18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına İLHAN SELÇUK ? Baştarafı 1. Sayfada Genel Yayın Yönetmeni: İbrahimYıldız ? Yazıişleri Müdürleri: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu) ? Haber Merkezi Müdürü: Hakan Kara İstihbarat: Cengiz Yıldırım ? Ekonomi: Hasan Eriş ? Dış Haberler: Özgür Ulusoy ? Kültür: Egemen Berköz ? Spor: Abdülkadir Yücelman ? Makaleler: Sami Karaören ? Düzeltme: Abdullah Yazıcı ? BilgiBelge: Edibe Buğra ? Yurt Haberleri: Mehmet Faraç Yayın Kurulu: İlhan Selçuk (Başkan), Emre Kongar (Başkan Yardımcısı), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Ankara Temsilcisi: Mustafa Balbay Atatürk Bulvarı No: 125, Kat:4, Bakanlıklar Tel: 4195020 (7 hat), Faks: 4195027 ? İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık, H. Ziya Blv. 1352 S. 2/3 Tel: 4411220, Faks: 4418745 ? Adana Temsilcisi: Çetin Yiğenoğlu, İnönü Cd. 5 S. Aksoğan İş H. Kat 1 Tel: 363 12 11, Faks: 363 12 15 Antalya Temsilcisi: Ahmet Oruçoğlu Cumhuriyet Meydanı Yıldız Apartmanı B Blok No: 80/5 Tel: 0242 2480057 Faks: 0242 2430509 ? İdare Müdürü: Hüseyin Gürer ? Mali İşler: Bülent Yener ? Satış: Fazilet Kuza ? Cumhuriyet Reklam: ? Genel Müdür: ÖzlemAyden ? Genel MüdürYardımcısı: Nazende Pal Tel: (0212) 251 98 74 75 /251 98 81 82 Faks: (0212) 251 98 68 Rezervasyon: (212) 343 72 74 Faks: 212 343 72 53 İmsak: 5.37 Güneş: 7.11 Öğle: 12.04 İkindi: 14.22 Akşam: 16.45 Yatsı: 18.11 Yayımlayan ve Yönetim yeri: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2. 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Yaygın süreli yayın Baskı: Merkez Gazete Dergi BasımYayıncılık San. ve Tic. AŞ Fatih Mah. Hasan Basri Cad. Samandıra Kartal/İstanbul Dağıtım: Merkez Dağıtım Pazarlama San. ve Tic. A.Ş. www.cumhuriyet.com.tr 10 ARALIK 2006 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK dığı son istasyon. Bir taş attı RTE ile Gül ikilisi; birkaç cam kırdı, binaya hasar vermedi. Medyamız ise üzümü ye bağını sorma havasında. Hükümetin devlet politikasını hiçe sayan son davranışını görmezden geliyor, gelinmesini isteyen yayınlar yapıyor. Hükümet iç politikada bile artık yutulmayan siyasal bir manevrayı diplomaside uyguladı. Böylece sekiz başlığı askıya alan AB’yi yumuşatacağını sandı. AB büyükelçileri iki gün toplanıp tartıştılar. Hükümetin son manevrası, AB’ye üye ülkeler arasındaki bölünmeye çare olmadı. Üstelik son girişim, AB dayatmasının daha da pekişmesine yol açtı. Finlandiya’nın resmi görüşü: Öneri olumlu bir adım, ama yeterli değil! Üye ülkeler, son adımın yeterli sayılabilmesi için limanların hepsinin açılmasını zorunlu gördüklerini açıklıyorlar. 2004’ten beri bu hükümetin eninde sonunda limanları açacağından bir an olsun kuşkuya düşmeyen bizler için; AB’nin öneriye olumlu bakmasının bir başka nedeni var: Hükümetin yakın gelecekte bütün limanları açmaya yöneleceğinin işaretini verdiğini söylüyorlar. Onların olumlu işaret dediği öneri hükümet dışında Kıbrıs sorununa ulusal yararlar açısından bakanlar için verilen ödünlerin sondan bir önceki! ??? Fakat şimdi ödün verme politikasına öncülük veya yardımcı olan dışişlerindeki kadro, medyamız; hükümetin akıllara durgunluk veren son öneriyle AB karşısına çıktığını yazıyor. AB’deki şaşkınlığa karşı bizim yalakalar, işbirlikçiler, 2. Cumhuriyetçiler; “dünyayı şaşırtan anlı şanlı bir buluşla” diplomasi zaferi yarattığımızı savunuyorlar. Tabii RTE, yine “ölçüsü endazesi kaçmış laflarla”, pisliğin üstünü örtmek için muhalefete, gerçekleri yazan “bir kısım medyaya” saldırıyor. Dipsiz temelsiz şişinmelerle... Afyon’da yine esti savurdu. Attığı adımları anlamayanların “kafalarının karışık” olduğunu, “bugüne kadar bir yol çizemediklerini, hedeflerinin olmadığını, amaçlarının bulunmadığını” söylüyor. Söylediği AB ile ilgili ise; daha önceki iktidarın hedefi AB’ye üye olmaktı. Ama her dayatmayı sineye çekerek, ulusal davalarda ödün vererek değil. Tabii RTE’nin anlayamayacağı bir gerçeği var geçmiş iktidarların: AB’ye onurla, başı dik durarak üye olabilmek! ??? Geçmiş iktidarların Kıbrıs politikası olmadığını öne sürüyor. Evet, bugünkü hükümetin izlediği ödünler vererek Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik politikası, geçmiş iktidarların politikası değildi. Olamazdı da... Bugüne kadar “Kıbrıs ‘milli davamızdır’ diyenlerin KKTC’ye ne kazandırdığını çok iyi bilirmiş”. Bilmediği demeyelim; söylemeye dili varmıyor. Ne yazık ki bugün bir avuç marjinal Kıbrıs Türkü’nün dışında AB sıtmasıyla sarsılan Kıbrıslı Türklerin de RTE gibi inkâr ettiği bir gerçek var. Geçmiş hükümetler bugünkü yaşam koşullarına gelinceye dek Kuzey Kıbrıs halkından Türk halkının ekonomik alanda sıkışık olduğu günlerde bile gerekli her türlü yardımı esirgemediler. Geçmiş hükümetler bağımsız, uydu olmayan bir toplum yarattılar: KKTC! Bugün Kıbrıs Türklerini yönetenler bağımsız bir ülke ve toplum olma yerine Rum yönetiminde yaşamayı yeğliyor. Bu anlayışa kucak açan, destek veren de, hatta kışkırtan da TC Başbakanı! ??? Gülmenize yardımcı olur diye RTE’nin son konuşmasındaki dipsiz temelsiz savlardan birine değinelim. Yeni ödünlere kapıyı aralayan son girişiminden kaynaklanan eleştirilere karşı çıkarken... iki limanı açmakla AB’yi yumuşatıp konuları askıdan indireceğini sandığı politikayı nereden öğrendi ise “siyaset netice alma sanatıdır” diye tanımladı. Ödün vererek Kıbrıs’ı satmak, Batı’nın salam politikasına alet olarak Kıbrıs sorununu çözmek... siyasette sonuç alma sanatı ise... bu sanat RTE’nin sanatı! ‘Çankaya’ya mı soracağız?’ ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada salt erkeklere veriyordu. Değişikliklerle erkeğin yanına kadın da kondu. 1 Mart 1935’te TBMM’nin 5. dönemi başladığında 399 milletvekilinin 18’i kadındı. Oran yüzde 4.51. Başlangıç için fena değil! Ama ne yazık ki devamı gelmedi. TBMM, 5. döneminden sonra bir daha yüzde 4.51’lik kadın milletvekili oranını yakalayamadı. Zaman zaman yüzde 1’in altına bile düştü. 5 Aralık genellikle, “Türk kadınına seçmeseçilme hakkının verilişi” diye anılır ama, gerçekte şöyle demek gerekir: Türk kadınının seçmeseçilme hakkını elde edişi! Zira, Kurtuluş Savaşı’nın Kara Fatma’ları, Tayyar Rahmiye’leri, Hatice Hatunları, Nazife Kadınları, Gördesli Makbule’leri, Asker Saime Hanımları, Halide Edip’leri, kuruluş savaşında da ardıllarını yetiştirdiler. Atatürk, kendisini ziyaret eden bir grup kadının, “Bize partide yer yoksa, ayrı bir Kadınlar Partisi mi kuralım” deyişini kim bilir nasıl da keyifli izlemiş, kafasındaki devrimleri takvimine not düşmüştür... ??? Kadınların toplumsal yaşama katılmaları, zaman içinde yükselen bir ivmeyle devam etti. 2003 yılı rakamlarına göre, 1.5 milyon devlet memurunun 512 bini, yani yüzde 34’ü kadın... 2005 yılı verilerine göre, 634 bin öğretmenin 280 bini, yüzde 44’ü kadın... 2006 yılı verilerine göre, 82 bin akademisyenin 33 bini, yüzde 40’ı kadın... 2005 yılı verilerine göre, 35 bin eczacının 13 bini, yüzde 38’i kadın; 18 bin diş hekiminin 7 bini, yüzde 40’ı kadın; 460 bin mühendisin 124 bini, yüzde 27’si kadın; 55 bin avukatın 18 bini, yüzde 40’ı kadın, 6 bin yargıcın 1600’ü, yüzde 28’i kadın... “Siyaset ve toplum mühendisi” Erol Tuncer’in özverili bir çalışmayla bir araya getirdiği bu rakamlar, Türk kadınının pek çok meslekte dünya ortalamasını yakaladığını gösteriyor. Ne güzel! MUSTAFA BALBAY Ya siyasette? Girişte de vurguladığımız gibi ne yazık ki bu alanda iyimser olmak zor. Kadınlar için siyasete girmek, tonlarca engeli aşmak demek. Girdikten sonra başarılı olmak bir o kadar daha engelle uğraşmak demek. Kadınlar Finlandiya’da 1906’da, Norveç’te 1913’te, Kanada ve Hollanda’da 1917’de, Rusya, İngiltere, Almanya ve Avusturya’da 1918’de, ABD’de 1919’da seçmeseçilme hakkını elde ettiler. 1934’te Türk kadını bu hakka ulaştı. Fransa 1944’te, İtalya 1945’te, Belçika 1948’de, Çin 1949’da, Yunanistan 1952’de, İsviçre 1971’de bu ayıptan kurtuldu. 21. yüzyıldaki tablo nasıl? 2006 yılında İsveç Parlamentosu’nun yüzde 45’i, Norveç’in yüzde 38’i, İspanya’nın yüzde 36’sı, Burundi’nin yüzde 30’u, Namibya’nın yüzde 27’si, Surinam’ın yüzde 25’i, Bulgaristan’ın yüzde 22’si, Polonya’nın yüzde 20’si, Gine’nin yüzde 19’u, Panama’nın yüzde 17’si, Türkmenistan’ın yüzde 16’sı, Sudan’ın yüzde 14’ü, Suriye’nin yüzde 12’si, Azerbaycan’ın yüzde 11’i, Rusya’nın yüzde 10’u, Malta’nın yüzde 9’u, Cezayir’in yüzde 6’sı kadın... Avrupa ülkelerinin tümünde kadın milletvekili yüzde 15’in üzerinde olduğu için listeyi uzatmak istemedik. Türkiye, 4.2 ile dünya ülkelerinin siyasette kadın listesinin 158. sırasında! Neden? Her şeyden önce siyasete girip başarılı olan kadın için şu tanım kullanılıyor: “Helal olsun, erkek çıktı!” Siyasete girip erkek çıkan kadınları listenin dışında tutsak... Demek ki, Meclisimiz tam anlamıyla erkeklere tutsak! Siyasetteki erkeklerin de ne kadarının sözünün ‘er’i olduğu elbet tartışılır. Sözünün eri olmayan “erkek” milletvekilinin de ‘er’ini kaldırsak, arta kalanı siz tanımlayın! Kadını yitiren siyaset; özünde adını, kimliğini de yitirir! “Biz bu sözlü görüşmeler için de Çankaya’ya mı soracağız? Veyahut da ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız? Kusura “KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Tabakmasınlar da Türkiye Cumhuriyeti lat ise resmi davetli olarak Pakistan’a gitHükümeti’nin başında olanların herhalti. Başta Amerika olmak üzere birçok ülde şu ana kadar oluşmuş olan altyapı ile keye davet edildi. Sayın Denktaş acaba ilgili olarak bazı birikimi var, bazı bilgikimlerle görüşmüştür? Onun envanterini verirse biz bundan mutlu oluruz. Çünleri var, onları biz sözlü olarak konuşuruz.Ama olay yazılı bir metne dönüşeceği zaman, o zaman tabii ki Çankaya’ya da soracağız. Tabii ki o zaman ilgili kurum ve kuruluşlarımızla bunları yazılı olarak görüşeceğiz. Lütfen bunları birbirinden ayırt edelim. Birbirimizi yormayalım. Birbirimize haksızlık etmeyelim.Aksi takdirde piyasaları rahatsız ederiz. Çünkü bu piyasalar rahatsız olduğu zaman benim vatandaşımın cebine girecek olan para ne oluyor, azalıyor, alım gücü azalıyor, eksiliyor. Bu haksızlığı yapmayalım. Burada güzel bir noktaya geldik. Bunu kimsenin azaltmaya hakkı yoktur. Özellikle bunu vurgulamak isterim ve hiç endişeniz olmasın, biz AB yolunda hanemize artı yazmayacak bir adım atmayız. Bizim ilkemiz nedir, kazan, kazan... Biz de Karikatürcüler Dernekazanacağız, karşı taraftakiler de ği’nin, Türkiye Barolar kazanacak. Kuzey Kıbrıs da kazaBirliği’nin katkılarıyla nacak, Güney Kıbrıs da kazanahazırladığı “Karikatürlerle İnsan Hakları Sergisi”, dün akşam Ankara’daki Nezih cak. Kuzey Kıbrıs’ın kazanmadıDanyal Karikatür Vakfı Galerisi’nde çok sayıda davetlinin katılımıyla açıldı. Sergide, ğı bir yerde, Güney Kıbrıs’ın kausta çizerler Turhan Selçuk, Tan Oral, Eray Özbek, Nezih Danyal, Atila Özer, Kamil zanmasına evet demeyiz. ’’ Masaracı, İzel Rozental, Ercan Akyol, Piyale Madra, Semih Poroy ve Muhammed ŞenErdoğan konuşmasının ardından göz’ün insan haklarına ilişkin eserleri yer alıyor. Başkentte 22 Aralık’a kadar süreKocatepe Üniversitesi Ahmet Necdet cek olan sergi daha sonra diğer kentlerde de açılacak. (Fotoğraf: KORAY KAYA) Sezer Hastanesi Ek Binası’nda incelemelerde bulundu. deri kaybeder. Çünkü her zaman söylüyorum, bu ülkede dikili bir taşı yok” diye konuştu. Erdoğan, KKTC’nin de AKP döneminde dünyada itibar kazandığını savunarak şunları söyledi: Denktaş’a tepki gösterdi kü kronolojik yapıyı iyi bilelim ve biz onun üzerine gidelim. Emeği vardır, kendisine saygı duyarım ama lütfen televizyonlara çıkıp da benim halkımın kafasını bulandırmasın. Bunu da özellikle kendisinden rica ediyorum. Şu ana kadar sabrettim. Benim ülkeme gelip seçim kampanyası yapacağına kendi ülkesinde yapacağı kampanyaları yapsın, bunu özellikle istirham ediyorum. Çünkü saygınlık böyle kazanılır.’’ Başbakan Erdoğan daha sonra da AB’ye yönelik önerilerden haberdar olmadıklarını açıklayan Cumhurbaşkanı Sezer ve Genel kurmay Başkanı Büyükanıt’ı hedef aldı. Finlandiya dönem başkanlığının teklifi üzerine bazı sözlü görüşmeler yaptıklarını anlatan Erdoğan şöyle devam etti: ‘Artı yazmayacak adımı atmayız’ Karikatürlerle insan hakları Sezer: Bilgi verilmedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanlığı, yeni Kıbrıs önerisi hakkında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bilgi verilmediğini açıkladı. Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasında “Öneri hakkında Sayın Cumhurbaşkanı doğrudan ya da dolaylı hiçbir biçimde bilgilendirilmiş değildir” denildi. AKP kaynaklarından sızan bilgilerin tersine, hükümet ne Cumhurbaşkanlığı ne de Genelkurmay’a önerinin ayrıntılarından söz etmedi. Dün basında Çankaya’nın plandan haberdar olduğu yönünde çıkan haberlerin ardından, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi yazılı açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı’nın bilgilendirildiğine ilişkin haberlerin yalanlandığı açıklamada şöyle denildi: “Türkiye’nin bir deniz ve hava limanının Kıbrıs Rum Yönetimi’nin kullanımına açılması ile ilgili olarak Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı’na yapılan öneri konusunda Cumhurbaşkanı’nın bilgilendirildiğine ilişkin bugün (dün) kimi basın organlarında yer alan haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Öneri hakkında Sayın Cumhurbaşkanı doğrudan ya da dolaylı hiçbir biçimde bilgilendirilmiş değildir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” Teamüllere aykırı davranış Hükümet, Kıbrıs ile ilgili yeni adımı konusunda, Genelkurmay Başkanlığı’na da teamüllere uygun olarak ayrıntılı bilgi vermedi. Konu Milli Güvenlik Kurulu ya da Yüksek Askeri Şura Toplantısı’nda gündeme getirilmezken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ya da plan konusunda bilgili olan hiçbir bakan Sezer ile konuyu görüşmedi. Öte yandan geçen salı günü Dışişleri Bakanlığı’nın yeni Müsteşarı Ertuğrul Apakan ile geçen günlerde İspanya Büyükelçiliği’ne atanan eski müsteşar Ali Tuygan’ın Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergun Saygun’u ziyaret ederek Fin Planı çerçevesindeki bazı gelişmelere ilişkin bilgi verdiği ifade ediliyor. Bu kapsamda Saygun’a Finlandiya aracılığıyla AB’ye yeni bir öneri sunmaya hazırlanıldığı ve bu öneri ile, “Sürecin tekrar BM zeminine oturtulmaya çalışılacağının” iletildiği öğrenildi. Ancak Genelkurmay’a “liman ve havaalanlarının açılış süreci” ve “hangi tarafın adım atacağı” konuları iletilmedi. ankcum?cumhuriyet.com.tr / IŞIL ÖZGENTÜRK Yaratmak ve yaşatmak Perşembe günü Orhan Pamuk’un Nobel nedeniyle yaptığı konuşmayı dinlerken zaman zaman gözlerim yaşardı, gerçekten konuşma “Cevdet Bey ve Oğulları” yazarına yakışır bir sahicilikteydi. Yaşamak ve yaratmak arasındaki o hep var olan müthiş çelişkiyi, babası ve kendini örnekleyerek anlattığı bölümler, beni özellikle sarstı. Hemen hepimizin hayatında var olan bu çelişkide, kimi zaman hayat kimi zaman da yaratmak ağır basar. Ve her ikisini de yapmayı başaranlara biraz da gıptayla bakarız. Öte yandan yıllarca yapayalnız, kendini bir yerlere kapayıp kelimelerle, renklerle, film kareleriyle yepyeni gerçekleri yaratanlara da helal olsun deriz, kendi yaşamını bir şenlik haline çevirenlere de! Konuşmanın etkisi üstümdeyken, elim bu günlerde bana ulaşan bir kitaba gitti. Kitabın adı “Onat Kutlar Kitabı”, TÜRSAK tarafından 43. Altın Portakal Festivali nedeniyle yayımlanan pek çok yazarın, çizerin Onat’la ilgili yazılarının, çizimlerinin toplandığı kapsamlı bir kitap. Kitabı gözyaşlarımla epey ıslattığımı söylemeliyim, elimde değildi. Pamuk’un konuşmasından sonra yeniden kitaba baktım ve Onat’ın ikinci türden, yaşamayı bir şenlik haline getirenlerden olduğunu bir kez daha kendi kendime mırıldandım. O bir cemaat adamıydı, Diyojen gibi elinde fener her yerde, her işte yepyeni bir hayat arardı. Kimi yazarların, çizerlerin kendi içlerine çekilip, gerçeği aramalarına benzer bir şekilde Onat da, insanların içine girer ve onlarla birlikte gerçeği bulmanın izini sürerdi. alan üst düzey bir militandı. Hayatı gerçekten yüzlerce sorumlulukla doluydu. Sevdiği kadınla işi arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığında, yüreği paramparça işini tercih etmişti. Çünkü o bir kahramandı. Büyük maceraların adamıydı. Film bu iki hayat arasındaki benzerliği ve ayrımı öylesine güzel anlatıyordu ki, filmden çıktıktan sonra hangisini isterim diye düşünmüştüm. Ne kendime ne size yalan söylemeyeyim, “ikisi birden çok iyi olur” diye düşünmüştüm. Açgözlülük işte. Böyle biri var mı, diye düşündüm; aklıma Marquez geldi. Bir röportajında şöyle diyordu: “Sabahtan kalkar ve hemen yazmaya başlarım, kendimi böyle disipline etmesem, güzelim Latin kızlarının dolup taştığı barlardan beni kimse çıkaramaz.” Biri var, Hemingway; çapkın, çılgın, maceracı ve büyük bir yazar. Öylesine büyük ki, yazmak ve avcılık yeteneğinin yittiğini görünce tüfeği kalbine doğrultacak kadar. Ama herkes Hemingway olamaz ki... Orhan Pamuk’un konuşmasından başlayıp nerelere gittim, aslında bu yazıyı en çok kendime yazdım. Her zaman yaratmakla yaşamak arasında bir öyle gittim, bir böyle geldim ama şu geldiğim noktada vardığım tek sonuç, ikisinin de ayrı değerde olduğu ve benim biraz daha çalışkan ve disiplinli olmam gerektiği; malumunuz zaman hızla akıp gidiyor. Orhan Pamuk’a ayrıca konuşmasını Türkçe yaptığı için teşekkürler... ışılozgentü[email protected] ‘İnsan, haklarıyla doğar...’ ? Baştarafı 1. Sayfada ARDA ÇOBAN 24.10.198205.12.2006 raman, Mustafa Bilgin, Oğuz Gürce, Metin Peker, gibi sanatçıların katıldığı sergide 55 eser karikatürseverlerin beğenisine sunuldu. Gün nedeniyle yazılı açıklama yapan Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker, haklarıyla doğan insanların çoğu zaman haklarını kullanamadığına dikkat çekti. İnsan haklarıyla karikatür arasında doğrudan bir bağ bulunduğunu belirten Peker, “Karikatür ve mizah, hiçbir insanı ayırt etmeden, dışlamadan, bütün haklarına kavuşturmak için korkusuz bir kahraman gibi sahne alır, devreye girer. Kötülüklerin kaynağına yönelir, teşhir eder. İnsanları kendilerinin farkına varmalarına çağırır, bu konuda öncülük eder. İşte insan haklarıyla karikatür arasındaki bağ, bu zeminde oluşur, güçlenir ve pekişir” dedi. Peker, açıklamasında şunları kaydetti: “İnsan, haklarıyla doğar. Ama çoğu kez haklarını hakkıyla kullanamaz. Eşitsizliğin, baskının, sömürünün biçimlendirdiği katı kurallar ve sistemler, insan haklarını doğrar, bozar, sulandırır… Temel mücadele işte burada; hakların elde edilmek istenmesiyle buna karşın bu hakların insan verilmek istenmemesi arasında başlar. Demokrasi ve insan hakları her yerde, herkese lazımdır... Bu haklara herkesin saygı göstermesi gerekir...” O bir candı ama herhangi bir can değil, o bizim ARDA’mızdı. Henüz 24 yaşında inatla savaştı, kansere yenik düştü... O gencecik vücudu, verilen bu ağır yüke daha fazla dayanamadı. Neden oldu peki bunlar? Bugüne kadar dünyamızı nükleer santrallarla doldurup, gereken önemi göstermeyerek Çernobil felaketi gibi kitlesel yıkımlara neden olan, baz istasyonlarıyla bizleri hayatımızın her alanında zehirleyen, ozon tabakasının delinmesine neden olup yaşam kaynağımız güneşin ölümcül ışınlarıyla bizi yalnız bırakan, yüksek gerilim hatlarının hayatımızı bir örümcek ağı gibi sarmasına izin veren ve bunlar gibi hayatımızı tehdit eden birçok şeyle bizi iç içe yaşamaya zorlayanlar, yapanlar, yaptıranlar ve yapımında emeği geçenler, sizlere söylüyoruz; ARDA ve bizler hiçbir şekilde sizi affetmiyor ve hakkımızı helal etmiyoruz! Bize bir “can” borcunuz var! ARDA’nın gidişi sessiz bir ölüm olmayacak... Saint Benoit Lisesi&Koç Üniversitesi’nden Arkadaşları Çünkü o böylesini seviyordu, bu nedenle yazdığı romanını Paris’te yakıp küllerini çatılardan savurmuş ve yıllarca insanlarla birlikte yapılan işleri canı gönülden kucaklamıştı. Pamuk’un konuşması ne kadar sahiciyse, Onat’ın yolculuğu da o kadar samimi ve kendine aitti. Yıllar önce Cannes Film Festivali’nde ödül alan “Ren Geçidi” adlı bir film izlemiştim. Film İkinci Dünya Savaşı sırasında geçiyordu. Filmin kahramanlarından biri sıradan bir pastacıydı, Paris’te yaşıyordu, ama savaş onu bir savaş esiri olarak Almanya’nın bir köyüne fırlatmıştı, orada da kendi işini yapıyordu, yani gene pastacıydı. Öte yandan milliyetçilik onun için öyle uzak bir kavramdı ki, sarışın bir Alman kadının aşkını hiç zorlamadan kabul etmişti. Zaten savaş bittiğinde ülkesine dönmedi, mutlu mesut sevdiği kadınla ve sevdiği işi yaparak ömrünü geçirdi. Filmin bir diğer kahramanı ise Fransız direniş örgütünde görev CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle