17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 ARALIK 2006 PAZARTESİ 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI S PB PB PB PB PB PB B B 15 12 16 16 18 16 17 17 14 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya B B B B S S S B B 13 15 14 15 12 11 12 8 20 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B Y B B B B 19 21 15 17 11 15 9 8 0 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurt geneli az bulutlu ve açık, batı kesimleri zamanla parçalı ve çok bulutlu geçecek. Marmara ve yurdun iç kesimlerinde sabah saatlerinde sis bekleniyor. Hava sıcaklığında önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih PB 2 PB 2 PB 0 PB 7 PB 8 PB 3 PB 4 PB 4 PB 8 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih PB PB Y K K Y Y Y PB 6 4 11 4 3 11 14 17 3 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı K PB PB PB PB PB B B B 3 13 4 9 12 11 6 21 18 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu ‘KARAKOLDA ÖLDÜ’ İDDİASI Öcalan ve Karayılan, açıklamalarıyla Nakşibendileri ve Gülen cemaatini hedef aldı GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Diyarbakır’ı karıştıran ölüm MAHMUT ORAL Tarikatlar PKK hedefi MEHMET FARAÇ DİYARBAKIR Elektrik kablolarını çaldığı iddiasıyla Diyarbakır merkeze bağlı Pirinçlik Jandarma Karakolu’na götürülen Şemsettin Yavuzkaplan adlı çocuk öldü. Yetkililer çocuğun kalp krizi sonucu öldüğünü ifade ederken köylüler karakolu taşladı. İddialara göre Pirinçlik Jandarma Karakolu’nda görevli askerler, elektrik kablolarının çalınması üzerine köydeki bir grup çocuğu gözaltına almak istedi. Çocukların kaçması üzerine havaya uyarı ateşi açıldı. Kaçan çocuklardan 16 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi Yavuzkaplan yakalandı. Yakalanan çocuk, köylülerin iddiasına göre dövülerek karakola götürüldü. Askerler 8 çocuğu daha gözaltına aldı. Kısa süre sonra Yavuzkaplan’ın öldüğü ortaya çıktı. Askeri yetkililer çocuğun kalp hastalığı nedeniyle öldüğünü öne sürerken, öfkelenen köylüler karakolu taşladı. DiyarbakırŞanlıurfa karayolunu kesen köylüler, çocuğun cenazesinin istedi. Ancak askerler cenazeyi, gizlice Diyarbakır Devlet Hastanesi Morgu’na götürdü. Olayın haber verilmesi üzerine nöbetçi savcı, karakola gitti. Savcının yöre halkıyla görüşmeden köyden ayrılması tepki yarattı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Selahattin Demirtaş da köye giderek görüşmelerde bulundu. Demirtaş, görgü tanıklarının anlatımlarını şöyle anlattı: “Çocuklar kaçınca önce karakol komutanı rastgele ateş açıyor. Ardından da diğer askerler ateş ediyor.Yakalanan çocukları ayaklarının altına alan astsubay, kafalarına silah dayayarak onları tehdit ediyor. Çocuklardan biri karakolda ölüyor. Bunu gören kardeşi de şoka girince hastaneye kaldırılıyor. Olaydan sonra saatler geçmesine karşın çocuklara karakolda ne yapıldığı bilinmiyor. Köylüler çocuğun kalp hastası olduğunun karakol komutanı tarafından bilindiğini, yeşil kart için gerekli onayı kendisinin verdiğini ifade ediyorlar.” Olayla ilgili soruşturma başlatıldığını belirten Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, “otopsi sonucunda ölüm nedeninin kalp krizi olarak tespit edildiğini” açıkladı. Diyarbakır Valiliği’nden yapılan açıklamada ise Yavuzkaplan’ın jandarma aracından indirilirken yaşamını yitirdiği öne sürüldü. Radikal dinci grupların Güneydoğu’da cemaat ve vakıflar içinde yükselişe geçmesi PKK’nin tabanında erozyona yol açarken, örgüt tarikatları hedef alıyor. Abdullah Öcalan’ın geçen hafta “Tarikatlara oy vermeyin” çağrısının ardından Kandil Dağı’ndan da benzer tepkiler geliyor. Örgüt yöneticilerinden Murat Karayılan, ateşkesle ilgili olumlu bir cevap görmediklerini belirtirken, bu süreçte “Samanyolu TV’nin düşmanlığı körüklediğini” öne sürüyor. Karayılan “Sözüm ona dinci geçinen bu kanalın, din kisvesi altında yaptığı Kürt düşmanlığıdır” diyor. Ateşkes ilanının üzerinden iki buçuk ay geçmesine karşın güvenlik güçlerinin operasyonlarında darbe yiyen PKK, hükümetin ve kamuoyunun duyarsızlığının faturasını dinci örgütlenmelere kesiyor. Kandil Dağı’nın tarikatları hedef alması, Öcalan’ın önceki hafta önce avukatlarına yaptığı açıklamaya dayanıyor. ‘Tarikatlara oy vermeyin’ Geçmişte Hizbullah’a karşı imamları örgütlemekten kaçınmayan Öcalan, tarikatların Güneydoğu’daki ağırlıkları ve bu yapılanmalara yönelik tutuma ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: “Diyarbakırlılara, bütün Kürtlere söylüyorum. Tarikatları kullananlara, bunlara, bu partilere sakın oy vermesinler. Bir tek oy dahi vermesinler. Verilen oylar bomba olarak, linç kültürü olarak Kürtlere geri dönüyor. Kürtlerin bulunduğu her yerde, Kürtlere karşı bir linç kültürü gelişiyor. Bunların hepsi planlıdır ve planlı olarak yürütülüyor.” Nakşibendiliği Kürtlerin bir çeşit mason örgütü olarak niteleyen Öcalan, konuyu Fethullah Gülen’e getirirken şu örneği veriyor: “Sultan İkinci Mahmut Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırmak istedi. Bu, devletin temeline ilişkin bir girişimdi.Yeniçeri Ocağı’nın temelinde Bektaşilik vardı. Böylece Bektaşilik ortadan kaldırılınca oluşan boşluğu Nakşibendiler doldurdu. Nakşibendiler siyasi otorite ile uzlaşıp büyük bir güç elde ettiler. Bugünkü Fethullah Gülen de bir nevi onların devamı niteliğindedir. Onlar inançlarını, kültürlerini sürdürebilirler fakat böyle siyasi çıkarlara alet olmasına, pazarlamaya dönüşmesine karşıyım. Son otuz yılda bunların bir kısmını bize karşı da kullandılar.” ‘Kürt düşmanlığı’ Öcalan’ın ardından Karayılan’ın önceki gün yaptığı açıklamada Fethullahçılar hedef alınıyor. Karayılan, hükümet ve yakın çevresinin ateşkese duyarsızlığını eleştirirken sözü Gülen ve Samanyolu Televizyonu’na getiriyor: “Hükümetin çevresi ve o çevrelerin basınyayın organlarının böyle bir yaklaşımı yansıtma durumu bile söz konusu değil. Bu süreçte AKP ile yakın ilişki halinde olan Gülen’in Samanyolu Televizyonu çatışmayı ve halklar arası düşmanlığı körüklemek için her türlü çabayı ortaya koyuyor. Sözüm ona dinci geçinen bu kanalın, din kisvesi altında yaptığı aslında Kürt düşmanlığıdır. Dizileriyle, konuşmalarıyla bütün çabasını buna yöneltiyor.’’ PKK’de huzursuzluk Öcalan ve PKK yöneticileri, Doğu ve Güneydoğu’da tarikatların etkinliğinin artması ve yurttaşların bu yapılanmalar üzerinden AKP’yi desteklemesinden rahatsız oluyor. Samanyolu Televizyonu’ndaki bazı açık oturumlar ile Doğu’daki çekilen dizi filmlerdeki mesajlar da örgütün tepkisini daha çok Fethullahçılara yönlendiriyor. Fethullahçıların Doğu kentlerindeki yoğun örgütlenmeleri örgüt tabanında erozyon yaratıyor. Samanyolu Televizyonu’nda yayımlanan Ayna adlı programda, Hizbullah’a yakın Mustazaflar Derneği’nin varoşlarda, okuma evi adı altında faaliyet gösteren dershanelerinin övülmesi, tabanını tarikatlara kaptırmaya başlayan PKK’yi huzursuz ediyor. Yeni bir kaos Mustazaflar Derneği’nin Diyarbakır ve Batman’ın kırsalı ve varoşlarında özellikle yoksulluğu kullanarak hızlı bir örgütlenmeye gitmesi, ilaç, giyecek ve yiyecek dağıtması, mitinglerde 100 bin kişiyi toplaması, örgütün tepkisini artırıyor. PKK artık karşısında Hizbullah’tan donanımlı bir güç oluşmaya başladığının farkına varıyor. PKK 1991 yılından itibaren Hizbullah’ın İlim kanadıyla girdiği çatışmanın ardından tarikatlar üzerinden AKP iktidarını vurmaya çalışıyor. İmralı ve Kandil’den yükselen tepkiler, Güneydoğu’da yeni bir kaosu haberi veriyor. Ertegün’ün eşi ve yakınları dün İstanbul’a geldi. (AA) Ertegün bugün toprağa veriliyor İstanbul Haber Servisi ABD’de yaşamını yitiren Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün’ün cenazesi, dün özel bir uçakla İstanbul’a getirildi. Ertegün’ün eşi Mica Ertegün, Time Warner şirketinin CEO’su Lyor Kohen ile Ertegün’ün yakınları ve arkadaşlarından oluşan toplam 29 kişi de cenazeyi getiren uçakla İstanbul’a geldi. Heyeti, daha önce ABD’den gelen Ertegün’ün yeğenleri Leyla ve Aslı Ertegün ile Ahmet Ertegün’ün kardeşi Nasuhi Ertegün’ün eşi Selma Ertegün, işadamları Rahmi Koç ve Selahattin Beyazıt karşıladı. Ertegün’ün naaşı daha sonra Karacaahmet Mezarlığı gasilhanesine götürüldü. Ertegün’ün cenazesi bugün Altunizade’deki İlahiyat Fakültesi Camii’nde öğleyin kılınacak cenaze namazının ardından vasiyeti üzerine Sultantepe Özbekler Tekkesi’ndeki aile kabristanında toprağa verilecek. K. IRAK’TAKİ ÇUVAL SKANDALI Karabay:Ateş emrini verirdim Haber Merkezi Emekli Korgeneral Köksal Karabay, Irak’ın Süleymaniye kentinde 11 Türk askerinin ABD askerleri tarafından gözaltına alınarak başlarına çuval geçirilmesi olayıyla ilgili olarak “ateş etmeyin” emrini kendisinin verdiği iddialarını yalanlayarak “Bunu kanıtlarlarsa ben Taksim Meydanı’na çıkar alnımın ortasına kurşun sıkarım” dedi. Black Hawk Uluslararası Güvenlik Hizmetleri Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Karabay, Habertürk televizyonunda Türk askerlerinin başlarına çavul geçirilmesi olayıyla ilgili soruları yanıtladı. Peşmerge destekli 400 ABD’li askerin Türk askerlerinin bulunduğu sokağa geldiğini kaydeden Karabay, “ABD’liler daha önce binamıza gelip çay içmişler. Tim komutanı dışarı çıkıyor ve ABD’li albaya elini uzatıyor ve albay ve beraberindekiler komutanın üzerine çullanıyor. Tim komutanı ateş etmeyin emrini veriyor” dedi. Olaydan bir saat sonra haberdar olduğunu, Genelkurmay’ı bilgilendirdiği kaydeden Karabay, bir gün sonra ABD’li generalin kendilerinden özür dilediğini söyledi. ABD’li generalin tim komutanıyla görüşerek neden ateş etmediklerini sorduğunu anlatan Karabay, “Tim komutanı ‘O kadar acemi geliyorlardı ki 6070 ABD askerini öldürürdük. ABD askerleri bu binaya daha öncede gelip gittiler. Böyle bir kalleşlik yapacakları aklıma gelmedi’ demiş” diye konuştu. Karabay, Celal Talabani’nin oğlunun baskın sırasında peşmergeleri yönettiğini kaydetti. Kendisine telefonla ulaşan tim komutanına “ateş etmeyin” emrini verdiği yönündeki iddiaları da yalanlayan Karabay, “Ateş etmeyin emri verdiğimi yazdılar. Eğer bunu kanıtlarlarsa Taksim Meydanı’na çıkar alnımın ortasına kurşun sıkarım” dedi. Karabay, “Eğer o telefonu alsaydım,binaya sokmayın eğer ateş açarlarsa siz de ateşle karşılık verin emrini verirdim. Bu olay iki ülke ilişkilerine büyük zarar verirdi, bunu bilsem de bu emri verirdim” dedi. Karabay, “Çuval geçirme olayının rövanşı alındı mı?” şeklindeki bir soruyu da yanıtlarken, “Şu ana kadar bu çuval olayının açtığı yara sarılmadı” dedi. Olayda Türk askerinin bir hatası olmadığını da belirten Karabay, “TSK’nin ABD’den bir alacağı var. TSK’de bu konu derin bir yara bıraktı” dedi. Türkiye’nin yıllarca Talabani ve Barzani’ye para gönderdiğini, bölgede Türkiye’nin ekmeğini yemeyen olmadığını söyleyen Karabay “Kürt liderler ABD’nin harekâtını biliyorlardı” dedi. Mürit okulları geziyor Adnan Hoca’yla birlikte yargılanan Aksu, Ordu’da Milli Eğitim Müdürlüğü’nün önerisi ve valilik onayıyla konferans veriyor ERDOĞAN ERİŞEN ORDU Kamuoyunda “Adnan Hoca” ve “Harun Yahya” olarak bilinen ve yine bu adla açtığı internet sitesinde fikirlerini yaymaya çalışan Adnan Oktar ile birlikte “tehditle menfaat sağlamak” ve “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” iddialarıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanan Milli Değerler Vakfı yöneticisi Turgut Aksu, Ordu’da ortaöğretim kurumlarında Milli Eğitim Mü dürlüğü’nün teklifi, valiliğin de onayıyla konferans veriyor. Aksu, öğrencilere evrim teorisinin yanlış olduğunu ve yaratılış inancını ayet ve hadislerle anlatıyor. Aksu’ya daha önce, İstanbul ve Ankara’da önce konferans için onay verildi ancak daha sonra velilerden ve öğretmenlerden gelen tepki üzerine konferansları iptal edildi. Ancak Milli Değerler Vakfı, Ordu Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurarak ildeki okullarda Uzay ve Yer Bilimleri Araştırmacısı Turgut Aksu’nun “Mavi Gezegen Dünya, Evrendeki Düzen” konulu konferans vermesi için izin istedi. Bunun üzerine Milli Eğitim Şube Müdürü Akın Aydın imzası ile valiliğe bir yazı yazılarak söz konusu konferansın müdürlükçe uygun görüldüğü belirtilerek, olur istendi. Yazıya aynı gün valilikçe olur verildi ancak altını “Vali adına ibaresi” ile Milli Eğitim Müdür Vekili Ömer Demiröz imzaladı. Bu izinle birlikte Turgut Aksu Ordu’da okul okul dolaşarak öğrencilere konferans vermeye başladı. nı ağırladığını hissettirecek kadar önde duruyordu. Lobide “Maessaleme”gülümsemeleri, “Bonjour”a karışıyordu... Giyimlerinde de aynı çeşitlilik dikkati çekiyordu. Bir de yakalarındaki armaya benzer rozetler... Her biri Hariri’den Cemayel’e yakın geçmişte öldürülenlerin fotoğrafını yakasında taşıyor. Toplantı salonuna gelen Lübnanlı yöneticilerin kısa geçmişleri başımızı döndürüyor: “Şu aksayarak yürüyen kişi suikasttan kurtuldu, sağ kolunu ve ayağını yitirdi...” “Divanın sol tarafında oturanın yıllar önce babası yakın geçmişte de oğlu öldürüldü...” “Köşede duran kişi iki suikasttan kurtuldu. Birinde öldü sanıp bırakmışlar...” Aynı kişilerle bugünü ve yarını konuşmaya başlayınca tanık oluyoruz ki, hayat bütün hızıyla sürüyor. Ölenler yüreklere kazınmış, pes etmeden mücadele devam ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, görüntüyü şöyle değerlendiriyor: “Burada suikastlar ne yazık ki siyasetin bir parçası olmuş. En acısı tümünün faili meçhul ve olayları soruşturacak güvenilir bir adalet mekanizması yok.” ??? Önceki akşam Lübnan Başbakanı Fuad Senyora’nın konuğuyduk. Başbakanlık sarayı, pencere bölümlerinin ovalliği, tepedeki kubbemsi unsurları, tavanların işlemeleriyle tanıdık geldi. Öğrendik ki, 19. yüzyılın sonunda Osmanlı tarafından hastane olarak yapılmış. Özünü korumuşlar... Saraya tel örgü tünelinden girdik. Güvenlik, Beyrutluların yadırgamadığı ama günlük yaşamı da etkileyen önemli bir sorun... Kimi evlerin çatıları doğal gözetleme kulübesi... İnsan, kum torbalarına da kısa sürede alışıyor. Hizbullah, Lübnan’ın yadsınamaz bir gerçeği haline gelmiş. İsrail’in saldırısı, ABD’nin bu saldırıya verdiği destek, Hizbullah’ın gösterdiği direnç yeni bir toplumsal doku yaratmış. Hizbullah bu gücünün karşılığında ülke yönetiminde daha fazla yer istiyor. Son tartışmaların odağında bu var. Sinyora hükümetinin düşmesi için sürekli eylem kararı alan Hizbullah kent merkezinin Solider bölgesini işgal etmiş. Beyaz çadırlarla dikkati çeken eylemciler gelipgidici değil, gecelemeci. Bugünlerde kışa hazırlanıyorlar! Sobalar, daha kalın çadırlar... Hariri’nin yaptırdığı caminin hemen ötesinde bir grup çocuğun fotoğrafını çekmek istedim. Daha fotoğraf makinesini gözüme yerleştirmeden ellerindeki Lübnan bayraklarını sallayıp slogan atmaya başladılar: “Nasrallah... Nasrallah...” ??? Dün sabah da BM Barış Gücü kapsamında Lübnan’ın güneyindeki Sur kenti yakınlarında görev yapan Türk birliğine gittik. Yaklaşık 100 kilometrelik yol boyunca sık sık yıkılmış köprülerle karşılaştık. Kimileri çoktan tamir edilmiş, ulaşıma açılmış. Arada bir süren inşaatları teğet geçip, servis yolundan devam ettik. Bizi taşıyan aracın şoförü Ali, radyodan acılı Lübnan şarkıları dinletti. Bazen istasyon değiştirip eylemci radyolara kulak verdi. Birinde tok bir ses bağırıyordu: “Selamet Lübnan... Vahdet Lübnan... Mutlak Lübnan...” Uzun süre Akdeniz kıyısından yolculuk ettik. Doğu ucundaki kıyıları döven yorgun dalgaların hemen yanından muz bahçeleri başlıyordu. Portakal ağaçlarının, seraların da aşağı kalır yanı yoktu... Türk Birliği, Sur kentinin Darkanun adı verilen bölgesinde. Çadırlar, araçlar, askeri disiplinin bir parçası olarak son derece düzgün... Görev yapan askerlerin önemli bölümü Balkanlar’da Bosna’da, Kosova’da da bulunmuş. İki gözlemi paylaşalım... Askerler, Türkiye’deki televizyon kanallarının tümünü izliyorlar. Hava durumunda dünyanın dört bir yanından değişik kentlerin gecegündüz sıcaklığı verilirken, Lübnan’ı göremeyince içten içe hüzünleniyorlarmış. “Hava durumu verilse de burada Mehmetçiğin olduğu anımsansa” diyorlar... Yerel halkla iyi ilişkiler kurmuşlar. Herhangi bir güvenlik sorununun olmadığını söylerken kollarındaki Türk bayrağını gösteriyorlar: “Bizim zırhımız da miğferimiz de bu...” Lübnanlılar Türk bayrağını fark edince genellikle gülümsemeyle karşılık veriyorlarmış. Güven vermek, değme koruyucudan daha etkin olsa gerek! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘Eşinin arkasına saklanıyor’ ? Baştarafı 1. Sayfada Şebi Arus törenleri başladı ma eşi üzerinden mi açıklıyor? Henüz adaylığını söylemeye cesaret edemiyor. Bu da başka bir garabet. Kendisinin cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklamaktan çekinen, korkan bir hali var. Toplumun bunu bilmeye hakkı vardır. Fransa’da mayısta yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin adayları şimdiden belli. Sizce neden korkuyor? Bunu kendisine sormak gerekir. Bir cumhurbaşkanı adayının bunu söyleyecek özgüvene sahip olması gerekir. Belki de kendisinin cumhurbaşkanlığına uymayacak konumda olduğunun toplum katında netlik kazanmasından korkuyor. Son dakikada açıklayıp, alıp götürmek istiyor. Başbakan için cumhurbaşkanı adayı dediniz, böyle bir tanımı ilk kez kullanıyorsunuz... Ben görünen durumu ortaya koyuyorum. Her şey açıkça konuşulsun, tartışılsın istiyorum. Mademki eşinin durumunu kendisi tartışmaya açmak istiyor; ben de diyorum ki, biz Başbakan’ın eşinin başının dışına karşı değil, kendi başının içine karşıyız. Anayasayı içine sindirememiş bir kişinin Köşk’e talip olmasına karşıyız. Böyle bir zihniyetin Anayasa Mahkemesi’ne üye seçtiğini düşünün. Bu durumda devlet kurumlarının ne hale geleceğini düşünün. ‘Özeleştiri yapmalı’ Bütçe konuşmasında anayasayı gösterip bağlılığını dile getirdi... Benin söylemek istediğim o değil. Başbakan’ın demokrasiyi nasıl gördüğünü, anayasayı nasıl yorumladığını özenle hazırlanmış konuşmalarda dile getirdiği günler oldu. Örneğin geçen 23 Nisan sonrasındaki grup toplan tısında anayasa ilkeleri arasında üstünlük olmayacak dedi. Burada, ince bir gönderme var. Anayasanın rejimle ilgili değiştirilemez bölümlerinin ayrıcalığına dikkat çekiyor. Bu ve benzeri bir dizi değerlendirmesi var. Bunlara açıklık getirmeli. Ayaküstü ben değiştim söylemleriyle olmaz bu. Özeleştiri yapmalı, ikna edici biçimde o gün söylediklerine bugün katılmadığını anlatmalı. Ama öyle yapmıyor. Başbakan o söylemleriyle hesaplaşmalı. Milli Görüş gömleğini çıkardım demişti... Onunla ilgili durum değil bu. Anayasa maddeleri Milli Görüş’le doğrudan ilgili şeyler değil ki. Üstelik Başbakan’ın etrafı da benzer şeyleri söylüyor. Bir Başbakanlık müsteşarını alın. Anayasanın ilkelerine karşı düşünceleri belli. Anayasayı içine sindirmemiş bir kişi Köşk’e çı kamaz. Erdoğan dışında başka bir kişi aday olsa. Örneğin Vecdi Gönül’den söz ediliyor... Şu anda gündemde olan Başbakan’dır. Olasılıklar üzerine konuşmam. ‘Gerçekçi bakmalıyız’ ‘Medeniyetler ittifakı Mevlana ittifakıdır’ KONYA (ANKA) Mevlana Celaleddin Rumi’nin 733’üncü vuslat gecesi olarak kutlanan Şebi Arus Törenleri başladı. Törenlerin açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katıldı. Erdoğan, yaptığı konuşmada çatışmalara ve medeniyetler ittifakı girişimine değindi. Medeniyetler ittifakı çerçevesinde bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılacağını belirten Erdoğan, Mevlana’nın felsefesiyle medeniyetler ittifakı girişimi arasında yakın ilişki olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Medeniyetler ittifakı aynı zamanda bir Mevlana ittifakıdır” dedi. CHP lideri Baykal, Türkiye’de Taliban’ı değil Mevlana’yı yetiştiren İslamiyet yaşandığını kaydettiği konuşmasında Mevlana’nın evrensel değerine vurgu yaptı. Baykal, Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Şeyh Edebali gibi insanların, Ortaçağ Avrupası karanlık yıllar geçirirken Anadolu’da yaşattıkları aydınlanmayı anlatarak bunu “Anadolu Rönesansı” olarak niteledi. Baykal, konuşmasını Nâzım Hikmet’in Mevlana adlı şiirinden dizeler okuyarak bitirdi. Erken seçim, CHP’nin Meclis’ten çekilmesi, toplumsal muhalefetin yükselmesi gibi bir dizi yaklaşımlar üretiliyor. Bu bağlamda 2007’yi nasıl görüyorsunuz? 2006 yılı böyle gider. Ocak ortasından itibaren hareketlenir. Ben bütün düşüncelerimi çok açık, hiçbir pürüzlü noktaya meydan vermeyecek biçimde açıklıyorum. Önümüzdeki döneme çok gerçekçi bakmamız gerekli. Duygusal yaklaşıp gerçekçi olmayan çözümlerin peşinde koşmanın yararı olacağını düşünmüyorum. CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle