27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA HABERLER Baykal, Erdoğan’ın halk dili ya da argo değil ‘kaba, küfre kaçan bir dil’ kullandığını söyledi 4 GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Gücü garip gurabaya yetiyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Mersin’de hakaret ettiği çiftçi yurttaştan ve annesinden özür dilemeye çağırdı. Erdoğan’ın ‘‘kaba ve küfre kaçan’’ bir dil kullandığına işaret eden Baykal, ‘‘Başbakan bu üslubu hep garip gurabaya karşı kullanıyor, bu üslubu ne işadamlarına, ne Bush’a ne de Chirac’a karşı kullandığını görmedik’’ dedi. CHP lideri Baykal partisinin grup toplantısında güncel siyasi gelişmeleri değerlendirirken malvarlığıyla ilgili iddialara da tek tek yanıt verdi. Mersin’de bir çiftçi yurttaşa ‘‘Lan, ananı da al git’’ diye hakaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üslubuna dikkat çeken Baykal, bunun altında Erdoğan’ın ‘‘kül Çok ‘Karışık’ Bir Durum Müslümanlar çok kızgın. İğrenç ve ilkel karikatürlere karşı (5 ay ‘gecikmeyle’ başlayan) tepkiler sürüyor. Ancak başından beri bir şeyler kafamı kurcalıyor, beni (biraz da paranoyak olduğumdan) rahatsız ediyor. ? Erdoğan’ı hakaret ettiği çiftçi ve annesinden özür dilemeye çağıran Baykal, ‘‘Başbakan ‘üç noktayla’ başladı, vatandaşın anasına kadar uzandı’’ dedi. Antalya’daki trilyonluk arsa iddialarına da sert yanıt veren Baykal, ‘‘Kişisel çıkar sağladığımı kanıtlasınlar, 30 yıllık siyasi hayatımı noktalamaya hazırım’’ diye konuştu. türel kimliğinin, ruhsal tedirginlik ve bunalımının yattığını’’ söyledi. Erdoğan’ın iktidarı taşıma, hazmetme güçlüğü yaşadığını kaydeden Baykal, medyada Erdoğan’a destek vermek isteyenlerin bu üslubu ‘‘halkın dili’’ olarak değerlendirmelerinin de son derece rahatsız edici olduğunu ifade etti. ‘‘Herkes bilmeli ki halkın dili bu değildir, Yunus Emre dilidir’’ diyen Baykal, bu üslubun halkın terbiye, ahlak ve alçakgönüllülük anlayışına uymadığını ifade Deniz Baykal. MURATPAŞA BELEDİYE BAŞKANI İĞNELİ FIRÇA ‘Rant’ iddiaları yargıya gidiyor ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 1987 yılında Antalya’da aldığı araziye plan tadilatlarıyla trilyonluk rant kazandırmakla suçlanan Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen iddiaları yalanladı. Evcilmen, geçen günlerde bir gazetede yer alan haber üzerine basın toplantısı düzenledi. Evcilmen, şunları söyledi: ‘‘Haberde yetkilerimi kullanarak Sayın Baykal’ın arsalarını Termesos Caddesi’ne cephe ve köşe başı parseller konumuna getirdiğimden söz ediliyor. Öncelikle arsanın alınış tarihi, ANAP’lı belediye dönemi olan 1987 yılıdır. İmar plan tadilatının yapıldığı yıl da DYP’li belediye dönemi olan 1991’dir. Şu anda sözü edilen ve köşe başı diye adlandırılan parselin 18 uygulamasının yapıldığı tarih ise 25 Ocak 1994’tür, yani DYP’li belediye dönemidir. İmar plan revizyonunun yapıldığı tarih de yine 1998 yılıdır. Caddeye cepheli olduğu söylenilen parselin uygulamasının yapıldığı tarih 2000 yılıdır, yani DSP’li belediye dönemidir.’’ Tüm planlama ve uygulamaların CHP ve Genel Başkan Baykal ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını ifade eden Evcilmen, ‘‘Muratpaşa Belediyesi’nde yapılan uygulama yalnızca Termesos Caddesi’nin açılabilmesine, caddenin temizlenmesine yönelik uygulamadır. Kaldı ki, 1991 yılında yapılan imar planı müşterek hisseli tekil parseli ikiye bölmüş ve bugünkü konumuna getirmiştir’’ dedi. Evcilmen, iddiaları ortaya atanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. MHP Genel Başkanı Bahçeli, Erdoğan’ı sürekli sızlanmak ve yakınmakla suçladı sinden özür dilemelidir.’’ Grup konuşmasının büyük bölümünü Antalya Zeytinköy’de, 1987’de satın aldığı 24 dönümlük hisseli arazinin, imar geçmesi sonucu bugün değerlenmesiyle ilgili iddialara yanıt vermek için ayıran Baykal, bu araziyi sietti. Erdoğan’ın dilinin ‘‘argo’’ olarak yasi yasaklıyken ve kamu sorumluluda nitelendirilemeyeceğini kaydeden ğu taşımazken satın aldığına işaret etti. Aktif siyasetteyken hiçbir zaman araBaykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bu kaba bir dildir, kısmen de küfre zi alımsatım işlerine girmediğini bekaçan bir dildir. Başbakan ‘üç noktay lirten Baykal, aradan geçen 19 yıllık la’ başladı, vatandaşın anasına kadar sürede de bu araziyle hiç ilgilenmediuzandı. Ama Başbakan bu üslubu ne ğini ifade etti. Bu araziden imar geçmedense hep garip gurabaya karşı kulla si üzerine 24 dönümün 5 dönümlük arnıyor. Bu üslubu ne işadamlarına, ne sa haline dönüştüğünü belirten Baykal, Bush’a ne de Chirac’a kullandığını gör gerek 1991’de imar kararı alan, gerek medik. Başbakan bunu geçiştiremez; imar uygulamalarını 1994 ve 1997’de önce milletten, sonra o çiftçiden ve aile yaşama geçirenin DYP ve ANAP’lı belediye başkanları olduğunu ifade etti. İmar kararlarının uygulanması için ZAFER TEMOÇİN 2000 yılının Şubat ayında DSP’li Muratpaşa Belediyesi’nin parselizasyon işlemlerini yaptığına dikkat çeken Baykal, bu belediye başkanının 2004 seçimlerinde CHP’den aday olduğu için kendisine ima yollu suçlamalar yöneltilmeye çalışıldığını ifade etti. 2000 yılında CHP’nin parlamento dışında kaldığını ve kendisinin de o dönem ne milletvekili ne de CHP Genel Başkanı sıfatı taşıdığını anımsatan Baykal, ‘‘Baykal’ın kimseye bir şey vaat edecek hali yok. Kimsenin de CHP’den bir şey isteyecek hali yok. Ecevit Başbakan. DSP’nin en itibarlı olduğu dönem. Şu gülünçlüğe, şu perişanlığa bak. Acaba DSP’li bir belediye başkanı CHP’ye kıyak mı yaptı? Hiç vicdan, hak, adalet duygusu yok mu?’’ dedi. İmar planı gereği bu arazinin tam ortasından yol geçirildiğini, bu nedenle kendi arsasının da ‘‘yola cepheli olmaması gibi bir olasılığın bulunmadığını’’ belirten Baykal, bu araziyle ilgili imar dosyasının ‘‘pızafertemocin@postamatik.com rıl pırıl, tertemiz’’ olduğunu söyledi. Yahu siz dün neredeydiniz? Sokaklardaki ‘‘Kafasını kesin’’, ‘‘Esas soykırım şimdi geliyor’’ türünden pankartları dehşetle izliyor olsam da Müslümanların, peygamberlerine yönelik hakaretlere tepki göstermelerini anlıyorum. Ama aklıma bazı sorular da takılmıyor değil. Kimsenin adını duymadığı düşük satışlı bir gazetede yayımlanan karikatürleri görmezden gelseydiniz, kimsenin haberi olmayacaktı. Şimdi, tüm dünya bu karikatürleri görerek, hakarete ortak olmadı mı? Siz dün, Bağdat, Felluce, Cenin yanarken, Kerbela, Hıristiyan ordularca iğfal edilirken, Şii bayramları bombalarla kana bulanırken neredeydiniz? Neden Arap sokakları ‘‘Arap dünyasına’’ (Geniş Ortadoğu Projesi) yönelik saldırılara karşı sessiz kaldı? Belli ki ‘‘Arap dünyası’’, Araplık (ulusal duyarlılıklarla), antiemperyalizm ya da insan hakları (vatandaşlık) zemininde bir tepki gösteremiyor, ama dini duyarlılıklarla kolayca harekete geçirilebiliyor(!). Bunun iki nedeni var diye düşünüyorum: Birincisi, her türlü demokratikleşme, vatandaş olma sürecinin, yerel despotlarca tıkanmış olması. İkincisi, küreselleşme olarak bildiğimiz, ‘‘kriz yönetme’’ sürecinin etkileri: Hızlı metalaşma, piyasa ilişkileri yerleşik yaşam biçimlerini tahrip ederken, yeni bilişim teknolojileri, okuma yazma oranı çok düşük kitleleri birbirine bağlayan, görselişitsel (duygusal etkisi yüksek) bir iletişim ağı yaratarak onları, kapitalizmin maddi üretim sürecinden önce, kültürel üretim (‘‘zihin kontrol’’) sürecine, ‘‘Gösteri Toplumu’’nun içine çekmeye başladı. ‘‘Karikatür krizi, BBC ve CNN kanallarında verildikten sonra başlamadı mı?’’ (Faisal Devji, Financial Times, 13/02/06) Böylece, her türlü siyasi tepki, bir taraftan dini paradigma, diğer taraftan despotlarla radikal İslam (Cihat hareketi) arasındaki çatışma içine hapsedildi. Despotlar, her türlü iletişim kanalını yakından denetlemeye çalışırken, radikal İslamın, ‘‘Gösteri Toplumu’’nun tüm olanaklarını (video kayıtları, web mesajları, vb..) etkin biçimde kullandığını görüyoruz. Sanal uzayın içinde, web sitelerinden oluşan bir cihat mekânı oluşmadı mı? Bence burada üçlü bir ilişki söz konusu. ABD, despotları ayakta tutuyor. Despotlar her türlü ulusalcı ve demokratik refleksi bastırarak, ABD’ye tüm Arap dünyasında ulusalcılığa, antikapitalizme çarpamadan hareket etme olanağı sağlıyor. Radikal İslam, varlığıyla, despotlara, siyasal kültürel baskı mekanizmalarını koruma ve geliştirme, haklı gösterme olanağı sağlarken, despotlara karşı direniş ve sınıfsal tepkiyi kendisine yönlendiriyor. ABD ise radikal İslamın yarattığı hareketlenmeden, ‘‘Uygarlıklar Çatışması’’ paradigması içinde Batı ittifakını güçlendirmek için yararlanıyor. Ben paranoyak olabilirim ama.. Karikatür krizinin, ABDAvrupa yakınlaşması sürecine hizmet ettiğini göstermeye çalışmıştım. Krizi izlerken, bir işlevi daha olabileceğini düşünmeye başladım. ABD’nin GOP’de karşılaştığı engellerden biri Irak’taki direniş, diğeri de savaşa karşı çıkan Avrupa ile Arap dünyası arasında oluşmaya başlayan, silah pazarında Avrupalı şirketlere çeşitli avantajlar kazandırmaya kadar uzanan yakınlaşmaydı. Şimdi, dün savaşa karşı çıktıkları için Arap dünyasında ‘‘reytingi yükselenler’’, bugün Arapların hışmını üzerlerine çekiyorlar. Buraya kadar tartıştıklarım ‘‘Kimin işine yarıyor?’’ türünden polisiye bir yaklaşımın sonucu. Ancak sanırım daha doğrudan bağlantılar da var. Örneğin pazartesi günü gazeteler, ABD’nin, Fransa’nın arka bahçesi, Cezayir’e, çöldeki isyancıları bastırmak üzere, silah satmaya, Rumsfeld’in de ilk kez bu ülkeyi ziyarete hazırlandığını yazıyordu. Karikatür krizinin gelişme süreci de çok ilginç. Pazartesi günü Nilgün Cerrahoğlu özetledi: Hem Mısır hem de İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) protestoların gelişmesinde işlevsel olmuş. Kahire’deki Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi’nden Muhammed elSayed Said de ‘‘İKÖ konferansına kadar bir şey olduğu yoktu, sonra başladı’’ diyor (New York Times, 09/02/06). İKÖ’ye gelince, en etkili üyelerinin, İran ve Suriye hariç, hepsi ABD destekli rejimler. Mısır’da ABD’den yılda 2 milyar dolar hibe alan bir rejim var; muhalefette de son seçimlerde ABD tarafından desteklenen (ABD ile görüşmeye hazır olduğunu açıklayan) Müslüman Kardeşler Cezayir ve Libya hızla ABD yörüngesine giriyorlar. Suriye ve İran’a, Esad ve Ahmedinejat’a gelince, Lenin’in, kimi düşmanları için kullanmayı pek sevdiği ‘‘Yararlı Salak’’ kavramı bence çok uygundur. Tüm bunlara bakarak, ‘‘Ben paranoyak olabilirim, ama bu ortada ‘karışık’ bir durumun olmadığı anlamına gelmez’’ diye düşünüyorum. ergin.yildizoglu?gmail.com ‘Başbakan’ın tepkisi aczin itirafı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘‘Kamu hizmeti verenler için başörtüsü yasağını kamusal alan dışına da taşıran son Danıştay kararına Başbakan’ın gösterdiği tepki, aslında bir aczin itirafıdır’’ dedi. Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türban konusunun Türk toplumunda çok yönlü hassasiyetler taşıyan nazik bir konu olduğunu vurgulayan Bahçeli, herkesin azami sağduyu ve basiretle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Bahçeli, şunları kaydetti: ‘‘Kamu hizmeti verenler için başörtüsü yasağını kamusal alan dışına da taşıran son Danıştay kararına Başbakan’ın gösterdiği tepki, aslında bir aczin itirafıdır. ‘Siyasi yaşantımı noktalarım’ Başbakan Erdoğan’ın kendisiyle ilgili açık aradığını açıkça ilan ettiğini, bir şey bulamadığını, ama ‘‘bulmuş gibi’’ yapmaya çalıştığını belirten Baykal, bazı medya organlarının da buna ortak olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Asıl acı olan, boğazına kadar yolsuzluğa batmış olanlara yaltaklık yapanların, dürüstlüğü temel bir yaklaşım olarak uygulamış olanlara haksız yere saldırmayı içlerine sindirmeleridir. Bul bir şey, söyle, alnından öpeyim. Ama bulamazsan dürüst ol. Siyasi yetkilerimi, gücümü bir gün için dahi kendi kişisel özel çıkarım için kullandığıma yönelik bir tek somut örneği getirsinler, ben 30 yıllık siyasi yaşamımı o anda noktalamaya hazırım.’’ ? Başbakan Erdoğan’ın, hükümet etme makamını bir ağlama duvarı olarak gördüğünü söyleyen Bahçeli, ‘‘Gölgesinden korkan Başbakan’ın kimseyi şikâyet etmeye ve kınamaya hakkı yoktur. Bu konular AKP’nin aczi ve riyakârlığı sayesinde kangren haline gelmiştir’’ dedi. Sürekli sızlanmak ve yakınmaktan başka bir şey yapmayan Başbakan, hükümet etme makamını bir ağlama duvarı olarak gördüğünü bir kere daha ortaya koymuştur. Gölgesinden korkan Başbakan’ın kimseyi şikâyet etmeye ve kınamaya hakkı yoktur. Bu konular AKP’nin aczi ve riyakârlığı sayesinde kangren haline gelmiştir. Anayasayı değiştirecek Meclis çoğunluğuna sahip AKP’den beklenen, Türk milleti ile alay etmeyi bırakıp gerekli yasal düzenlemeleri yapmasıdır. Ancak samimiyetten ve asgari siyasi cesaretten nasibini almamış bu zihniyetin bu konuda dirayetli ve basiretli bir tavır sergilemesini beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Danıştay’ın son kararı, başörtüsü sorununu ucuz bir istismar aracı olarak kullanmak istediği artık görülen AKP’nin yeni zaman kazanması sonucunu doğurmuştur.’’ Danimarka ve bazı Avrupa ülkeleri basınında İslam dünyasını rahatsız eden karikatürlerin yayımlanmasının çok ciddi bir krize yol açtığına işaret eden Bahçeli, ‘‘Affedilemez ve hiçbir şekilde mazur görülemez bu büyük saygısızlığı nefretle ve şiddetle kınıyoruz’’ diye konuştu. Bahçeli, ‘‘sevgi, saygı, hoşgörü ve rahmet dini olan İslamı terörle özdeşleştirerek karalamaya yeltenen haçlı zihniyetinin kalıntılarının oyununa gelinmemesinin bir zaruret’’ olduğunu belirtti. MHP Genel Başkanı Bahçeli, ‘‘ihanet odaklarına, İmralı’dan verilen talimat doğrultusunda siyasi parti hüviyeti kazandırılmaya çalışıldığını’’ söyleyerek hükümeti ‘‘sütre gerisine çekilerek hiçbir şey yapmamakla’’ suçladı. Bahçeli, ‘‘Barzani’nin eli Türkiye’nin içinde dediniz. Böyle bir bilgi mi ulaştı elinize’’ yönündeki soruya, ‘‘Olayı yakından takip etmiş olsanız bu olayların adım adım ilerlediğini görürsünüz. Bunun için özel bir bilgiye gerek yok. Irak’taki ge lişmeleri takip edin, Türkiye’deki aydın kesimlerin düşüncelerini takip edin, belli sonuçları elde etmek mümkündür. Çok arzu ediyorsanız 11 Mart’ta İstanbul’da düzenlenecek toplantıyı takip edin’’ yanıtını verdi. Bahçeli, Danıştay’ın türban konusundaki verdiği karara ilişkin bir soruyu yanıtlarken ‘‘AKP hükümeti, anayasa değişikliğine muktedir bir siyasi iktidardır. Namus borcu olarak nitelendirmiştir. Meydanlarda tartışıp halkı azarlayacağı yerde TBMM’de arkadaşları ile oturup toplumsal uzlaşmanın zeminini düşünmesi ülkemiz için daha hayırlı olur’’ dedi. İran’ın nükleer faaliyetleri konusundaki değerlendirilmesinin sorulması üzerine Bahçeli, ‘‘Irak’taki müdahale tarzını hatırladığınız takdirde benzer noktalar varsa daha dikkatli olmak gerekir’’ dedi. Ben Trabzon’da PKK’nin neden gelişemediğini bir türlü anlayamamıştım. Trabzon’da halkın sokak infazlarına neden giriştiğini ve linç olaylarının neden bu kentimizde yoğunlaştığını da kavramakta zorluk çekmiştim. Sağ olsun Trabzon Valisi Sayın Hüseyin Yavuzdemir, kafamdaki soruları cevaplamış. Arkadaşım, meslektaşım Faruk Bildirici de önemli bir gazetecilik olayına imza atarak, kıyıda köşede kalmış yetkin bir devlet adamını sahneye çıkardı. Ülkemizin kimler tarafından ve nasıl yönetildiğine ilişkin zengin bir örneği gözler önüne serdi. Ne diyor Trabzon Valisi, hep birlikte Hürriyet’ten okuyalım: ‘‘Akçaabat’ta jandarma bir oto hırsızını yakaladı, mahkeme serbest bıraktı. Bu, gelecekte şöyle bir olumsuz gelişmeye neden olabilir: İhkakı hak diye bir kavram var. Devlet cezasını vermezse vatandaş vermeye kalkar.’’ Tabii bu derin tahlili yaptıktan sonra şunu söylemeyi Trabzon Valisi’ni Cumhurbaşkanı Yapalım de ihmal etmiyor: ‘‘Bu son derece tehlikeli olur.’’ ??? Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir’in söylediklerini Trabzon özelinde çözümlemeye çalışalım. Trabzon’da geçen sene bildiri dağıtan gençler linç edilmek istenmişti. Bu linç girişimi bir kez daha tekrar edildi. Şimdi valinin söyledikleri ışığında bu olaylara bakalım. Trabzon’daki ‘‘sorumlu yurttaşlar’’ımız, daha önce oto hırsızını bırakan mahkemeye kızdıkları için, bildiri dağıtanları görünce haklı olarak ‘‘Oto hırsızını cezalandırmayan mahkeme şimdi bu bildiri dağıtanları da bırakır, en iyisi biz bunları linç edelim de hak yerini bulsun’’ dediler. Üstelik ölüm cezası da kaldırıldığı için, en iyisi bunları bir öldürelim de böylece idam cezasını kaldıranlara da bir ders olsun, mesajını verdiler. Halkının tepkilerini bu kadar iyi okuyup, onların bu yaptıklarının teorik açıklamasını bu kadar doğru yapabilen bir valiye ilk kez rastladığımı söylemek istiyorum. Var olsun, sağ olsun. Olursa bu kadar olur. Aslında ben bu tahlilden sonra Sayın Vali’nin akademik dünyada çok gerekli olduğunu düşündüm. Sonra bu düşüncemden vazgeçip, kendisinin PKK’nin güçlü olduğu Hakkâri, Diyarbakır, Şırnak gibi illere vali olmasının ülkemiz açısından daha yararlı olacağı kanaatine vardım. Bakınız bu konuda neler söylüyor sevgili valimiz: ‘‘PKK bu yörelere gelememişse bunun nedenlerinden biri, bu insanların silah sevgisidir. Bu insanlar kırsalda da olsa hepsi silah taşıyor. Biz isteyene ruhsat veriyoruz. Kayıtlı silahtan korkmamak lazım.’’ Ben bu durumda çözümün bulunduğunu ve PKK sorununun çözüldüğünü düşünüyorum. Örneğin valimiz Diyarbakır’a tayin edilse, oradaki halka hızla silah dağıtsa ve Trabzon’da olduğu gibi halkı silahlandırsa iş çözülecek. PKK falan kalmayacak. Tabii bir Hüseyin Yavuzdemir yetmez. Onun bir örnek kamu görevlisi olarak yanında yeni vali adaylarını da yetiştirmesi gerek. ‘‘Halk nasıl silahlandırılır? Terör nasıl önlenir’’ konularında seminerler vermesi, öğretmenlik yapması ne iyi olur. ??? Tabii Hüseyin Yavuzdemir’in etkin ve yetkin bir vali olması da bu örneğin yaygınlaşma şansını arttırıyor. Trabzon Emniyet Müdürü bunca olaya rağmen ağzını açmıyor. Çünkü bir örnek ve önder valiye sahip. Artık suç ne olursa olsun konuşmasına gerek yok. Fatih Tekke mi, Gökdeniz Karadeniz mi kurşunlandı? O valisinin emrine uyarak si lahları dağıtmayı sürdürsün. Bakarsınız, Fatih ve Gökdeniz’e silahla saldıranlara karşı silahlı Trabzon halkı yeni eylemlere girişebilir. Mahkemeye de güven yok, ne yapsınlar, validen aldıkları silahlarla adaleti gerçekleştirirler. ??? Aslında baştan söylemem gerekeni şimdi söyleyeyim: Gazete haberlerine göre sayın ve sevgili valimiz Hüseyin Yavuzdemir, geçen seçimde AKP’den aday olabilirmiş. Önümüzdeki seçimlerde de yeniden aday olması bekleniyormuş. Ne mutlu. Ben diyorum ki, Sayın Yavuzdemir Meclis’te harcanmasın. 2007 Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Kimin aday olacağı üzerine tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Sayın Hüseyin Yavuzdemir’i Cumhurbaşkanlığı’na öneriyorum. Artık bu sorun kökten çözülsün. Daha iyisini mi bulacağız? Bu iyiliğimi de unutmayın... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle