18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU 15 Müzik dünyasında eğlence ? Kültür Servisi Türkiye’de eğlence, kültür, hobi ve eğitim yazılımları üreten EuroSoft Yazılım, BigSoft markası altında ‘Müzik ile Yaşamak’ isimli bir yardımcı eğitim PC yazılımını satışa sundu. Müzik ile ilgili temel ve orta düzey bilgiler içeren program, interaktif eğitim teknikleri ile eğlendirerek öğretiyor. Eurosoft Pazarlama Müdürü Mahmut Karcı, ilköğretim öğrencilerinin müzik derslerindeki başarısını ve ilgisini arttırmaya yönelik yazılımın, 4 bölüm başlığı altınnda hazırlandığını belirterek ‘‘CD’deki başlıkları, Temel Müzik Bilgisi, Ünlü Besteciler, Dünya Çalgıları, Çalgı Aileleri’nin Tanıtılması olarak sınıflandırdık. Çocuklar kadar müziğe ilgisi olan herkesin eğlenceli bilgiler bulabileceği bir program hazırladık’’ dedi. ‘Müzik ile Yaşamak’ CD’si KDV dahil 25 YTL’den satışa sunuldu. Ayşe Opereti kültür zenginliğimiz Ayşe Opereti, Muhlis Sabahattin Ezgi’nin (18891947) neredeyse tümüyle yitip gitmiş bir seyirlik (temaşa) oyunu. Gülriz Sururi elde bulunan ve kulağında kalan birkaç ezgiden yola çıkıp ve zamanın Türk opereti geleneğine bağlı kalarak yepyeni bir yapıt yaratmış. Selim Atakan birkaç özgün şarkının yanı sıra zamanın marşlarını ve türkülerini ekleyerek, özgün operet kadrosunun cazband ifadesini de göz ardı etmeden yepyeni bir müzikal oluşturmuş. Operetler, müzikaller 19. yüzyıl Avrupasında ve 19. yüzyılın başlarında Amerika’da da yaygınlaşan, geniş kitleye seslenen eğlenceli sahne yapıtlarıdır. Ciddi operalara karşı bir çeşit tepki olarak doğmuştur. Halkın dilinde, halkın müziğinde, konuşma ve şarkının iç içe geçtiği, danslarıyla, akıcı ezgileriyle sabun köpüğü gibi hafif yapıtlardır. Bizim ülkede de 19. yüzyılın son çeyreğinden başlayan operetler, 1930’larda ve 40’larda önem kazanmıştır. Bizim operetlerimiz alla turca ile alla franga arasındaki kültürün bağdaşmasıdır. Yalın konusu, kulakta kalıcı yalın müziği, dansları, göz alıcı kostümlerle bezenmiş renkli sahneleri, biraz da müsamere havasında ve bir hayli rüküştür. Ne şarkıcılardan bir opera sanatçısının tekniği, ne oyunculardan klasik bir tiyatro eğitimi beklenir. Batı’daki örneklerinde de olan konuşmalar bizim operetlerde iyice abartılmış, gevezeliğe, tuluata dönüşmüştür. ‘Üç Saat’ Cemal Reşit ve Ekrem Reşit kardeşlerin ilk opereti Üç Saat adını şöyle almış: Provalar ilerlerliyor, ama operete bir türlü isim bulunamıyor. Operet başlıyor, şarkılar arasındaki konuşmalar uzuyor da uzuyor, Hâzım ve Vasfi Rıza arasındaki tuluat, o anda yaratılan espriler, artıyor da artıyor ve son provalardan birinde salondan içeri giren Şehir Tiyatrosu Müdürü Ertuğrul Muhsin, ‘‘Artık üç saat doldu yeter, bitirin şu oyunu’’ diyor, böylece oyunun adı ‘‘Üç Saat’’ olarak kalıyor. Dolayısıyla bu yeni uyarlamasını izlediğimiz Ayşe Opereti’nin de yer yer sıkıcılığı ve uzun olması özgün şekline bağlı bir ayrıntı. Muhlis Sabahattin (Ezgi) Galatasaray Lisesi’nde eğitim görür, ateşli bir gazeteci olarak Avrupa ve Amerika’da uzun yıllar sürgün yaşamı geçirip yurda döndükten sonra kendini müziğe vererek ‘‘Muhlis’in Çocukları’’ adlı Operet Heyeti’ni kurar. Ayşe ile başlayan operetlerinin sayısı yirmiyi bulur. Aynı dönemin Rey kardeşler operet ve revüleri de benzer atmosferi taşır: Her birisi bizim yaşam biçimimize göre şekillenmiştir. Operetler ve revüler, 1930’lu ve 1940’lı yılların karanlık günlerinde İstanbul yaşamına coşku getirmişlerdir. İzlemeye giderken hanımlar kürklerini giyip kendilerini incileri ve pırlantalarıyla süsler; beyler papyonlarını ya da en şık ipek kravatlarını takarlarmış. Operetleri izledikten sonra günlerece onun şarkılarını mırıldanmak, birbirlerine operet kahramanlarının adını yakıştırarak seslenmek moda haline gelmiş. Operetler İstanbul’un coşku kaynağı olmuş bir dönem. Gülriz Sururi’nin yeniden yaşama kavuşturduğu Ayşe Opereti bence Türk operet tarihinin tüm özgün öğelerini taşıyor. Her şeyin başında zamana uygun harika giysileri tasarlayan Sadık Kızılağaç’ı kutlamalıyız. Selçuk Borak’ın oyuna devingenlik kazandıran çok iyi çalışılmış dansları, Engin Cezzar’ın ustalıklı rejisi ve son günlerde nice televizyon dizisinde moda haline gelen ‘İstanbul Anadolucası’ndan kaçınması, övülmeye değer. Jeyan Tözüm ve Ayşe Çakar’ın deneyimleri oyuna özel bir renk katmış. Oyuncular arasında ilk kez sahneye çıkanlar da büyük gayret içinde. Müzikal kültürüne sahip olup müziği ve dansıyla dikkat çekenlerin başında Neşe rolündeki Elif Çaman geliyor. Dolunay Soysert rolüne yakıştırmış kendini. Türk operetinin büyük isimlerinden Hâzım’ın torunu olan Hazım Körmükçü de bu kültürü tanıyan bir sanatçı; şarkıları giderek biraz daha oturacak. Oyunun gülünç karakteri Metin Göksel, danslarında ve şarkılarında gerektiği gibi abartılı. Umarım Gülriz Sururi bu araştırmacılığıyla diğer unutulan operetleri de ortaya çıkarır ve yeniden sahnelenmesine yol açar. Bunlar bizim kültürümüzün yiten zenginlikleri, tekrar kazanılması gerek. www.evinilyasoglu.com Müzikal kültürüne sahip olup müziği ve dansıyla dikkat çekenlerin başında Neşe rolündeki Elif Çaman geliyor. G ülriz Sururi’nin yeniden yaşama kavuşturduğu Ayşe Opereti (yanda) bence Türk operet tarihinin tüm özgün öğelerini taşıyor. Muhlis Sabahattin Ezgi’nin 20’yi aşkın operetinden biri olan Ayşe’yi Gülriz Sururi, elde bulunan ve kulağında kalan birkaç ezgiden yola çıkarak adeta yeniden yaratmış. Bu yıl verilen 44. Grammy Ödülleri’nde Bülent Bezdüz (altta) ‘‘En İyi Opera Kaydı’’ dalında üçüncü ‘‘Grammy’’sini aldı. Tenor Bezdüz daha önce de ‘‘En İyi Klasik Albüm’’ ve ‘‘En İyi Opera Kaydı’’ dallarında ödüle değer görülmüştü. Pollock’un resimleri sahte mi? ? LONDRA (BBC) Jackson Pollock’un yapıtları olarak bilinen 6 tablo, sahte olabilecekleri şüphesiyle incelemeye alındı. Pollock Krasner Vakfı, Oregon Üniversitesi’nce yürütülen çalışmalarda, adı geçen yapıtlarla Pollock’inkiler arasında geometrik bölümler açısından belirgin farklar üzerinde duruldu. Bu altı tablonun da aralarında olduğu 32 yapıt, geçen yıl Long Island’da ortaya çıkartılmıştı. Vakıf başkanı Charles Bergman araştırmanın kesin bir sonuç elde edilene dek sürdürüleceğini söyledi. Fizik profesörü Richard Taylor’ın başkanlığındaki uzmanlar, Pollock’un son dönemindeki çalışmalarını inceleyerek bu 32 yapıtla karşılaştırıyor. Köpeğin gözünden... ? ANKARA (AA) Ankara Devlet Tiyatrosu, kadın ve erkek arasındaki ilişkileri bir köpeğin gözünden sahneye taşıyacak. Oda Tiyatrosu’nda 17 Şubat’tan itibaren seyirci ile buluşacak oyun, yalnız yaşayan 40 yaşlarındaki bekâr bir grafiker erkek ile tercüman bir kadının ilişkilerini konu alıyor. Çağdaş Alman yazarlarından Sibylle Berg’in eserinden Hakan Çimenser’in sahneye koyduğu oyunda, Ekin Turan ve Mert Tanık rol alıyor. Oyunda, köpeği ise Levent Şenbay canlandıracak. Dekoru Suar Şeylan’a, kostümleri Funda Karasaç’a, ışıkları Şükrü Kırımlıoğlu’na, dansları ise Handan Ergiydiren Özer’e ait oyunun müzikleri Can Atilla tarafından hazırlandı. Birlikte yaşamaya başlayan, ancak zamanla sıradanlaşan ilişkileri klasik kadınerkek çekişmelerine sahne olan ikilinin yaşadıkları, bazen bir psikolog, bazen bir filozof tavrıyla olaya yaklaşan 1 yaşındaki köpeğin gözünden aktarılıyor. Bülent Bezdüz 48. Grammy Ödülleri’nde 8 Şubat 2006 günü Los Angeles’ta yapılan Grammy Ödülleri töreninde, daha önceden 44. Grammy ödüllerinden ‘‘Best Classical Albüm’’ ve ‘‘Best Opera Recording’’ kategorilerinde iki Grammy alan tenorumuz Soner Bülent Bezdüz, bu kez de 48. Grammy Ödüllerinde ödüle değer bulundu. Sanatçının Sir Colin Davis yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası ile gerçekleşen, Verdi’nin Falstaff Operası’nın canlı konser kaydı ‘Best Opera recording’ (en iyi opera kaydı) ödülünü kazandı. Ödül, şefe, prodüktöre ve başrollerde oynayanlara veriliyor. Şef Colin Davis’in ardından Carlos Alvares, Bülent Bezdüz ve Mariana Domaçenko’nun adları sıralanmış. CD, Virgin Classics’ten piyasaya sürülmüş. Tenor Bülent Bezdüz, Ankara’da doğmuş, Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü’nden mezun olmuş. Profesyonel şan eğitimini Polonyalı pedagog Roman Werlinski ile sürdürmüş, dört yıl Ankara Devlet Çoksesli Korosu’nda çalıştıktan sonra Mersin Devlet Opera ve Balesi’nde ‘solist sanatçı’ olarak göreve başlamış. 1997’de ‘‘Leonardo da Vinci Programı’’na katılmak üzere Avrupa Birliği bursu ile Manchester’a gitmiş. Avrupa’da sahneye ilk çıkışı, rejisini Brigitte Fasbaender’in yaptığı Mozart’ın ‘‘Lucio Silla’’ Operası’ndaki başrol, Lucio Silla ile olmuş. 1999’da Fransız Kültür Bakanlığı’nın bursuyla Marsilya C’nipal Sahne Sanatları Okulu’nda master derecesi almış. Ardından Paris Şan Yarışması’nda ikincilik kazanmış. Sir Colin Davis, Riccardo Chailly gibi ünlü şefler yönetiminde, Amsterdam Concertgebouw, Londra Senfoni Orkestrası gibi büyük orkestralar eşliğinde konserler vermiş; Falstaff, Turandot, Gianni Schicchi gibi temsillerin DVD ve CD kayıtlarında yer almış. Sanatçı gelecek sezon Klagenfurt ve Montpellier’de Lucia di Lammermoor operasının Edgardo’sunu; Nancy’de Aşk İksiri’nin Nemorino’sunu; Dijon’da La Traviata’nın Alfredo’sunu; Portland’da Faust’u ve Genova’da Falstaff’ın Fenton’unu oynayacak. BUGÜN ? CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU’nda 20.00’de İstanbul Oda Orkestrası’ndan ‘Alla Turca Mozart’ başlıklı konser. Şef: Fabio Brunelli. Solist:Toros Can (piyano). (0 212 232 98 30) ? ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’nde 20.00’de İDOB’den ‘Madam Butterfly’ adlı opera. (0 212 251 56 00) ? KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ’nde 20.00’de Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın konserinin solistleri Şebnem Algın (mezzosoprano), Ines Cecilia Villanueva (soprano), Maximilian Schmitt (tenor), Jonathan de la Paz Zaens (basbariton), Devlet Çok Sesli Korosu. 0 216 556 98 00) OSMANLI BANKASI ‘İstanbul’un Osmanlı Devri Kitabeleri’ Kültür Servisi Osmanlı Bankası Müzesi, Voyvoda Caddesi Toplantıları kapsamında düzenlenen obje ve ritüel söyleşilerinde bu ay Prof. Dr. Uğur Derman’ı konuk ediyor. 22 Şubat saat 18.30’da Osmanlı Bankası Müzesi’nde gerçekleştirilecek söyleşinin konu başlığı ‘‘İstanbul’un Osmanlı Devri Kitabeleri’’. Prof. Dr. Uğur Derman, konu hakkında şunları söylüyor: ‘‘Bina kitabeleri, bir ülkenin ‘taş üzerindeki tapu senetleri’ kimliğiyle kabul edilir. İstanbul şehri de, Osmanlı payitahtı olduğu 1453 yılından bu yana, binlerce kitabeyi sahiplenmiş, ancak bunların büyük kısmı yok olmuştur. Kitabelerin tamamına yakını manzumdur ve sonunda daima ebced hesabıyla tarih düşürülmüştür. Bazıları Divan edebiyatının tanınmış şairlerince söylenmiş, bazıları da devrin hat üstatları tarafından taşa kabartma olarak işlenmiştir.’’ 1935’te Bandırma’da doğan Uğur Derman, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Eczacılık Okulu’nu bitirdi. Serbest eczacılık devresi sırasında, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin emekli hocalarından Necmeddin Okyay’ın Osmanlı kitap sanatları konusunda 1955 yılında öğrencisi oldu. 1961 yılından bu yana müstakil eser, tebliğ, ansiklopedi maddesi yazımı ve makaleleriyle ‘Türk kitap sanatları’nın öğretilmesi ve tanıtılması için çalıştı. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle