22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Nüfusun yüzde 25’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kırsal kesimde bu oran yüzde 40’a kadar çıkıyor 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Dört kişiden biri yoksul ? Türkiye’de açlık sınırının altında yaşayanların sayısı 2004 yılında 909 bin kişiye yükselirken yoksulluk sınırının altındaki nüfus 17 milyon 991 kişiye indi. ? Kırsal kesimde açlık sınırının altında yaşayanların oranı yüzde 2.15’ten yüzde 2.36’ya, yoksulluk oranı ise yüzde 37’den yüzde 40’a yükseldi. Kırsal kesimde her 100 kişiden 40’ı yoksul. Ekonomi Servisi Türkiye’de açlık sınırının altında yaşayanların sayısı 2004 yılında 909 bin kişiye kadar yükselirken yoksulluk sınırının altındaki nüfus ise 17 milyon 991 bine indi. Türkiye genelinde her yüz kişiden 1.29’unun açlık, yüzde 25.6’sının ise yoksulluk sınırının altında bulunduğunu ortaya çıkaran Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2004 Hanehalkı Bütçe Anketi araştırması, kırsal kesimde hem yoksulluğun hem de açlığın giderek büyüdüğünü gözler önüne serdi. TÜİK’in belirlemelerine göre satınalma gücü paritesine göre Türkiye nüfusunun yüzde 0.02’si günlük bir doların, yüzde 2.49’u 2.15 doların, yüzde 20.89’u ise 4.3 doların altında harcamayla geçiniyor. Günlük 2.15 doların altında bir parayla geçinenlerin oranı kırsal kesimde yüzde 4.51’e, 4.3 doların altında bir harcamayla geçinenlerin oranı ise yüzde 32.62’ye kadar çıkıyor. Hanehalkı fertlerinin çalıştığı sektörlere göre en yüksek yoksulluk yüzde 40.88’le tarım sektöründe çalışanlar arasında yaşanıyor. Bu oran 2002 yılında yüzde 36.2, 2003 yılında ise yüzde 39.89 olarak belirlenmişti. Sanayi sektöründe çalışanlar arasındaki yoksulluk oranı ise yüzde 21.34’ten yüzde 15.34’e indi. Hizmetler sektöründe ise bu oran yüzde 16.76’dan yüzde 12.36’ya geriledi. TÜPRAŞ’ın Özelleştirilmesi ve Türkiye’nin Hukuk Sınavı TÜPRAŞ’ın yüzde 51 oranındaki kamu payının blok satışı yoluyla özelleştirilmesiyle sonuçlanan ihale, Petrolİş Sendikası’nın açmış olduğu dava neticesinde Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararıyla iptal edildi. Bu karar, çıkarları uluslararası sermaye ile özdeşleşmiş çevrelerin ve bu çevrelerin sözcüsü durumundaki kimi basın organlarının yoğun tepkisine neden oldu. Danıştay ‘‘ideolojik’’ davranmakla suçlanmaktaydı. Oysa ‘‘iktisat siyasetten ayrılmalı’’ idi; üstelik ‘‘yabancı yatırımcının ürkütülmemesi’’ söz konusuydu. Gene bu çevreler, kararın ‘‘gecikmiş’’ olduğunu ileri sürerek TÜPRAŞ‘ın mülkiyet haklarında geri dönüşün ‘‘hukuki ve fiili’’ olarak imkânsız olduğuna hükmettiler. Bunun üzerine Petrolİş Sendikası Danıştay’ın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararının anayasanın 138. maddesi gereği ‘‘aynen ve gecikmeksizin’’ uygulanması gerektiğini vurgulayarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na 8 Şubat tarihinde yeni bir başvuruda bulundu. Burada hemen vurgulayalım ki Danıştay her şeyden önce idari kararların hukuk kurallarına uygunluğu konusunda Türkiye Cumhuriyeti yargı organlarının en üst düzey makamıdır. Danıştay’ın hukuk kararlarını kendi istencimize göre ‘‘ideolojik’’ ya da ‘‘önyargılı’’ olarak niteleyip, sonra da ‘‘fiili durum var, uygulanması mümkün değildir’’ demek, artık bundan böyle Türkiye’de hukukun üstünlüğünün hiçbir alanda söz konusu olamayacağını dile getirmektir. Hukuk kurallarını özel çıkarlarımız doğrultusunda dilediğimiz zaman uygulayıp dilediğimiz zaman ‘‘fiili olarak uygulanamaz’’ diye savuşturmaya çalışmak, bundan sonra idarenin hiçbir kararının hukuk kurallarına ve anayasaya uygun olmasının gereği kalmayacağı anlamına gelir. Bu da Türkiye’de bundan böyle anayasa rejiminin geçerli olamayacağı sonucunu doğurur. Dolayısıyla sorun, TÜPRAŞ özelinde basit bir idari uygulama konusu olarak değil, Türkiye’de anayasal düzenin niteliği sorunu olarak ele alınmalıdır. ??? Bilindiği gibi kapitalizm 20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana güçlenen yeni bir küreselleşme dalgası içindedir. Ulusötesi şirketlerin ve uluslararası finans sermayesinin başını çektiği bu süreçte asıl olan ‘‘sermayenin serbestçe dolaşımıdır’’. Sermaye artık ulusal sınırları aşarak uluslararası düzeyde ‘‘daha yüksek kâr, daha yüksek finansal getiri’’ sağlama çabası içindedir. Dolayısıyla, daha çok kâr elde etmek biricik başarı ölçütü olduğuna göre, ulus devletin kârın çoklulaştırılması önündeki her türlü idari düzenlemesi ve hukuki denetlemesi, sermayenin mantığı bakımından, ‘‘akıl dışı’’ ve ‘‘çağdışı’’ olarak nitelendirilecektir. Ulus devletlerin kâr kazanma dışındaki her türlü sosyal yatırımı ise ‘‘popülizm’’ ve ‘‘israf’’tır. Devlet, hukuki düzenlemeleri ve iktisadi uygulamaları ile zaten artan rekabetten bunalmış ve kâr oranlarında düşüş yaşayan uluslararası sermayenin kararlarına ayak bağı olmamalıdır! ??? Dolayısıyla ulus devlet artık ulusötesi şirketlerin ve finansal sermayenin küresel ölçekte serbestçe dolaşımını ve kâr transferlerini rahatça gerçekleştirmesine olanak verecek şekilde yeniden biçimlendirilmelidir. Yeniyetme iktisat yazınında ‘‘iyi yönetişim’’ (‘‘governance’’), ‘‘etkin devlet’’ gibi cilalı sözlerle açıklanmaya çalışılan bu durumun, aslında uluslararası sermayenin ve onunla çıkar birliği içinde olan yerel uzantılarının ekonomik çıkarlarının, ulus devletin hukuksal düzenlemelerine karşı korunmasına yönelik saldırılardan ibaret olduğunu görmek gerekmektedir. Küreselleşme içindeki uluslararası sermaye bakımından artık iki ana düşman vardır: Ulus devletin demokrasi ve egemenliği korumaya yönelik hukuksal düzenlemeleri; ve emek ve emeğin siyasal ve sendikal örgütleri. Dolayısıyla, TÜPRAŞ‘ın özelleştirilmesi artık basit bir işletme devri olma konusundan çıkmış ve TÜPRAŞ emekçisinin ve Petrolİş Sendikası’nın yürütmekte olduğu hukuk mücadelesinin boyutlarını çok aşmış durumdadır. TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine karşı olmak aynı zamanda Türkiye’nin bir hukuk devleti olarak anayasa rejimini sürdürmesi ve bağımsız ve egemen bir ülke olarak varlığını koruması sorunudur. TÜRKİYE OECD SONUNCUSU Gelir dengesi de bozuk Türkiye’nin satınalma gücü paritesine göre hesaplanan kişi başına gelir ve fiyat düzeyi açısından OECD ülkeleri arasında en yüksek çarpıklığın yaşandığı ülke olduğu belirlendi. Türkiye’nin satınalma gücüne göre OECD’de ortalama 100 olan gelir Türkiye’de 30’da kalırken fiyat düzeyi 60’a çıktı. Fiyat düzeyi gelir düzeyinin yüzde 200’ü kadar bir büyüklük oluşturan tek ülke Türkiye oldu. Türkiye’nin 30 olan kişi başına gelir düzeyi endeksi, 60 olan fiyat düzeyi endeksine bölündüğünde ortaya 200 oranı çıkıyor. Buna göre Türkiye’deki fiyat düzeyiyle kişi başına gelir düzeyi arasında tam bir uçurum bulunuyor. Fiyat düzeyi gelir düzeyinin yüzde 200’ü seviyesine çıkıyor. Diğer bir ifadeyleyse gelir düzeyi fiyat düzeyinin ancak yarısına yetişiyor. Türkiye’nin 2005 sonu itibarıyla 2002 yılına göre fiyat düzeyi endeksi 15 puan artarken kişi başına gelir endeksindeki artış sadece 3 puanda kaldı. Gelirfiyat çarpıklığında Türkiye’yi yüzde 183 ile Meksika, yüzde 127 ile Portekiz izlerken gelir ve fiyat düzeyi en uyumlu ülke yüzde 106 ile Belçika oldu. Yüzde 54 ile Lüksemburg, Avrupa’nın, gelir düzeyine göre fiyat düzeyi en düşük ülkesi oldu. Ataerkil aileler daha yoksul Aile türüne göre ise Türkiye’de ataerkil ailelerin yüzde 32.02’sinin, çekirdek ailenin ise yüzde 23.25’inin yoksulluk sınırı nın altında bulunduğu belirlendi. Buna göre Türkiye’de 7’den fazla fert bulunan ailelerin yüzde 51’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 56 kişilik ailelerin yüzde 27.4’ü, 34 kişilik ailelerin yüzde 13.71’i 12 kişilik ailelerin ise yüzde 14.94’ü yoksul konumunda bulunuyor. Türkiye’deki ailelerin yüzde 20.67’si yoksulluk çekiyor. BAŞBAKAN ERDOĞAN: Doğalgaza bağımlılıktan kurtulmaya çalışıyoruz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin geçmişte uygulanan yanlış politikalar nedeniyle doğalgaz çevrim santrallarına mahkum edildiğini belirterek, ‘‘Bundan sonra aynı yanlışın içerisine düşmek istemiyoruz. Çünkü doğalgazı biz üretmiyoruz, satın alıyoruz ve bağımsız değiliz. Her an her türlü sıkıntı yaşanabilir’’ dedi. Başbakan Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nce (TOBB) düzenlenen 3. Türkiye Bölgesel ve Sektörel Ekonomi Şurası toplantısına katıldı.Toplantıda konuşan Erdoğan, ‘‘Bütün gücümüzü üretime verelim’’ dedi. Erdoğan, ekonomik kalkınmanın demokrasi, hukuk ve adaletten bağımsız sağlanamayacağını, demokrasinin de aynı şekilde ekonomik kalkınmadan bağımsız gelişemeyeceğini söyledi. TAV halka açılıyor HSBC, Credit Suisse First Boston ve Garanti Yatırım’a yetki verildi Ekonomi Servisi Tepe Akfen Vie (TAV) Grubu İcra Kurulu Başkanı Sani Şener, TAV Havalimanı İşletmecilik’in bu yıl içinde planlanan olası halka arz çalışmalarını yürütmek için HSBC, Credit Suisse First Boston ve Garanti Yatırım’dan oluşan konsorsiyuma yetki verildiğini bildirdi. TAV Yatırım Holding’in halka arzıyla ilgili açıklama yapan Şener, bünyesinde havalimanı terminal işletmeciliği, havalimanı perakende hizmetleri, havacılık projeleri dizayn ve müteahhitliği, yer hizmetleri şirketleri bulunduran TAV Grubu’nun, uluslararası arenada komple havalimanı çözümleri sunan sayılı saygın isimler arasında kendisine yer edindiğini vurguladı. Sani Şener, şunları kaydetti: ‘‘Grubumuzun sürdürülebilir büyümesini desteklemek ve yaratılan ekonomik katma değeri paydaşlarımız ile paylaşmak üzerine kurulu kurumsal yönetim felsefemiz çerçevesinde, grubumuz bünyesinde bulunan TAV Havalimanı İşletmecilik şirketinin 2006 yılı içerisinde planlanan muhtemel halka arz çalışmalarını yürütmek için HSBC Bank Plc, Credit Suisse First Boston ve Garanti Yatırım AŞ’den oluşan konsorsiyuma eş global koordinatör olarak yetki verilmiştir.’’ Başkan Sani Şener, halka arz için kolları sıvadıklarını belirtti. 5 milyon dolara inşa edilecek tesisler mayıstaki turnuvaya yetişecek Garanti Koza’dan tenis tesisi Ekonomi Servisi Garanti Koza İnşaat, 2227 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek WTA İstanbul Cup Tenis Turnuvası’na ev sahipliği yapacak tesislerin inşaatına başlıyor. Garanti Koza İnşaat’ın Genel Müdürü Murat Binark, İstanbul Cup Yönetim Kurulu üyeleri Coşkun Erginer ve Cahit Yavuz dün düzenlenen basın toplantısında turnuva ve tesisler hakkında bilgi verdi. Binark, turnuva sonrasında tenis severlere hizmet vermeye devam edecek olan tesisin 5 milyon dolara mal olacağını ve sponsorları olmakla beraber Garanti Koza’nın özkaynaklarıyla yapılacağını bildirdi. Geçen yıl seyyar kortlarda gerçekleştirilen WTA İstanbul Cup’ın Türkiye’nin tanıtımına büyük katkıda Kule’de ‘kızlar maçı’ Tanıtım toplantısında “geleceğin tenis yıldızları” Garanti Koza’nın inşa edeceği tesis maketini gördüler. Bu yıl, 21 Mayıs’ta Boğaziçi Köprüsü’nde kıtalararası tenis maçı düzenlenmesi hedefleniyor. Kadın tenisçileri erkek tenisçilerin gölgesinden kurtarmak amacıyla 1960’lı yıllarda ‘feminen’ bir hareketle oluşan WTA’nın İstanbul turnuvası kapsamında, Kız Kulesi’nde de kızlar maçı yapılacak. Kız Kulesi’nin bahçesine kurulacak seyyar kortta tenis yıldızlarını izleme fırsatı olacak. 37 sektör masaya yatırıldı Toplantıda TOBB’un sunduğu 37 sektörü kapsayan raporlarda girdi maliyetlerindeki yüksekliğe dikkat çekildi, KDV ve ÖTV’de indirim istendi. Her bölgenin sorunlarının ayrı başlıklar altında toplandığı ve sektörel sorunların ayrıntılı bir biçimde ele alındığı raporlar hükümetin dikkatine sunuldu. Enerjiyle ilgili sorunlara da değinen Erdoğan, Türkiye’nin geçmişte uygulanan yanlış politikalar nedeniyle doğalgaz çevrim santrallarına mahkum edildiğini söyledi. Erdoğan, ‘‘Şu anda sanayide enerjiyi pahalı kullanıyorsak, bunun tek nedeni doğalgaz çevrim santrallarından çok pahalı olarak alınan enerjidir, maliyeti pahalı olan enerjidir’’ dedi. LONDRA’DA FUAR bulunacağını da dile getiren Binark, metronun 4. LeventMaslak hattı ve İstanbul Tekstil Kent’te Koza Plaza’nın inşaatını sürdüren Garanti Koza’nın desteğiyle İstanbul Cup’ın bu yıl Yeşilköy’de yapılacak 5 bin kişilik yeni kortta yapılacağını kaydetti. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K [email protected] yasının ArGe ve inovasyona yeterli yatırım yapmasının önündeki engel ‘‘yenilikçilikle dost bir piyasanın’’ oluşmamış olması. Böyle bir piyasa oluşturulabilmesi için ise çeşitli yollar öneriliyor. Bunlardan biri, piyasa ve talep yaratma açısından ortak projeler oluşturarak özendirmek. 4’lü grup bazı örnekler de veriyor: esağlık, ilaç, enerji, sağlık, ulaşım ve lojistik, güvenlik. Bir diğer dikkat çekilen husus, ‘‘yapısal emek hareketliliği’’. Açarsak, insan kaynağı, mali ve kurumsal yapıların daha esnek olması için yeni paradigmaların zorunluluğu. Örneğin Avrupa, araştırma konusunda işgücünün en az yüzde 10’unun serbest dolaşımını özendirmek zorunda. Bir diğeri de Avrupa çapında teknoloji platformları ve kümeleşmeleri oluşturmak ve bilginin ticarete dönüşümünü kolaylaştırmak. ??? Avrupa küresel rekabette ‘‘iş işten geçmeden’’ atılması gereken eylem planını saptadı. En azından bu bilgileri Türkiye’de paylaşsak nasıl olur? Ulusal bir istihdam politikamız var mı? Yok. Peki ya Türkiye’nin sanayi envanterinin çıkarılması çalışmaları? Hayır. Yasemin 15 yaşında. İstanbul’un göbeğinde, Tarlabaşı’nın arkalarında bir tekstil atölyesinde ortacı olarak çalışıyor. Sabah 8’de işbaşı yapıyor, evine ancak 11’de dönebiliyor. Tıpkı Çin’deki, Endonezya’daki diğer çocuklar gibi. Kimi zaman iş olmuyor, patron ‘‘Gelmeyin’’ diyor. O zaman bir ay, iki ay ya da daha uzun bir süre işsiz kalıyor Yasemin. Dolayısı ile eve para girmiyor. Patron çağırınca çalışıyor, gönderince evde oturuyor. Tekstil piyasasında zaten amansız halde olan rekabet arttıkça, hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışan Yasemin’in işi daha da zorlanacak, eline geçen para azalacak, işsiz kaldığı süreler artacak.... Nereye kadar? ????? Bugün küresel rekabette var olabilmenin olmazsa olmaz koşulu inovas Yenilikçi Bir Avrupa Yaratmak... yon, yani yenilikçilik. Asya’nın düşük maliyetli üretimi ile maliyetleri düşürerek rekabet etmeniz olanaksız. Öyleyse yapılacak iş imalat kapasitesini güçlendirmek ve farklılık yaratacak stratejiler geliştirmek, araştırma ve geliştirme kültürünü benimsemek ve yaygınlaştırmak. Bu konu kendi haline, piyasa koşullarına bırakılmayacak kadar önemli. AKP hükümeti bir önceki hükümetin ve IMF’nin ürünü istikrar paketinin dışında bu konuda ne yaptı? Hiç... ??? Bakalım bizim üyelik müzarekelerine giriştiğimiz Avrupa Birliği ne yapıyor? Avrupa Komisyonu ocak ayı sonunda Lizbon stratejisinin yıllık ilerleme raporunu yayımladı. Hatırlarsanız Avrupa Birliği’ni 2010 yılına kadar dünyanın en dinamik bilgi toplumu ekonomisi haline getirmeyi hedefleyen Lizbon Stratejisi, geçen yıl belirlediği hedefin çok gerisinde kalmıştı. Oluşturulan strateji büyük ölçüde doğruydu, ancak uygulamada yetersizlikler yaşanmıştı. Bu bilgiler doğrultusunda strateji yenilenmişti. Gelelim son yayımlanan İlerleme Raporu’na. Raporda, eğitim, araştırma ve inovasyona yatırım, KOBİ’lerin önündeki engellerin kaldırılması, risk sermayesinin yaygınlaştırılması, büyümeyi ve istihdamı arttıracak politikaların devreye sokulması, güvenli ve sürdürülebilir enerji temini gibi konulara öncelik verilmesi gerektiği vurgulanıyor. Raporun hazırlanması ile eşzamanlı olarak, ülkelerin devlet başkanları, küreselleşmenin yarattığı tehdit ve fırsatlara karşı Avrupa’nın derhal önlem alması ve bir eylem planı hazırlaması gerektiği kararını aldılar. Birinci öncelik ise ArGe ve yenilikçilik olarak belirlendi ve Avrupa Komisyonu üst düzey uzmanlardan oluşan 4 kişilik küçük bir grubun oluşturulmasını kararlaştırdı. Eski Finlandiya Başbakanı Esko Aho, Alcatel Telecom’un eski başkanı ve COO’su Dr. Josef Cornu, Manchester Üniversitesi’nden Prof. Luke Georghiou ve Barcelona’da IESE Business School’dan Prof. Antoni Subira’dan oluşan grup, Avrupa’da araştırma ve inovasyonun durumu üzerine raporunu yayımladı. Rapor Avrupalı liderleri ‘‘iş işten geçmeden’’ ArGe konusunda radikal bir eylem planı oluşturmaları hususunda uyarıyor. Siyaset, sosyal hayat ve iş dünyasının liderlerinin bir araya gelerek ‘‘Yenilikçi Bir Avrupa Yaratmak’’ konusundaki taahhütlerini eyleme geçirmeleri için sözleşme imzalamaya çağırıyor. 20 Ocak’ta yayımlanan rapor, Avrupa’nın bugünkü politikaları ile küresel rekabet karşısında sürdürülebilir bir gelişim izleyemeyeceğini savunuyor. Bilgi toplumu hakkındaki siyasi retorik ile bütçe gerçekleri ve diğer öncelikler arasında çok büyük bir uçurumun söz konusu olduğu belirtiliyor. Avrupa’da iş dün Türk kumaşı İngiltere’yi fethetti Ekonomi Servisi Türk tekstilcileri, dünyada kaliteli kumaşın ana adreslerinden Londra’da sekizinci fuarlarını açtı. İki gün sürecek olan Londra Türk Tekstil Ürünleri Fuarı’nın açılışında konuşan, Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı, ‘‘İstanbul’u modamarka şehri yapmak için de çalışmalarımız sürüyor. Bugün Londra’da kumaş fuarındayız, yarın İstanbul’da Moda Show’da olacağız. Dünyanın her yerinde faaliyet gösteriyoruz, ama kalbimiz İstanbul’da atıyor’’ dedi. İngiliz firmaların, kaliteli olduklarını kanıtlamak için ‘‘Türk kumaşı kullanıyorum’’ dediklerini söyleyen İTHİB Başkanı İsmail Gülle de ‘‘Kalitede ve markada Avrupa’yı solladık. Artık modayı Türk kumaşı yönlendiriyor’’ dedi.Olympia Exhibition Centre’da, 2 bin metrekarelik alanda, 79 Türk firmasının katılımı ile düzenlenen fuarı, İngiltere’nin önemli alım grupları da ziyaret ediyor. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle