17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2006 SALI 6 HABERLER Konferansın son anda engelleneceği korkusuyla gergin saatler yaşayan kadınlar sorun ve acılarını paylaştılar SALI ORHAN BURSALI Tunus’ta cinsellik toplantısı PINAR SELEK Erdoğan: Cumhurbaşkanlığı2 Pazar günkü yazıda ortaya attığımız soru şuydu: Erdoğan mutlaka Cumhurbaşkanı olmak istiyor mu, Cumhurbaşkanlığı için “her şeyi” göze alır mı? Erdoğan, Meclis’teki çoğunluğa dayanarak Köşk’e çıkmak isteyebilir. Çünkü, arka planda kendisini yönlendiren dinci ideolojisi, bu “tarihi fırsatı” kaçırmamasını söylüyor. Tarihi fırsat? Evet, bir dinci politikacı ilk kez, hem de 7 yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturacak. AKP bu dönem de seçilir ve iktidar olursa, tam bir “ideolojiksiyasaleylem birliği” sağlanacak. Şüphesiz, dincilik epey yol alır! Devlet de sermaye de önemli ölçüde el ve yapı değiştirebilir! Erdoğan’ın “Hortumlarını kestik, bu nedenle bağırıyorlar” sözleri, kesilen hortumların nerelere bağlandığı konusunda zaten yeterince ipucu veriyor! Bütün bunları düşünürsek, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğunu, tarihin “kaçırılmayacak bir ikramı” olarak görmesi gerektiğini düşünebiliriz. ??? Yanılır mıyız? İlk bakışta hayır. Ama siyaseti uzun soluklu görürsek ve Cumhurbaşkanlığı ile bütünleşik AKP iktidarının yaratacağı derin krizlerisorunları öngörürsek, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı bir hınk deyicisine bırakabileceği olasılığını da düşünmek gerekir. Nedenine gelince... Çünkü siyaset, hele belirli ideolojik hedefleriniz varsa, uzun soluklu bir uğraştır. Laik Cumhuriyeti esastan ve toptan değiştirmek bugünden yarına olacak iş değildir. Gerçi 5060 yıldır çok kan kaybetti, epey kökleri budandı, ama çökmedi ve kendisini değiştirmek isteyenleri de epey değiştirdi! Dinci değişim dayatmalarına karşı direniş bugün de güçlü bir şekilde var. Ekonomi odakları endişeli ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı istemiyor. Halkın seçmenin büyük çoğunluğu Erdoğan’ı o koltukta görmek istemiyor. AKP, seçmenin sadece yüzde 25’i ile Meclis’te çoğunlukta. Bugün oy oranı çok daha düşük! Ayrıca devletin önemli bürokratik kurumları olan adalethukuk ve Ordu da Erdoğan’ın seçilmesinden endişeli. Erdoğan, Ordu ile ilişkilerine önem veriyor gözüküyor. Uzun vadeli iktidar hesapları, devletin bu kurumlarıyla ilişkilerin sağlıklı götürülmesini gerektirir. Özellikle Ordu ile bir gerilim politikası, Erdoğan ve partisine seçmen nezdinde bir şey kazandırmaz, kaybettirir. Ayrıca böyle bir gerilim ekonomik zorluklara ivme kazandırır. Cumhurbaşkanı Erdoğan+AKP iktidarı bütünleşik siyaseti, uzun soluklu bir kriz siyaseti yönetimini şart koşar, ki bunların hiçbiri siyasi olarak arzu edilmez ve AKP’nin yararına değildir. AKP kendi yaratacağı krizle büyüyemez! Kriz AKP’yi küçültür ve yok eder! Çünkü AKP, başka krizlerin ürünüdür! Özetlersek, Erdoğan (ve çevresi) eğer normal bir siyasi analiz yapabilirse, Cumhurbaşkanlığı için ısrarlı olmayabilir. Dahası, aday olmaması, daha güçlü bir olasılık olmalıdır! ??? Bütün bu değerlendirmelerin, yani Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na karşı duruşların görünüşteki nedeni, eşinin başının türbanlı olmasıdır. Olay şu noktaya getiriliyor: Aman, Cumhurbaşkanı olacak kişinin eşinin başı türbanlı olmasın da kim olursa olsun! Türbanlı eş, şüphesiz, dinci partinin Türkiye Ilımlı İslam Cumhuriyeti politikasını ve imajını parlatacak, buna uygun politikaları ve eylemleri güçlendirecek, Cumhuriyet tarihimizde bir dönüm noktası olacaktır. Ama sorun türbanlı eşten daha derindir. Deniz Baykal, haklı olarak, sorunu, Erdoğan’ın zihniyeti olarak ortaya koydu. Sorun, Erdoğan ve Emine Hanım değil, Erdoğan ve AKP yöneticilerinin temsil ettiği düşüncenin devleti yönetmesi sorunudur. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı seçimine “Erdoğan olmasın da...” diye yaklaşmak yanlış olur... “Tunus’ta dananın kuyruğu koptu artık…” Bu sözü Tunuslu kadınlar söylüyor, sonra kendi aralarında gülüşüyor. 17–18–19 Kasım tarihlerinde Tunus’ta bir şeyler oldu gerçekten. Tunuslu Demokrat Kadınlar Derneği (ATFD) “Kadının Cinsel ve Bedensel Hakları” konulu bir konferans düzenledi. Pınar İlkkaracan, Liz Amado ve benimle birlikte Türkiye’den üç delegenin, Lübnan, Cezayir, Fas ve Mısır’dan kadın hareketi temsilcileri ve akademisyenlerin bir araya geldiği konferans, sadece Tunus’ta değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Müslüman kamuoyunun önünde, ilk defa, cinselliği, kadın bedenini ve cinsel hakları tartışmaya açtı. YILLARDAN SONRA... Toplantıya katılan herkes büyük bir şaşkınlık içindeydi. Konferans salonunun kapısında toplanan Tunuslu sendikacılar, öğrenciler ve insan hakları savunucuları, üç yıldır hareket edemediklerini, bu tür etkinlikleri ancak basından takip ettiklerini anlatıyorlardı. Sendikalar ve kamu kuruluşları dışında hiçbir girişimin, miting, basın açıklaması, konferans, panel ya da söyleşi düzenlemesine üç yıldır izin verilmediği için, bu toplantının da son dakika engelleneceği bekleniyordu. Biz Tunus’a gelir gelmez, uyarılar başladı: “Sorulara yanıt vermeyin…”, “Otel odasında hiçbir evrak, yazılı materyal bırakmayın.” Önce Filistinli Nadira Shalhoub Kevorkin’in, İsrail otoritelerinin koyduğu engel nedeniyle gelemeyeceği duyuldu. Sonra Mısır’dan ve Sudan’dan gelecek olanlara Tunus hükümeti tarafından vize verilmediği öğrenildi. Türkiye, Cezayir ve Fas’tan vize istenmediği için biz rahat gelmiştik. Diğerleri ise farklı gerekçelerle Tunus’a girmişlerdi. Sadece toplantı daveti alanlar, ülke sınırları içine sokulmamışlardı. Hükümetin bu tutumu, zaten var olan tedirginliği daha da arttırdı. Kadınlar, son geceyi kötü ihtimalleri tasarlayarak geçirdi. “Toplantı son anda engellenirse ne yaparız?”, “Polis, arkadaşlarımızı götürürse ne olur?” Şehir merkezinde kimse, toplantı için salon vermeyince, şehir dışında turistik bir oteli dolduran kadınlar sürekli fısıldaştılar. Konferans saatine dek henüz bir yasaklama haberinin gelmemesi, kaygıları azaltmadı: Kadınlar, kapıda biriken polisleri göstererek “Bu iş olmayacak” diyordu. “Kadının Cinsel ve Bedensel Hakları” konferansı böyle bir gündemle başladı. “Bu iş olmayacak” gündemiyle. Müslüman ülkelerden kadınların, Kuzey Afrika’da düzenlediği toplantıya bölgenin politik atmosferi yansıyordu. Ayrıca çatışmaya boğulmuş bu politikanın odağında, kadınlar, başka bir politika yapmaya başlıyordu. Duvarlar “Cinsellik politiktir” yazan afişlerle doluydu. Cinsellik konulu bir konferansa yönelik baskılar, nasıl politik bir iş yapıldığını ilk günden göstermiş oldu. BİRAZ DAHA CESARET Konferans, şehir dışında bir otelde düzenleniyor olsa da, salon tıklım tıklımdı. Sendikacılar, insan hakları savunucuları, akademisyenler ve çeşitli örgüt temsilcileri cinselliği tartışmaya gelmişlerdi. Toplantı başlar başlamaz söz alanlar, ilk defa Tunus’ta cinselliğin telaffuz edildiğini söylediler. Diğer Müslüman ülkelerden katılan kadınların da sıkıntıları benzerdi. Onlar da deneyimlerini anlatarak, cinsel hakların insan hakları olarak görülmediğini, cinsellik üzerine konuşulmadığını, bu konuda konuşmaya başlayınca birçok engelle karşılaştıklarını dile getirdiler. Toplantının amacını şöyle ortaya koyuyorlardı: “Biraz daha cesaret kazanmak…” Bir örgütün, kendi ülkesinde tek başına cinselliğe dair bir söz söylemesi mümkün görünmüyordu. En azından şu aşamada… Bu toplantı, hep birlikte bir araya gelip “cinsellik” demek için Kadınlar Derneği (ATFD) “Kadının Cinsel ve Bedensel Hakları” konulu bir konferans düzenledi. Toplantıya katılan herkes büyük bir şaşkınlık içindeydi. Sendikalar ve kamu kuruluşları dışında hiçbir girişimin, miting, basın açıklaması, konferans, panel ya da söyleşi düzenlemesine üç yıldır izin verilmediği için, bu toplantının da son dakika engelleneceği bekleniyordu. düzenlenmişti. Cinsellik politikalarının, hukuksal, ekonomik, sosyal boyutlarıyla oldukça kapsamlı bir biçimde ele alındığı konferansta, Müslüman ülkelerde kadın cinselliğinin karşı karşıya olduğu özgün ve ortak sıkıntılar ele alındı. ORTAK SORUNLAR, FARKLI ACILAR Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki yasal durum ve yürütülen hak mücadeleleri, savaş koşulları, kadın bedeni üzerindeki kontrol mekanizmaları, nüfus politikaları, yoksulluk, bekâret testleri, kadına yönelik şiddet, örtünme, namus cinayetleri, seks endüstrisi, kadının cinsel sömürüsü, kadınların bedenleriyle ilişkileri tartışıldı. Cinselliğin, aile ve evlilik sınırlarına sıkıştırılmasıyla, kadının kontrol altında tutulduğu söylenlen ve gelir gelmez üzerindeki uzun kollu kıyafetleri çıkaran kadın hakları savunucusu Amal El Karouaoui, Mısır’da kadınların artık hastanelerde iğdiş edildiklerini anlatıyor. Mısır’da feminist hareketin içinde yer alan pek çok jinekoloğun hastanedeki iğdiş operasyonlarına katıldığını paylaşıyor bizlerle: “Bu sayede kimi kızların iğdişini boşa çıkarmak için yanıltıcı operasyonlar yapıyorlar. Çünkü Mısırlı feministler, bu zulmü durduracak gücü kendilerinde hissetmiyorlar.” MÜSLÜMAN ÜLKELERDEKİ KADINLAR... BİRLEŞİN ATFD, Tunus’ta bir ilk olduğunu söylediği cinsellik konferansını, Kadının İnsan Hakları Pro Tunuslu Demokrat hep global düzeyde yapıyor. Kadına yönelik makro politikalar uluslararası ölçekte geliştiriliyor. Erkek egemenlik ve gericilik bu kadar örgütlüyken biz kadınlar kendi sınırlarımızda kalamayız. Direnmenin tek yolu birleşmek. Dünyanın tüm kadınları dayanışmalı ama Müslüman toplumlardaki kadınların sorunları çok benzer. Onlar dayanışmadan bir adım ileri gitmeliler. Birleşmeliler. Eğer birleşirlerse, cinsellikten barışa, ekonomiden sosyal yaşama, çok şeyi değiştirebilirler…” “Kadının Cinsel ve Bedensel Hakları Konferansı” birlik ve dayanışma mesajlarıyla, her şeye rağmen umutla sona erdi. TUNUSLU KADIN İÇİN CİNSELLİK BÜYÜK DERT ATFD, konferanstan bir süre önce, kadınların öncelikli sorunlarını konu alan, Tunus çapında bir araştırmayı tamamlıyor. Araştırmanın sonuçları oldukça çarpıcı: Tunuslu kadınların yüzde seksen beşi orgazm duygusunu yaşamıyor. Cinsellik, onlar için, bir görev, bir zorunluluk. Kadınların yüzde altmışının cinselliği bir şiddet olarak algıladığını açığa çıkaran araştırmaya göre kadınların yüzde doksan sekizi, önce cinsel sorunlarının çözülmesini istiyor. ABD İSLAMCILARLA BİRLEŞTİ Dünyadaki savaşların ve yeni muhafazakârlık rüzgârlarının etkisiyle kazanılmış haklara göz dikildiğini ifade eden Ortadoğulu ve Kuzey Afrikalı kadınlar şöyle söylüyorlar: “Uluslararası toplantılarda, kadınla, özellikle de cinsellikle ilgili bir konu olduğunda, bir bakıyoruz karşımızda güçlü bir ittifak. Sözde düşmanlığı nedeniyle dünyayı kana bulayan bu ittifak, cinsellik, kadın bedeni, kadının insan hakları konularında, yıkılmaz bir kale kuruyorlar birlikte. İslam ülkeleri ve ABD’den bahsediyoruz. İşte biz kadınlar böyleyiz. Biz güçlenmeyelim diye düşman erkekler bile barışır.” TÜRKİYE... ESKİ DOST Tunuslu kadınlar, Türkiye’den Kadının İnsan Hakları Projesi ile çok yakın ilişki içindeler. Onlar aracılığıyla Türkiye kadın hareketinin tarihini ve gelişimini biliyorlar. Liz Amado, Türkiye’de TCK değişim sürecini anlatınca tüm salonda umutlu bir hava esti. Çünkü Amado, bu işin hiç de kolay olmadığını, Türkiye kadın hareketinin büyük zorluklarla küçük değişiklikleri başardığını ama birleşince, çalışınca, inat edince adım atılabildiğini anlattı. Benzer koşulKonferansta Türkiye, Lübnan, Mısır, Cezayir, Fas lardaki bu başarı herkesi çok etgibi ülkelerden kadınlar sorunlarını dile getirdiler. kiledi. Toplantının sonuna kadar, Tunuslu kadın hakları savunucujesi’nin ve “Müslüman Toplumlarda Cinsel ları, Türkiye’deki başarıları örnek verdiler. Tunuslular için, Türkiye’nin örnek alınması ve Bedensel Haklar Koalisyonu”nun dayanışyeni bir durum değil. Tunus’un kurtuluş sembomasıyla başardığını söylüyor. 2000 yılında, kuruluşuna Türkiye’den KİHP’nin lü Burgiba, M. Kemal Atatürk’ün ismini tüm öncülük ettiği, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney Tunuslulara öğretmiş ve kendi politikasını “Türve Güneydoğu Asya’daki pek çok kadın örgütü kiye modeli” olarak tanımlamış. Tunus iç politikasından konuşurken mutlaka nün de katıldığı “Müslüman Toplumlarda CinTürkiye’nin adı geçiyor. Örneğin, Burgiba’nın adısel ve Bedensel Haklar Koalisyonu”, cinsel ve bedensel hakların, insan hakları olarak yaygın nın Atatürk kadar çok kullanıldığını, herkesin laşması için mücadele ediyor. Birçok hak ihlali Burgiba adına kendi politikasını izlediği söylenin temelinde yatan ama tabu sayıldığı için do niyor. Ya da Tunus’taki siyasal iktidarın, laiklik kunulamayan cinsellik alanında politika yapma sloganları arkasında, sola karşı İslamcı grupları ya karar veren kadınlar, kendi toplumlarında ya desteklemesini 12 Eylül rejimini örnek vererek şadıkları yalnızlıktan, bu koalisyonla birlikte kur anlatıyorlar. Diğer yandan tüm muhalifler, Nâzım Hikmet tulmuşlar ve cesaretlerini büyütmüşler. Sosyal, deyince heyecanlanıyorlar. Büyük şairden esinpolitik, ekonomik, kültürel, tarihsel faktörlerin etkisiyle, kadın olarak yaşanılan sorunların birbi lenilerek pek çok insan çocuğuna Nâzım ismini riyle benzerliğini, altı sene içinde birlikte keşfet vermiş. Kuzey Afrika’da genç Nâzım’larla tanışmak ve yaşlı bir sendikacıdan, çok tanıdık dizemişler. Koalisyonla birlikte kendi ülkelerinde daha leri Fransızca duymak, beni çok heyecanlandırgüçlü bir mücadele yürüttüklerini vurgulayan dı: “Sen yanmazsan/ Ben yanmazsam/ Nasıl kadınlar şöyle söylüyorlar: “Dünyadaki egemen güçler politikalarını çıkar aydınlıklara…” di. Toplumsal hiyerarşideki farklı konumları nedeniyle cinsellik alanında birbirinden farklı sorunlar yaşayan kadınlar üzerinde de duruldu. Tunus’ta ilk defa, kamusal bir alanda eşcinsellik kelimesi telaffuz edildi. Eşcinsel kadınların yaşadığı özgün sorunların yanında, boşanmış kadınlar, evlilik dışı cinsellik yaşayan ya da çocuk sahibi olan kadınlar ve yalnız kadınlar gündeme geldi. Gözleri görmeyen bir kadın ve HIV virüsü taşıyan bir başkası, yaşadıkları özel sıkıntıları anlattı. Cinsellikle ilgili, her kadının ayrı deneyimleri vardı ama tüm yollar birbirine çıkıyordu. MISIR’DA FEMİNİSTLER VE ‘SÜNNET’ Sünnet adı altında, kadının cinsel organının iğdiş edilmesi, uzun zamandır kadın hareketinin gündeminde. Henüz küçük yaşlarda, klitorisleri parçalanan genç kadınlar, zevk duygusundan mahrum kaldıkları cinsellikte tamamen nesneleşiyorlar. Afrika’da hâlâ uygulanan bu iğdiş yöntemi, Mısır’da da çok yaygın. Yabancı pasaportu sayesinde Tunus’a girebi obursali?cumhuriyet.com.tr Aile içi şiddete yasal önlem ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aile içi şiddetin kavramı genişletilerek Ailenin Korunmasına Dair Kanun üzerinde değişiklik yapılmasını öngören kanun tasarısı Meclis’e gönderildi. Tasarıyla aile içi şiddet tanımına eşlerin yanı sıra aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri de ekleniyor. Tasarıya göre, Aile Mahkemesi Hâkimi, hiç kimseye danışmadan, aile içi şiddete maruz kalan kişilerin koruma altına alınmasına karar verebilecek, koruma kararına aykırı davranan eş veya diğer aile bireyleri hakkında ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezası verilebilecek. Tasarı ayrıca şiddete uğrayan eşe “tedbir nafakası’’ ödenmesini öngürüyor. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle