25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ARALIK 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr ‘Ulusal banka kalmayacak’ uyarılarına kulaklar tıkandı. Sektördeki yabancı payı yüzde 30’ları da aştı NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL 13 Kasanın kilidi de damatta ? “Siz satın, biz alalım” mantığıyla, IMF ile ilişkili ülkeler, bankalarını birer birer uluslararası finans devlerine teslim ederken gelişmiş ülkelerde bankacılık sektöründe yabancıların ağırlık kazanmasına izin verilmiyor. Türkiye’de ise uzmanlara göre kontrolü kaybettik. NECDET ÇALIŞKAN Türkiye’nin Üç Yıllık Cari Açık Hedefi 102 Milyar Dolar Türkiye 2006 yılından itibaren “Çok Yıllı Bütçe Uygulaması”na geçmiş bulunuyor. 5018 sayılı yasa ile getirilen bu uygulamada, kamu idarelerinin bütçeleri üç yıllık dönemi kapsayacak şekilde hazırlanıyor. Gelecek yılın bütçe hazırlıkları da bu anlayışla, 20072009 yıllarını kapsayacak şekilde yürütülmüş. Böylece ekonomi ve maliye politikalarının üç yıllık hedeflerinin görüleceği, ülkenin nereye götürüldüğünün kestirilebileceği varsayılıyor. Hedefleri olumlu algılayarak gerçekleştirilebilir bulan yabancı sermayenin de Türkiye’ye akması bekleniyor. Ancak orta vadeli mali planlar sadece sermaye hareketlerinin yönünü belirlemez. Uluslararası sermaye ve temsilcileri orta vadeli planlardaki beklentileri değerlendirerek ülkeyi belli davranışlarda bulunmaya zorlar. İstekleri yerine getirilmediği zaman da, orta vadeli planın dayanağını oluşturan beklentileri olumsuza çevirme şantajına başvurur. Gerçi uluslararası sermayenin bu şantajı açıkça yapması da gerekmez. Orta vadeli planı yabancıların keyfine bağlayanlar bu tehdidi her zaman enselerinde hissederler. ??? Konuyu biraz daha anlaşılır kılmak için bütçe hazırlıkları sırasında esas alınan makroekonomik göstergelerden yararlanarak geliştirilen aşağıdaki tabloya bir göz atalım.(Rakamlar cari fiyatlarla ve milyar ABD Doları olarak verilmiştir.) 70 milyonluk nüfus, hızlı büyüme rakamları, kredi talebindeki patlama gibi nedenlerle BNP, Fortis, General Electric, Unicredit, Dexia, Citigroup gibi dünya devlerinin yanı sıra Yunanistan’dan NBG, Eurobank, Alpha Bank gibi bankaların akınına uğrayan Türkiye’de, yabancı payı “SOS” veriyor. AB başta olmak üzere gelişmiş ülkeler, bankacılıkta yabancılara geçit vermemeye özen gösterirken Türkiye’de 2001 krizinin ardından yüzde 3’ü geçmeyen yabancı payı borsadaki paylarıyla birlikte yüzde 30’ları da aştı. AKP hükümeti, devletin finans alanındaki düzenleyici ve denetleyici kurumları olan BDDK ve SPK’nin “Bankacılıkta artık yabancı payını tartışma zamanı geldi” uyarılarına kulağını tıkamaya devam ederken uzmanlar ve raporlar uyarıyor: “Bankacılık bizim olmaktan çıkıyor.” Kriz yıllarının ardından düşen faizle enflasyon ve YTL ’nin değerlenmesi, Türk bankalarını da uluslararası finans çevrelerinin dikkatini çekecek ölçüde büyümesini sağladı. Toplam aktifleri eylül ayında 461 milyar YTL ’ye çıkan bankacılık sektörünün dönem net kârı ise yüzde 107 artışla 8.4 milyar YTL’ye yükseldi. HSBC, Bank Europa, Finansbank, Şekerbank, Denizbank, Fortisbank, Tekfenbank ve MNG Bank’ta yabancılar hâkim ortak konumunda bulunurken Morgan Stanley ve Lehman Brothers, Türkiye’de temsilcilik açmak için sıraya girdi. Yabancı payının dikkatli ele alınması gerektiğini belirten Ekonomist Uğur Civelek, sektörde artan yabancı ağırlığını şu şekilde değerlendiriyor: “Bu konuya iki noktadan bakılabilir. Birincisi, sermayenin milliyeti olmaz. İkincisi ise Türkiye’deki bankaların yabancılaşması, bu bankaların Türkiye’ye Batı’nın gözüyle bakması sonucunu doğurabilir. Bu tehlikeli bir durum. Yabancı payına sınır konulmalı. Ama bunu ne siyasiler ne de bankacılar istiyor. Örneğin İtalya’da yabancılaşmaya izin verilmiyor. AB de muhazafakâr bu konuda. Bizse kontrolü kaybettik. Bu durumdan çıkmak lazım. Eğer çıkamazsak, bankacılık sektörü bizim olmaktan çıkar.” 10 Şubat’tan bu yana 14 milyar dolarlık yabancı sermaye, Türk bankacılık sektörüne girdi. İstanbul Borsası’nda işlem gören Akbank, Alternatifbank, Denizbank, Finansbank, Garanti Bankası, İş Bankası, Şekerbank, TEB, Tekstilbank, Vakıfbank, Yapı Kredi Bankası hisselerinin önemli bölümün de yabancı yatırımcıların elinde olduğu dikkate alındığında oran yüzde 30’ları aşıyor. Pazarda yüzde 8’lik paya sahip olan Halkbank’ın özelleştirilmesi durumunda yine yabancı finans devlerinin kıyasıya rekabetine sahne olması bekleniyor. Yabancılarla ortaklık görüşmeleri yürüten Oyakbank’ın satışı da bir hafta içinde netleşecek. Bu bankaların da yabancılara gitmesi durumunda sektördeki yabancı payının yüzde 50’yi aşabileceği belirtiliyor. Piyasa Yapıcılığı Sistemi’ni de derinden etkiledi. Hazine 2007 için piyasa yapıcısı olarak şu bankalar uygun görüldü: “Akbank, Deutsche Bank, Finansbank, Fortisbank, HSBC Bank, Oyakbank, Garanti Bankası, Halk Bankası, İş Bankası, Vakıflar Bankası, Ziraat Bankası, Yapı ve Kredi Bankası.” Böylece özellikle kriz zamanlarında ekonomide belirleyici rolü bulunan 12 bankadan oluşan sistemde sadece 4 banka (İş Bankası, Vakıfbank, Ziraat Bankası, Halkbank) yerli kalabildi. Polonya’da ulusal banka kalmadı Son yıllarda yabancı bankaların akınına uğrayan ülkelerin başında Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya, Meksika, Peru, Venezüella, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polanya gibi gelişmekte olan ülkeler geliyor. Bu ülkelerden Polonya ve Meksika’da 1990’da binde 1’lerle ancak ifade edilen yabancı payı, 2000’li yıllarda yüzde 90’ları buldu. Hatta bu süreçte örneğin Polonya’da ulusal banka kalmadı. IMF kontrolündeki (Estonya, Meksika, Polonya, Arjantin, Slovakya...) ülkelerde yabancı bankaların sektördeki payı oldukça yüksek seviyeleri zorlarken AB başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde oranın yasal bir sınırlama olmamasına karşın yüzde 20’yi geçmemesi dikkat çekici. Almanya’da yabancı sermaye payı yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde 10, Hollanda’da yüzde 11, Danimarka’da yüzde 17, Avusturya ve Fransa’da yüzde 19, Yunanistan’da yüzde 20. GSYİH İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Cari açık Cari açık Dolar olarak 2007 423.4 93.1 150.3 57.2 %7.9 33.5 2008 469.9 105.5 164.7 59.2 %7.3 34.3 2009 521.8 120.4 181.8 61.4 %6.6 34.4 IMF bile ülkeleri uyarıyor IMF tarafından yapılan “Yoksul Ülkelerde Yabancı Bankalar” çalışması da yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde artan yabancı ilgisinin her zaman “olumlu” sonuçlar doğurmadığına dikkat çekiyor. Hatta yapılan araştırmaya göre yabancı bankaların artışı, iddia edilenin aksine ekonomik büyümenin önünde bir engel oluşturabiliyor. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 60 ülkeyi kapsayan ve kasım ayında yayımlanan çalışmadan çıkarılan temel sonuçlar şöyle: Merkezlerine bağımlı hareket eden yabancı bankalar, uluslararası standartları karşılayamayan yerel şirketlere kredi vermekten kaçıyor. Yeni şube açmakta isteksiz davranan yabancı bankalar, genişlemelerini sadace satın alma yoluyla gerçekleştiriyor. Yabancı banka varlığı arttıkça, kredi hacmi daha sığ oluyor ve kredi büyümesi yavaşlıyor. Yabancı bankalar, çokuluslu şirketlere, büyük yerli şirketelere ve kamu kurumlarına verdiği kredileri arttırırken küçük ve orta boy işletmeler kaynak bulmakta zorlanıyor. Bu da KOBİ’lerin sistem dışına itilmesine neden oluyor. Kriz durumlarında yabancı bankalar ülkeyi terk etmeye meyilli. Yabancı bankaların gözde müşterisi daha az riskli buldukları üst gelir grubundaki müşteriler. Brezilya faizi düşürdü BREZİLYA (Reuters) Brezilya büyümeyi tetiklemek için faiz oranlarını 50 baz puan düşürdü. Brezilya’da düşük enflasyonun zayıf ekonomiyi büyütme çabalarına fırsat tanımasından yararlanan Merkez Bankası, en uzun faiz düşürme sürecini devam ettirerek gösterge borç verme oranlarını yüzde 13.75’ten 13.25’e çekti. Ekonomistler, bankanın para politikası kurulunda faiz oranında yapılacak indirimin oranı üzerinde görüş ayrılığı yaşanmasının, bundan sonraki indirimlerin daha düşük olabileceğine işaret ettiğini söylediler. Yatırımcının gözü Türkiye’de Ekonomi Servisi Almanya’nın en büyük bankalarından biri olan Commerzbank’ın iştiraki Eurohypo’nun Yönetim Kurulu Başkanı, Üst Yöneticisi (CEO) ve Commerzbank Yönetim Kurulu Üyesi Bernd Knobloch, Eurohypo’nun, 2007 sonuna kadar Türkiye’ye 1.5 milyar Avro getirmeyi düşündüğünü açıkladı. Eurohypo Türkiye Temsilciliği’nin açılışı dolayısıyla İstanbul’a gelen Knobloch, Avrupa ve Türkiye için İstanbul’un önemli bir finans merkezi haline geldiğini kaydederek “Pek çok yatırımcı Türkiye’yi hedeflemiş durumda. Biz de burada yer almak istedik. İstanbul bizim için en önemli Avrupa pazarlarından biri, burada çok büyük potansiyel var’’ dedi. Knobloch, Türkiye piyasasının çok hareketli olduğunu, her hafta yeni bir kontrat imzaladıklarını belirterek Eurohypo’nun kısa dönemde Türkiye için 161.5 milyon Avro tutarındaki ilk sendikasyon kredisini kullandıracağını, güncel olarak 240 milyon Avro’ya yakın finansman desteği görüşmelerini de sürdürdüklerini anlattı. Knobloch, Türkiye’ye gözlerini dikmiş yatırımcılarla çalıştıklarını, Türkiye içinde KOBİ’lerle değil, büyük şirketlerle çalışmayı düşündüklerini kaydetti. MoneyGram atağa kalktı Ekonomi Servisi MoneyGram, dünya genelinde işlem ağında bulunan acente sayısını eylül sonu itibarıyla 100 binin üzerine çıkardığını açıkladı. MonyGram International Inc. Başkanı Phil Milne, bu büyümenin şirket için önemli bir kilometre taşı olduğunu kaydederek, şu anda 170 ülkede faaliyet gösterdiklerini söyledi. Finansal kuruluşlar ve perakende müşteriler için uluslararası para transferi, para siparişi ve ödeme süreç çözümleme hizmetleri üreten MoneyGram, 2005’te 970 milyon dolarlık gelir elde etti. Şirket Türkiye’deki hizmetlerini ise Yapı Kredi ve Kuveyt Türk şubelerinde sürdürüyor. Tablodaki verilerin ortaya koyduğu gerçek şu: Türkiye’nin önümüzdeki üç yıl boyunca mali hedeflerine ulaşabilmesi için, her yıl 34 milyar dolardan 102 milyar dolar cari açık vermesi ve bunu da finanse etmesi gerekiyor. Hükümetin ekonomi politikalarının temelini yine sıcak para ile finanse edilen cari açık oluşturacak. Cari açığın yaratacağı kırılganlığın ekonomide hangi sonuçları doğuracağını, bu şekilde gerçekleştirilen büyümenin neye hizmet ettiğini tekrar tekrar belirtmeye gerek yok. Uyarılarda bulunmanın da bir yararı yok. Ekonomik büyüme ve istikrar için sağlıklı bir politikayı yürürlüğe koyamayanlar, borçlanarak sürdürülen tüketime dayalı büyüme dışında bir çözüm üretemeyecekler. Nitekim işsizlik oranının da önümüzdeki üç yıl boyunca yüzde 10.5 olarak kalacağı varsayılıyor. Bu ise işgücüne her yıl yaklaşık bir milyon insanın katıldığı ülkemizde, işsizler ordusuna da 100 bin kişinin katılması anlamına geliyor. ??? Türkiye’nin önümüzdeki üç yıl için ortaya koyduğu makroekonomik hedeflerin uluslararası plandaki sonuçları olmayacak mıydı? AB’nin Türkiye ile müzakereleri sekiz başlıkta askıya alarak, diğer başlıklardaki müzakerelerin sonuçlanmasını da limanların Rum gemilerine açılması koşuluna bağlamasının nedeni, Türkiye’nin müzakereleri yürütmedeki başarısızlığı mı? Türkiye müzakereleri yürütmedeki başarısızlığın bedelini mali olarak ödedi, ödemeye de devam ediyor. Şimdi ödenecek bedeller ise bütçe ile perçinlenen ekonomik bağımlılık göstergelerinden kaynaklanıyor. Ekonomik sorunlarının çözümünü yabancı sıcak para girişine bağlayarak, yabancı sıcak para girişini de AB ve IMF ile ilişkilerin sürdürülmesine dayandıran Türkiye, bunun bedelini ödüyor. AB, sermaye gereksinimi nedeniyle, Türkiye’nin kendinden kopamayacağını, dolayısıyla da Birlik’le bağını koparmamak için her türlü tavizi vereceğini sanıyor. Türkiye’nin ulusal konularda ahlaksız tekliflere açık hale gelmesinin nedeni de bu anlayış. Ekonomik bağımlılığınızı ulusal belgelerinizde ortaya koyarsanız, birileri de bunu kullanmaya kalkışır. Ancak unutulan Türkiye’nin ulusal kurtuluş mücadelesi geleneğidir. Unakıtan: Stopaj artmayacak Ekonomi Servisi Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, gelecek yıl stopaj oranları ile banka ve sigorta muamele vergisinde (BSMV) herhangi bir artışın söz konusu olmayacağını söyledi. Unakıtan, 2007 yılı merkezi yönetim bütçe tasarısının görüşmeleri sırasında milletvekillerinin soruları üzerine, gelecek yıl stopaj ve BSMV gelirlerindeki artışın tamamen faizler ve işlemlere bağlı olduğunu savunarak, “Rakamlara bakıp bu ikisinde bir artış olacağı yorumu doğruyu yansıtmıyor” dedi. Unakıtan, genel olarak bir vergi artışının gelecek yıl söz konusu olmayacağını belirterek “Ancak sigara da sağlığa zararlıdır diye söylüyorum” şeklinde konuştu. M A L İ Y E Devletin Dışişleri, İçişleri ve Maliye’sine seçkin yöneticibürokrat yetiştiren Mülkiye bu yıl 4 Aralık’ta 147. yaşını tamamlıyor. Ülkenin siyasi, bürokratik ve ekonomik yaşamında çok önemli işlev görmüş Mülkiye tarihini bilmek, bugünlerde çok önem arzediyor. Mülkiye 1859 tarihinde kuruldu Mülkiye, Abdülmecit zamanında 12 Şubat 1859 tarihinde kaymakam ve idari müdür yetiştirmek üzere “Mektebi Fünunu Mülkiye” adıyla İstanbul’da kuruldu. Bu okulda bir ilk gerçekleşiyor ve “Ekonomi Politik” dersler veriliyordu. Kaymakamlık, Mülkiye’nin kurulmasıyla kariyer meslek haline geldi. Okulu birincilikle bitiren ilk mezunu Preveze kaymakamlığını tercih eden Mehmet Sırrı Efendi’dir. II. Abdülhamit döneminde okul yüksekokul haline gelmiştir 2 Şubat 1877 yılında padişahın himayesinde, eğitim süresi 4 yıl, öğrencileri özel üniformalı, Fransızca eğitim zorunlu olmak üzere Mülkiye, yüksekokul haline getirilmiş; 1 Aralık 1877 tarihinde ekonomimaliye hocası Ohannes Efendi’nin dersi ile “Mektebi Mülkiyei Şahane” açılmıştır. Şahane takısı Padişahın himayesine alındığını göstermektedir. İlk müdür Abdurrahman Şeref Efendi olup 16 yıllık görevi süresinde Mülkiye, pozitif bilim ve düşünüşün, erdemli olgun in Y A Ş A M I N D A N / M U S T A F A P A M U K O Ğ L U girişimler sonuçsuz kalmıştır. Birçok öğretim görevlisi ve öğrencinin yaralandığı, okul binasının önemli ölçüde hasara uğradığı Mülkiye tarihine “kanlı cuma” diye geçen hadise 29 Nisan 1960 tarihi itibarıyla bu döneme rastlar. 19601980 dönemi SBF’nin en parlak dönemlerinden biridir SBF; Türk siyasetine, ekonomisine ve bürokrasisine yön veren, önemli ağırlığı olan kişilerin yetiştiği bir okuldur. Müthiş hocaların olduğu SBF öğrencileri, herkesin hobi olarak okuduğu kitapları ders kitabı olarak okumaktadır. Her mezun olan, devletine hizmet aşkıyla görev yapmaktadır. Günümüzde Mülkiye 147 yaşındaki Mülkiye şu anda Türkiye siyasetine, dış politikasına, ekonomisine gerekli ağrlığını koymaktan uzak, 1900’lerin başı gibi sukunet içinde bulunmaktadır. Mülkiye mezunları hayat gailesi ile mülkiyelilik ruhundan uzaklaşmış, diğer birçok etken sonucu meydan başkalarına bırakılmıştır. Böyle giderse, bir buçuk asır yaşındaki SBF, 1980 kuşağının ve değişimin etkisinde kalarak korkarım sıradanlaşacak ve yok olacaktır. Mülkiyelilik ruhunun yeniden yeşermesi için baloların yetmeyeceğini, ülke sorunlarına ağırlık koymanın, silkelenmenin ve uyanmanın şart olduğunu belirterek tüm Mülkiyelileri kutluyorum. Mülkiye 147 Yaşında san olmanın simgesi olmuştur. Bu kişinin Mülkiye tarihine ve harcına önemli katkısı olduğu belirtilmektedir. II. Abdülhamit’in istibdat döneminde Mülkiye, Fransızların “lycee” okullarına örnek gösterdiği imrenilecek bir özgür okuldur. Kaymakamlık öncesi maiyet memurluğu bu dönemde oluşmuştur. II. Meşrutiyet döneminde Mülkiye karışıklıklara sahnedir 19081915 döneminde Mülkiye ülkenin içine düştüğü siyasal karışıklıklardan önemli ölçüde etkilenmiştir. Siyasi tarih dersleri veren İttihat ve Terakki karşıtı Ali Kemal ile Mülkiye mezunu ittihatçı Cahit Yalçın arasında şidetli tartışmalar bu dönemde yaşanmıştır. Okul, Birinci Dünya Savaşı’nın sıkıntıları içinde Mülkiye aleyhtarlığının güç kazanması sonucunda 1915 yılında Darülfünun’un bir şubesi haline getirilmiştir. Cumhuriyet Türkiye’sinde Mülkiye Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kabulünden sonra kapatılan yüksek medrese öğrencileri Mülkiye’ye alınmıştır. Bu dönemde okulun egemen dünya görüşü Atatürk milliyetçiliğini aşan ve ona ters düşen şoven milliyetçiliktir. Atatürk döneminde Mülkiye artık Siyasal Bilgiler Okulu’dur 4 Aralık 1934’te okulun kuruluşu tarihi Pera Palas’ta yapılmıştır. TBMM Başkanı Kâzım Özalp, Atatürk’e telgraf çekerek “Mülkiyelilerin” kendisine bağlılığını ifade etmiştir. Atatürk de cevabi telgrafında, “Siyasal Bilgiler Okulası (Okulu) çıkışlılarına” teşekkür etmiş ve takdir hislerini belirtmiştir. Bunun üzerine okulun adı Siyasal Bilgiler Okulası (Okulu) olarak değiştirilmiştir. 1936 yılında SBO Ankara’ya taşınmıştır 1911 Mülkiye mezunu o dönemin Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen’in katkılarıyla okul İstanbul’dan halen faaliyetini sürdürdüğü Cebeci’deki binasına taşınmıştır. 1950 1960 dönemi Mülkiye için önemli gelişmelere sahne olmuştur. 1950 yılında okul fakülte olmuştur. İlk dekan daha sonra milletvekili olacak Prof. Fethi Çelikbaş’tır. Bu dönemde SBF öğretim görevlileri ve öğrenciler güncel siyasetin içine girmeye başlamıştır. Demokrat Parti ile çatışma yaşanmış ve bu nedenle de bazı DP milletvekillerinin öncülüğünde okulun yüksek okula çevrilerek Konya’ya taşınması çalışmaları yapılmıştır. Ancak 27 Mayıs ihtilali ile bu Turkcell’e yeni genel müdür Ekonomi Servisi Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne, Süreyya Ciliv atandı. TurkSüreyya Ciliv cell’den İMKB’ye yapılan açıklamada, şirket yönetim kurulunun, oybirliğiyle Ciliv’i, 9 Ocak 2007 tarihinden geçerli olmak üzere Turkcell Genel Müdürü olarak atadığını belirtti. Ciliv’in 2000 yılından bu yana ABD’de Microsoft Global Satış, Pazarlama ve Hizmet Grubu’nda çeşitli yöneticilik pozisyonlarında bulunduğuna işaret edilen açıklamada, en son, Microsoft Global Saha Hazırlık Stratejileri ve Sistemlerinde Genel Müdür olarak görev yaptığı kaydedildi. Ciliv, MBA işletme yüksek lisansını, 1983 yılında Harvard Üniversitesi’nden aldı. pamukm?superonline.com CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle