27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2006 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Örgüt yöneticilerinden Karayılan, 30 yıllık eylem arşivini tarafsız bir komisyona açmayı öneriyor Çok Saçma Bir Soru: ‘Darbe Olacak mı?’ Aslında saçma tartışma Bayan Zeyno Baran’ın Newsweek dergisindeki pek ipe sapa gelmez yazısıyla başlamadı. Gerçi yazı tartışmayı kızıştırdı, çünkü hem dergi önemliydi hem de makalenin yazarı... Dergi ABD’nin iyi haber alan, hatta zaman zaman gündem oluşturan çok satan, çok tanınmış bir haftalık yayın organıydı. Yazar ise, ABD’de önemli kuruluşlarda görev yapan, kimi vakıflarla ve yönetimdeki kişilerle yakın ilişkiler kurmuş bir hanımdı. (Bilgi için bkz. Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında.) Türkiye’de Amerikan kaynaklı haber ve yorumlar her şeyden fazla prim yaptığına ve önem taşıdığına göre, tartışmanın gündemin başına gelip oturması kaçınılmazdı. Hatta Papa gelmemiş olsaydı eğer, belki de daha da fazla birinci sırada kalacaktı. Yine de tartışma kapanmış değildir, önümüzdeki günlerde yeniden ısıtılabilir. Ama yanılmayalım, bu yazıdan önce de, çoğu kişi birbirine soruyordu: Ne dersin, bugünlerde bir darbe olur mu? Böyle bir soruya içerde ve dışarda kaç kez muhatap oldum. Hatta kimi yabancılar, 28 Şubat’taki gibi olması kaydıyla, böyle bir olasılığın en kötü ihtimal olmadığını bile dile getirmeye başlamışlardı ki bence en kötü olasılık da böylelikle gerçekleşmişti. ??? Bu tür saçma sorulara hep güldüm ve hep aynı yanıtı verdim: Darbe şu anda oluyor zaten... Yanıtıma önce şaşırıyorlardı. Çünkü şaşkınlar, darbenin illa tank sesiyle uyanmak, postal sesine alışmak olduğunu sanıyorlardı. Böyle bir şey yoktu ortada. Komutanların önde görünmeden yönettikleri postmodern bir darbeden de söz edilemezdi. Ne şiddet ya da şiddet tehdidi, ne tank sesi, ne postal dansı vardı, ama darbe oluyordu. Onları şaşırtan, yakın tarihimizde hep askeri darbelere alışmış olmalarıydı. Oysa içinde yaşadıkları halde bir türlü göremedikleri veya görmemekte direndikleri, sivil darbeydi. Laikliğin döneminin geçtiğini, din devletinin toplum yaşamına egemen olması gerektiğini düşünenler, ellerine geçirdikleri devlet erkini kullanarak, laik Cumhuriyeti, bir İslam cumhuriyetine dönüştürmek için bütün kaleleri zaptediyor, bütün tersanelere giriyor, bütün stratejik mevkilere saldırıyorlardı. Kullanılan güç devlet erkiydi; devletin erki, devletin temel demokratik, laik niteliğini değiştirmek için kullanılmaktaydı. 2007 yılında gerçekleştirilecek 864 rakımlı, Çankaya saldırısını bu çerçeve içinde görmek gerekirdi; oraya çıkacak kişinin karısının tesettürlü olup olmaması değildi önemli olan. Önemli olan, 864 rakımlı tepenin laik Cumhuriyeti İslam cumhuriyetine dönüştürme savaşçılarının eline geçip geçmeyeceğiydi... ??? Dikkatle bakın! Göreceksiniz ki zaten darbe oluşmaktadır. Ve o zaman kolaylıkla anlayacaksınız ki, “Darbe olacak mı” sorusu saçmadır. O zaman Bayan Zeyno Baran’ın yazısına, bu gerçeklerin ışığında bir kez daha bakın! Makalenin yazarının Türkiye ve bölge konusunda “beyin fırtınalarına” alışık biri olduğunu ve Ankara’da Genelkurmay koridorlarından daha çok, Washington’da State Departement ve Pentagon koridorlarında dolaştığını da bilirseniz eğer, iyi haber aldığı çevrelerin nereler olduğunu da kolayca tahmin edebilirsiniz. O zaman yazıyı bir kez daha başka bir gözle okumaya başlayabilir, sivil darbecilerin en büyük dış desteğinin geldiği diyarda, kimi çevrelerde bir tavır değişikliği olup olmadığını kendi kendinize sorabilir, izlenen filmin bobinini geri sarıp yeni baştan seyrederken kendi kendinize şu soruyu haklı olarak sorabilirsiniz: Bir şeyler oluyor, oluyor da, arkasında kim ya da kimler hangi nedenle duruyor?... PKK itiraf etmek istiyor MEHMET FARAÇ PKK, Los Angeles’ta, bir yargıcın, örgütün ABD’deki malvarlığının bloke edilmesi ve terör örgütü listesinde yer almasına olanak veren başkanlık emrini iptal etmesinin ardından siyasallaşma zemini için yeni bir adım atmaya daha hazırlanıyor. Örgüt yöneticilerinden Murat Karayılan, 30 yıllık eylem arşivini tarafsız bir komisyonun incelemesine vermek için nabız yoklarken “Bizden yana işlenen suçların bir bir ortaya çıkarılmasına hazırız” diyor. Murat Karayılan, başta ANF ajansı olmak üzere örgüte yakın kaynaklara yansıyan çağrısında, hem devletin hem de kendilerinin bir biçimiyle suçlu olduğunu ifade ederken “PKK tarafında hangi suçlar ? Örgüt yöneticilerinden Murat Karayılan, örgüte yakın kaynaklara yansıyan çağrısında, hem devletin hem de kendilerinin bir biçimiyle suçlu olduğunu ifade ederken, “PKK tarafında hangi suçlar işlenmişse, bunların aydınlatılması için her türlü imkân ve olanağımızı sunarız. Bu konuda bütün arşivimizi açar, en samimi bir biçimde her şeyimizi ortaya koyarız. Fakat aynı şeyler devletten yana işlenen suçlar açısından da geçerli olmalıdır” diye konuşuyor. işlenmişse, bunların aydınlatılması için her türlü imkân ve olanağımızı sunarız. Bu konuda bütün arşivimizi açar, en samimi bir biçimde her şeyimizi ortaya koyarız. Fakat aynı şeyler devletten yana işlenen suçlar açısından da geçerli olmalıdır” diye konuşuyor. PKK, ateşkes kararının ardından itiraf psikolojisine neden giriyor? Karayılan’ın bu çıkışının altında aslında Abdullah Öcalan’ın bir talimatı bulunuyor. Öcalan geçen aylarda avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurularak terör döneminde işlenen suçların ortaya çıkarılmasını istiyor. Öcalan, benzer bir komisyonun geçmişte Güney Afrika’da oluşturulduğunu ve başarılı olduğunu iddia ediyor. PKK’ye “Bebek katili” damgası vurulan köy baskınları, Bingöl’de 33 erin kurşuna dizilmesi, örgüt içi infazlar ve PKK muhaliflerinin öldürülmesi iddialarıyla uluslararası kamuoyunda da büyük tepki çeken PKK’nin bu önerisinde ne kadar samimi olduğu bilinmiyor. Kaldı ki, örgütün geçmişte tepki çeken eylemleri arşivlerinde ne kadar üstlendiği konusu da şüphe çekiyor. Ancak örgütün komisyon önerisinde ince bir hesap bulunuyor. PKK, itiraf beklentisiyle, son olarak Şemdinli’de deşifre olan hukuksuz uygulamalar ve Türkiye’nin, Güneydoğu’da yaşananlarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kaybettiği davaları nedeniyle güvenlik güçlerinin yıprandığına vurgu yapmaya çalışıyor. Terör döneminde 4 bin civarında köyün boşaltılması, zorunlu göç iddiaları, faili meçhul cinayetler ve iş kenceler, Yüksekova, Susurluk ve Şemdinli olaylarını da göz önünde bulunduran örgüt, devleti de özeleştiri vermeye zorlamak istiyor. Karayılan’ın aşağıdaki sözleri de bu planı doğruluyor: “Önderliğimiz (Öcalan), iki halk arasındaki sorunların çözüme kavuşturulması, karşılıklı samimi bir itiraf ve bağışlamanın gelişmesi ve böylelikle Kürt ve Türklerin özgür birlikteliği için komisyonun kurulmasını önermiştir.” Türkiye, ABD ve Irak’ta örgütle mücadele konusunda oluşturulan organizatörlerin girişimlerinden ciddi biçimde rahatsız olan PKK, ateşkes kararından beklediği tepkiyi alamıyor. Karayılan, son çıkışıyla siyasallaşma çabaları sırasında uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmeyi hedefliyor. B AHÇELİ’DEN TEPKİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ‘AKP’yi güçlü göstermek istiyorlar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHPCHP koalisyonu yakıştırmaları yapanların amacının AKP’yi olduğundan fazla güçlü göstermek ve AKP’nin ancak diğer partilerin koalisyonuyla yıkılabileceği izlenimi yaratmak olduğunu söyledi. Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın “idam edilmeyeceği” konusunda altında MHP’nin imzası olan hiçbir karar bulunmadığını ifade etti. MHP’nin 8. kurultayından sonra seçilen MYK üyelerinin ilk toplantısı Bahçeli başkanlığında yapıldı. Partisine yönelik eleştirileri yanıtlayan Bahçeli, “İmralı canisinin idam edilmeyeceği konusunda, altında MHP’nin imzası olan hiçbir karar bulunmamaktadır. Bu iddiayı ortaya atan AKP’nin manevi fedailerinin yapması gereken, şimdi bu iddialarını ispat etmeleridir” dedi. CHPMHP koalisyonu öngörülerini de yanıtlayan Bahçeli, amacın AKP’yi olduğundan daha fazla güçlü göstermek olduğunu söyledi. Son zamanlarda askeri müdahale tartışmalarının Türkiye’nin siyasi gündemine sokulmaya çalışıldığını ifade eden Bahçeli, bu tartışmaların demokrasinin ruhuna aykırı çağdışı ve kınanması gereken arayışlar olduğunu vurguladı. A PKK ile ilgili görüşümüz değişmedi BD BÜYÜKELÇİLİĞİ: ? California’daki bir mahkemenin terorizmin finansmanı konusunda aldığı karara ilişkin açıklama yapan ABD Ankara Büyükelçiliği, PKK’nin terör örgütü olduğu konusundaki görüşlerinde bir değişiklik olmadığını açıkladı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Colifornia eyaletindeki bir mahkemenin PKK ile ilgili kararını değerlendiren ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, “PKK’nin terör örgütü ilan edilmesinde bir değişiklik olmadığını” bildirdi. Büyükelçilik açıklamasında, mahkemenin, terorizm finansmanı konusunda aldığı karara karşı hangi adımların atılacağının incelendiği belirtildi. “Bu vesileyle belirtmek isteriz ki, PKK’nin bir terör örgütü olarak kabul edilmesi ve PKK’ye destek sağlanması konusunda yasal kısıtlamalar devam etmektedir” denilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “ABD, Türkiye ve terörle mücadelede diğer küresel ortaklarıyla beraber, PKK’ye ya da diğer terör örgütlerine destek sağlayan grupların faaliyetlerinin önlenmesi ve terör suçlularının adalete teslimi konusunda çalışmaya devam edecektir.” namikzafer@yahoo.com Vakıflar MYK’ye havale AKP hükümeti, Cumhurbaşkanı Sezer’in veto ettiği Vakıflar Yasası’yla ilgili tavrını parti kurmaylarıyla yapılacak toplantı sonrası netleştirecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümeti, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği Vakıflar Yasası’yla ilgili tavrını merkez yönetim kurulu (MYK) toplantısında netleştirecek. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği Vakıflar Yasası’nda değişiklik yapılıp yapılmayacağı konusunda gözler AKP’ye çevrildi. AKP yöneticileri, konunun hafta başında yapılacak MYK’de değerlendirilerek bir karara varılacağını belirttiler. Cumhurbaşkanı Sezer, veto gerekçesinde şu görüşleri dile getirmişti: Cemaat vakıflarının korunmasının dayanağını oluşturan Lozan Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin benimsediği çağdaş, laik hukuk düzeni ile gereği sağlanmış, konumuz yönünden anlamı ise Medeni Yasa’nın 101. maddesiyle somutlaşmıştır. Medeni Yasa’nın 101. maddesiyle getirilen kesin yasak karşısında, azınlık çoğunluk ayrımı yapılmadan cemaat vakfı türünde bir vakfın Türkiye’de kurulması olanaklı değildir. Bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, anayasanın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir. Dışişleri: Kararı inceliyoruz Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan da, ABD’de bir mahkemenin terorizm finansmanı konusunda aldığı kararla ilgili basında çıkan haberlerin yansıtılış biçiminin doğru olmadığını savundu. Tan, haftalık basın toplantısında bir soru üzerine, basında yer alan haberlerde, söz konusu kararın sadece terör örgütü PKK konusunda bir kararmış gibi anlaşılmasına yol açabilecek bir lisanın kullanıldığını ve bunun kesinlikle doğru olmadığını belirtti. “Bu çok kapsamlı bir yasanın anayasaya aykırılığı çerçevesinde gündeme getirilen bir konudur” diyen Tan, kararın kendilerine de ulaştığını ve bunu inceleyeceklerini belirtti. asirmen?cumhuriyet.com.tr CHP’Lİ KUMKUMOĞLU: Şaibeli arsa satışı kamuyu zarara uğrattı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı karşısındaki kamu arazisinin şaibeli bir şekilde satıldığını iddia etti. Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nun CHP’li üyesi Kumkumoğlu, İstanbul Kurtköy’de, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne ait bir arazinin satışında yolsuzluk yapıldığını iddia etti. CHP’li milletvekili, Sabiha Gökçen Havaalanı’nın karşısında bulunan toplu konut bölgesindeki 43 bin metrekarelik arazinin 25 Mart 2004 tarihinde, imar değişikliği yapılmadan 3.3 milyon YTL’ye satıldığını anlattı. Araziyi alan işadamı Mehmet Ali Baldaner’in bazı milletvekillerini de araya sokarak, imar planı değişikliği için girişimde bulunduğunu öne süren Kumkumoğlu, değişiklik talebinin İstanbul Anakent Belediyesi İmar Müdürlüğü’nün karşı oy yazısına rağmen İmar Komisyonu ve Belediye Meclisi’nden geçtiğini kaydetti. İmar planı değişikliğinden sonra arsanın değerinin 20 milyon YTL’ye yükseldiğini ifade eden Kumkumoğlu, onay karşılığında arsa sahibinin, arazinin 10 bin metrekarelik bölümünü Pendik Belediyesi’ne bağışladığını belirtti. İddialarını İstanbul Anakent Belediye Meclisi İmar Komisyonu Raporu’na dayandıran Kumkumoğlu, konuyla ilgili soru önergesi hazırlayarak ilgililere ilettiğini, ancak henüz yanıt alamadığını söyledi. Kumkumoğlu, iddialarını Plan Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a da aktardı. Unatıkan, Kumkumoğlu’ndan elindeki belgeleri kendisine göndermesini istedi. Helsinki’deyiz. Avrupa Birliği’nin dönem başkanı Finlandiya’nın Dışişleri Bakanı Erke Tuomioja ile Genişlemeden Sorumlu AB Komisyonu’nun raporunu konuştuk. Tuomioja’nın söylediklerinin en çarpıcı olanı, Komisyon Raporu’nun değiştirilebileceği vurgusuydu. “Değişebilir mi, değişecek mi” şeklindeki sorumuza, “Muhtemelen değişecek” şeklinde karşılık verdi. “Muhtemelen değişecek” sözcüğü her anlama gelebilir. Rapor, Türkler açısından olumlu yönde de değişebilir, olumsuz yönde de. Aynı şey Rum tarafı için de geçerlidir. Finlandiya’nın karanlık ve puslu havası içinde iki gündür Papa’nın ziyaretine kilitlenmiş bir ülkenin gazetecileri olarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunun nasıl bir seyir izleyeceğini anlamaya, kavramaya gayret ediyoruz. ??? Bir gün önce Brüksel’deydik ve Olli Rehn’in Komisyon Raporu’nu bu kadar çabuk açıklayacağını tahmin etmemiştik. Genel beklenti, 6 Aralık’tan hemen önce bir açıklama yapılaca Finlandiya Dışişleri Bakanı Bize Ne Söyledi? ğı şeklindeydi. Ancak Komisyon Raporu’nun aşağı yukarı nasıl olacağını anlamıştık. Son konuştuğumuz Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Başkanı Joost Lagendijk, Brüksel’den ayrılmadan hemen önce, “68 fasıl askıya alınabilir, süreç devam eder. Şimdiye kadarki tecrübemden yola çıkarak bunu söyleyebilirim” demişti. Lagendijk, Fransa’nın 11 (17 olduğu anlaşıldı) fasılın askıya alınmasını istediğini, Türkiye’ye yakın ülkelerin ise 3 fasılla sınırlandırılmasını istediğini aktarmış, “Bir orta yol bulunur, orta noktada uzlaşılır” diyerek neler olacağının sinyallerini vermişti. ??? AB yetkilileriyle günlerdir neler olup biteceğini konuşuyoruz. Kıbrıs konusunun bütün süreci zehirleyen hali, onları da bıktırmış durumda. Birçoğu artık açıkça sorunlu bir Kıbrıs’ın AB’ye alınmasının yanlış olduğunu kabul ediyorlar. Bunu dedikten hemen sonra da 12 Aralık 2002’de Denktaş’ın uzlaşmaz tutumunun Rumların elini güçlendirip üyelik yollarını tek başlarına yürümelerini sağladığını vurguluyorlar. ??? Finlandiya Dışişleri Bakanı Tuomioja, bizimle görüştüğü 28 dakika boyunca, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin devam ettiğini, 10 yıllık süreç içinde düşünüldüğünde bazı fasılları askıya almanın süreci etkilemeyeceğini tekrarladı. Görünen o ki Olli Rehn’in açıkladığı rapordaki en çok tepki çeken konu, fasılların kapanması için “Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirme” şartının konmuş olması. Muhtemelen Bakanlar Komitesi toplantısında “değişmesi muhtemel” olan nokta bu. ??? Tuomioja, Komisyon Raporu’nun dengeli olduğunu, sürecin devam etmesinden yana bir eğilimi ifade ettiğini vurguladı. Kıbrıs konusunda yürüttükleri müzakerelerin detaylarına girmek istemedi. Ancak Komisyon Raporu’nun hâlâ bazı değişikliklere uğrayabileceği sürecinin henüz devam ettiğini de özellikle vurguladı. Komisyon Raporu’nun 6. maddesindeki Kıbrıs’ın yeniden Birleşmiş Milletler’e havale edilmesini ilginç bir not olarak kayıt edebiliriz. Bugüne kadar Türkiye, konunun AB’den çok BM platformunda çözümünü daha mümkün gördüğünü ifade ediyordu. Çünkü AB’nin iki üyesi olan Kıbrıs Rumları ve Yunanistan bu konuda taraf durumdaydı ve kararları yönlendirecek olanaklara sahiptiler. İlişkide eşit olmayan bir durum vardı. Konunun yeniden Birleşmiş Milletler’e havale edilmesi, aslında Rumlar açısından başarılı bir durum sayılmaz. Konu yeniden BM platformuna dönmüş durumda. ??? Günlerdir yoğunlaştığımız ABTür kiye ilişkilerinde şimdi nereye geldik sorusunu sorabiliriz. Bu sorunun cevabı, konuya nereden baktığınıza göre değişebilir. AB içinde Türkiye’nin üyeliği konusunda olumlu tavır alanlar, “Süreç yürüyor, değişen bir durumdan söz edilemez” diyorlar. Başından itibaren AB’ye güvensizlik duyanlar ise tepkilerini sürdürüyorlar. Benim Brüksel’de ve Helsinki’de edindiğim izlenim ise AB’nin bütün tarafları Türkiye ile ilişkileri hiçbir şekilde kesmek istemiyorlar. Bu konuda Fransa, Avusturya gibi ülkeler kendi iç kamuoylarına seslenmek amacıyla işi daha da zorlaştırıcı çıkışlar yaparken, İngiltere ve İspanya gibi ülkeler ise gerginlikleri azaltmaya, Türkiye’nin süreçten yara almadan ilerlemesini sağlayacak çözümler üretmeye çalışıyorlar. ??? Batılıların tutumu, “Tren kazası olmadı. Tren yoluna devam ediyor. Biraz yavaşlasa da yolculuk sürüyor. Önemli olan da bu” şeklinde özetlenebilir. Tren yoluna devam ediyor. Zorlu olacağı başından bilinen süreç işliyor. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle