17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 2006 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yanlış Yapıyorsunuz Sayın Başbakan İstanbul’un en acil ihtiyacı, üçüncü Boğaz köprüsü değil, Göztepe 4. Levent arasında ikinci bir raylı tüp geçittir. Bu inşa edilinceye kadar, kısa vadede yapılacak en isabetli ve akılcı şey, her iki köprünün en sağ şeritlerini tercihli ekspres otobüslere ayırmaktır. Ekspres otobüs şeritleri Kristof Kolomb’un yumurtası gibi, köprü geçişlerinde yaşanan yoğunlukları ve işkenceyi kısa vadede hafifletecek tek ve en geçerli çözümdür. üçüncü köprüye kaydırmanın iki köprüde rahatlık sağlayacağını iddia ediyorsunuz. Ağır vasıtaların tüm geçişlerdeki payı yüzde 6’dan azdır. Dolayısıyla kamyonları üçüncü köprüye kaydırmak ile, mevcut iki köprüde hiçbir rahatlama olmaz. Kamyonların yaratacağı küçük boşluk büyük bir hızla dolar. Eski sıkışıklık ve işkence hemen aynen devam eder. Göztepe veya Söğütlüçeşme ile 4. Levent arasında deniz altından geçen bir metro inşa edilirse, bu metro günde en az 1.5 milyon yolcu taşıyarak köprülerdeki araba geçiş sayısını yarı yarıya azaltır ve böylece köprüler boşalmış olur. En az 50 yıl daha sıkışıklık olmaz ve üçüncü köprü gündeme gelmez. Göztepe 4. Levent arası yaklaşık 13 kilometredir ve arada başka istasyon olmayacağı için, metro yolculuğu sadece 10 dakika sürer. Böyle bir deniz dibi metrosunun maliyeti 450 milyon dolar ve inşa süresi iki yıldır. Üçüncü köprünün çevre yolları ve viyadükleri ile birlikte maliyeti ve inşa süresi ise bunun en az üç misli olur. Geçen ramazan 6 Ekim 2006 tarihinde Sayın Kadir Topbaş’ın iftar yemeğinde “İkinci tüp geçidi de inşa edeceğiz ama, bağnaz ve yobazlara beğendiremiyoruz” demiştiniz. Öğrendik ki, bu ikinci tüp geçit iki katlı ve sadece lastik tekerlekli araçlar için inşa edilecekmiş. Demek ki, bu hükümet, hâlâ araç geçirmek ile yolcu geçirmenin arasındaki farkı kavrayamamış. Boğaz’dan araç geçirmenin bir kısırdöngü demek olduğunu ve her üç senede yeni bir köprü veya yeni bir karayolu tüp geçidi inşa etmek mecburiyetine bizi götüreceğini görememiş. Ne yazık! PENCERE RTE Ordu ile Barışmalı... Bizim Başbakan RTE, kim ne derse desin, pek yaman... Ne söylemişti: “Camiler kışlamız.. Kubbeler miğferimiz.. Müminler askerimiz.. Minareler süngümüz..” Bu manzume ile çok puan topladı RTE... Herkes ne demişti: Hey be!.. Sen adama bak, maşallah!.. Niçin maşallah?.. Askeri bile beğenmiyor, kendisine yeni bir ordu kuruyor!.. ? Başbakan olduktan sonra RTE bir vatandaşa öfkelendi: “Ulan” diye bağırdı, “ananı al da git!..” Küfredilen vatandaş ne yapacağını şaşırdı: Başbakan anamdan ne istiyor?.. Başbakan yamandı doğrusu... Sokaktaki yurttaşa bile kasım kasım kasılmak, üstelik posta koymak ne demek?.. ? AB son günlerde bastırıyordu: Türkiye’nin deniz ve havalimanlarını Kıbrıs Rum devletine açın!.. Ne demek bu?.. Rum devletini Ada’nın tek egemeni tanımanız, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’ni bir kalemde silmeniz demek... RTE görünüşe bakılırsa kesin tavır almıştı: Yok öyle şey!.. Peki, minareleri bile süngü yapan, kızdığı yurttaşa “ananı al da git” diye bağıran, sağa sola sallana sallana yürüyüp yine sağa sola posta koymayı marifet sayan RTE, bunca ahval arasında AB’nin son günlerdeki hızlı numaralarına neden pabuç bıraktı?.. Bizimki kimselere sormadan danışmadan, birden bire yüz seksen derece dönüverdi... ? Evet, AKP, devlet kesiminde kimseye sorup danışmadan AB’ye ‘sürpriz’ bir öneri yaptı: “ Bir deniz, bir de havalimanını Kıbrıslı Rumlara açalım...” Anlaşılan bizimkiler gece gördükleri düşlemi sabah ulusal politikaya uyguluyorlar... Bu patavatsızlıklarla iyi mi yapıyorlar?.. Bir deniz ya da bir havalimanını Rumlara açmakla beş ya da on veya on beşini açmak arasındaki fark nedir?.. Soru karışık... Bizimkilerin de kafası karışık... ? Kızın biri bakire olup olmadığı konusunda denetleniyormuş... Tam muayene olurken: Doktor bey, demiş o işi yalnız bir kez denedim... Hekim: Ah kızım, demiş, bunun biriyle çoğu arasında tıp bakımından bir fark olmadığını bilmiyor muydun?.. Ha bir limanını açmışsın.. Ha on.. ? Türkiye kuşatılmış bir ülkeye dönüştü... Nasıl kurtulabiliriz bu kuşatmadan?.. Önce Başbakan RTE askerle barışmalı... Gönlünde süregelen o meşhur “manzume”yi kafasında bütün bütüne silmeli... Türkiye Cumhuriyeti’nin bir tek ordusu olduğu fikrini sonuna dek benimsemeli... Hiçbir ülkede bir başbakan cumhuriyetine, devletine ve askerine bu kadar önyargılı, mesafeli ve uzak olamaz... Türkiye’de AKP iktidarından bu yana yaşanan, görülen, izlenen, tanık olunan olgu “normal’ değildir!.. RTE askerle barışmalı!.. Beylere Yılbaşı Armağanı Yeni yıla kaç gün kaldı? 2007 bize ne getirecek? Bütün beklentiler boşa çıkmadı mı? Benim öyle bir beklentim yoktu! AKP’lilerin de, Tayyip’lerin, Gül’lerin, Arınç’ların da yoktu. Bizleri boşuna oyaladıklarını kendileri de biliyorlardı, AB’nin Türkiye’yi hiçbir zaman içlerine almayacağını!.. Ama işlerine geldi, AB’ye girdikgireceğiz diye uyutmak! Brüksel, Paris, Washington kapılarında bekleşmek, yabancılardan bir şeyler istemek, kendi gücümüzü, onurumuzu, etkileme niteliklerimizi bir yana bırakmak!.. Neyimiz var, neyimiz yok yabancılara satmak, kendi işlerimizi yabancıların çözümlemesinden yarar beklemek... Ben, yeni yılın eşiğinde bazı yöneticilerimize “armağanlar” sunmak istiyorum. Atatürk dönemi kuşağının bir temsilcisi olarak, Tayyip’lerin, Gül’lerin ve Arınç’ların, onların kafasında olanların bir an olsun durup düşünebilmeleri için Atatürk’ün iki seslenişini onlara sunmak istiyorum: ??? “Efendiler, Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre uygun yapmak, yürümek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatlariyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.” ??? “Temel ilke, Türk ulusunun şerefli yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık önünde uşaklıktan öte bir gözle görülemez. Yabancı bir devletin güdümüne girmeyi istemek, yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir... Oysa Türk’ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir. Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm!..” Daha o duruma düşmedik, diyeceksiniz! Ama dört yıldır onun bunun kapısında beklemekle, Almanın, Fransızın bilmem hangi devletin azarlarını dinlemekle, öğütlerine kulak vermekle, içişlerimize karışmalarına ses çıkarmamakla Atatürk’ün 1920’lerde yaptığı ve günümüze uyan uyarılarını görmezlikten geldik, geliyoruz. Atatürk döneminin yaşlanmış bir genci olarak Tayyip, Gül, Arınç beylere yılbaşı armağanı olarak bu iki önemli Atatürk uyarısını sunmak istiyorum!.. Prof. Dr. Semih TEZCAN Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi stanbul’a üçüncü Boğaz köprüsünü yapacağınızı ısrarla söylüyorsunuz. Bayındırlık ve İskân Bakanınız Faruk Nafiz Ozak, neredeyse her gün beyanat vererek, üçüncü köprünün önündeki tüm yasal engellerin kaldırılacağını ve 2007 yılında ihaleye çıkacağınızı vurguluyor. Büyükşehir Belediye Başkanı iken 27.04.1995 tarihli basın toplantısında, “Üçüncü köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul’un çağdaş kentleşmesi ve şehir ulaşımı için ölümcül sonuçlar doğurur” diyen siz değil miydiniz? Üçüncü köprünün doğruluğuna inanıyorsunuz ve bu güçlü inancınız nedeniyle bu işi de bitirmek istiyorsunuz. Size göre üçüncü köprü doğru bir karardır. Çünkü; a) Mevcut iki köprü, günde 400 bin, yılda 130 milyon araç taşıyarak 2000 yılından beri kapasitelerinin üstünde doygun bir haldedir. b) Her gün köprüleri geçerken trafik sıkışıklığında geçen toplam 1 saatlik fuzuli bekleme (gecikme) süresi ülke ekonomisine yılda 4 milyar dolarlık zarar demektir. İ Tedavi yöntemi yanlış Dolayısıyla sizin öngörü ve inancınıza göre, bu sıkıntıları giderebilmek için yapılacak en akılcı ve tek şey, tıkanmış olan iki köprünün imdadına yetişecek üçüncü bir köprü inşa etmektir. Teşhisiniz doğru ama maalesef tedavi yönteminiz yanlış! İstanbul için alınan yanlış yapılaşma kararlarının zararlarını temizlemek için çok büyük uğraş ve kayıplar verdik ve vermeye devam ediyoruz. İşte, büyük ümitlerle inşa edilen Salıpazarı kargo limanı... İşte, Haliç’in iki yakasına kurulan sanayi tesislerini kaldırmak için, Sayın Dalan’ın dört yılının ve ülkenin 6 milyar dolarının harcandığı yanlış verilmiş şehircilik kararları... İşte, İstanbul’da halkın yüzde 60’ından fazlasının yaşadığı çarpık kentleşme... “Dönüşüm” projeleri ile bu çarpık yapılaşmayı düzeltme çabaları içinde değil misiniz? Üçüncü köprü fikriniz de bir kere değil yüz kere yanlıştır (1, 2, 3, 4, 5). Çünkü, Boğaz köprülerinden 2000 yılında 130 milyon araç geçmiş ise, yüzde 6 bir artış ile 2020 yılında Boğaz geçişi talebi 430 milyon araç eder. Köprü başına yılda 65 milyon araç kapasitesi hesabı ile bu talebi ancak 7 köprü ile karşılayabiliriz. İki köprümüz var. Demek ki, 2020 yılına kadar 5 köprü daha inşa etmeliyiz. Bu da, en geç her üç yılda bir, yeni bir köprünün açılışını yapmamız gerektiğini gösterir. Dolayısıyla köprü inşası çözüm değildir. Çünkü, köprü inşa etmek bir kısırdöngü ve fasitdairedir. Problemi çözdüğünüzü zannettiğiniz anda, aynı problem ile gene karşı karşıya kalırsınız. Kamyon ve TIR gibi ağır vasıtaları Marmaray projesi Marmaray projesinin Boğaz’dan geçiş güzergâhı yanlış seçildiği için, Bostancı ile 4. Levent arasındaki seyahat tam 1 saat sürecek. Bu metroya binilir mi? Ancak, PendikHalkalı arasındaki sahil şeridinde seyahat edeceklere yarayacak bir metro. Bu sahil şeridinin günlük yolculuk talebi ise bugün (2006) sadece 60 bin civarında. Bir metronun günlük yolcu kapasitesi ise 1.5 milyon yolcu mertebesinde yani bebek ölü doğacak. Üstelik, ÜsküdarSarayburnu arasındaki batırma tüp tünel, bir depremde sıvılaşarak milenyumun tünel faciasına neden olabilecek nitelikte çürük çamur tabakaları içine oturtuluyor. Sonuç İstanbul’un en acil ihtiyacı, üçüncü Boğaz köprüsü değil, Göztepe 4. Levent arasında ikinci bir raylı tüp geçittir. Bu inşa edilinceye kadar, kısa vadede yapılacak en isabetli ve akılcı şey, her iki köprünün en sağ şeritlerini tercihli ekspres otobüslere ayırmaktır. Ekspres otobüs şeritleri Kristof Kolomb’un yumurtası gibi, köprü geçişlerinde yaşanan yoğunlukları ve işkenceyi kısa vadede hafifletecek tek ve en geçerli çözümdür. [1] Tezcan, S.S., (1995), “Üçüncü Köprü Bir Cinayettir!”, Cumhuriyet gazetesi, İstanbul, 2 Mayıs 1995. (CV154) [2] Tezcan, S.S., (1997), İstanbul Trafiği İçin Tek Çözüm Metro Köprüsü”, Dünya gazetesi, İstanbul, 2 Temmuz 1997 (CV184) [3] Tezcan, S.S., (1997), “Boğaz Geçişi İçin Tek Çözüm Metro Köprüsü”, TİMSE Dergisi, Sayı: 168, s. 1419, İstanbul, Ağustos 1997. (CV187) [4] Tezcan, S.S., Bal, İ. E., (2003), “Üçüncü Boğaz Köprüsü Niçin Yanlıştır?”, İnşaat Dünyası Dergisi, Temmuz 2003, s. 102107, İstanbul. (CV197) [5] Tezcan, S.S., (2005), “Boğaziçi’ne On Köprü de Yetmez!”, Cumhuriyet gazetesi, 05 Aralık 2005, s. 2, İstanbul. (CV354) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle