17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ARALIK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Yüksek vergi oranlarını eleştiren TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “Türkiye’nin bütün sistemleri iflas etti” dedi 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK SSK bile bonus oldu! MURAT GÜLDEREN Bütçeyi IMF Bağlamış! Meclis 2007 Bütçesi’ni cuma günü görüşmeye başladı. Bir gün önce de hükümetin, IMF’ye verdiği 20072008 yıllarını kapsayan Niyet Mektubu kamuoyuna açıklandı. Mektup, yalnız bütçenin temel değişkenlerini belirlemiyor, izlenecek ekonomik ve sosyal politikaları, yapılacak yapısal reformları, yani, sermayenin yararına emeğiyle geçinenlerin zararına düzenlemeleri ve giderek bu amaçla çıkarılacak yasaları da içeriyor. Yani IMF, bütçeyi Meclis bağlamadan önce “bağlamış”. Plan ve Bütçe Komisyonu’nun iki ay boyunca görüşülen ve Meclis’te de on gün süre ile görüşülecek olan 2007 bütçesi meğer IMF tarafından saptanmış. Hükümet ve muhalefet, bu bağlanmış bütçe üzerinde kavga ediyor. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Merkez Başkanı tarafından imzalanan Niyet Mektubu, IMF programının başarılı olacağına “inancımız tamdır” dedikten sonra, geçen yılın uygulamalarını özetliyor; sonra da 2007’de enflasyonun yüzde dört, büyümenin yüzde beş; cari açığın da ulusal gelirin yüzde 8.5’i dolayında olmasını amaçlıyor. Böylelikle yerli ve yabancı sermaye sahiplerinin, devlete, dünyada görülmedik oranda, bugünlerde görülen yüzde 13 dolayında reel faizle borç vermeleri, gelecek yıllar için de güvence altına alınıyor. Faiz dışı fazlanın önemine değinen mektup, Halkbank’ın mayısa kadar; elektrik dağıtım ve üretim birimlerinin; Tekel’in tütün biriminin ve Milli Piyango’nun da 2007’de özelleştirilmesini öngörüyor. İlaç harcamalarının azaltılmasını; doktorların uygun ilaç yazımı için eğitilmeleri gibi ayrıntılara değinen; pratisyen doktorlara ek ödeme yapılmasını isteyen mektup, KDV’nin azaltılmayacağını vurguluyor. Kimi yasaların Meclis’ten çıkarılmasını da bunlar için “tarih vererek” saptıyor: İpotekli konut finansmanı; gelir vergisi; ticaret yasası gibi. Mektup, “yapısal kriter” saydığı, yani çok önemsediği, “kamu kesimine yeni personel alımı” konusunda bakınız ne diyor: “24. 2007 Bütçe Kanunu’nda ayrılan personelin yerine atama ve nakil yoluyla yeni işe alıma ilişkin olarak yer alan yüzde 50 üst sınırın izlenmesi için üçer aylık kriterler kullanılacaktır. Bu oran 2007’de her bir çeyrekteki kümülatif yeni işe giriş sayısının 2006 yılındaki toplam işten ayrılış sayısına bölünmesiyle hesaplanacaktır. İşten ayrılma, emekli olma, ölüm, istifa ve diğer kurumlara transferleri; işe giriş de atamalar ve diğer kuruluşlardan nakilleri içerir. Bu veriler tüm memurlar için temin edilecek olup aşağıdaki sınıfları içermektedir: Genel yönetim, eğitim hizmetleri, sağlık hizmetleri, teknik hizmetler ve diğer pozisyonlar. Bu veriler Maliye Bakanlığı (Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü) tarafından üçer aylık dönemler itibarıyla hazırlanacak ve ilgili dönemin sonundan itibaren altı hafta içinde Fon’a (IMF) raporlanacaktır”. (TCMB, elektronik ağ sayfasında yer alan çeviri, s.21.) Buradaki IMF niyeti çok açıktır. Kamu kesiminde yılda diyelim 60 bin memur ayrıldığında bunların yerine “en çok” 30 bin memur alınabilecektir. Bu niyet, gerçekten hiç de iyi değil; yeterli işlemeyen kamu hizmetlerinin iyice çökmesi demektir. Önemli bir nokta da daha önce yüzde 80 olan “eksilen kamu personelini tamamlama oranı”, ekonominin istikrara kavuştuğu iddia edilen günümüzde çok daha azaltılarak yüzde 50’lere çekiliyor. Üstelik bu memur alımını da, IMF, koyduğu katı kurallara bağlayarak, yalnız genel yönetim ve teknik hizmetlerinde değil, toplumun geleceği açısından çok daha yaşamsal olan eğitim ve sağlık gibi doğrudan insana ait alanlarda da kamu çalışanlarının sayısının hızla azaltılmasını istiyor. Eğitim ve sağlıkta, esasen yerlerde sürünen kamu hizmeti, iyice iş göremez kılınacaktır; yerini özele bırakacaktır. Hükümet, buna onay vermiş bulunuyor. Meclis de, bakanları, bürokratları da saatlerce işin içine katarak, iktidarı ve muhalefetiyle, 2007 Bütçesi’ni, sözüm ona, görüşüyor! Daha doğrusu, IMF tarafından çok daraltılmış bir alanda “gereksizleri” ya da “uzatmaları” oynuyor! [email protected] DENİZLİ İşsizlik oranı ve yüksek vergi oranlarına dikkat çeken Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, yasal bir zorunluluk olmasına karşın Türkiye’de SSK’li olmanın bile bir ayrıcalık haline geldiğini söyledi. Denizli Ticaret Odası’nın 80’inci kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlediği 80’inci Yıl Final Buluşması’na katılan Hisarcıklıoğlu, Bilecik’te ziyaret ettiği bir ? Türkiye’de 5 milyon işsizin ve 5 bin 500 atıl projenin bulunduğunu belirten TOBB Rifat Hisarcıklıoğlu, “Yemek, artı sigorta, artı servis. İşte Türkiye’nin gerçeği. SSK’lı olmak bile bonus oldu” dedi. fabrikanın önüne asılan bay ve bayan işçi arama afişinin altında çektirdiği fotoğrafı göstererek, “İşte bu fotoğraf Türkiye’nin gerçeği. Yemek, artı sigorta, artı servis. Türkiye’de SSK’li olmak bile bonus oldu. Oysa yasal zorunluluk. İşe başlamadan bir gün önce sigortasının yapılması lazım. Neden oluyor bu, yüksek vergilerden’’ diye konuştu. Türkiye’nin bütün sistemlerinin iflas ettiğini vurgulayan TOBB Başkanı şu noktalara dikkat çekti: “Türkiye’de resmi 2.5 milyon, gayri resmi 5 milyon işsiz var. Her yıl 900 bin kişi köyden kente göç ediyor. Bu ileride müthiş bir sosyal patlama yaratabilir.’’ “Türkiye’de 5 bin 500 atıl proje var. Sinop Havaalanı’na milyonlar harcanmış, 12 kişi inmiş. Bir ilin milletvekili Gençlik ve Spor Bakanı olmuş, şehrine altı olimpik yüzme havuzu yaptırmış, bir tane lisanslı yüzücü yok.” “2006 yılı bütçesinde vergi gelirleri 102 milyar YTL. Defterlerimizi ayağımız titremeden defterdarlığa götürmek istiyoruz. Hem vergi veriyoruz, hem hesap sormuyoruz.” “Bugün borç almaya alışan yarın buyruk almaya alışır. Hepimiz IMF’den, AB’den şikâyet etmiyor muyuz. Emir almak istemiyorsak, bütçe açığından kurtulmalıyız.’’ “Türkiye’nin bütün sistemleri iflas etmiş durumda. Onun için 5 yıldır yapısal reform diyoruz. Gelişmenin farkındayız ama şu sahayı futbol oynanacak hale getirin. Biz ikinci ligde değil, birinci ligde futbol oynamak istiyoruz.’’ ‘İşsizliğe çözüm şart’ Törene katılan eski Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, ise Türkiye’nin 30 yıllık kronik enflasyon ortamından kurtulmasından sonra karşılaştığı problemleri faiz, kur ve borsa üçgeninde çözmeye çalıştığını, ancak sanayide orta ve uzun vadeli politikalar belirlenmeden büyümenin ve cari açığın kontrol altına alınamayacağını vurguladı. Serdengeçti, “Büyümeyi kısarak, kurları yükselterek bir yere varamayız. Çözüm işsizliğe ve istihdam ortamına bir çözüm bulmaktan geçer’’ diye konuştu. TÜRK İŞADAMLARINA ÇAĞRI: Son 6 ayda YTL karşısında yüzde 10 değer kaybetti ama dolara olan talep hız kesmedi Avrupa’yı bırak, Hindistan’a bak Ekonomi Servisi İkili ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla Türkiye’yi ziyaret eden Hint kimya, ecza ve kozmetik sektörleri temsilcilerinden oluşan heyet, Hindistan Başkonsolosluğu’nda düzenlenen davette Türk işadamları ile buluştu. 16 kişilik heyetin başkanı Asha Tulsiani, Türkiye’ye ticaret ortakları araştırmaya geldiklerini ve iki taraf arasındaki ticaret hacmini arttırmayı amaçladıklarını belirtti. İstanbul’un Hindistan Başkonsolosu Praveen Verma ise yaptığı açıklamada, Türkiye ile Hindistan arasındaki ticaret hacminin son 3 yılda neredeyse ikiye katlandığını ve hızlı biçimde artmaya devam ettiğini vurgulayarak, şunları söyledi: “2007 için konulan 1 milyar dolarlık hedefe şimdiden ulaşıldı. Yine de bu rakam, iki ülke arasındaki ticaret potansiyelinin altında. Türkiye şimdiye kadar daha çok Avrupa’ya yönelmiş. Daha çok Hindistan’dan Türkiye’ye gelen hammaddeler işlendikten sonra Avrupa’ya satılıyor. Türkiye şu anda AB’ye konsantre, ancak tüm dünyanın gözü Hindistan’da. Türkiye’nin Hindistan piyasasını görmeye başlaması gerek.” Öte yandan, Çelebi Hava Servisi AŞ, Hindistan’ta 2008 yılında faaliyete geçecek Haydarabad Havaalanı yer hizmetleri ihalesine Spencer şirketi ile katılacağını bildirdi. Düşse de dolar çıksa da dolar ANKARA (AA) Türkiye ekonomisi son 30 yıldır yaşadığı yüksek enflasyon ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle içine girdiği ‘’dolarizasyonun’’ (bireylerin parasal varlıklarını ABD Doları ve Avro gibi yabancı paralara bağlamaları) etkisinden bir türlü kurtulamıyor. Son 11 ayda bankalardaki toplam döviz mevduat hesapları enflasyonun üzerinde, yüzde 15.6 oranında artarak 91 milyar 812 milyon dolara çıktı. Bu rakam 30 Aralık 2005 tarihinde 79 milyar 416 milyon dolardı. Yaşanan dolara dönüş trendiyle ABD Merkez Bankası da finanse edilmiş olurken, bankacılık çevreleri, bankalarda toplam yabancı mevduatta görülen artışa dikkat çekiyor. 30 Haziran 2006 tarihi itibarıyla Merkez Bankası’nın ilan ettiği ABD Doları’nın efektif döviz kuru 1.5797 YTL iken, 14 Aralık 2006 tarihi itibarıyla 1.4254 YTL ’ye indi. Bu yılın nisan ve mayıs aylarında yaşanan dalgalanmaların ardından yeniden artış trendine giren bankalardaki döviz mevduat hesapları, daha sonra gerileyerek 30 Haziran tarihi itibarıyla 80 milyar 382 milyon dolara inmişti. Bu tarihten itibaren sürekli artış eğilimi içinde olan döviz mevduat hesapları, yüzde 14.2 oranında artış gösterdi. New York, yeni yıla ‘hakia’ ile girecek Ekonomi Servisi Web’in ilk anlam merkezli arama motoru hakia, New York Times Meydanı’ndaki geleneksel Yılbaşı Gecesi kutlamalarına sponsor oldu. 31 Aralık’ta gerçekleşecek kutlamada hakia yeni yıl şarkısı söylendikten sonra 30 bin mavi gümüş renkli hakia ponponu dağıtılacak. hakia Genel Müdür Yardımcısı Melek Pulatkonak, “Yeni yıl kutlamamızı Times Meydanı’ndaki gösterileri dünyanın her yerinden izleyen insanlarla birlikte New York’tan yapacağız” dedi. Dr. Rıza Can Berkan başkanlığındaki ekip tarafından geliştirilen hakia, lider arama motorları Google, Yahoo gibi sadece anahtar kelime, meta arama, indeksleme ya da buna benzer ilknesil teknolojileri kullanmak yerine sorulan soruyu bir insan gibi algılama ve komple cevaplar verme kapasitesine sahip. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA ABD’de Demokrat Parti’nin seçim zaferi, Savunma Bakanı Rumsfeld’in istifası, Irak Çalışma Grubu Raporu, Ortadoğu’da yeni bir sayfanın açılmakta olduğunu düşündürdü. Bu yeni sayfada, tarih, Bush yönetiminin artık daha çok diplomatik, “yumuşak güç” taktiklerine geri dönerek, Irak’tan 2008’e kadar çekilebilmek amacıyla Suriye ve İran’la görüşmelere, İsrailFilistin sorununa daha tarafsız yaklaşmaya başladığını yazabilirdi. Ne yazık ki, geçen hafta gelişmeler tam aksi yönü işaret ediyordu. IÇG raporunun saptadığı gibi, Bush yönetiminin Irak operasyonunu yüzüne gözüne bulaştırdığı bir gerçek. Ama, Irak stratejisinin şekillenmesinde, “askerisınai kompleks” olarak tanımlanan ekonomik/siyasi çevrelerin, neoconların, AIPAC’ın (İsrail devletinin ABD lobisinin) basıncı var. Dahası, ABD, Irak’a “yaşamsal” olarak saptadığı uzun dönemli çıkarlarının gereği olarak geldi: Irak’ın enerji kaynaklarına el koymak, bunları kullanarak OPEC’in etkisini kırmak, Rusya ve Çin karşısında stratejik bir noktaya yerleşmek, hatta eğer mümkün olursa tüm bölgeyi ABD himayesinde uluslararası sermayeye açmak (BOP), gibi hesaplar söz konusuydu.. Daha önce de vurguladığım gibi (15/11/06), tüm bu “yaşamsal çıkarlar” söz konusuyken ABD’nin Irak’tan, bir yenilgiyi açıkça kabul ederek çekilmesi, ABD egemen ideolojisindeki “istisnai ülke”, mitosu açısından da çok zor. Zaten, dikkatle okuyunca, IÇG raporunu ilk anda medyada yansıtıldığı gibi, Irak’tan çekilmeyi değil, aksine, kalmanın yollarını araştırdığı, petrol kaynaklarının bir an evvel özel sermayeye açılmasını önerdiği, geçen hafta işaret ettiğim gibi, esasen Irak’a ilgili tartışmaların çerçevesini çizmeyi amaçladığı anlaşılıyor. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com laylıkla Pakistan’dan nükleer bomba, Kore’den de füze alabileceğini, son zamanlarda, Suudi Arabistan’da çöldeki bir tesiste Korelilere rastlandığını ileri sürüyorlar. Tüm bunlar, Suudilerin, Irak savaşına müdahil olma niyetinin arkasındaki mantığı, neden ABD ve İsrail tarafından bu yönde destekleneceğini de gösteriyor. Suudi güçlerinin El Kaide’yi temizliyorum bahanesiyle, Irak’a girmesi, Anbar bölgesinde ABD’nin yükünü azaltarak, Sadr’a yönelik bir saldırıyı kolaylaştıracaktır. Irak’ta militan bir Şii örgütünün tasfiyesi, İran’a yönelik bir ABD saldırısı olasılığını arttırır. Buna karşılık, İran’a yönelik bir ABD/İsrail saldırısı da Suudi rejiminin işine gelir. Üstelik eğer jeopolitik gelişmeler bu yönde ve hesaplara uygun ilerlerse, İran’da rejim değişikliği, Rusya ve Çin’in bölgedeki en önemli etki kanalını da kapatır. Bu sırada Müslüman dünyası da, tam ortasından, üstelik de İsrail’in yalnızlığını azaltacak bir biçimde bölünecek ve ABD’ye paha biçilmez bir “off shore balancing” (uzaktan dengeleme) olanağı doğacaktır Ancak, jeopolitikte, evdeki hesaplar nadiren çarşıdakine uyar. Bu proje, büyük bir SünniŞii çatışmasını, Suudi Arabistan’dan Irak’a, Lübnan, hatta Ürdün’e kadar, özellikle de Şiileri hedef alan katliamları gündeme getirebilir. Açarsa, devlet dışı aktörlerin hareket alanı genişler. Bu ortamda, petrollerin ABD’nin kullanımına açabilmesi, BOP’u yeniden canlandırması da mümkün olmaz. Dahası, bölgenin, “enerji güvenliği” açısından önemi düşünüldüğünde, İran’ı hedef alarak başlayan bölgesel bir çatışma ortamının Rusya ve Çin yakınlaştırmasını (kimi gelişmekte olan ülkeleri de bu yörüngeye çekerek) yeni bir “doğu blokuna” doğru hızlandırma riski de var. Hem de, ABD ve Asya ülkeleri arasındaki mali dengesizliklerle, borç piyasalarındaki akıl almaz büyüklükteki köpüklerle, her an bir mali krize yuvarlanabilecek bir dünya ekonomisinin içinde… Ortadoğu’da Yeni Bir Sayfa, Ama… etkisindeki medya organlarının IÇG raporunun “realist” yorumlarına yönelik şiddetli saldırıları, American Enterprise Insitute’ün hazırladığı Irak raporu, neoconların etkilerinin yeniden güçlenmekte olduğunu gösteriyordu. Ama, bunun, sanırım en güçlü göstergesi, bir süredir, sessizliğini koruyan Condaleeza Rice’ın, yeniden piyasaya çıkarken, tavrını neoconlardan yana koyması, Washington Post’a, IÇG raporunda önerilenin aksine, İran ve Suriye ile görüşülemeyeceğini söylemesiydi. Dahası, Cumhuriyetçi Parti’nin gelecek seçimlerde başkan adayı olma yolunda hızla ilerleyen senatör McCain’le, büyük olasılıkla, McCain’in, AIPAC’in desteğini garantilemek için, başkan yardımcısı adayı olarak yanına alacağı senatör Lieberman geçen hafta Irak’taydılar. Bu iki adamın, Irak’a ek 1525 bin asker gönderilmesine, Sadr’ın milislerinin bir an evvel tasfiye edilmesine ilişkin önerileri (The Independent, 16/12), önde gelen neoconlardan, Kagan’ın hazırladığı AEI’nin raporuyla uyum halindeydi. Council on Foreign Relations’dan Stephen Biddle ise 3550 bin asker gönderilmesini bekliyordu (The Daily Telegraph, 16/12). Bush kararını yıl başından sonra açıklayacak. Diğer taraftan gelişmeler, Suudi Arabistan’ın, İran’ı dengelemek amacıyla, Irak’ta doğrudan devreye girmeye hazırlandığına işaret ediyor. Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi Prens El Türki, ciddi bir açıklama yapmadan, aniden istifa etti ve ülkesine döndü. Wall Street Journal istifayı, Türki’nin danışmanlığını yapan genç Suudi diplomat, Navaf Obayid’in iki hafta önce Washington Post’ta yayımlanan bir yorumuyla, Cheney’in ani Suudi ziyaretiyle ilişkilendirdi. (16/12). Obayid, yorumunda “Suudi Arabistan’nın, Sünnilerin katledilmesini önlemek için Irak’a büyük çaplı bir müdahaleye hazırlandığını” ileri sürüyordu. Journal yorumunda, Türki’nin, 2001’de, 11 Eylül’den 10 gün önce, Suudi istihbarat teşkilatının direktörlüğünden, aniden istifa etmiş olduğunu anımsatarak, bu kez de bir “olay” beklentisi ima ediyordu. Suudi dışişlerinin, “ABD Irak’tan çıkarsa biz Sünnilere yardım ederiz dediği” de bildiriliyor. ABC News’e göre Suudi rejimi, işe, ABD’nin en çok kayıp verdiği Anbar bölgesinden El Kaide’yi temizleyerek başlayacaktı. Suudi rejiminin devreye girmesi, tüm bölgeyi ateşe verecek bir çılgınlık gibi görülebilir; ama bir mantığı da yok değil. Mersin yolunu çiziyor ODTÜ Teknokent’le birlikte hazırlanan projede işsizlik oranının düşürülmesi ve kişi başına gelirin 6 bin Avro olması hedefleniyor Ekonomi Servisi Mersin, başarıya ulaşması durumunda Türkiye’nin diğer kentlerine de örnek olacak bir projede yol alıyor. Aralarında Mersin Üniversitesi, Ticaret ve Sanayi Odası, MersinTarsus Organize Sanayi Bölgesi de bulunan kent dinamikleri, valilik liderliğinde ve ODTÜ Teknokent koordinatörlüğünde hazırladıkları projede iddialı hedefler belirledi. Henüz taslak halinde bulunan proje, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı kapsamında desteklenen ‘RIS Mersin Projesi’ bünyesinde yer alıyor. 1.5 yıllık bir çalışmanın sonucunda geliştirilen ve 20062016 yıllarını kapsayan ‘Mersin Bölgesel Inovasyon Stratejisi’nin başarıya ulaşabilmesi için yeni projelerin hayata geçirilmesi bekleniyor. Mersin Valisi Hüseyin Aksoy, hedeflerini, 2008 yılından itibaren hızlı büyüyen en az 50 yenilikçi şirketin faaliyete geçmesi, 2009 yılına kadar iyi işleyen bir Bölgesel Inovasyon Sistemi kurulması, 2010 yılında da işsizlik oranının yüzde 7’nin altına düşmesi ve kişi başına milli gelirin 6 bin Avro’ya çıkması olarak sıraladı. Bölgede yer alan çeşitli aktörlerin görüşü alınarak hazırlanan projede, kentin güçlü ve zayıf noktaları ile önündeki fırsatlar ve tehditler de ortaya konuluyor. Güçlü yanlar arasında Mersin’in stratejik konumu, gelişmiş altyapısı, genç ve girişimci insan kaynakları, finansal sermaye birikiminin ve dışarıdan yatırımların varlığı sayılırken, tehdit unsurları olarak, devam eden göç, kayıt dışı ekonomiden kaynaklanan sorunlar ve Ortadoğu’daki istikrarsızlık gösteriliyor. Saddam sonrası dengeler Saddam rejiminin yıkılması bölgede İran’ı dengeleyen en önemli gücün tasfiyesi anlamına geliyordu. ABD Irak’ta duruma hâkim olamayınca, petrol fiyatlarının getirdiği mali olanaklarla birlikte İran’ın manevra alanı genişledi. İran rejimi bu yeni ortamı, Rusya ve Çin’in de yardımıyla, başarılı bir biçimde kullanmaya başladı: Irak’ta Şiiler, Lübnan’da HizbullahSuriye kanalıyla etkinliğini arttırdı, nükleer silah projesinde ileri adımlar atmaya başladı. Geçenlerde yapılan PeygamberII savaş oyunlarında sergilediği füzeler (The Asia Times 15/12), bir saldırı karşısında, etkili bir misilleme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyordu. Aslında, Lübnan’da Suudi uzantısı Hariri klanıyla, Şii Hizbullah’ın siyasi rekabeti, Irak’ta hükümetin içinde İran’a yakın Şiilerin, Sünnilere etnik temizlik uyguladıklarına ilişkin yaygın söylentiler, Suudi rejimiyle İran’ın, çoktan karşı karşıya gelmeye başladığını gösteriyor. Suudi rejimi, İran’ın nükleer silahlara sahip olarak körfez ülkeleri üzerinde bir tehdit oluşturmasına, Müslüman dünyasında bir hegemonyacı bir güç olarak yükselmesine izin vermekten yana değil. Uzmanlar Suudi Arabistan’ın ko Geçen hafta yaşanan gelişmeler… Rumsfeld’e, görevden ayrılırken yapılan görkemli tören, neocon CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle