27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2006 SALI 4 HABERLER AKP hükümeti, 1.5 yıl önce yürürlüğe giren Türk Ceza Yasası’nda 4. kez değişikliğe gidiyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AB İçin Ne Yapmalı? AB ile sağlıksız yürüyen ilişkilerin, kopma noktasına geldiğini, koşulsuz Avrupa tutkunları dahil, artık herkes kabul ediyor. Bu sütunda daha önce de belirtildiği gibi, şu anki durum kimse için sürpriz olmamalıdır. Çünkü konuyu biraz olsun izleyenler, bunu zaten beklemekteydiler. “Sağlıksız ilişkiyi, daha net ve sağlıklı bir yola sokmak için ne yapmak gerek?” sorusuna verilecek yanıt basittir: Her şeyden önce gerçekleri görmek. Eğer olaya yüzeysel yaklaşırsanız Kıbrıs ile ilgili ek protokolün yürürlüğe konarak, Türkiye’nin limanları ve havaalanlarını Rum Yönetimi’ne açmasının sorunu çözeceğini sanabilirsiniz. Ancak burada da seçim öncesinde AKP iktidarının böyle bir adımı atamayacağı gerçeği dikilir karşınıza. Bu durumda, Denktaş, Annan Planı’nın Kıbrıs’ın AB üyeliğinden önce kabulünü engellememiş olsaydı, Ada’da çözüm sağlanmış, böylelikle Türk kesimi de Birliğe girmiş ve söz konusu plan gereği var olan veto hakkını kullanarak, Papadopulos’u frenlemiş olurdu, diyerek nafile hayıflanmanın da bir yararı yoktur. Zaten böyle bir düşünce gerçeği de yansıtmamaktadır. Unutmayalım ki, AB Kıbrıs Rum kesimini kendi bünyesine almaya daha 1997 Lüksemburg zirvesinde karar verdi. O zamandan üyeliğe kadar geçen süre içinde, AB hiçbir zaman Kıbrıs Rum Yönetimi’ne üyeliğin sorunun çözümüne bağlı olduğu yolunda herhangi bir koşul öne sürmedi. Bu durumda, Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıslı Türkleri de peşinden AB’ye sürükleyecek bir çözümü neden kabul etsindi ki? ??? Kıbrıs sorununun çözümünün ya da ek protokolün uygulanmasının Türkiye’nin üyeliği ile eşzamanlı olması önerisi de, eğer AB Türkiye’yi üye yapmak isteseydi bir anlam taşıyabilirdi. Oysa AB böyle bir niyeti olmadığını, daha 17 Aralık 2004’te belli etmişti. Gerçek bu olunca, Kıbrıs ile ilgili herhangi bir çözümün de Türkiye’ye üyelik yolunu açmayacağı açıkça görülmektedir. Bu durumda da şu soru haklı olarak gündeme geliyor: “Eh, üye de olamayacağımıza göre, bütün bu ödünleri neden veriyoruz? Bugün Kıbrıs konusunda istediklerini yapsak, yarın önümüze yeni yeni isteklerle gelmeyecekler mi? Bütün istenenleri yerine getirdiğimizde de, en sonunda önümüze, ‘Sizi sindirebilme kapasitemiz yok’ demeyecekler mi? Demeseler de, üyelerin bir bölümü, üyeliğimizi kendi halkoylamasına sunarak engellemeyecekler mi?” Bu soruyu ancak ahmaklar sormaz. Sonunda ne alacağı belli olmayan bir müzakereyi, birçok isteğe boyun eğme pahasına ancak ahmaklar sürdürür. Taraflardan birinin ahmak olduğu müzakereler de hiçbir zaman sağlıklı bir sonuca ulaşamaz. ??? Hanımefendiler, beyefendiler! Bir gerçeği görmemizin zamanı gelmiştir. AB Türkiye’yi tam üye olarak kabule hazır değildir. Kimsenin hakkını yememek için söyleyelim ki, bugünkü yapısıyla Türkiye de, AB üyeliğine hazır değildir ve geçen zaman bu faktörleri iyiye değil, kötüye doğru etkilemektedir. O zaman AB’nin Türkiye’yi kendi içine diğerleriyle eşit koşullarda bir üye olarak kabul etmeyeceği, bize, daha değişik bir statü önereceğini artık anlamamız gerekir. Bu gerçeği böylece kavradıktan sonra Avrupalı muhataplarımıza, bu budala oyununu daha fazla sürdürmek istemediğimizi, bize gerçekte ne önerdiklerini açıkça belirtmeleri gerektiğini söylemeliyiz. Bize önerilen statü ortaya çıktıktan sonra da bunun karşılığında hangi fedakârlıklara katlanabileceğimizi, neleri verip neleri veremeyeceğimizi düşünüp, yeni bir politika oluşturmak en sağlıklı yol olacaktır. AB ile ilişkilerimizi sağlıklı bir raya oturtmak ancak böyle mümkün olabilecektir. Yoksa bugüne kadar izlediğimiz tutum hiçbir sonuç vermeyecek, istediklerinin hepsini de yerine getirsek yine üye olamayacağız. Avrupalı herhangi bir ülkeyi, çok özveride bulundu diye kendi içine almaz, eğer çıkarı varsa alır, yoksa almaz. Yasalar yazboz tahtası EMİNE KAPLAN ANKARA AKP hükümetinin AB zirvesine yetiştirmek kaygısıyla TBMM’yi olağanüstü toplayarak hızla çıkardığı Türk Ceza Yasası (TCY), yürürlüğe girmesinin üzerinden 1.5 yıl geçmeden 3 kez değiştirildi. Bir kez yürürlüğü ertelenen, iki kez genel hükümlerle ilgili birinci kitabı ertelenecek olan yasa üzerinde 4. değişiklik önerisi de TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülecek. Bununla yetinmeyen AKP, 5. değişiklik için yasa önerisi hazırlıyor. TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni TCY’yi 3. kez değiştiren yasa önerisinin görüşmelerine devam edilecek. Hükümeti, AB’nin 6 Ekim 2004 ? AB’nin 6 Ekim zirvesine yetiştirmek için TBMM’yi olağanüstü toplayarak hızla Türk Ceza Yasası’nı çıkaran AKP hükümeti, 1.5 yıl önce yürürlüğe giren yasayı sık sık değiştirmek zorunda kalıyor. 4. kez yapılacak değişiklikle yetinmeyen AKP, 5. değişiklik için yasa önerisi hazırlıyor. yılındaki zirvesine yetiştirmek için TCY Tasarısı’nı TBMM’yi olağanüstü toplayarak genel kuruldan çıkardı. Yeni TCY’ye uyum yasalarının çıkarılamaması nedeniyle yargı çevrelerinin uyarıları üzerine hükümeti yasanın yürürlüğünü 1 Nisan 2005’ten 1 Haziran 2005’e erteledi. Yasanın genel hükümlerle ilgili birinci kitabının yürürlüğü ise uyum yasalarının çıkarılabilmesi için 1 Ocak 2007 tarihine bırakıldı. Yasa üzerinde bugüne kadar 3 kez değişiklik yapıldı. TCY’ye koşut olarak çıkarılan Ceza Muhakemesi Yasası (CMY) ile Ceza İnfaz Yasası’nda (CİY) da değişiklikler yapıldı. Hükümet, diğer yasaları TCY ile uyumlu hale getirebilmek için 170 yasada değişiklik öngören 650 maddelik yasa tasarısını TBMM’ye sundu. Ancak bu tasarıya CHP’nin muhalefet etmesi üzerine AKP, 650 maddelik pakette yer alan ve öncelikli olarak çıkarmak istediği düzenlemeleri 43 maddede toplayarak yeni bir yasa önerisi hazırladı. Hükümetin “temel ceza yasalarına uyum” olarak nitelendirdiği bu yasa önerisi ise diğer yasaların ceza yasalarıyla uyumundan çok 1.5 yıl önce TCY ve CMY’de köklü değişiklikler öngörüyor. Hükümetin ceza yasalarında 4. kez değişikliğe gittiği bu yasa önerisi, ceza sistemine “uzlaşma, hükmün açıklanmasının ertelenmesi ve kamu davası açılmasının ertelenmesi” uygulamaları getiriyor. AKP, yeni TCY’nin görüşmeleri sırasında 3 sistemi getirmek istemiş, CHP’nin itirazları üzerine geri adım atmıştı. Bu sisteme göre, 1 yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlarda savcı dava açmayabilecek ya da mahkumiyet durumunda hükmün açıklanmasını 5 yıl süreyle erteleyebilecek. Bu süre içinde kişinin yeni bir suç işlememesi durumunda hüküm verilmemiş sayılacak ve dava düşecek. Önerinin yasalaşmasının ardından AKP, TCY’de 5. değişiklik için yasa önerisi hazırlıyor. Yasa önerisinde, hırsızlık ve mala karşı işlenen suçlarda “etkin pişmanlık” uygulamasının sınırlandırılması öngörülüyor. Buna göre, birden fazla hırsızlık suçu işleyen ya da suç işlemeyi meslek haline getirenler ile örgüt mensubu olan kişiler etkin pişmanlıktan yararlanamayacak. CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, hükümetin TCY’yi “70 yıl yürürlükte kalan 765 sayılı yasa pek çok kez değişikliğe uğradı, bütünlüğünü kaybetti” gerekçesiyle değiştirdiğini belirterek bu süreçte yasanın gereğince tartışılmadığını, bilim insanlarının görüşünün alınmadığını söyledi. NORVEÇ MECLİS BAŞKANI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN MECLİS’E SUNULDU Övülen konuktan ilginç makale ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Bülent Arınç, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen Norveç Meclis Başkanı Thorbjorn Jagland’ı Türkiye’ye ilişkin makalesi nedeniyle övdü. Jagland’ın makalesinde, Türkiye’nin, “derin devlet” sorununu çözmesi gerektiği, dinler arasında ekümenik ortaklık kurabileceği ve kökleri İslama dayanan bir parti tarafından yönetildiği gibi yorumlara yer vermesi dikkat çekti. TBMM Başkanı Arınçla görüşen Jagland, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini dikkatle takip ettiklerini belirterek “Müzakerelerin durdurulması veya askıya alınması gerçekten bir hata olacaktır’’ dedi. Arınç da Jagland’ın, 1 Aralık’ta Atfenposten gazetesinde yayımlanan “Türkiye, Avrupa İçinde Yer Almalı’’ başlıklı makalesini okuduğunu söyledi. Arınç, Jagland’ın, bu makalede Türkiye’nin konumunu çok iyi ortaya koyduğunu belirtti. Jagland, daha sonra Erdoğan ile bir araya geldi. Erdoğan’ın, görüşmede Jagland’a söz konusu makaleden duyduğu memnuniyeti dile getirerek “Sizin gibi cesur seslere ihtiyacımız var” dediği öğrenildi. Jagland’ın da makalesinin bütün parlamentonun görüşü olduğunu ifade ettiği belirtildi. 4 üniversite daha yolda ? Meclis’e sunulan tasarının gerekçesinde, söz konusu üniversitelerin akademik eğitime önemli katkı sağlayacağı belirtildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “İstanbul Aydın, Acıbadem, İstanbul Arel’’ ve “İzmir’’ adlarıyla 4 yeni vakıf üniversitesi kurulmasına ilişkin tasarı, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Tasarının gerekçesinde, yükseköğretim maliyetlerinin tamamına yakınının devlet tarafından karşılanmasının büyük maddi kaynak gerektirdiğine işaret edilerek söz konusu üniversitelerin akademik eğitime önemli katkı sağlayacağı belirtildi. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Yasası’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı uyarınca, Anadolu Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından İstanbul Aydın, Acıbadem Eğitim ve Sağlık Vakfı’nca Acıbadem, Doğanata Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından İzmir ve Kemal Gözükara Eğitim ve Kültür Vakfı’nca da İstanbul Arel isimleriyle vakıf üniversiteleri kurulması öngörülüyor. Tasarının gerekçesinde, anayasanın ilgili maddesinde, kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin yasayla kurulacağı, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumlarının açılabileceği hükmünün yer aldığı anımsatıldı. Gerekçede özetle şu görüşlere yer verildi: “Türkiye’de genç nüfusun yükseköğretime önemli bir talebi bulunmaktadır. 1986 yılında 426 öğrenci ile eğitime başlayan vakıf üniversitelerinde 20052006 eğitimöğretim yılı itibarıyla 108 bin 323 öğrenci öğrenim görmektedir. Kendi özkaynakları ile kazanç amacı olmaksızın vakıflar tarafından kanunla kurulan kamu tüzelkişiliğine sahip vakıf üniversiteleri Türk yükseköğretiminin ayrılmaz bir parçasını ve önemli bölümünü oluşturmaktadır.’’ namikzafer@yahoo.com CHP Milletvekili Şimşek 2006 Türkiye Almanağı Makaleden satırlar Jagland, makalesinde şu görüşleri ifade ediyor: “Kürt sorunu Türk milli devleti çerçevesi içinde çözülmelidir. İfade özgürlüğü ve derin devletin kontrolü konusunda Türkiye’nin kat etmesi gereken daha fazla yol olduğunu görmekteyiz. Bugün Türkiye, kökleri İslam dininde olan bir siyasi parti tarafından yönetiliyor. Ancak bu parti, laikliği ve demokrasiyi geliştirmeye devam ediyor. Türkiye Avrupa’da Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında ekümenik ortaklık perspektifinin açılmasına katkıda bulunabilir. Türkiye’nin AB üyeliği Avrupa’ya sadece daha fazla değerler ve geniş bir pazar kazandırmakla kalmayacak, aynı zamanda, belki de en önemli katkısı olarak, İslamcı militanların güçlenmesini engelleyerek ve İslam dünyası ile aramızda köprü kurarak güvenliğimizi de artıracak.” ‘Arınç, türban sezonunu açtı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, TBMM Başkanı Bülent Arınç’a sert suçlamalar yöneltti. Arınç’ın “liderlik hevesi, idelojik kavga ve kadınla” elde edilenlerle ilgili değerlendirmelerinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının adını kullandığını anımsatan Şimşek, “Onlar devletin trilyonunu kaybeden partilerde siyaset yaptılar mı? Gizli kasaları var mıydı? Hangi paranın karşılığında ve hangi kadın için Samsun’dan Ankara’ya anayasaya bağlılık yürüyüşü düzenlediler” diye sordu. Arınç’ın “kadrolaşma yapmadım, masalları anlattığını” vurgulayan Şimşek, işe başlattığı, başka kurumlardan getirdiği müşavirler ve bunların kimlerin yakınları olduğunun açıklanmasını istedi. Şimşek, Arınç’ın son açıklamasıyla “türban sezonunu açtığını” vurguladı. “Filmin adı türban, oyuncusu Bay Arınç” diyen Şimşek, Arınç’ın türbanla ilgili açıklamalarını aktardı. Cumhuriyet’e yer verilmedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından bir süre önce basımı tamamlanan 2006 Almanağı’nın “Önemli Basın Organlarının Ortalama Satışları” başlığı altında yer alan, “Günlük Gazeteler” sıralamasında Cumhuriyet’e yer verilmedi. Listede, şeriatçı Anadolu’da Vakit de dahil olmak üzere 14 gazete yer alırken almanakta, DSPMHPANAP koalisyonu döneminde Türkiye’nin cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizine girdiği ve ekonomik dengelerin “birdenbire altüst olduğu” belirtiliyor, AKP ile birlikte Türkiye’nin istikrara kavuştuğu da savunulan almanakta, AKP iktidarı için “Hedeflenen düzeyde bir büyüme hızı yakalandı ve enflasyon düşürüldü. Aynı dönemde ihracatta rekor düzeyde rakamlara ulaşıldı. Enerji, tarım, sağlık, eğitim ve çalışma hayatında sosyal destek projeleri ve iyileştirme çalışmaları yürütüldü” ifadeleri kullanılıyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr BÜYÜKELÇİ ÇAĞRILMADI AKP hükümetinden KKTC’ye ‘izolasyon’ MAHMUT GÜRER ANKARA AKP hükümeti bir taraftan KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılması için mücadele ettiğini savunurken diğer taraftan kendisiyle çelişiyor. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre hükümetin, hem Türkçe Konuşan Ülkeler Doruk Toplantısı’na hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün AB ile yaşanan krizin ardından verdiği yemeğe KKTC büyükelçisini çağırmaması, yavru vatan ile ilişkilerde sıkıntı yaratıyor. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre AKP, KKTC’ye yönelik ilginç bir politika izliyor. Bu kapsamda planlayıcılığını Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı ve 17 Kasım tarihinde Antalya’da gerçekleştirilen Türkçe Ko nuşan Ülkeler Zirvesi’ne KKTC’nin çağrılmaması dikkat çekti. Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ın katıldığı doruk toplantısında Özbekistan ise Türkiye’nin BM’de bu ülkeye karşı bir kararı onaylaması nedeniyle buluşmaya katılmamıştı. KKTC’li yetkililer de konuya ilişkin bilgi verirken kendilerinin de doruk toplantısına katılabilmesi için özellikle Dışişleri Bakanlığı nezdinde temaslarda bulunduklarını, ancak yanıt alamadıklarını söylediler. Yetkililer, “Bu durum KKTC’nin diğer Türkçe konuşan ülkelerle de ilişkilerini düzeltmesi için bir vesile olabilirdi. Ancak olmadı” değerlendirmesini yaptılar. Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’de ve dönem başkanı Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de günler süren AB turumuz sırasında yeni bir şey öğrendin mi diye sorarsanız, bu soruyu hem “evet” hem “hayır” diye yanıtlayabilirim. Avrupa Birliği içinde farklı eğilimler olduğunu biliyoruz. Bir tarafta İngiltere, İspanya, İtalya gibi Türkiye konusunda olumlu yaklaşımları belli ve açık olan ülkeler bulunuyor, öte yanda Avusturya, Fransa, Yunanistan ve tabii ki Kıbrıs Rum kesimi gibi olumsuz olanlar yer alıyor. Almanya, Hıristiyan Demokratların yönetime gelmesiyle olumlu taraftan olumsuz tarafa yaklaştı denebilir. Önceki gün Angela Merkel’in yaptığı açıklama olumsuz eğilimin ağır bastığını gösteriyor şeklinde yorumlanabilir. ??? Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu komisyonunun raporu sırasında izlediğimiz tartışma ve kulisler, aslında geçmişteki durumun çok değişmediğini gösterdi. Fransa ve Avustur Avrupa Birliği ve ‘Hazmetme’ Kapasitesi ya, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması için gayret gösterirken İspanya, İngiltere ve İtalya gerginliği azaltacak ve sürecin ilerlemesini sağlayacak formüller üretmeye çalıştılar. Şimdi gözler 6 Aralık ve de 13 Aralık’ta yapılacak zirvelere yöneldi. Türkiye içinde de, Avrupa’da da “tamam mı, devam mı” soruları daha fazla sorulmaya başlandı. Avrupa’nın “makul” siyasetçileri, Türkiye’yi daha fazla zorlamanın iyi sonuçlar doğurmayacağını ifade ediyorlar. ??? Benim görebildiğim kadarıyla bütün sorun, Avrupa Birliği’nin “hazmetme kapasitesi”nde düğümleniyor. Her ne kadar artık bu deyimi kullanmak istemiyorlar ve bunun yerine “entegrasyon kapasitesi” deyimini kullanıyorsalar da işin gerçeği sorun “hazım”da düğümleniyor. Avrupalılar 70 milyonluk, onlara göre yoksul, Müslüman bir ülkeyi hazmedip hazmedemeyeceklerini anlamaya çalışıyorlar. AB bu hazmetme kelimesini başlangıçta “içine almaalabilme” kapasitesi olarak ifade etse de bu daha geniş bir anlam içeriyor. Avrupa Birliği, şu ana kadar kurucu büyük ülkeleri saymazsak sonradan hep küçük nüfuslu ve az sorunlu ülkeleri içine kattı. Türkiye bunların hiçbirine benzemiyor. Türkiye’nin kendisini değiştirip dönüştürmesi de kolay değil. Bu ekonomik alanda da böyle, sosyal ve siyasi alanlarda da… ??? Türkiye, Avrupa Birliği’ni kara kara düşündürüyor. Şu andaki standartlarıyla Türkiye’nin zaten birlik içinde yer alması mümkün değil. Bunu biz de biliyoruz, onlar da. Hiçbir temel kategoride Türkiye’nin durumu hazır sayılamaz. Ancak, Türkiye büyük bir gayret göstererek standartlarını yükseltmeye çalışıyor. Bu konuda önemli adımlar da atıyor. Avrupa Birliği içinde “ya Türkiye hazır hale gelirse” korkusunu yaşayanların olduğunu biliyoruz. Bunu açıkça dile getirenler de var. “Onu nasıl hazmederiz?” diye düşünüyorlar. Bu nedenle 10 yıllık bir süreyi baştan bir imkân olarak ellerinde tutuyorlar. ??? Tabii Avrupa Birliği projesi nereden baktığınıza göre de bir anlam içeriyor. Sosyalistler, sosyal demokratlar bu projeyi bir “sosyal Avrupa” modeli olarak ifade ediyorlardı. Hâlâ böyle düşünenler bulunuyor. Birçok önemli adım da attılar. Ortak para, sınırlar arasında pasaport kontrolünün kaldırılması, her ülkede çalışma izni gibi önemli bazı gelişmeler de kaydettiler. Tabii bunun zengin ülkeler açısından bir bedeli de olacaktı. Bazı kesimlerin ekonomik olanakları daralabilecekti. Nitekim, Fransa, Almanya gibi ülkelerde çalışanlar bazı haklarını yitirdiler. Sosyal projeler küçültüldü. Kaçınılmaz olarak bu gelişmeler bu tür ülkelerde milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını artırdı. Irkçılığı yaygınlaştırdı. ??? Bence Kıbrıs bahane. Zaten AB’nin içini iyi bilen birçok Avrupalı siyasetçi bunu kabul ediyor. Bazı ülkelerin Kıbrıs’ı kullandıklarını söylüyorlar. Bütün mesele Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi hazmedip hazmedememesinde düğümleniyor. Tabii aynı şey Türkiye tarafı için de geçerli. Türkiye de demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri içine sindirecek olgunluğa geldi mi? Her demokrasi talebini bir bölünme tehdidi, bir düşmanlık olarak gören anlayış hâlâ varlığını sürdürüyor. İki taraflı hazmetme sorunu ciddi bir sorun. Ancak şunu da söyleyebilirim: İki taraf da birbirinden vazgeçmek istemiyor. Bunu da olumlu bir nokta olarak kaydetmeliyiz. Bu vazgeçmeme hali, bir çözüm olanağını son dakikada da olsa bile yaratabiliyor. Göreceğiz… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle