhanını mesken tutan yersiz yurtsuz takımı nasıl anılmış?.. Külhanbeyi!.. Zamanla külhanbeyleri çoğalmış, başıboş takımı bir yandan hamamın külhanını gözetirken tulumbacılık işlevini de üstlenirler, argo konuşmalarıyla tanınırlar, giyim kuşamlarıyla da fiyaka yaparlarmış... ? Peki, ya kabadayı?.. Kabadayı sözcüğü kuşkusuz külhanbeyinden daha olumlu bir yankılanma yapar, anlamı da değişiktir... Osmanlı’da kabadayı mahallede yaşar, konu komşunun, çoluk çocuğun ırzını, namusunu gözetir, ortak yaşamın ahlak düzenini koruyup bir tür bekçiliğini yaparmış... Vaktiyle hem kabadayı hem külhanbeyi yangın tulumbalarında çalıştıklarından toplum yaşamında olumlu işlevleri de varmış... Ya sonra ne olmuş?.. ? Bugün kabadayının kendi gitmiş, adı kalmış yadigâr... Peki, külhanbeyine ne olmuş?.. O da sizlere ömür... Ancak her iki sözcüğün anlamları dilimizde yaşıyor... Kabadayı daha çok mert, içi dışı bir, güvenilir, sözünün eri kişiler için kullanılıyor... Ya külhanbeyi?.. Ağzı bozuk.. Sinirli.. Fırsatını buldu mu kendinden küçük olan ya da zor durumda bulunan veya güçsüz kimseye posta koyan.. Çevreye hava atan.. Kendini bir halt sanan.. Yürüyüşü ve salınışıyla kabadayı taklidi yapıp içinden pazarlıklı kişiliğiyle takıyyeciliğini sürdüren.. Para pul işinde üçkâğıtçılarla birlik olup dürüst davranmayan.. Ve de zoru gördü mü pısan kişi bugünkü toplumun külhanbeyidir... ? İnsanlar gibi sözcükler arasında da akrabalık vardır... Ve insanlar gibi sözcükler de zamanla yüklendikleri anlamlar bakımından değişebilirler... Peki, ya kişiler?.. Biri ortaya atılıp kabadayı taklidi yapmaya kalkışırsa... Ve kısa sürede külhanbeyi olduğu anlaşılırsa.. O zaman ne denir: Foyası meydana çıktı!.. Ç gardiyanla birlikte özel görüş odasına gönderdi. Başgardiyan, bizi odaya konuk ettikten sonra, bir gardiyan çağırdı. Başgardiyan, ziyarete gelenler arasında en genç beni görerek; gardiyanla birlikte içeri girecek, durumu Çetin Altan’a haber verecek, onunla birlikte görüş odasına geri dönecektim. Gardiyan önde, ben arkada yürüdük. Demir kapılardan, karanlık koridorlardan geçtik, büyük salona geldik. Burada Çetin Altan, arkadaşlarıyla tahta iskemlelere oturmuş, televizyondan maç izliyordu. Gardiyan Çetin Altan’a seslendi. Çetin Altan, ayağa kalktı, gardiyanla birlikte beni görünce çok şaşırdı, ‘‘Hayrola yahu Nurer!..’’ diyerek başladı ama gardiyan sözünü kesti. ? Arkası 8. Sayfada CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle