17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 ARALIK 2006 PAZARTESİ 4 HABERLER CHP İstanbul Milletvekili Nurettin Sözen’den İstanbul Otobüs Garı raporu 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Otogar kara leke’ ‘Sinei millet gündeme gelebilir’ ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Oğuz Noyan, partisine mensup 17 milletvekiliyle birlikte Bergama ilçesine bağlı Zeytindağ beldesinde, zeytin ve zeytinyağı üreticileriyle bir araya geldikten sonra gazetecilerin sorularını yanıtlarken, hükümetin Cumhurbaşkanlığını fethetmek istediğini öne sürdü. Bu sırada söz alan bir yurttaş, tüm CHP’li milletvekillerine sinei millete dönmesi çağrısında bulundu. Noyan, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde erken seçime gidilmesinin şart olduğunu belirterek “Sinei millet gündeme getirilebilir ama önce erken seçimle iktidarı sıkıştırmak gerek’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Nurettin Sözen, İstanbul Uluslararası Anadolu ve Trakya Otobüs Garı ile ilgili hazırladığı raporda, “Büyük Otogar AŞ’nin kendi içerisinde oluşturduğu rant gruplarıyla usulsüz kazançlar elde ettiğini, yöneticilerinin birçoğunun kanunsuz iş yapmaktan DGM’de sorgulanmış, yargılanmış kişiler olduğunu” bildirdi. Sözen, CHP genel merkezinin isteği üzerine uluslararası otogarla ilgili bir rapor hazırladı. Uluslararası Anadolu ve Trakya Otobüsçüler Derneği’nin Bedrettin Dalan döneminde yapişletdevret modeliyle otogar projesini aldığını, 25 yıllık işletme hakkının derneğe devredildiğini kaydeden Sözen, “Daha sonra hiçbir 2007 Yılına Girerken... 21. yüzyılda yol alıyoruz. 2000 yılı ne büyük umutlarla karşılanmıştı. Bilişim teknolojisi bütün sınırları ortadan kaldırıyordu, artık insan özgürlüklerinin önündeki bütün engeller kalkacak, refah dünyaya yayılacaktı. Biyoteknoloji bütün hastalıkları insan DNA’larında saptayacak, ortadan kaldıracak, sağlıklı uzun ömürler mutlulukla yaşanacaktı. Dünya tek bir serbest pazar olarak bütün insanlığı dünya refahına ortak edecekti. Ne yazık ki bu beklentiler gerçekleşemedi. Tam tersine, dünya, var olan bütün eşitsizliklerin uçurum gibi derinleştiği bir dünya oldu. Birleşmiş Milletler’in ‘Dünyada Kişisel Servet Dağılımı’ raporuna göre; • Dünyadaki nüfusun yüzde 10’u dünyadaki servetin yüzde 85’ine sahip, • Dünya nüfusunun fakir yüzde 50’si ise dünya servetinin yüzde 10’una sahip, • Servet dağılımının en bozuk olduğu ülke ABD, en eşit olduğu ülke Japonya, • Servet dağılımının bozuk olduğu öteki ülkeler İngiltere, Rusya, Endonezya, Pakistan, • Servet ve gelir dağılımı giderek bütün dünyada bozuluyor. Zengini daha zengin yapan bir sistem gittikçe yerleşiyor. (Servet Kimlerde? Yaman TörünerMilliyet Gazetesi16 Aralık 2006) İşte bu servet dağılımı en bozuk iki ülke, Amerika ve İngiltere, Irak’a özgürlük ve demokrasi getirecekleri savıyla giriyor, yeni bir Ortadoğu haritası çizmek için her türlü gücü (silah gücünü, para gücünü, politik gücü) kullanıyorlar. Ülkelerin içişlerine karışarak iktidara kendi işlerine yarayacak olanları getirmek için planlar yapıyorlar. Küreselleşme, bu güçlerin saldırısıyla dünyayı tehdit ediyor. Küresel iletişim gücünü ellerinde tutan egemenler, ülkelerde ekilen tohumlara kadar müdahale ediyorlar, etki alanlarını genişleterek ulusal olan her şeyi denetimlerine almak için çalışıyorlar. Bu saldırıya karşı çıkmak için hareket eden bilinçli güçler de “değişimi anlamayan ulusalcılar, çokkültürlülüğe karşı çıkan ezberciler, inançlı topluma karşı duran laikçiler” diye nitelenerek küresel saldırıya uğruyorlar. Ekonomisi IMF ve Dünya Bankası’na ipotek edilmiş, politikası ABD ve Avrupa Topluluğu’na emanet bırakılmış bir ülkede ‘bağımsızlık’ istemek, ‘kendi kararlarını verme iradesine sahip çıkmak’, donmuş bir gericilik olarak damgalanıyor. Dünyanın en büyük havalimanlarından birisi yapılmaya çalışılan Atatürk Havalimanı’nda ‘deve kurban edilmesi’, iktidarın Ulaştırma Bakanı tarafından ‘densizlik’ olarak niteleniyor, önemsenmiyor. İktidarın Milli Eğitim Bakanı, imam hatip liselerinin üniversitenin her dalına girme uğraşına bütün bir mesleki teknik eğitimi feda ediyor. Bütün savlarının tersine, yolsuzluklar, orman yağmaları, kıyı yağmaları, her türlü yasa çiğneyen işlem pervasızca yapılıyor. Bu zihniyetin Başbakanı, cumhurbaşkanı olmaya hazırlanıyor. Türkiye bu iktidarın eliyle küresel egemenlerin eline bırakılıyor. Bu durumdan rahatsız olduklarını belirten en küçük bir davranışları olmuyor. Tersine, bu dış destekle, ABD ve İngiltere’nin desteğiyle iktidarlarını sürdürmenin hesaplarını yapıyorlar. Türkiye’nin tek kurtuluş yolu olan “Atatürk’ün gösterdiği hedefler ve çizdiği yol” uygarlaşmanın önündeki engel olarak tanımlanmaya çalışılıyor. Ama oyun ortaya çıkmıştır. Geç de olsa, bulandırılmaya çalışılan zihinlerde bir aydınlanma başlamıştır. Ulusal bir uyanış sürecine girilmiştir. Bu toplum geleceğine sahip çıkmaktadır. 2007 bir uyanış, kalkış, çıkış yılı olacaktır. Beklemeyelim. Hazırlanalım ve harekete geçelim. email:[email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ? 12 yıllık süre içinde özellikle alt kattaki dükkânlara yönelik vaatlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini, esnafın bu durumdan mağdur olduğunu belirten Sözen, otogarda rant gruplarıyla usulsüz kazançlar elde edildiğini belirtti. Otogarı işletmek için kurulan şirketin yöneticilerinin çoğunun ‘çete’ suçundan soruşturma geçirdiklerini belirten Sözen, konuyla ilgili olarak araştırma önergesi verilmesini istedi. yasal düzenleme ve tadilat projesi yapılmadan 340 adet işyeri 2 bin 24 işyerine çıkarılarak işyerleri halka satışa sunulmuştur. Dernek, otogar yapımında finansman sağlamak amacıyla ve sözleşmeden aldığı yetki ile yazıhaneler dışında kalan sosyal hizmet ünitelerinin kullanım ve işletme hakkını üçüncü şahıslara devretmişsatmıştır” dedi. Tahsis koşulları yerine getirilmeyerek işyeri sahiplerinin mağdur edildiğini, derneğin de daha sonra tüm yetkiyi Büyük İstanbul Otobüs İşletmesi AŞ’ye devrettiğini aktaran Sözen, mağdur esnafın sorunlarını çözmek için 500 üyeli bir dernek kurduğunu anlattı. Sözen, derneğin devre dışı bırakılmasından sonraki gelişmeleri şöyle özetledi: “Otogardan elde edilen 10 milyon dolarlık gelir şirket hesabına aktarılarak dernek zarara uğratılınca bu yöneticiler hakkında 7 Ağustos 2003 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştur. Adli işlemler devam etmektedir. Şirketin yüzde 30’unun halka açılması istemi ile başlatılan süreç, SPK’nin İstanbul Otogarı ile ilgili yapmış olduğu inceleme sonucunda başta başkan olmak üzere yöneticilerin birçoğunun ‘çete kurma’ konusunda soruşturma geçirdikleri, ‘tehdit, banka içini boşaltma, adam öldürme, işyerine tecavüz’ gibi iddialarla yargılanmaları nedeniyle gerçekleşmemiştir.” 12 yıl geçmesine karşın, otogarın yüzde 60’ını oluşturan alt kattaki dükkânlara dönük vaatlerin hiçbirinin yerine getirilmediğine dikkat çeken Sö zen, şu görüşleri dile getirdi: “Bakımsızlık alıp başını gitmektedir, su ve elektrik sorunları, yaşanan aydınlatma problemi, metroya geçiş bağlantıları olmayan, asansör, yürüyen merdiven, havalandırma gibi yapılması zorunlu hizmetlerin yapılmadığı, kaçak inşaatların ve her türlü yolsuzluğun yaşandığı bir otogar gerçeği ile karşı karşıyayız. 1684 adet mağdur esnaf kendilerine bir muhatap bulamamaktadır. Özellikle dernek adına yetkilendirilen Büyük Otogar AŞ, derneği devre dışı bırakarak kendi içinde oluşturduğu rant gruplarıyla usulsüz kazançlar elde etmişlerdir. CHP TBMM Grubu’nun Meclis Başkanlığı’na bu konuda bir araştırma önergesi vermesi düşünülmelidir.” ‘Köşk,sığınma yeri değil’ ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın millete hesap vermeden Cumhurbaşkanlığını hedeflememesi gerektiğini belirterek “Orayı sığınma yeri olarak görme. Genel seçimi yaptıktan, bu millete hesap verdikten sonra Cumhurbaşkanlığını düşün” dedi. Vural, “AKP, bu milletten değil, El Kadı’dan, Bush’tan, Karamanlis’ten, AB’den, ABD’den medet umuyor. Başbakan sana sesleniyorum. Seçimden ve milletten kaçamazsın. Bıçak kemiğe dayandı” diye konuştu. G Öğrencilerin sendikalaşma girişimi ENÇSEN FORUMU ? DİSK tarafından başlatılan Öğrenci Gençlik Sendikası Girişimi GençSen, sendikalaşma sürecini tartışmak amacıyla ilk forumunu İstanbul Mali Müşavirler Odası Toplantı Salonu’nda gerçekleştirdi. Forumda, öğrencilerin ÖSS, barınma, ulaşım, işsizlik sorunlarının yanı sıra sendikanın kuruluş amacı ve mücadelesi konuları ele alındı. İstanbul Haber Servisi Öğrenciler, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) bünyesinde kurulacak olan “GençSen” isimli öğrenci sendikasını tartışmak için bir araya geldi. DİSK tarafından başlatılan Öğrenci Gençlik Sendikası Girişimi GençSen, öğrenci gençliğin sorunlarına çözüm aramak ve sendikalaşma sürecini tartışmak amacıyla ilk forumunu İstanbul Mali Müşavirler Odası Toplantı Salonu’nda gerçekleştirdi. Forumda, öğrencilerin ÖSS, barınma, ulaşım, işsizlik sorunlarının yanı sıra sendikanın kuruluş amacı ve mücadelesi konuları ele alındı. Öğrenciler tarafından sendikanın neden gerekli olduğu, nasıl olması gerektiği, yabancı ülkelerdeki deneyimler başlıkları altında sunuşlar yapıldı. DİSK Hukuk Dairesi Müdürü Avukat Necdet Okcan, anayasanın 90’ıncı maddesi ve iki uluslararası sözleşme hükmüne göre herkesin kendi çıkarlarını korumak için sendika kurma hakkının olduğuna dikkat çekerek emeklilerin de DİSK’e bağlı EmekliSen’de 10 yıldır örgütlendiklerini anlattı. DİSK’e bağlı Birleşik Metalİş Sendikası Araştırma Uzmanı Serkan Öngel de DİSK tarafından başlatılan bu projenin, öğrencilerin sahiplenmesiyle hayata geçebileceğini söyledi. Forumda konuşan Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Mustafa Başnamlı, öğrencilerin barınma, ulaşım, sağlık, beslenme gibi temel haklarının daraltılıp özelleştirildiğini, eğitimin bir bütün olarak ticaret haline getirildiğini söyledi. DİSK Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve girişimin sözcüsü, yüksek lisans öğrencisi Kıvanç Eliaçık ise temel hakların yanı sıra öğrencilerin işçileştirilip ucuz işgücü olarak kullanıldıklarını vurgulayarak “Ekonomik, akademik ve demokratik haklarımız için mücadele vermeliyiz” diye konuştu. Forumda sunuşların yanı sıra İstanbul Üniversitesi yemekhanesinin taşeron firmaya devredilmesine ilişkin olarak yapılan eylemlerin yer aldığı sinevizyon gösterisi yapıldı. Kadıköy’de biraraya gelen çok sayıda sivil toplum örgütü, 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen “Hayata Dönüş” operasyonunu protesto ederek, cezaevlerinde uygulanan tecridin kaldırılmasını istediler. “Tecrit zulmüne son”, “3 kapı 3 kilit açılsın”, “IMF tipi yaşama hayır” pankartları ve dövizleri açan gruplar “İçerde dışarda hücreleri parçala”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak”, “Behiç Aşcı yalnız değildir” sloganları attılar. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) 7 Hizbullahçı yakalandı ? İstanbul Haber Servisi İstanbul’da yasadışı dini motifli bir terör örgütüne yönelik düzenlenen operasyonda 7 kişi yakalandı. Hizbullah örgütü içinde “askeri ve siyasi kanat yapılanmasında faaliyet göstermek’’ suçundan arandıkları bildirilen örgüt üyelerinin, 1993’te Diyarbakır’da 3 kişinin öldürülmesi, 2 kişinin yaralanması ve 1995’te bir kişinin yaralanması olaylarına karıştıklarının belirlendiği açıklandı. Yakalanan 7 kişiden 5’inin üzerlerinde sahte kimlik çıktığı, ayrıca şüphelilerden 1 adet sahte kimlik ile örgütün propagandasının yapıldığı 1 adet disket, 201 adet CD, bol miktarda örgütsel dergi ve kitap ele geçirildiği kaydedildi. ‘Tecrit, zamana yayılmış bir öldürme politikası’ İstanbul Haber Servisi Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB), Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Halkevleri ve birçok sivil toplum örgütü, 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen “Hayata Dönüş” operasyonunu protesto ederek, cezaevlerinde uygulanan tecridin bir an önce kaldırılmasını istediler. Kadıköy’deki Tepe Natilius işmerkezi önünde buluşan gruplar slogan atarak Kadıköy İskele Meydanı’na kadar yürüdüler. Meydanda konuşma yapan Çetin Poyraz, 19 Aralık operasyonlarının cezaevleri tarihindeki en kanlı ve en kapsamlı müdahalelerden biri olduğunu söyledi. 19 Aralık operasyonlarını düzenleyen, planlayan ve gerçekleştiren hiçbir kişi ve kurumun yargılanamadığına dikkat çeken Poyraz, “Hükümet, F tipi cezaev KANDIRA F TİPİ CEZAEVİ’NDEN MEKTUP İstanbul’da da Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği, her pazar günü F tipi cezaevlerindeki tecridi anlatmak amacıyla tutuklular tarafından yazılan mektupları okuma eylemini dün Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdi. Eylemde okunan Kandıra F Tipi Cezaevi’nden yazılan mektupta, 6 yıldır F tipi cezaevlerinde bulunan tutukluların gözlerinde görme problemi oluştuğu ifade edildi. Mektuplarında hayatta kalmalarının tek güvencesi olan, gönül ve vicdan duygusunun tecrit altına alınamadığını ifade eden tutuklular, yaşadıkları sorunları Avukat Behiç Aşçı’nın ölüm orucuyla kamuoyuna anlatmaya çalıştığını yazdılar. ‘Limanları açmak, tanımak olmaz’ ? BOLU (Cumhuriyet) Bolu’da katıldığı konferans sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, AKP’nin liman teklifini değerlendirdi. 1987’den önce Türkiye’nin limanlarının Rumlara açık olduğuna dikkat çeken Yakış, bugün de limanların açılmasının Kıbrıs Rum Kesimi’nin tanındığı anlamına gelmeyeceğini ileri sürdü. Bu konuda Tayvan örneğini veren Yakış, “Tayvan’ı da devlet olarak tanımıyoruz ama limanlarımız onlara açık” dedi. lerine karşı yükselen on binlerin sesine kulaklarını tıkıyor. Annelerin feryatlarını duymamazlıktan geliyor” diye konuştu. Tedavisi gerçekleştirilmediği takdirde ölecek olan tutukluların bile tecride maruz bırakıldığını ifade eden Poyraz, “Tutukluların tedavisi engellenerek, adeta zamana yayılmış bir öldürme politikası uygulanmaktadır. Tedavileri cezaevleri koşullarında yapılamayacak tutuklular serbest bırakılmalıdır. Yavaş yavaş öldürme politikasından vazgeçilmelidir” ifadesini kullandı. Miting İlkay Akkaya ve birçok müzik grubunun söylediği türkülerle son buldu. Rumlardan kısasa kısas ? LEFKOŞE (AA) Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yorgo Lillikas, Türkiye’nin, Rum Kesimi’nin uluslararası kuruluşlara girmesini veto ettiği sürece, müzakere başlıklarının açılmasına onay veremeyeceklerini söyledi. Lillikas, Elefteros Tipos gazetesine verdiği demecinde, AB’nin, Türkiye’nin müzakere sürecine ilişkin kararını değerlendirdi. Rum Dışişleri Bakanı, “Türkiye’nin Gümrük Birliği ek protokolünü uygulamaması durumunda yeni müzakere başlıklarının açılmasını veto edeceklerine ilişkin tezin hâlâ geçerli olduğunu kaydetti. Lillikas, “Türkiye, bizim uluslararası kuruluşlara katılımımızı veto ederken, kimsenin yeni müzakere başlığı açmamızı beklediğini sanmıyorum” dedi. İki yıl önceydi. İran’da muhalif aydınlarla görüşüyorduk. Aralarında ünlü Kayhan gazetesinin genel yayın müdürü, öğretim üyeleri, yayıncılar vardı. Çoğu yıllarını cezaevlerinde geçirmişlerdi. Biz gittiğimiz zaman yeni cezaevinden çıkmış olan da vardı, bir süre sonra hapse girecek olan da. “Doğu Konferansı” heyeti olarak bütün bölgeyi kapsayacak gezimizin ikinci durağıydı İran. Amacımız Irak’ın işgali sonrası Ortadoğu’da aydınlar arasında bir diyalog geliştirmek, bir dayanışma ruhu yaratmaktı. İranlı aydınlar özgürlük mücadelesi veriyorlardı, başları İran’daki İslamcı rejimle dertteydi. Kendilerine destek vermemizi, basın ve ifade özgürlüğü için onların seslerini duyurmamızı istiyorlardı. Biz ABD emperyalizmine karşı mücadele konusundaki düşüncelerimizi anlattık. Türkiye’den giden heyet içinde de değişik görüşler bulunuyordu. Bazı arkadaşlarımız, ziyarete gittiğimiz ülkelerdeki rejimleri bir yana bırakarak “emperyalizme karşı birlik”ten yanaydı. Bazılarımıza Emperyalizme Karşı Mücadele ve Demokrasi göre ise Ortadoğu’da emperyalizme karşı mücadele, zorba rejimleri görmezden gelerek yürütülemezdi. Biz konuşmalarımızı bitirdikten sonra söz alan İranlı aydınların tepkisi ve tutumu ortaktı. Şunları söylemişlerdi: Savaşa karşıyız, ABD’nin bölgeye yaptığı müdahalelere karşıyız. Ancak demokrasi ve özgürlük mücadelesi olmadan yürütülen antiemperyalist mücadelenin başarıya ulaşacağına inanmıyoruz. Bu nedenle bizim mücadelemizde halkın özgürlüğü, insan hakları ve demokrasi anlayışı ön planda. Barış derken özgürlüğü unutmayalım. Bu iki hareket birlikte gitmeli. Özgürlük ve demokrasi olmadan barışı koruyamayız. Demokrasi olmadan ABD ile mücadelenin bir anlamı olmaz. (İpek ÇalışlarOral Çalışlar, İran/Bir Erkek DiktatörlüğüGendaş Kültür) ??? İranlı aydınların uyarısı bölgedeki genel duruma ilişkin ne yapılması gerektiğini de gözler önüne seriyordu. Bölgedeki baskıcı rejimler, ABD’nin müdahalesini kolaylaştırıyordu. ABD müdahalesi ise bölgedeki baskıcı yönetimlerin işini kolaylaştırıyordu. Bu yolla halkın demokrasi ve özgürlük taleplerini ikinci plana itebiliyorlardı. İran’da olan tam da buydu. İran’daki teokratik rejim, ABD emperyalizmine karşı olma temelinde kendi baskıcı yönetimini meşrulaştırmaya çalışıyordu. Bunu bir ölçüde de başarıyordu. ??? Bütün bu tahlillerin bizim açımızdan nasıl bir anlamı olabilir? Ülkemizde ve bölgemizde emperyalizme karşı olmak, demokrasi ve özgürlüklerden bağımsız olarak ele alındığında hızla içi boş bir milliyetçiliğe dönüşebiliyor. Ülkücülerin ve aşırı milliyetçilerin son yıllarda hızla antiAmerikan bir söylem tutturmaları, bazı çevrelerde bir olumlu gelişme gibi algılanıp, onları da ittifak edilebilecek bir güç olarak görmeye neden oluyor. Ülkücüler ve aşırı milliyetçiler geçmişte de demokrasi ve özgürlük karşıtıydılar. Miting basarlar, şiddet uygularlar ve muhalif solcu güçlerin ezilmesi görevini devletten aldıkları destekle sürdürürlerdi. Solcu gençler o yıllarda ABD emperyalizmine karşı mücadele ederken aynı zamanda özgürlük, demokrasi ve adaleti de savunuyorlardı. Ülkücüler ve aşırı milliyetçiler ise devlete egemen olan güçlerin maşaları olarak bu talepleri savunan solcuların üzerine saldırıyorlardı. ABD yanlısı darbelerin en önemli özelliği, Türkiye’de demokrasiyi ve özgürlüğü bastırmasıydı. ??? Ülkücüler ve aşırı milliyetçiler bugün de demokrasi ve özgürlüklerin zararlı olduğuna inanıyorlar. Değişen şey ise ABD’nin artık onlara ihtiyacının kalmamış olmasıydı. ABD şimdilik Türkiye’de askeri bir müdahaleyi gerekli görmüyordu. İşte burada yollar ayrıldı. Ülkücüler, kendi militarist ve şiddet yanlısı siyasetlerini desteklemeyen ABD ile yollarını ayırdılar. ABD onlar için artık “eski bir dost” olarak kabul edilmiş, şimdi “düşman” olmuştu. Ülkücülerin temel yaklaşımı ise değişmemişti. Onlar hâlâ şiddet yoluyla, demokrasi ve özgürlükleri bastırmak isteyen güçlerin tetikçileri olmayı sürdürüyorlardı. ABD’ye dönemsel olarak karşı çıkmaları, bazı çevrelerin onlara yaklaşımını değiştirdi. Bir anda “iyi çocuklar” haline geldiler. Emperyalizme karşı olanlar, söz konusu “antiemperyalist cepheleri”ni demokrasi ve özgürlük düşmanlığı temelinde yürütebileceklerini sandılar. Bu nedenle demokrasiyi, insan haklarını “emperyalizmin oyunu” gören yeni bir anlayış ortaya çıktı. ??? Demokrasiyi ve özgürlükleri kararlılıkla savunmayan bir gücün veya bir siyasi akımın, savaşa karşı çıkması, barışı savunması mümkün değildir. Mümkün olsa bile kalıcı ve inandırıcı değildir. Adaşı ölünce maaşından oldu ? KAYSERİ (AA) Kayseri’de SSK emeklisi Halil Yılmaz, aynı isimdeki hemşerisi Mersin’de ölünce, maaşından oldu. Yılmaz, yaşadığını kanıtlayıp maaşının yeniden bağlanması için iş mahkemesine dava açtı. Halil Yılmaz, aynı isimdeki ölen kişinin kızı olan soyadını bilmediği Gülşen adlı kadına 800 YTL cenaze masrafı adı altında ödeme yapıldığını da ileri sürdü. Yılmaz, “İş mahkemesi, 3 Mart 2007’ye gün verdi. O tarihe kadar mağdur olacağım. Yaşadığım halde ölü sanılıp, maaşım kesildi’’ dedi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle