25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ARALIK 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ Orman talanıyla gündeme gelen Acarlar Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Acar 9 PAZAR ORHAN BURSALI ‘Malvarlığımı bağışlarım’ MİYASE İLKNUR Bugün Nobel Günü Bugün İsveç Akademisi’nin açıkladığı Nobel Ödülleri törenle sahiplerine verilecek. Tıp (Fizyoloji), Fizik, Kimya, Ekonomi, Edebiyat ve Barış ödüllerini kazananlar Şeref Kürsüsü’ne çıkacaklar. Ve aralarında bizden de biri var: Orhan Pamuk. “Babamın Bavulu”nu, kişisel yazarlık serüveni ve yazarlık düşünceleriyle örerek, Nobel’i kabul konuşması olarak sundu. Dinledim ve okudum. Müthiş etkileyici bir öyküydü. Sesimiz yankılandı dünyada. Bir insan, hele edebiyat insanı ise kendi anadili, kendi insanı, kültürü, toplumu olmadan yapamaz, zor yaşar. Orhan Pamuk, kürsüde, bütün Türkiye’yi sarıp sarmaladı. Ayrım gözetmeden. Türkçesiyle ve öyküsüyle. Kendisine bu ödülün anlatıcı yetkinliği, özgünlüğü, yeteneği, başarısı ve yarattığı büyülü dünya nedeniyle verildiğini kanıtlayarak. Edebiyat, sanat böyle bir şeydir. Sanatçıyı, günlük duruşuyla, tepkileriyle yargılayamazsınız. Onu geniş zaman ölçeğinde düşlemek zorundayız. Çünkü en sonunda, o bir politikacı değildir. Bu ülkenin son derece siyasallaşmış insanları, her zaman sahnede olan sürekli başarısız siyasal liderlerine ve insanlarına gösterdiği hoşgörüyü ve unutkanlığı, Nobel’i almış gerçek bir değere karşı gösteremezse, burada büyük bir yanlışlık vardır. Kerinçsiz’lerin egemen olacağı bir ülkenin ne kadar sıkıcı ve yaşanmaz olacağını; insanı, doğayı, börtü böceği, havayı ve suyu, hayatın renkliliğini ve çeşitliliğini boğacağını ve öldüreceğini, sonunda bir ülkeyi yok edeceğini görebilmek için, sıfır düşgücü yeterlidir. Sağdan, ortadan veya soldan, bütün değerler bu ülkeye aittir ve bizimdir. Esas yurtseverliğin burada yattığını düşünüyorum. Onları bir çırpıda kimse yok edemez. Sonunda, seller akacak ve kumlar arasında inciler kalacaktır. Şüphesiz, Orhan Pamuk, romancılığının sayfa kenarlarına düştüğü siyasal notlarıyla eleştirilebilir, ama bizdenliğini ve kalıcılığını da kimse elinden alamaz. Çok şükür ki böyle bir güce sahip kişi veya toplum da yok! ??? Nobel Edebiyat Ödülü ile Nobel Bilim Ödülleri arasında büyük bir farklılık var. Edebiyat daha çok bireysel, bilim ise kolektif özelliklidir. Demek istediğim şu: Ülkemizde bir bilim insanının Nobel Ödülü alabilmesi, ülkenin bilim kültürü birikimine, bilim atmosferinin derinliğine ve yoğunluğuna, bilimsel yaratıcılığa verdiği öneme bağlı. Bir ülkenin bilimi siyaset ve ekonomisince içselleştirilme derecesiyle çok yakından ilgilidir. Bugün Türkiye’de Nobel Bilim Ödülü alacak bir kimse hemen hemen yok. Böyle bir bilim atmosferimiz bulunmuyor, Nobel Ödülü getirecek bir temel bilimsel çalışma da, neredeyse hiç yapılamıyor. Bu demek değil ki, başarılı bilimcilerimiz ve başarılı araştırmalar yok. Türkiye araştırma makalesi yayımlamada dünya sıralamasında 1920. sıraya kadar yükselmeyi başardı. Fakat Nobel’e layık bir özgünlük taşıyan; temel bilimlerin çok önemli, belirleyici bir mekanizmasını çözen bir araştırma ortaya çıkamadı. Fakat, Nobel Bilim Ödülleri’nde adı geçebilecek araştırmalarda imzası olan Türk bilim insanları var, onlar şüphesiz burada değil, daha çok ABD’de yaşıyor. Oradaki büyük bilim atmosferi içinde başarılı işler üretiyorlar. Zaten, Nobel Bilim Ödülleri de, nitelikli bilimsel araştırmaları, ülke kültürünün ayrılmaz bir parçasına dönüştürmüş, bilimi, doğayı anlamak ve sorunları çözmek için bir araç olarak kullanmayı becermiş ülkelere gitmektedir. ??? Şüphesiz Nobel Edebiyat Ödülü’nü alabilmek için de belirli bir ülke atmosferi gerekli; en azından etkileşebilmek, “sulanabilmek” ve “büyüyebilmek” için. Fakat edebiyat ödülü daha çok bireyseldir. Nitekim edebiyat ödülleri ile bilim ödüllerinin coğrafi dağılım haritaları, bu ayrımı çok açıkça gösterir. Edebiyat, insanoğlunun çok önemli yaratıcı bir varoluş etkinliği. Edebiyat ve sanatın olmadığı bir ülke, bir dünya, bir insanlığın varlığını düşünemiyorum bile. Pamuk, dünyaya Türkiye’den, Türkçeden, İstanbul’dan, kültürümüzden güçlü bir pencere açtı. İnsanlık havuzuna Türkiye’den ölmez bir çiçek kattı. Yeniden kutluyorum. Orman Bakanı Osman Pepe’nin önceki hafta TBMM PlanBütçe Komisyonu’nda Acarlar’a yönelik ithamından sonra gündemin ilk sırasına yerleşen Acarkent, Acaristan ve bunların müellifi İsmet Acar’a ilişkin suçlamaların ardı arkası kesilmeksizin sürdü. Biz de bu yazı dizisinde Acarlar’a yönelik eleştirilerimizi yazmaya çalıştık. Yazmadıklarımızı da bu söyleşide kendisine soru olarak yönelttik. Acarkent’te yaptığımız söyleşide İsmet Acar masasının üstüne yığdığı dosyalarından çıkardığı belgelerle sorularımızı yanıtladı. Yaklaşık iki saat süren söyleşimizin tamamına yer darlığı nedeniyle yer veremiyoruz. Söyleşinin önemli gördüğümüz bölümlerini özetleyerek “Söz Savunmanın” diyoruz. En tartışılan sorudan başlayalım, Acarkent’te inşaat yoğunluğu size göre ne kadar? Acar: Acarkent’te 1452 villa inşaatının oranı yüzde 5.99. Bu 1452 villanın 1326’sının inşaatı tamamlanmış ve iskânları alınmış. Bu villaların iskânı ne zaman alındı? Çünkü Sözen döneminde imar planları ve avan proje iptal edilmişti. Acar: Şimdi Acarkent’te 1326 villanın iskânı alındı. Direkt tapudan kat mülkiyetine dönüştü.Ayrıca ticaret ve sosyal tesisler, 404 bağımsız bölümün de iskânları alındı ve onlar da kat mülkiyetine döndü. Acarkent’te villalar için toplam TAKS 137 bin 467 metrekare. Bu da yüzde 5.99 inşaata tekabül eder. Yüzde 6 dışında kalan sosyal ve ticari tesisler 51 bin 433.89 metrekare. Bunların inşaat yoğunluğu da yüzde 2.24’tür. Acarkent’te toplam TAKS 188 bin 989.86, yani toplam inşaat alanı yüzde 8.24. Bir de harcını ödediğim, onaylı projelerdeki yapıların toplamı KAKS, 926 bin 54 metrekare. Aslında villalar değil, sosyal ve ticari tesisler tartışılıyor. Şunu söylüyorum: Acarkent toplam 2 milyon 291 bin metrekare alana sahiptir. Acarkent’te 68 km. yol vardır. 680 dönüm yol yapar. Bu sitede villa bahçeleri 800 metrekare ile 5 dönüm arasında değişmektedir. Diyelimki her villanın kendi oturum alanı dışında 1 dönüm bahçesi var. 1452 villa ile çarparsak 1452 dönüm bahçe yapar. Yollarla beraber 2 bin 138 dönüm alan olur. Şimdi buradan ilan ediyorum; yetkili yetkisiz kim varsa gelsin incelesin, yapılan ve yapılmayan ticari ve sosyal tesisleri kontrol etsin, onaylı projeleri incelesin. Niçin villalar demiyorum, çünkü insanlar içinde oturuyor, başkalarına ait. Ama sosyal ve ticari tesisler, rezidanslar bana ait. Benim Acarkent’te sosyal ve ticari tesis inşaat alanı olarak yüzde 2.24’ün üstünde inşaat yaptığımı tespit etsinler, malvarlığımı devlete bağışlayacağım. Aynı şeyi Acaristan için de söylüyorum. Acarkent’te yüzde 8, Acaristan’da ise yüzde 6’nın üzerinde inşaat yaptığımı kanıtlasınlar, malvarlığımı bağışlamayan namerttir. Tansu Çiller de devlete bağışlayacaktı, ama sizin ki de ona benzemesin? Acar: Hayır, hayır. Ben halktan geliyorum, sosyal demokrat geçmişim biliniyor ve mütevazı yaşamım aynen sürüyor. Benim sözüme itibar edilir. Acarkent niçin bu kadar gürültü kopardı? Acar: Bundan önce özel ormanın ne olup olmadığını anlatarak konuya girelim.Özel orman bizim tapulu mülklerimizdir. Biliyorsunuz tapuda nicelik diye bir hane var. Bizim arazimizin nicelik hanesinde özel orman yazıyor. Yasalarda yer alan güvenceler bizim için de geçerlidir. Bütün gayrimenkullerde devletin denetimi vardır. Bizimle ilgili birim ilk aşamada Or man Bakanlığı’dır. Orman Yasası’nın 52. maddesi 1986 ve 87’de iki kez tadil edildi. Özel ormanlarda yatayda yüzde 6 yapılaşma hakkı getirildi. Bu yasa doğrultusunda Acarkent’le ilgili 1986’da çıkarılan yasaya göre ön izin alındı. Onu ben almadım, o dönemde mal sahibi olan Moda AŞ aldı. Sonra bu arsaya akrabamız olan Yaşar Keskin üzerinden tapu alındı. 1987 yılında Orman Bakanlığı’na Acarkent’te şu anda var olan 1452 villa ile diğer ticari ve sosyal tesislerin vaziyet planı, mimari ve avan projeleri Büyükşehir Belediye Başkanlığı Danışma Kurulu’ndan geçirildi. Danışma Kurulu Başkan’ı “Böyle bir yerleşimin şehircilik açısından incelenmesine” diyor ama incelenmeden avan proje imzalanıyor? Acar: Adı üstünde Danışma Kurulu’nun yasal bir karar alma ve uygulatma yetkisi yok. Bütün bu belgeleri o dönemde Orman Bakanlığı tarafından hazırlanmış bir yönetmelik olmadığı için işlemlerin nasıl yürütülebileceğini tam olarak ne ben biliyorum, ne belediye biliyor, ne de Orman Bakanlığı biliyor. Orman Bakanlığı devlet ormanlarına yaptığı tahsislerle ilgili uygulamayı özel ormanlara da aynen uygulamaya başladı. Bütün projelerimizi getirip Orman Genel Müdürlüğü’ne teslim ettik ve Orman Genel Müdürlüğü’nde bütün vaziyet planlarımız, bütün mimari avam projelerimiz, rezidans dediğimiz yüksek katlı binalar dahil tasdik edildi ve kesin izne bağlandı. Bu sosyal ve ticari tesisler ile rezidans dediğiniz gökdelenler yüzde 6’ya dahil mi? Acar: Hemen arz edeyim. Vaziyet planında sosyal ve ticari tesisler yüzde 6 dışında öngörüldü ve tasdik edildi Orman Bakanlığı’nda. Büyükşehir Belediyesi de aynen onaylandı. Acarkent’te villalar yüzde 6’nın içinde 5.99’dur. Sosyal ve ticari tesisler imar plan notu gereği bunun dışında. Plan notlarını yazan kim? Acar: Orman Bakanlığı ve Büyükşehir Bele diye Başkanlığı. Ben talep edenim. Bunların uygun olanları onaylanır, uygun olmayanları onaylanmaz. Onaylandı. Daha sonra bu, 1990’lı yıllarda gündeme geldi. Orman Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’ne intikal etti. Bakınız ne diyor Orman Bakanlığı Hukuk Müşavirliği. Yıl 1991. ‘İdaremiz İmar Planı’nı onayladığına ve inşaatların büyük bölümü yapıldığına göre, uygulamanın kişiler açısından müktesep hak olarak düşünülmesi ve kabulünde yarar olacaktır’. İmzalayan 1.Hukuk Müşavirliği. Gerçekten izni takiben imar planlarının yapılmış olması, bu planların idarelerce onaylanması, inşaatlar yapıldığında kişilerin kötü niyetinden söz edilemez. Bir anlamda bu inşaatların idarenin muvaffakatıyla yapılmış olması kabul edilmelidir. Nitekim yapılan inceleme sonucunda bilirkişi de bu işlemin müktesep hak olduğunu belirtmiştir. S Ü R E C E K A carlar Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Acar, günlerdir kendisi hakkında basında yargısız infaz yapıldığını ve hedef gösterildiğini belirterek “yetkili ya da yetkisiz bütün bilim adamlarına, üniversiteler, meslek odaları ve devletin kurumlarına Acarkent ve Acaristan’ı açacağım, tüm belgelerimizi önlerine yığacağım. Acarkent’te yüzde 8’den fazla, Acaristan’da ise yüzde 6’dan fazla inşaat yaptığımı kanıtlasınlar, tüm malvarlığımı Hazine’ye devretmeyen namerttir” diyerek iddialı konuştu. ‘Beni hiçbir kimse kollamadı’ Bu bilirkişiler neden hep sizin lehinize karar veriyor, hiç kamunun lehine karar vermiyor? Acar: Yargıyı karşı taraf tartışıyor, ben yargıyı tartışmam. Bu anayasal suçtur. Ben Beykoz’da çalışan bir işadamıyım. Beykoz’da beni hemen hemen herkes tanır. Ben de çok önemli kamu görevlilerini tanırım. Cumhuriyet savcıları, Beykoz mahkemelerinin hâkimlerinin, verdikleri kararların kesin karar olmadıklarını herhalde herkes bilir. Mahkemenin verdiği karar Yargıtay’a gider. Savcının verdiği karar Kadıköy Ağır Ceza’ya gider. Onlar kararı bozar ya da onaylar. Önceki günkü yazınızda benimle ilgili detaylı araştırmayı yapıp yayımlamışsınız. Sendikacılık yıllarımı bir kenara koyuyorum.İş hayatımla ilgili 25 yıl içerisinde polis, jandarma, savcı, mahkeme hiç bilmem. Çünkü ben yasalara, kurallara kesinlikle uymanın gerekliliğine inanırım. Eğer bugün basında hakkımda yapılan yargısız infazlarda hukuki zeminim sağlam olmasaydı benim ne durumda olabileceğimi düşünebilir misiniz? Sizi kollama ve kayırma iddiasıyla bir sürü bürokratın başı yandı. Hâkimlerin, savcıların, Orman Bakanlığı bürokratlarının, bilirkişi üyelerinin, belediye başkanlarının hakkında soruşturmalar açıldı, görev yerleri değiştirildi ya da hakkında davalar açıldı. Neden peki? Acar: Bunu söyleyen kim? Yedi yıl benim şirketlerimde çalışıp zimmetine para geçiren, hırsızlık yapan, hem bizde çalışıp hem de aynı zamanda devletten maaş alıp emekli olan Ahmet Başer. Bu çekilişten araba çıkardığınız savcı mı? Acar: Olur mu öyle şey? Bu savcıyı hayatımda bir defa gördüm. 2001 ya da 2002’de bizde yılbaşı balosu düzenlendi. Bu baloya Beykoz’un tüm kamu bürokratları davetliydi. Biz o gün baloya katılan 200 civarındaki insana bilet dağıttık. Biz aynı zamanda Volkswagen bayiisiyiz, bir tane Polo araba koyduk ve çekim yapıldı, büyük bir tesadüf sonucu benimle hiç tanışıklığı olmayan, odasına hiç girmediğim balodan önce ya da sonra girmediğim Cavit Bey’e araba çıktı. Bununla ilgili de o Ahmet Başer, Adalet Bakanlığı’na 1.5 yıl evvel tüm şikâyetlerini yaptı. Soruşturma yapıldı ve yasadışı bir şey olmadığı ortaya çıktı. Orman işgali nasıl belediyeleşti? Yakın geçmişe kadar İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı küçük bir “köy” iken, şimdiki sayısız kaçak yapısıyla imar hukukuna adeta meydan okuyan Çavuşbaşı 1996’da nasıl belediye oldu? Üstelik, hem Elmalı bendinin su toplama havzası ve içme suyu koruma kuşağı içinde, hem de büyük çoğunluğu ormanlık arazide bulunmasına rağmen... Sorunun yanıtını “kavrayabilmek” için, İstanbul’un kuzeyindeki kentin yaşam kaynakları olan ormanlık kuşaktaki yasadışı yapılaşmanın; yani, imara yasak bölgelerdeki “imarsız kentleşme”nin, devleti yönetenler tarafından nasıl “himaye” edildiğini de görmek gerekiyor... Bunun en çarpıcı göstergelerinden biri, 1995’teki BeykozSarıyer doğal sit ilanının “çevresel devamlılığı” için 5 ay sonra alınan “ÖmerliDarlık orman ve su havzası” bölgesine ait “doğal sit” kararının Kültür Bakanlığı’nca dağıtılmayarak “örtbas” edilmesiydi. İstanbul 3 Numaralı Koruma Kurulu’nun 15 Kasım 1995 tarihinde aldığı doğal sit kararıyla Beykoz ve Sarıyer’deki ormanlarda başlanan villa sitelerinin yatırımcıları ayaklanmıştı. Yasaya göre bu sitelerin de planları yeniden yapılacak ve artık “ağaç kesilmeyecek” şekilde daha düşük yoğunluklu, “kırsal” karakterli yerleşmeler yapılabilecekti. Nâzım plandaki “kuzey ormanlarının koruması” hedefi de gerekçe gösterilerek alınan bu karara dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyib Erdoğan tarafından “iptal davası” açılınca, başta Acarkent ve Beykoz Konakları gibi uygulamalar olmak üzere, orman içi villa inşaatları tüm hızıyla devam ettiler...Dönemin ANAP’lı Kültür Bakanı Agah Oktay Güner de Erdoğan’ın imar rantçılarından yana olan tutumuna destek verdiği 23 Nisan 1996 tarihli basın toplantısında, kendine bağlı Koruma Kurulu üyelerini eleştirerek; BeykozSarıyer sit kararının kurallara aykırı alındığını ve ge obursali?cumhuriyet.com.tr Yağma demokrasisi... Çavuşbaşı da çevre ve orman işgaline karşı işte böylesine yardımcı ve hatta imar talanını açıkça himaye eden bir siyasal ortam içinde, resmi belediye binasının bile ancak kaçak bir yapıda kurulabildiği, “orman ve su havzası yağması”na hizmet götürecek bir belediye olarak kuruldu. Bugün belediye logosondaki “mavi renk” İstanbul’un en önemli içme suyu kaynaklarından “Elmalı Barajı” gölünü; “yeşil renk” ise yerleşmenin giderek yaygınlaştığı “orman” alanını simgeliyor! Yani Çavuşbaşı Belediyesi, içme suyu gölünü kirleten ve İstanbul’un akciğerleri denilen ormanı işgal eden yasadışı bir yerleşmenin “yerel demokratik organı” durumunda... Çavuşbaşı Köyü’nün belediye olması kararı, altında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Mesut Yılmaz ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in imzası bulunan “üçlü kararname”nin 7 Nisan 1996 tarih ve 22604 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yürürlüğe girmişti. Kararname yayımlandıktan sonra, “imara yasaklamış bölgelerde imar izni verecek belediye kurulmasının hukuka aykırı olduğu”nu ileri sürerek iptali için dava açan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yönetimi, mahkemeye sunulan “savunma belgeleri” karşısında şaşkına döndü. Tamamı yasadışı yapılarla büyüyen Çavuşbaşı’nın belediye olması için, aynı yıllardaki yasadışı arazi pazarlamasını ve hatta kaçak inşaat işlerini gerçekleştirenler “imza toplayarak” valiliğe başvurmuşlardı. Dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ile ardından atanan Rıdvan Yenişen ise yasadışılığın ve yağmacıların üzerine gidecekleri yerde, bakanlığa “uygun görüş”ler vermişlerdi... Nitekim ilk belediye yönetimi ile meclis üyelerinin de aynı “imza toplayan kişiler”den oluşması, olanı biteni anlatmaya yetmesine rağmen, yargı Çavuşbaşı’nın belediye olması kararını iptal etmedi... Şimdi bu “orman beldesi”nde, sadece villalar değil, koca iş merkezleri de “belediye izni”yle yükselmiş durumda… 4 çersiz olduğunu ileri sürmüştü. Ardından da zaten aynı kurul üyelerinin görevlerine son verilmişti. Ne var ki tüm bu siyasi tepkiler mahkemelerce haksız bulunarak, yüksek yargı kararlarıyla sit ilanları kesinleşti; ama dava süresince talan yapılaşması da durmadı, yaygınlaştı... Hükümetin ve yerel yönetimin bu “özendirici” tutumu ile yine Beykoz ilçesinin devamı konumundaki ÖmerliDarlık bölgesine giren su havzası ve ormanlık alanlarda da yapılaşma hızlanınca, bu kez İstanbul 2 Numaralı Koruma Kurulu da aynı yöre için doğal sit kararı aldı. Amaç, aynı zamanda Beykoz sit alanlarıyla bu bölgenin “çevresel koruma bütünselliği”ni sağlamak, böylece bir kesimde imar kısıtlaması varken, benzer doğal karakterli komşu kesimde imar başıboşluğunun yaşanmasını önlemekti. Kurulun 15 Mart 1996 tarihli kararı da öğrenilir öğrenilmez rant çevreleri yeniden tepkilerini gösterirken, bu kez Erdoğan’ın iptal davası açmasına gerek kalmadı. Çünkü Kültür Bakanlığı, kendi iç hukukunu usullere aykırı işleterek kararın geçerlilik kazanmasını engelledi. Böylece o günden bu yana ÖmerliDarlık bölgesi sit kurallarının da dışında kalarak, imarsız kentleşmenin doruğunu yaşıyor... YARIN: İSKİ, ORMANI NEDEN GÖZETMİYOR? Orman talanına havadan inceleme SİBEL BAHÇETEPE Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Acaristanbul’un ruhsatının iptal edilmesinin ardından, bölgenin eski haline dönüştürülmesi gerektiğini belirterek bu konuda üzerlerine düşeni yapacaklarını söyledi. Maslak’taki Orman Bölge Müdürlüğü’nde bir grup milletvekili ile basın mensuplarına İstanbul ormanlarının durumu ve son günlerde gündeme gelen özel ormanlardaki yapılaşmayla ilgili bilgi veren Bakan Pepe, toplantının ardından basın mensupları ve milletvekilleri ile birlikte İstanbul’da bulunan özel ormanlarda havadan helikopterle incelemelerde bulundu. Bakan Pepe, Acarkent, Beykoz Konakları ve Acaristanbul ile ilgili hukuki işlemlerindeki kararlılıklarının devam edeceğini söyledi. Acaristanbul’la ilgili hukuki sürecin devam ettiğini vurgulayan Pepe, “Acaristanbul’daki yapıların ruhsatlarını tamamen iptal ettikten sonra burası eski haline getirilmek zorunda. Üçüncü şahısların zarara uğramaması için de gerekli çalışmaları yaptık’’ dedi. Türkiye’deki özel orman alanının yüzde 27’sinin İstanbul’da olduğunu, yani 52 özel ormanın bulunduğunu anımsatan Pepe, bunların tamamına yakınının Anadolu yakasında olduğunu dile getirdi. Acaristanbul’daki yapılaşmanın 2003 yılının ilk aylarından itibaren yasal olmayan belgelerle yapılmaya başlandığını ve bu belgelerin 2 orman bölge müdürlüğü çalışanı tarafından adeta sumenaltı edildiğini açıklayan Pepe, bu nedenle yargı yolunda yaklaşık 2 ay kaybedildiğini söyledi. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle