27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2006 PAZAR 6 HABERLER ‘Şeriat’ sorularına tepki gösteren aileler: Baskı nedeniyle dinini değiştirmeyi düşünen öğrenciler var PAZAR ORHAN BURSALI Velilerin öğretmen isyanı AYKUT KÜÇÜKKAYA Ders kitabının yerine, hazırladığı notları okutan din kültürü öğretmeni ‘laik eğitimi’ yok sayıyor İstanbul, Köylüler, Tüneller Ülkemiz, özellikle IMF’nin ekonomi politikaları sayesinde, müthiş bir sosyolojik süreç yaşıyor. Bu sürecin odağında, köylülüğün çözülmesi olgusu var. 1015 yıl öncesine kadar, nüfus istatistiklerine göre, ‘‘kırsal kesim’’de yaşayanların oranı yüzde 50’nin üzerindeydi! Herhalde 1960’larda yüzde 60’ların! Süleyman Demirel ve daha birçoklarının ekonomi politikaları köylülerin menfaatlarını korumaya dayanıyordu. Bütçenin önemli bir kısmı köylülere aktarılıyor, ancak modern tarım politikaları ıska geçiliyordu! Demirel, ‘‘Çoban Sülü’’olarak bu nedenle parladı! Ama o modernleşmenin babası olamadı! Demirel her zaman ağırlıklı olarak ‘‘köylü muhafazakârı’’ olarak davrandı.. Türkiye’nin sanayileşmesi ve modernleşmesi ise bu nedenle hızlı gelişemedi.. Tarımı da modernleştiremeyince; büyük ölçekli, verimi yüksek ürün alınamayınca, Türkiye dünya sahnesinde, ucuz emekten başka rekabet edebilecek bir ekonomiye sahip olamadı.. tarım da battı! ??? Yüzde 50’lik ‘‘tarım ve köylülük’’ yapısını IMF, tarıma sübvansiyonu yasaklayarak çözdü. Ekonominin yapısı hızla değişmeye başladı. Köylü nüfusunun oranı bugün yüzde 38! Son beş yılda sanırım yüzde 6’lık bir göç yaşandı! Devlet kaynaklarından yansıyan hesaplara göre, önümüzdeki beş yıl içinde bu oran yüzde 34’lere, 10 yıl içinde yüzde 29’lara inecek! Demek ki 20 yıl içinde köylülük oranı, kaba bir kestirimle yüzde 20’lerde olacak! Bu ekonomik hayatın dönüşümü zaten rakamlara da yansıyor: Milli gelirde hizmet sektörünün payı yüzde 62, sanayi sektörünün payı yüzde 26 ve tarımın payı ise yüzde 12! Tarım, yüzde 38’lik nüfusuyla yüzde 12’lik bir ‘‘parasal değer’’ gerçekleştiriyor! Tarihsel, sosyolojik olarak, eski değerleriyle köylülük zaten bitmek zorunda. Ama ‘‘köylü muhafazakâr’’lığın ideolojisi şüphesiz kentlerde sürecek. Kentlerde dönüşüm hızı ve ivmesi zamanımızda bu süreci epey kısaltabilir! ??? Şimdi bu durumdan çıkarsamalar yapalım: 1) Köylüler kentlere, tabii ki hâlâ altın yumurtlayan bir nolu kent olan İstanbul’a akıyor.. 2) Köylüler, her türlü en ucuz emeği kullanabilecek yapıdaki ‘‘hizmetler’’ sektörü ile tekstil gibi eski sanayi ve artıklarının ucuz işci deposunu oluşturacak.. Hatta tekstil sektörü bugün biraz Çin’deymiş gibi çalışıyor! 2.5 milyon tekstil çalışanı ve 800 bin kadar sigortalı! 3) Bu anlamda Türkiye’de emek fiyatı düşüklüğünü sürdürecek.. Çünkü yatırımların ve dolayısıyla yeni iş sahalarının açılması ve istihdamın artış hızıyla köylülüğün çözülmesi ve kentlere göç hızı (ve nüfus artış hızı) aynı değil. Birincisi yavaş, ikinciler hızlı işliyor! 4) Buna paralel, teknolojik sanayinin Bilgi Toplumu insanına ihtiyacı da artacak! ??? Şimdi bu analizden, İstanbul, ulaşım ve tünel politikaları için de çıkarsama yapalım: İstanbul’un nüfusu, bu çözülme ile 15 ve 20 milyona doğru yollanacak.. Ve kentte toplu taşıma ile ulaşım ihtiyacı bugünü katlayacak! İstanbul’un bir numaralı sorunu, hızlıkitlesel ulaşımı sağlamaktır! Bunun da ancak toplu taşımaya birinci derece öncelik vermekle ve ulaşım kaynaklarının yüzde 75 ve fazlasını bu çözümlere harcamakla gerçekleşebileceğini, ilkokul çocukları biliyor.. Ama yöneticiler, arabaları Taksim’den havaalanına 17 dakikada ulaştırmak için, 7 tepeye 7 tünel gibi hovardaca bir hedefi gerçekleştirmek için, kaynaklarımızı har vurup harman savurmaya hazırlanıyorlar.. Kentin ihtiyaçları ile yöneticilerin ihtiyaçları farklı! Bizim hızlı ulaşıma, onların ise on yıllar sürecek ve kaynaklarımızı tüketecek karadelikler yaratmaya ihtiyacı var! Durdurun bu projeyi! Öğrencilere derste ‘‘şeriat soruları’’ yönelten ve bu gerekçeyle İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün hakkında soruşturma başlattığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni velileri de isyan ettirdi. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikâyette bulunan 12 veli, ‘‘Müfredat dışı, Atatürk ilke ve inkılaplarına ters düşen eğitimi veren bu şahıs gücünü nereden almakta ve yöneticiler bu duruma nasıl göz yummaktadırlar’’ diye sordu. Şikâyet dilekçesinde velilerin, ‘‘Olay o kadar vahimdir ki, sırf bu yüzden dinini değiştirmeyi düşünen öğrenciler bile bulunmaktadır’’ satırları ise dikkat çekti. Göztepe İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi’nin son sınıfında okuyan 12 öğrencinin velileri ortak dilekçey Öğrencilere ‘şeriat’ sorusu Göztepe İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi’nde üniversite sınavlarına hazırlanan lise son sınıf öğrencilerinin derslerine giren din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Kemal Celep, “din kitaplarının dini konuları üstünkörü geçtiğini” savunarak öğrencilere kendi hazırladığı notları dağıttı. Celep’in hazırladığı notlarda öğrencilere, ‘‘Evrenin Var Oluşu’’, ‘‘Evrende Allah’ın Varlığının Kanıtları’’, ‘‘Allah’ın Yaratma Sıfatı’’, ‘‘Kuran’a Göre İlk İnsanın/İnsanların Yaratılışı’’, ‘‘Allah Âlemlerin Rabbidir’’ ve ‘‘İslam Dininin Bilgi Kaynakları’’ başlıkları altında sorular yöneltiliyor ve yanıtları veriliyor. Gazetemizde 5 Şubat 2006 tarihinde ‘Öğrencilere şeriat sorusu’ başlığıyla manşetten yayımlanan haberde, din dersi öğretmeninin ‘ders kitabı’ yerine öğrencilere kendi hazırladığı notları okuttuğu duyurulmuştu. Haber üzerine İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey’in talimatıyla soruşturma başlatılmış, bu gelişme de 12 Şubat’ta gazetemizde yer almıştı. MEB HAREKETE GEÇTİ Şeriat sorusuna soruşturma MEB’in soruşturma açmasına neden olan haber 5 Şubat tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanmıştı. Haber Merkezi İsb l Milli E i i Mü konmak için Allah koöldü l le Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Kemal Celep hakkında şikâyette bulundular. Lise son sınıfta okuyan 12 öğrencinin velisinin imzasını taşıyan şikâyet dilekçesi 10 Mart 2006 tarihinde İl Milli Eğitim Müdürlüğü Tahkikat, İnceleme ve Soruşturma Bölümü’ne verildi. Yetkililer velilerin dilekçesini aynı gün işleme koydu. Şikâyetle ilgili müfettiş görevlendirilerek hem velilerin hem de öğrencilerin bilgisine başvurulacak. ĞRENCİLER MAĞDUR Ö Dilekçelerinde öğretmenin ders kitabı yerine kendi hazırladığı notları okutarak öğrencilere, ‘‘İki tane Doğan marka otomobil verip bir tane Mersedes aldığımızda bu alışverişin dinimize göre hükmü nedir? Bir din dersi öğretmeni düşünse: Kuranıkerim ‘Cuma günü, Cuma vakti alışveriş yapmayın’ (Cuma suresi) der. Peki o saatte aracımın satış işlemlerini yapabilir miyim? Babasının malına bir an önce konmak için Allah korusunonu öldüren evlada miras verilir mi’’ şeklinde sorular yönelttiğini anımsatan veliler, çocuklarının durumunu ise şöyle yansıttılar: ‘‘20042005 öğretim yılında öğrencilerin tamamına yakınının notları 0 ve 1 olup bu durum 20052006 öğretim yılı ilk yarısında da devam etmiştir. Üniversite sınavını kazanıp bu dersten başarısız olduğu için üniversiteye giremeyen öğrenciler bulunmaktadır. Halihazırda üniversite sınavına hazırlanmakta olan bu öğrenciler sırf bu ders ve dersin ortalamaya olan katkısı yüzünden tedirginlik duymakta olup, bu dersten bu şartlarda geçemeyeceklerini bilmektedirler. Olay o kadar vahimdir ki, sırf bu yüzden dinini değiştirmeyi düşünen öğrenciler bile bulunmaktadır.’’ PROJE İZMİR’DE BAŞLAYACAK HİCRAN ÖZDAMAR İZMİR İslami cemaatlerin eğitim örgütlenmelerine karşı ‘‘Cumhuriyet Okulları’’ oluşturuluyor. İlk eğitim kurumu İzmir Karşıyaka’da gelecek yıl hizmete girecek. Projenin öncülüğünü üstlenen CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, çalışmanın cumhuriyetçilerin, sosyal demokratların katılımıyla yaşam bulduğunu belirterek amaçlarının laik, demokratik Cumhuriyet temellerine dayalı bir eğitim modeli geliştirmek olduğunu söyledi. Dini eğitim yerine laikliği ön plana çıkaran bir sistem benimsediklerini kaydeden Seyhan, ‘‘Cumhuriyet hukukunu, bütünlüğünü bilen, modern nesiller yetiştirmek istiyoruz. Dine dayalı bir devlet düzeni yerine anayasal düzeni savunacak aydınlık gençler yetişecek. Bunun yanında çok kişinin katılımıyla istihdam yaratmayı amaçladık. Projemiz için ilk aşamada 100 kişi ortak oldu’’ dedi. Sosyal demokratların eğitim alanında örgütlenmesi gerektiğini belirten Seyhan, proje kapsamın da ilköğretim ve liseden oluşan ilk eğitim kurumunun İzmir Karşıyaka’da Eylül 2007’de açılacağını söyledi. İzmir’de katılımcılarla birlikte ilk toplantının yapıldığını kaydeden Seyhan, aynı çalışmanın Adana ve Kocaeli’nde de gerçekleştirileceğini bildirdi. Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu tarafından düzenlenen sempozyum Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere Yerleşkesi’nde yapıldı. Hukukçular Birliği üyesi bir grup, sempozyumun yapıldığı İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni protesto etti. ‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’ sempozyumunda yoğun güvenlik önlemleri alındı HEDEF 100 OKUL Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında 100 okula ulaşmak istediklerini vurgulayan Seyhan, böylece ülkede aracı bir eğitim kurumu olan dershane gereksiniminin hissedilmeyeceğini söyledi. Projeye CHP içinden de katılımların bulunduğunu bildiren Seyhan, bu eğitim kurumlarına başvuracak öğrencilerin masrafının devlet okullarındaki gibi olacağını söyledi. Projenin yürütülmesi için oluşturulan 21. Yüzyıl Eğitim Faaliyetleri Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Akın Usanmaz da demokratik okullar kuracaklarını belirterek herkesin bu projeye sahip çıkması gerektiğini vurguladı. Protestolar altında başladı İstanbul Haber Servisi ‘‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’’ sempozyumu dün yoğun güvenlik önlemleri altında tartışmalar ve protestolarla başladı. DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, toplantıya Leyla Zana’nın çağrılmamasını eleştirirken ‘‘Demokratik siyasi proje ortaya konulduğu takdirde sorunun üniter devlet yapısı içerisinde çözüleceğine inanıyoruz’’ dedi. Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu tarafından düzenlenen ‘‘Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları 1Türkiye’nin Kürt Meselesi’’ konulu sempozyum İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere Yerleşkesi’nde başladı. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de yerleşke önündeki protestolarla ilgili sorular üzerine ‘‘Herkesin en doğal hakkıdır, düşüncesini barışçıl amaçlarla ortaya koymak, barışçıl yöntemlerle ortaya koymak’’ dedi. Eski bakan ve milletvekillerinden Ercan Karakaş, toplantının ‘‘Örgütlenmeler ve Deneyimler’’ konulu panelindeki konuşmasında ‘‘Kürt sorunu’’nun bir ‘‘demokrasi sorunu’’ olduğunu ifade ederek özgürlükler ve demokrasi derinleşirse bu sorunun da çözüleceğine inandığını, şiddetin bu çağda sorun çözme aracı olamayacağını söyledi. ‘‘Kürt sorununun çözümü için öncelikle ‘Kürt kimliği’ kabul edilmeli. Bu kimlik yasal ve anayasal güvence altına alınmalıdır’’ diyen Karakaş, kültür hakları konusunda sorunların çözülmesi gerektiğini kaydetti. Koruculuk sisteminin kaldırılmasını isteyen Karakaş, ‘‘bölgede barış kalıcı olacaksa geçmişte silahlı olan insanların toplumsal demokratik hayata katılımlarının sağlanması gerektiğini’’ söyledi. Karakaş, genel af konusunda cesur kararlara ihtiyaç olduğunu kaydetti. DTP Eşbaşkanı Türk ise toplantının düzenleyicilerinden ve oturumu yöneten Ümit Fırat’ın, bir gazetede ‘‘Şiddete destek verenleri davet etmedik. Bu nedenle Leyla Zana’yı davet etmedik’’ şeklindeki açıklamasına tepki göstererek ‘‘Gerçekten çok acı verici, bu konferansın katılımcıları açısından, sorunun tartışılması açısından daha başlamadan önce konferansı tartıştıracak bir noktaya taşımıştır’’ dedi. Ümit Fırat da bunun üzerine ‘‘böyle bir açıklama yapmadığını, haberi yapan gazetecinin salonda bulunduğunu, gerekirse ona da sorulabileceğini’’ söyledi. Haberi yapan gazeteci de ‘‘Fırat’ın bu yönde açıklaması olduğunu, ‘Şiddet yanlılarını çağırmadık’ dediğini’’ savundu. Kürtlerin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tartışmadığını söyleyen Türk, ‘‘AB sürecinde Kopenhag Kriterleri’ne uyan siyaset mantığı geliştirildiği takdirde Kürt sorunu çözülür. Böylece Kürtlerin tatmin olacağına inanıyoruz. Kürtler, kültürel ve kişisel haklarının anayasal güvenceye alınmasını istiyor. Toplumsal barışın önündeki engel olan ‘siyasi af’ ortaya konulmalıdır’’ dedi. Türk’ün, ‘‘şiddetle sorunun çözülemeyeceğini ve şiddeti desteklemediklerini’’ vurgulaması dikkat çekti. ‘‘Uluslararası Kürt İnsan Hakları Merkezi’’ kurucusu ve eski başkanı Sertaç Bucak ise ‘‘Sivil ve demokratik çözümün önünde bugünkü politikası ile engel olan PKK, silahları derhal bırakmalıdır’’ dedi. Yurtsever Hareket üyeleri de yerleşke önünde ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’nin her kökenden vatandaşı eşit ve kardeştir’’, ‘‘Türkiye Cumhuriyeti bir bütündür, bölünemez’’ ve ‘‘Hiçbir emperyalist tuzak Kürt kardeşlerimizi bizden ayıramayacaktır’’ yazılı pankartlar açtı. Hareket Sözcüsü Bedri Baykam açıklamasında, “Bizi Kürt kardeşlerimizden ayırma düşüncesini yaymak için zemin yoklayan bu üzücü girişimler şunu bilmelidir ki bu yurdun her santimetrekaresi hepimizindir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin her kökenden vatandaşı eşit ve kardeştir’’ dedi. (Fotoğraflar: AA) Yoğun güvenlik önlemi alan polis, toplantı öncesi arama yaptı. Cumhuriyet okulları laikliği savunacak UŞAK’TA TÜRBANLI DOKTOR obursali?cumhuriyet.com.tr. ‘Zorunlu’ soruşturma TAŞKIN ÖZLER OSMANGAZİ’DE TÖRE KONUŞULDU ‘Ağalık, aşiret sistemi çözülmeli’ ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta konuşan gazetemiz Yurt Haberleri Şefi Mehmet Faraç, töre kıskacındaki kadınların dramlarını ve bunun çıkış yollarını anlattı. Osmangazi Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu tarafından düzenlenen konferansta Faraç, ağalığın ve toprağa bağımlılığın çözülememesi nedeniyle yöre kadınının törelerin baskısı altında olduğunu belirterek ‘‘Bölgede her yıl çok sayıda genç kız törenin kurbanı oluyor. Yörede genç kızlar, pastaneye veya sinemaya gittikleri gerekçesiyle, yakınları tarafından öldürebiliyorlar’’ dedi. Öncelikle bölgede kadın sığınmaevleri açılması gerektiğini ifade eden Faraç, ‘‘Bu sorunun çözümü için devlet, güvenlik güçleri, müftüler ve yetkililer işbirliği yapmalıdır. Yöre ekonomik olarak güçlendirilmelidir. Kızların okula gitmesi sağlanmalıdır. Ağalık ve aşiret sistemi çözülmelidir’’ diye konuştu. Faraç, TBMM’de kurulan Töre Komisyonu’nun üyelerinin büyük bölümünün erkek olduğunu anımsatarak ‘‘Yöredeki ağa milletvekilleri de komisyonda yer alıyor. Sonuçta, böyle bir komisyon sorunları çözüme kavuşturabilir mi’’ diye sordu. UŞAK Uşak’ta Danıştay kararlarına karşın görevi başında türban takan Fatih Mahallesi İbrahim Keycek Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi Başhekim Vekili Dr. Fatma Nur Bozok hakkında idari soruşturma başlatıldı. İl Sağlık Müdürü Ali Taşçı, türbanlı fotoğrafları çekenlerin ‘‘kimliğinin henüz belirlenemediğini’’ açıkladı. Bozok’un görev başındayken türbanlı görüntüleri dün bazı ulusal gazetelerde yer almış, sağlık ocağındaki diğer personelden bir bölümünün de türban taktıkları öne sürülmüştü. Söz konusu haberlerde, Bozok’un hacca gidene dek başını örtmediği ancak hac dönüşü kapandığı yorumları yapılmıştı. Uşak İl Sağlık Müdürü Dr. Ali Taşcı, gelişmeler üzerine yaptığı açıklamada şunları söyledi: ‘‘Yaptığımız ön soruşturma sonucunda adı geçen sağlık ocağı başhekimi Fatma Nur Bozok’un Sağlık Bakanlığı tarafından görevli olarak Suudi Arabistan’a hacca gönderildiği, 6 Şubat 2006’da geri döndüğü anlaşılmıştır. On gün izinli iken uğradığı sağlık ocağında, kimliği henüz belirlenemeyen kişilerince cep telefonuyla çekilen fotoğraflar basına verilmiş. Kılık kıyafet yönetmeliğine göre bu olay hakkında hemen soruşturma açtırdık ve iki müfettiş görevlendirdik.’’ ‘Türk basını pembe tablo çiziyor’ TGC’nin düzenlediği panelde Avrupa Birliği konusunda medyanın üzerine düşen bilgilendirme görevini yerine getirmediği belirtildi İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, ‘‘AB konusunda Türkiye’den istenilenlerle Türkiye’nin yapmaya niyetlendikleri arasında fark ve çelişki var’’ dedi. TGC ile Konrad Adenauer Vakfı’nın birlikte yürüttüğü ‘‘Yerel Medya Projesi’’ çerçevesinde düzenlenen ‘‘ABTürkiye İlişkileri ve Medya’’ konulu panel, önceki gün İstanbul’da Taksim Elit Otel’de gerçekleştirildi. Panelde konuşan TGC Başkanı ve gazetemiz yazarı Erinç, Türkiye’nin AB macerasının Ortak Pazar’dan bu yana devam ettiğini anımsatarak Türkiye’nin AB için ulusal program yaptığını ve bu programın siyasi iktidarın görüşünü yansıttığını söyledi. Avrupa Bakanlar Konseyi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili karar alırken Türkiye’de Başbakan’ın gazetecilere kızmaya başladığını vurgulayan Erinç, ‘‘AB konusunda Türkiye’den istenilenlerle Türkiye’nin yapmaya niyetlendikleri arasında fark ve çelişki var’’ yorumunu yaptı. Gazetemiz yazarı Nilgün Cerrahoğlu, AB ile ilgili zirve dönemlerinde yurtiçindeki ve Avrupa’daki basın arasında büyük farklar görüldüğünü, Türkiye’de genelde pembe tablolar çizildiğini anlattı. Gazetemiz çizeri Tan Oral, Batı’nın Türkiye için her zaman çağdaş uygarlık yolu konusunda hedef olduğunu belirterek, Batı’dakilerin ise Türkiye gibi Doğu’da bulunanlarla aynı seviyede olma konusunda sıkıntı yaşadıklarına dikkat çekti. Gazeteci Ferai Tınç ise Avrupa ortak medya kuralları konusunda anlaşamadıklarını dile getirdi. Gazeteci Cengiz Aktar da AB konusunda medyanın üzerine düşen bilgindirme görevini yerine getirmemesini eleştirdi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle