17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Gülümseyen bir günden kesitler K ent merkezine en yakın metro istasyonuna giden otobüsüme ikinci duraktan binerim. Ya sabah 8’e 5 kala ya da 8’i 5 gece. Şoför kabininin arkasındaki reklam panosuna değil, yola bakmayı yeğlediğim için genellikle otobüsün gidiş yönünün sağ tarafındaki yerlerden birine otururum. İçeride henüz fazla yolcu olmadığından pencere kenarındaki yerlerin çoğu boş olur. Haftanın en az 2 veya 3 günü 4 durak sonra otobüse, olgun yaşların alt basamaklarındaki bir hanım biner. Saçları kısacıktır, kumralla sarı arasındadır ve gözleri çakmak taşı rengindedir. Benim dikkatimi çeken yanı, daha durakta beklerken yüzünde beliren ince ve zarif gülümsemedir. Öylesine ağır ve olgun davranır ki, her defasında otobüse en son o biner. Sürekli olarak başkalarına öncelik tanır. Grace Kelly, Audrey Hepburn ve Catherine Denevue gibi unutulmaz zariflikteki hanımların havası vardır üzerinde. O binene kadar, pencere kenarları dolduğu için sol taraftaki bir koltuğun koridor yanına oturur. Benim gibi, genellikle önlerde bir yere. Otobüs onun durağında durur durmaz gözlerim onu aradığı için çünkü sabah işe giderken bakılacak daha güzel bir şey yoktur herhalde farkına varmadan hafifçe gülümsediğimden olsa gerek, o da bana doğru bakar ve gözlerini kaçırır. Sanır ki onunla konuşmaya kalkışacağım. İşin Gürhan Uçkan’a veda... Pazar sayfamızın kıdemli yazarlarından Stockholm temsilcimiz, sevgili dostumuz Gürhan Uçkan’ı yitirdik. Onu, 03.04.2005 tarihli Pazar Sayfası’nda yayımlanan hoş bir yazısıyla anıyoruz. Sevgili Gürhan Uçkan yüreklerimizde yaşayacak... büyüsünü kaçırmamak için böyle bir şey aklımın ucundan geçmez. Ama geçen hafta bir sabah, her zamanki yerime değil, onun tarafındaki bir koltuğun pencere kenarına oturdum; muziplik olsun diye... Üç durak sonra o yine otobüse en son binen yolcu olduğundan, benim yanımdaki bir kişilik yer dışında her yer dolmuştu; en azından, körüklü otobüsün ön tarafındakiler. Bu zarif hanım otobüse biner binmez benim olağan yerime şöyle hızlı STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN bir bakış attı ve orada olmadığımı fark etti. Onunki de meraktan işte, yazar tarafıma rağmen hayal gücüm, daha farklı bir beklenti duymama yetecek kadar güçlü değil. Sonra otomatik olarak yanımdaki yere oturdu. Oturma manevrası sırasında, son anda, yol arkadaşının ben olduğumu gördü ama iş işten geçti. 1020 dakikalık yol boyunca, başı hafifçe öne eğik ve suçlu bir liseli kız gibi oturdu; dudaklarında hafif bir gülümsemeyle... İndikten sonra metroya bindik ama ben, her zamanki gibi, ayrı vagonu yeğledim. Çünkü ondan sonra da ona yakın olmak, olayın konumunu değiştirecek ve Demir Özlü’nün deyişiyle “romansı” bozacaktı. Trende karşımda ben yaşlarda bir adam oturuyordu. Onu gözüm bir yerden ısırdı. Sonra tanıdım! Adamın yüzü bana benziyordu! Ama benim “güleryüzlüme”! Elinde, metro girişlerinde ücretsiz dağıtılan bol reklamlı bir gazete vardı. 56 istasyon boyunca hep gülümsedi. Kent merkezinde inip yürüyen merdivene bindiğim zaman, iki basamak önümde duran, sarışın, zarif ve gerçek anlamıyla tipik bir İskandinav güzeli olan bir genç kız vardı. Başını sağ tarafa çevirmiş, sımsıcak bir gülümsemeyle bir şeye bakmaktaydı. Hem de gözlerini ayırmadan. Ben de o yana baktım. Dalgalı saçlı, kendi halindeki bir delikanlı, merdivenlerden koşar adım çıkmaktaydı. Belli ki çok acelesi vardı. Gözleri sürekli olarak merdivenlerin üst tarafında olduğu için önümdeki genç kızın kendisine büyük bir sempatiyle bakmakta olduğunu göremedi. Ne yazık ki. Yukarıya vardığımızda, genç kız bir yana, delikanlı başka yana ve bendeniz de işimden yana yürüyüp gittik. Geriye, belleğimdeki bu üç gülümseme kaldı. Belki bunların hepsi aynı günde olmamıştır. Ama güzel anılarımızdan oluşan film şeridi geriye doğru sarıldıkça, zaman, o şeridin belleğimizdeki uzunluğunu acımasızca kısaltıyor. Ben bu üç sempatik anıyı aynı güne uygun gördüysem, çok mu yani? ‘Türkiye Hollanda’nın içişlerine karışıyor’ üler misiniz, ağlar mısınız? Bilmem “ilençler” sıralayıp siktir çeken sanki ki, benim durumumda olsanız ne Telli Kocaana’dan başkası değil... Keyifle yaparsınız? Yıllarca ülkemde, Ankara’da, Hollanda’dan Ula’ya doğru düşsel İstanbul’da haber peşinde koştururken, yolculuğuma başlamak üzereydim ki, olan hep “Batı’nın Türkiye’nin içişlerine oldu. 3 4 sıra arkamda oturan 10 15 karışmasından” duyulan yakınmaları kişilik gruptan yükselen “kahvehane” işitmiştim. Gün oldu, devran döndü. muhabbeti filmi bastırmaya yetti. Türkiye defterini bir süreliğine kapatıp Ardından, cep telefonlarında kayıtlı, inek, kendimi buralara ışınladım. Avrupa’da eşek, horoz sesleri. Derken, birbirlerine yaşama başladım. Düşümde görsem patlamış mısır atıp, salonun başından inanmayacağım şey başıma geldi. Bu kez, sonuna koşuşturmacalar başlamasın mı? bir Batı ülkesinin, Hollanda’nın Gel de izle. Uyarılara kulak asan yok. yakınmasıyla karşı karşıya kaldım: “Alamancı yurdum gençliği” bildiğini “Türkiye, içişlerimize karışıyor. Bu okumaya devam etti. Görevlilerin kadarı da ayıp yani..” Yanlış müdahalesi de işe yaramadı. Sonuçta, okumadınız. Aynen böyle. Hollanda’nın bizim “düşşsel yolculuk” döndü bir kısım partilerinde rahatsızlık had “sinirsel yolculuğa”... Bırakıp çıktık. safhada. “E be birader, yıllardır işi gücü Hollandalıların, üstelik büyük bölümü bırakıp Türkiye’ye çeki “iyi bir sinema izleyicisi” düzen vermeye çalışırken A M S T E R D A M olan bu ülke insanlarının niye aklınız neredeydi?” demek Türk filmlerine itibar var ya. Neyse bize düşmez. etmediğini anlamış oldum. Her şey, Hıristiyan Demokrat Eve dönüp yazıya başlamak Parti (CDA) ve İşçi için bilgisayarı açtım. Dış Partisi’nin (PvdA), 3 Türk Haberler’den İrem’in, ekökenli adayı, “Ermenilerin posta mesajı: “Gürhan YUSUF ÖZKAN soykırım iddialarını inkâr Uçkan’ı yitirdik..” ettikleri” gerekçesiyle Televizyonda Nobel listelerinden çıkarmalarıyla başladı. programı. Stockholm sokaklarında Hollanda’daki Türk kökenlilerin tepkisi Orhan Pamuk’la söyleşi, “frak” derdine giderek artarken, Türk dernekleri bir düşmüş Türk gazetecilerin haberi. Oysa o karar aldı. D66 adlı partinin 5. sıradan sokakları görmesek de, yıllarca bu aday gösterdiği Fatma Koşer Kaya’nın sütunlarda, elimizden tutup gezdirmişti desteklenmesi benimsendi. 22 Kasım’da oraları Gürhan Abi. İsveç’i, Stockholm’ü, Ekvador’un yeni Devlet Başkanı Rafael Correa, Bolivya’nın Cochabamba kentinde Hollandalılar sandık başına gitti. o ülkenin yaşamını, yazınını hep ondan yapılan Güney Amerika Ülkeleri Topluluğu Zirvesi’ne katıldı. Solcu lider, iki gün “Ermeni soykırımı yoktur” diyen öğrenmiştik. Bekledim, birkaç sözcük de süren ve dün sona eren zirvede bir dizi bütünleşme önerisi sundu. Bolivya’ya adaylar liste dışı bırakıladursun, bir kısım ondan söz eden olur mu diye. Ama Brezilya’da ziyaret ettiği Devlet Başkanı Lula da Silva ile birlikte gelen Correa, yerliler Hollandalı seçmen, Amsterdam’da boşuna... Güle güle Gürhan Uçkan, ışık tarafından çiçeklerle karşılandı. Batılı ülke liderlerinin zirvelerinden farklı olarak Abdullah Öcalan posteri ve PKK içinde yat. Bolivya’daki zirvede protestoların yerini ortak forumlar aldı. (Fotoğraf: REUTERS) bayrakları bulunan salonlarda oyunu [email protected] kullandı. Sonuçta, Kaya, tercih oylarıyla seçilerek, parlamentoya giren 4. Türk kökenli milletvekili olmayı başardı. İşte kıyamet de bundan sonra koptu. Din işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın danışmanlarından açıldı ve festival boyunca gezilebilecek. zengin kültürel yaşamına da ent Belediye Başkanı Frank Beke birisi tarafından, seçim öncesi Sergide Hatice Güleryüz, Ali Cabbar, damgasını vuruyor. Farklı stillerin ve açılış resepsiyonunda İstanbul’a Hollanda’daki Türklere Kaya’ya oy Yeşim Ağaoğlu, Zekiye Sarıkartal, türlerin buluştuğu İstanbul’un müzik övgüler yağdırmış. Biz ancak açılış vermeleri yönünde epostalar gönderildiği Nermin Er, Arzu Ozkal Orkan görüntüsü kenti özgün kılıyor. Sufi, konserine yetişebildik. Sahnede Yasemin basına yansıdı. Ülkedeki göçmenlerin Telhan, Osman Bozkurt, Bengisu oryantal, Türk pop, İstanbul hiphop, Göksu var. “Dillerimiz ayrı olsa da “korkulu düşü” haline gelen Bakan Rita Bayrak, Extrastruggle, Banu elektronik sesler ve Çingene müziği acının, kederin, aşkın, hüznün, Verdonk’un partisi VVD, hemen harekete Cennetoğlu, Köken Ergun, Ceren müzik türlerinden sadece birkaçı. özgürlüğün dili aynı. Şarkılarımla geçti. “Türkiye içişlerimize karışıyor” Oykut ve Ali Taptık gibi sanatçı ve İstanbul sadece müzisyenler için yüreklerinize dokunmak istiyorum” diyerek, konuyu “sağır sultana” bile tasarımcılar yer alıyor. Serginin esin yaşanılmak istenen bir rüya kenti diyor aralarında Belçikalıların da duyurdu. Hollanda Dışişleri Bakanlığı da, kaynağı tıp bilimi. Bağışık hücreler değil. Kentte gelişmiş bir video kültürü bulunduğu dinleyicilere. Pazar Yazıları konudan Bakan Aydın’ı haberdar etti. vücudu tıbbi müdahalelerden korumak de var. İstanbul Ekspres ile Vooruit ve sayfasından bir ağabeyimizi, Gürhan Aydın, “Böyle bir şeyden haberim yok. amacıyla tepki nöbetlerini körükleyerek De Centrale olarak İstanbul’un bir Uçkan’ı yitirdiğimiz haberini aldığım Biz, dost bir ülkenin içişlerine ciddi hasarlara yol açabilirler. Bağışık tutamını (bir parçasını) Gent’e günün akşamı, hüznü, acıyı ve özlemi karışmayız” dedi. Ama, bu açıklama sistem “kendi” olarak tanıdığı ve getirmek, konserler, filmler, videolar, yüreğimizin tam ortasında hissettiriyor VVD ve diğer sağ partilerin tepkisini yabancı maddeleri birbirinden ayırır. çizimler, edebiyat ve performans Göksu. 1971’de İsveç’e giden Uçkan’ın dindirmedi. Hâlâ ısrarla, “Türkiye Tepki nöbetleri tamamen içgüdüseldir. sanatları aracılığıyla İstanbul’un vatan özlemi çektiği uzak diyarlarda ani içişlerimize karışıyor, gereği yapılsın” Aynı şekilde toplumsal reddetmekte görüntüsünü Gent’te yansıtmak ölümü, Göksu’nun her ayrılık, özlem ve çağrıları sürüyor. Hükümet, içgüdüsel olabilir. Topluluklar “öteki”ni hüzün şarkısında/türküsünde “yaşanmış istiyoruz” diyor organizatörler. Devir “Türkiye’nin Hollanda’nın içişlerine hep dışlamışlardır. Proje benzer değişiyor, artık geleceğim” olarak yüreğimi karıştığına ilişkin somut bir kanıt yok” toplumsal olayları saptayarak Midnight Express dağlıyor. Sonradan gelen oynak diyor. Bir taraftan da konunun BRÜKSEL geliştirilmiş. Odak noktası kent kütürü yerini İstanbul türküler fayda etmiyor neşemin “hassasiyetle” izlendiğini açıklıyor. kapsamında İstanbul’da ve Belçika’daki Ekspres’lere yerine gelmesine. Belçikalı Hilde Bakalım, araştırmalar ne gösterecek... bırakıyor. Festivalde kırsal kesimden gelen Türklerin De Clercq’in darbuka çalması ilgi Bu arada, Cem Yılmaz’ın, G.O. R.A rap müziğin önemli deneyimleri. Sergide video, fotoğraf, çekiyor ancak zaten akustiğin de filminden sonra yemin etmiştim aslında, resim, grafik, bilgisayar oyunları ve temsilcisi Ceza, problemli olduğu salonda, asıl bir daha Türk filmlerinin gösterildiği sticker’lar gibi çok geniş bir yelpazede yeni kuşak rock darbukacı yerine yama yapılması sinemalara gitmemeye. Ama Yüksel ERDİNÇ UTKU belgesel özelliklerdeki çalışmalar yer müziğin başarılı Göksu’nun güzelim sesinin güme Aksu’nun Dondurmam Gaymak’ı için alıyor. Başka bir performansta ise isimlerinden Aylin gitmesine neden oluyor. Bu o kadar yeminimi bozdum. Keşke bozmaz Aslım ve Tayfası, Mercan Dede, Hüsnü Belçika’da doğup büyüyen Meryem bariz ki, benim gibi müzikten fazla olaydım ama... Tanıtımlarını görür görmez, merakla beklemeye başladım Bayram, Gent sokaklarını iplerle anlamayan biri bile bunu fark edebiliyor. Şenlendirici, Baba Zula, Yasemin Dondurmam Gaymak’ı. Egeli ve birbirine bağlıyor. İstanbul Ekspres Göksu, Tolga Sağ, Derya Türkan Tüm bunlar Gent Belediyesi Kültür çocukluğu kasabalarda geçen “büyük vagonuna ezgi ve duygu dolu bir tutam Üçlüsü dikkat çeken isimler. Fatih Merkezi De Centrale’in Gent’in meşhur çocuklar”ı hemen içine çekiveren bir hali İstanbul yükleyip Gent’e kadar geldi. Akın’ın İstanbul Hatırası filminde kültür merkezi Vooruit ile birlikte 719 vardı. Afişinde “Yabancı film Oscar’ına yaptığını, İstanbul’un çoksesliliği ve çok Önümüzdeki günlerde BrükselGent Aralık arasında düzenlediği İstanbul aday olduğu” yazılsa da, Hollandalıların hattında mekik dokuyacağız. renkliliğini, canlı olarak Gent’te Ekspres Festivali’nin açılış konserinde pek de ilgi göstermediği ortadaydı. Meğer gerçekleştiriyor İstanbul Ekspres. Ayrıca Yıllardır geri dönüş hayalleri kurduğun yaşanıyor. İstanbul’la ilgili bir festival bildikleri bir şey varmış. Işıklar karardı, vatanına ancak tabutta geri dönüş festival çerçevesinde Anlat İstanbul, düzenleme fikri, Doğuy’la Batı’yı Baba Zula’nın müziği ile, Ege insanının yapabilmek ne acı! Gürhan Uçkan gibi Tabutta Röveşata ve İstanbul Hatırası birleştiren İstanbul’un kültürel tatlı koşuşturmacası başladı. Herkes yılların hasretini yanımıza alıp, filmleri de gösterilecek. Kitap okuma zenginliğinin, müzikteki çeşitliliğinordaydı. Çocukluğumda, sevgilimiz İstanbul’a kavuşamadan bu etkinliklerinde ise Türk yazarlarının arayışların ve bunun yarattığı dinamiğin yaramazlıklarımdan bıkıp, elinde süpürge, dünyadan ayrılmak zorunda kalmak da kitapları okunacak. Küratörlüğünü yansıtılması yaklaşımından doğmuş. “Yeter gari canıma doyurdun” diye var. Sadece İstanbul Ekspres Festivali “İstanbul Avrupa’nın en büyüleyici ve Başak Şenova’nın yaptığı, bana AB’nin peşimden koşan annem de, çok öfkeli yetmez. En iyisi hemen 4 gece 5 günlük Türkiye’ye karşı uyguladığı “Tepki aynı zamanda karmaşık kentlerinden anlarında, “Eğer ben de bunu şöyle bir İstanbul turu bulup yeni yıla Nöbetleri”ni çağrıştıran Şenova biri. Boğaz’la fiziksel olarak ikiye etmezsem anamı kainat şeyetsin” diyen İstanbul’da gireyim. öncülüğündeki NOMAD grubunun ayrılan kent Doğu ve Batı’yı, eski ve babam da. Dondurmacı Ali Usta’ya [email protected] Tepki Nöbetleri sergisi de 7 Aralık’ta yeniyi ayırıyor. Bu iki zıt dünya kentin G Asi kılıbık Noiret’den son isyan benzeri olmayan ses ve sahibiyle, lk bakışta ne JeanPaul ilk kez 1970’te Ankara Belmondo gibi sempatik ve Sinematek’inin bir gösterisinde çapkın, ne Alain Delon gibi karşılaşmıştım. Yves Robert’in yakışıklı ve havalıydı. Ama o Fransızların gönlünde en az her ikisi “Asi Kılıbık” (1967) adlı filminde tanımadığım bir aktörü kadar taht kurmuş “Çirkin seyrediyordum: Philippe Noiret. Kral”dı. Kendi deyişiyle, İsyanın hayallerimizi, hayalin de “sırtından bakıldığında dışa isyanlarımızı taçlandırdığı yıllardı. basarak yürüyen bir ayıyı Henüz Paul Lafargue’ın andıran gövdesiyle”, bu 1.85 “Tembellik Hakkı”, aylaklığa boyunda, 100 kilo ağırlığındaki övgüsünü bilmiyorduk. Kendimizi “Dev Centilmen” insan, eşsiz senaryo ve yönetmenden ziyade tiyatro ve sinema oyuncusu başoyuncunun söyledikleri ve Philippe Noiret de “Yetti gayrı!” yaptıklarıyla özdeşleştirdiğimiz deyip öteki dünyaya iltica etti. günlerdi. Filmin kahramanı “Yahu bunlar dünyayı Vichy’li, Alexandre, karısının ölümüne Nazili âleme çevirecekler. kadar baskısından kurtulamayıp Oldubitti ‘düzen düzen’ diye köleler gibi çalışan saf bir çiftçiydi. tutturanlardan sakınmışımdır Karısının otoritesi kalkar kalkmaz, zaten. Yaşım müsait, bilirim ne koşullara başkaldıran ve demek olduğunu!..” Fransızların, başkaldırtan köylü bir kılıbığı 23 Kasım’da 77. yaşını sürerken canlandıran Noiret, bu rolüyle yitirdiğimiz Noiret’ye olan derin anlaşılan yalnızca bizim değil sevgisi nasıl açıklanabilir? Olsa Fransa’nın, hatta bir kesim olsa, kişiliğin büyük aktörlüğüne dünyalının gönlünü fethediyordu. doğallıkla eklemlenmiş olağanüstü Sonraları Marco Ferreri’nin efendilik ve alçakgönüllülüğünün “Büyük Tıkınma”sı (1973), kazandırdığı insani cazibesi, istisnai sonuna kadar yakın dostu Bertrand karizmasıyla... Bu toplumda, bu Tavernier ile çevirdiği 9 unutulmaz toplumla yaşayan herkesin, filmi ve “Postacı”, “Cennet yuvasının, ailesinin bir ferdiydi o Sineması”, “Büyük Yorgunluk”, adeta. 6 ayda, senede, 2 senede bir “Mor Taksi”, “Aslolan gördüğümüz, her seferinde Yaşamdır”, “Zazie Metroda” gibi kucağında hediyelerle gelen filmlerle Türkiye’de de iyi tanınan, sevimli, kalender, babacan bir 2 Cesar ödüllü usta oyuncu, aslında enişte, dayı, amca... büyük bir tiyatrocuydu. Rol aldığı Göremediğimiz, haberini 125 filmden önce 1951’de sahneye alamadığımız zaman özlediğimiz çıkan, ilerleyen yıllarda sinemanın bir akraba veya aile yakını. yanı sıra 100’ün üstünde piyeste Kızdığında çehresi şıramtrak bir oynayıp hayatını da sahnede ekşilikle asılan, ama ardında şurup noktaladı, desek yeridir. Lise gibi, bal gibi tatlı veya yıllanmış iyi diplomasına boş verecek kadar şarap gibi art lezzet bırakan, çok iyi dalgacı, ama oynadığı sinema ve yürekli, sıcacık bir insanı piyes metinlerini didik didik barındırdığına okuyup rollerini titizlikle inandığımız bir PARİS seçecek, hazırlayacak kadar ağabey, bir akraba, bir disiplinli olağanüstü kişiliği, dost... bu yıl sahnede, bir başka 1930’da dünyaya büyük oyuncu, Anouk geldiği ve Aime ile izleme çocukluğunu mutluluğuna erdik. geçirdiği Lille ve UĞUR HÜKÜM Kanserin için için kemirdiği Kuzey Fransa onu vücuduyla, Albert R. önemli bir yöresel Gurney’in “Love Letters”ını okur özgünlük, sükunet ve yumuşaklıkla ve oynarken sergilediği başarı ancak dağlamıştı. Öteki özelliği, insana ve tiyatroyan olan aşkıyla kendisiyle konuşana, yüzüne anlaşılır. Asla Hollywood’da film bakana huzur ve rahatlık veren çevirmeyi kabul etmeyen aktör, son çizgisini ise ömrünün neredeyse söyleşilerinden birinde, niçin dörtte üçünü geçirdiği Güney anarşist olduğunu şöyle açıklıyordu: Fransa, Akdeniz’den almıştı. “Anarşist kara gömlekli, kara Toulouse’da büyümüş ve ömrünün eşarplı, eli bombalı, sakallı sonuna kadar ülkenin tarihi insanlar demek değildir. Onlar merkezlerinden Carcassone’a 20 nereden gelirse gelsin otoriteye en kilometre mesafedeki Montreal köyündeki aile çiftliğinde yaşamıştı. içtenlikle karşı olan, onu değiştirmek için mücadele Paris’e sahneye çıkmaya veya film edenlerdir. Böyle gerçek çevirmeye gelirdi. Kendisiyle ilk anarşistlere saygım büyüktür. kez karşılaştığımda metrolarda Ben de öyle olmaya çalıştım. sigara içmek henüz yasak değildi. Düzen kurmak adına insanlığı, Ağzından hiç düşürmediği Havana dünyayı, Avrupa’yı, Fransa’yı purosu (günde iki tane içermiş felakete sürükleyenleri tanıdım. meğerse), devamlı giydiği bol Kendimi bir taşra anarşisti kadife pantolonu ve elinde Le görmeme rağmen ‘düzen, düzen’ Monde gazetesi, gelip perondaki bir diyenden kaçarım ben...” sıraya ilişti. Gazetesini açtığında biri yanına yaklaşıp bir şeyler sordu. ... Çok ama çok erken bir ölüm, haksız Sıradan bir vatandaş edası ve içten ve isyan ettirici bir kayıp bir gülümsemeyle cevapladı. Gelen Cumhuriyet Pazar Yazıları metroya binerken soru soran kişiye ailesini de hüzne boğdu. Yüzünü “İyi günler” deyişinden başka bir şey işitmedim. Sesini ilk ve son kez görmemiş de olsak eser ve yazılarından tanıdığımız, telefon ve canlı duyuyordum. Pes, kalın ama emektuplarından tanıştığımız sıcak mı sıcak, hep neşeli ve hicivli dostumuz, güzel ve değerli insan bir ses. İnsanı kaşmir şal gibi saran, içini ısıtan, tek kelimeyle unutulmaz Gürhan Uçkan’ı yitirmenin acısını bu köşeden yazmadan edemedik. bir ses. Eskidikçe olgunlaşan, Tüm yakınları, sevenleri ve dolgunlaşan bir ses. Zaten okurlarına başsağlığı diliyoruz. Fransa’nın namı diğer “Bay Ses”i [email protected] olması rastlantı değildi. O eşi İ Zirveye sıcak karşılama İstanbul Ekspres Gent’e kadar geldi... G CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle