20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 EKİM 2006 PERŞEMBE 6 HABERLER Uzmanlar deprem konusunda ulusal bir politika geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyorlar PERŞEMBE ORHAN BURSALI Deprem tehdidi sürüyor UZMAN GÖRÜŞÜ Büyük Aile 2 Bayram günlerinde TV’lerde yayına sokulan, şekerci şirketlerin unutulmuş yaşlıları, ana babaları konu alan reklam öykülerini anımsıyor musunuz? Evlerinde tek başlarına veya huzurevlerinde yaşayan? Anababaçocuk’tan oluşan çekirdek aile, kapitalizmin, “feodal toplum”un “Büyük Aile”sine karşılık, yarattığı “ileri seçenek”ti. Büyük ailenin bu zorunlu parçalanışı, kapitalizmde çekirdek ailede durmadı, tek kişilik “aile” veya yaşamlara doğru macerasını sürdürüyor. Çekirdek aile ve tek kişilik hayatlar, artık birlikte varlar. Tüketim ekonomisi modeline uygun bir toplum yaşamı modeli oluştu. Buraya kadar yeni bir şey yok. Hepsi biliniyor; eşyanın tabiatına uygun, doğal bir seyir. ??? Peki çocuklar? Hangi “aile modeli”nde mutlu? Toplum ve toplumsal gelecek için? İnsan dahil, büyük memeli canlıların toplumsal biyolojik hayatlarını inceleyen antropologlara göre, çocuklar geçmişte hep kolektif, ortaklaşa yardım ve desteğin hüküm sürdüğü ortamlarda yetişti. Doğuran annenin çocuğu, yakın çevrenin diğer annelerin, erkeklerin, çocukların, özellikle büyükanne ve büyükbabaların eli ve gözetimi altında büyüdü. Anneler büyük bir sosyal destek almaktaydı. Bu geniş çevrenin dışında kalan çocukların hayatta kalma şansı kısıtlıydı. İngiliz Primatolog Sarah Blaffer Hrdy, New Scientist dergisinde yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor: “Çok sayıda insan tarafından beslenmeye alışan çocuklar dünyayı zararsız, tehlikesiz bir yer olarak algılar ve buna göre tepki verir.” Bir yanda kolektif içinde büyümekte olan, dünyayı ve çevreyi daha yumuşak algılayan, “testosteronları normal düzeyde seyreden” çocuklar... Bugün ise bireysellikleri abartılmış ve uç noktalara tırmandırılmakta olan bireyler... Bir yandan sosyal destekle büyüyen, öte yanda ise kendi başına, tek başına ayakta kalma kültürü verilen, testosteronları (erkeklik hormonları) durmadan kışkırtılan, şiddet ortamıyla çevreli çocuklar... Hepsi vahşi hayata, çarpışmak için hazırlanan gladyatörler gibi. Okullarda, ilköğretim ve liseli gençlik içinde yaşadığımız büyük şiddet salgınlarını düşünün! Antropologlar diyor ki, büyük aileler ile, nine ve dedelerle büyüyen çocuklar, önemli bir fark yaratır. Mümkünse, en azından iki aile geniş evler bulup dayanışma içinde yaşasınlar... ??? Toplumsal dayanışmayı kapitalizm bitirdi. İşçi sınıfının mücadelesi sonucu yaratılan sosyal devlet ile toplumsal destek kısmen, ama farklı bir türde ayakta tutulmaya çalışıldı. Amerikan gericiliğinin dayattığı Neoliberalizm, işçi sınıfının mücadelesini bitirdi, vahşi kapitalizmin rekabeti de sosyal devleti! Bugün iş hayatına yön veren düşüncenin kitaplarının adlarını düşünün: Sadece manyaklar ayakta kalır vb.. Geçen gün lavabo bataryası almak için gittiğimiz satış elemanı kızın masasında bir yazı, ormanda hayatta kalmak için bir aslan ile bir geyiğin öyküsünü anlatıyordu, her ikisi de çok hızlı koşuyordu ve öykü şu sonuçla bitiyordu: Ormanda yaşamak için arkanızdan koşulmasını beklemeyin, yoksa yem olursunuz, siz koşabildiğiniz kadar hızlı koşun! İşte, bugünün toplumsal yapısında birey, “yalnız ve tek başına”, vahşi ormana bırakılıyor. Tek başına yetiştiriliyor...Tek başına savaşıyor... Toplumsal şiddet, hemen her dokuyu sarıp sarmalamış durumda, insanlığı kemirip duruyor. Büyük Aile bitti. Hele bizim gibi azgelişmiş ve feodal aile yapısını tam kıramamış toplumlarda, vahşi ormanda kendini yalnız bulan ve hisseden bireyin, en kapitalistinden en yoksuluna kadar, çeşitli kulüp, derneklerde ve cemaatlerde dayanışma araması, doğal mı değil mi? Hele, sosyal dayanışmanın baş ve özel şemsiyesi “devlet baba” da tamamen ortadan kaldırılıyorsa! Birey, kime ve neye dayanarak “büyüyecek”, yaşayacak, ayakta kalacak? Çağımızın temel bir sorunsalı!.. Hayatta kalmanın altın kuralları ? Uzmanlar hayatta kalabilmek için bu kuralların uygulanmasının gerekliliği üzerinde önemle duruyorlar. İstanbul Haber Servisi Uzmanlara göre, deprem öncesi ve deprem sırasında bireylerin yapması gereken bu kurallar özetle şöyle: Deprem öncesi ne yapmalı: Öncelikle yaşadığınız yerleşim biriminin deprem tehlikesi hakkında doğru bilgileri ilgililerden öğrenin. Aile bireyleri arasında olağanüstü bir durumda nasıl davranacağınızı konuşun, bir ev deprem planı yapın. Her odada üzerine bir şeyin düşmeyeceği sağlam bir masa altı veya bir iç duvar yanı gibi güvenli bir yer seçin. Yere yatma, başını koruma ve bir şeye tutunmayı öğrenin. Evinizin elektrik, gaz, su şebekelerini kapatabilmek için ana şalter ve vanaların yerlerini ve nasıl kapatılacağını öğrenin. Kitaplık, yüksek mobilya gibi kolay devrilebilir eşyalar ile ağır eşyaları duvarlara veya döşemeye sıkıca bağlayın.Yatak odalarınızda üstünüze kolayca devrilip yaralanmanıza neden olabilecek tablo, gardırop gibi eşyaları sabitleştirin ve üzerinize devrilmeyecek şekilde yerleştirin. Mutfak dolapları gibi kırılabilecek eşyalarınızı koyduğunuz dolaplarınıza sağlam kilitler takın. Olağanüstü bir durumda hemen kullanabileceğiniz el feneri, radyo ve yedek pilleri, ilk yardım çantası ve gerekli ihtiyaçlarınızı, iş eldiveninizi önceden bir çantaya koyup kolayca ulaşabileceğiniz bir yerde bulundurun. Deprem sırasında ne yapılmalı? Bina içinde iseniz: Deprem sırasında sakin olup paniğe kapılmayın, cesaretinizi toplayın ve koşuşmayın. Depremler genellikle hafif bir sarsıntı, gürültü ile başlar ve birkaç saniye sonra daha yıkıcı sarsıntılar gelir. Bu birkaç saniye deprem sırasında ne yapacağınızı belirleyen ev deprem planının uygulanması yaşam kurtarır. Büyük bir depremde ayakta durmanız, koşmanız mümkün değildir. Çömelin ya da döşemeye yatın. Tiyatro, okul, sinema, büro gibi kalabalık yerlerde iseniz, merdivenlere, asansörlere koşmayın. Unutmayın ki bu yerler hasar görmese bile aynı anda yüzlerce kişinin panik içerisinde koşarak bu çıkış yerlerinden binayı terk etmeleri mümkün değildir. Bina dışında iseniz: Binalardan dökülecek yıkıntılar ve camlardan, elektrik direk ve tellerinden uzakta güvenli bir yerde depremin durmasını bekleyin. Araç kullanıyorsanız: Bulunduğunuz yer eğer güvenli ise durun ve araç içinde kalın. ? Devletin resmi verilerine göre, Türkiye’nin toplam yüzölçümünün yüzde 96’sı, toplam nüfusunun ise yüzde 98’i, ilk dört derecedeki deprem bölgelerinde yer alıyor. İstanbul Haber Servisi Türkiye nüfusunun yüzde 98’i depreme hassas bölgelerde yaşıyor. Deprem açısından aktif bir kuşak üzerinde bulunan ülkemizde nüfusun ve ekonomik hayatın yoğun olduğu merkezler, deprem tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor. Uzmanlar Türkiye için çok önemli sorun olan deprem felaketi konusunda “acilen bir ulusal politika geliştirilmesi ve kalıcı çözümler üretilmesi gerektiğine” dikkat çekmişlerdi. Devletin resmi verilerine göre, Türkiye’nin toplam yüzölçümünün yüzde 96’sı, toplam nüfusunun ise yüzde 98’i, ilk dört derecedeki deprem bölgelerinde yer alıyor. İlk üç dereceli deprem bölgesinde yaşayan nüfus daha hızlı artıyor ve bu nedenle her geçen yıl daha fazla sayıda insan deprem tehlikesi altında kalıyor. 80 ilden yüzde 43’ünü oluşturan 34 il 1. derece, yüzde 28’ini oluşturan 22 il 2. derece, yüzde 16’sını oluşturan 13 il 3. derece, yüzde 11’ini oluşturan 9 il 4. derece, yüzde 3’ünü oluşturan 2 il ise 5. derece deprem bölgesinde bulunuyor. Marmara ve Ege bölgelerinin yüzde 95’i 1. derece deprem bölgesinde yer alırken bu bölgelerde nüfus yoğunluğunun yüksek oluşu, sanayileşme ve çarpık kentleşme depremde can ve mal kaybı riskini de arttırıyor. Bu nedenle, öncelikle buradaki binaların deprem yönetmeliklerine uygun Marmara ve Ege’nin yüzde 95’i 1. derece deprem bölgesinde yer alıyor. Uzmanlara göre, ilk üç dereceli deprem bölgesinde nüfus hızlı artıyor ve bu nedenle her geçen yıl daha fazla sayıda insan deprem tehlikesi altında kalıyor. olarak yapılması gerekiyor. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün “Coğrafi Bilgi Sistemi ile Deprem Bölgelerinin İncelenmesi” adlı yayınına göre, enerji santrallarının 65’i yani yüzde 52’si 1. derecede deprem bölgesinde yer alıyor. Yüzde 23’ünü oluşturan 28’i 2. derece, yüzde 12’sini oluşturan 15’i 3. derece, yüzde 11’ini oluşturan 14’ü 4. derece, yüzde ikisini oluşturan 2’si ise 5. derece deprem bölgesinde bulunuyor. 80 ilin depremden etkilenme dereceleri özetle şöyle: 1. derece deprem bölgesinde yer alan iller: Amasya, Aydın, Balıkesir, Bartın, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Denizli, Erzincan, Hakkâri, Hatay, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Kastamonu, Kırıkkale, Kırşehir, Kocaeli, Malatya, Manisa, Muğla, Muş, Osmaniye, Sakarya, Siirt, Tokat, Yalova. 2. derece deprem bölgesinde yer alan iller: Adana, Adıyaman, Afyon, Ağrı, Antalya, Ardahan, Batman, Çorum, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Iğdır, Kars, Kütahya, Samsun, Şırnak, Tekirdağ, Tunceli, Uşak, Van, Zonguldak. 3. derece deprem bölgesinde yer alan iller: Artvin, Bayburt, Gaziantep, Gümüşhane, İçel, Kayseri, Kilis, Mardin, Nevşehir, Ordu, Şanlıurfa, Sıvas, Yozgat. 4. derece deprem bölgesinde yer alan iller: Ankara, Edirne, Giresun, Kırklareli, Konya, Niğde, Rize, Sinop, Trabzon. 5. derece deprem bölgesinde yer alan iller: Aksaray, Karaman. Uyarılar dinlenmedi Marmara depreminden sonra bir dizi toplantılar düzenleyen uzmanlar yaptıkları değerlendirmeler ile deprem gerçeğine dikkat çekmişlerdi İstanbul Haber Servisi Bilim insanları, Marmara depreminden sonra katıldıkları çeşitli toplantılarda, Türkiye’nin deprem gerçeğine yönelik değerlendirme yaparak görüşlerini öne sürmüşlerdi. Bilim adamlarının görüşleri özetle şöyle: İTÜ Maden Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı Prof. Celal Şengör: İstanbul civarında afet halindeki depremler kabaca her 250 yılda tekrarlanıyor. Bundan önce de aralıklarla depremler olmakla beraber, onların büyüklükleri hakkında bilgilerimiz, eldeki kayıtlar nedeniyle daha az. Buradan hareketle, son büyük depremi 1766’da yaşamış olan İstanbul’u 250 yıl sonra, yani 2016 civarında afet düzeyinde bir deprem bekliyor olabilir. Ancak yukarıdaki “civarında” ifadesine vurgu yapmak gerekir. Zira bu aralık 50 yıl oynayabilir. İstanbul 2016 yerine 2066’da, bugünle 2066 arasında herhangi anda büyük depremi görebilir. Küçük bir ihtimalle, büyük deprem 2066’dan sonra da gelebilir. Prof. Dr. Aykut Barka’ya göre, Marmara’daki faylar 3 parça. Barka, ölmeden önce yaptığı açıklamalarda Marmara fayı ve depremi hakkında özetle şu bilgileri vermişti: Marmara Denizi içindeki fayların, bugün en azından üç parça olduğunu biliyoruz. Bunların en az iki tanesi, 7 civarında deprem oluşturma özelliğine sahip. Deprem tehlikesi İstanbul’da önemli bir risk oluşturmaktadır. Bu risk ba Ö nümüzdeki 30 yıl içinde bu bölgede deprem olma olasılığı yüzde 62. Marmara Denizi içindeki fay sayısı da depremin büyüklüğü açısından çok fazla bir şey değiştirmiyor. obursali?cumhuriyet.com.tr zı tahminlere göre, 100 bine yakın can kaybı ve 50100 milyar dolar ekonomik kaybı ifade etmektedir.Önümüzdeki 30 yıl içinde bu bölgede deprem olma olasılığı yüzde 62. Marmara Denizi içindeki fay sayısı da depremin büyüklüğü açısından çok fazla bir şey değiştirmez. Marmara’da olası bir depremin büyüklüğü 66.5’tan fazla olabilir. TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Naci Görür: Marmara Denizi’nde çok parçalı kırılma bekleniyor. Bunlardan birincisi, Orta Marmara’dan Tekirdağ Çukurluğu’na uzanan fay. Bu fayın tek parçada kırılması halinde “7’nin biraz üzerinde’’ deprem meydana gelecek. Ancak bu fayın da ortasından geçen farklı sistem nedeniyle 2 parçalı kırılma olasılığı var. Kırılma beklenen ikinci fay ise, Adalar’ın güneyinden geçiyor. Adalar’ın güneyinden geçen bu fay da en çok 7 büyüklüğünde bir deprem ortaya çıkaracak. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu: Marmara Denizi ile ilgili veriler giderek artıyor. Buradaki depremin büyüklüğü 7’nin üzerine çıkabilecek. Bu deprem 30 yıl içinde her an olabilir. Bu olasılık çok güçlü. Aykut Barka, bu orta parçanın en son 1766’da kırıldığını düşünüyordu. Yani iki yüz yıldır burası hareketsiz duruyor, enerji biriktiriyor. Buradaki deprem 7.0’yi aşabilecektir. Ama çok kesin konuşmak mümkün değil. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Olası deprem İstanbul’a 1718 kilometre uzakta olacak ve kente geliş zamanı 815 saniye arasında değişecek. UZMANLAR İLGİSİ YOK DİYOR Depremler gözleri İstanbul’a çevirdi SİBEL BAHÇETEPE NİHAN İNAL YÜZYILIN DEPREMİNDEN EN ÇOK ADAPAZARI, YALOVA, DÜZCE VE İSTANBUL ETKİLENMİŞTİ 17 binden fazla kişi yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Büyük Marmara depremi, 17 Ağustos 1999’da saat 03.00’te merkezi KocaeliGölcük olan, Richter ölçeğinde 7.4 şiddetinde gerçekleşmiş, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştu. Deprem tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi verilere göre, 17 bin 480 ölüm, 43 bin 953 yaralı vardı. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50 bin ölüm, ağırhafif 100 bine yakın yaralı bulunuyordu. Ayrıca 133 bini aşkın bina çöktü, yaklaşık 600 bin kişi evsiz kaldı. Yaklaşık 16 milyon yurttaş depremden değişik düzeylerde etkilendi. Bilim insanları, Marmara depremini, gerek büyüklük, gerekse etkilediği alanın genişliği ve maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biri olarak değerlendirdi. Merkez üssü Gölcük başta olmak üzere depremden en büyük hasarı Adapazarı, Yalova, Düzce ve İstanbul illeri gördü.Yakın tarihte bu bölgede Adapazarı Merkez üssü olmak üzere 1943, 1957, 1967 yıllarında şiddetli depremler oldu. Geçmişteki tarihlere bakıldığında ortalama 30 yılda bir bu bölgede büyük depremler meydana geldiği, 1999 depreminden sonra da belirli periyotlarda ve çeşitli büyüklüklerde depremlerin beklenmesinin de bu fay hattının karakteristik özelliğinden kaynaklandığı belirtildi. Resmi rakamlar ? Ölü sayısı: 30 bin 899 ? Yaralı sayısı: 23 bin 781 ? Sakat kalan: 505 ? Yıkılan ve ağır hasarlı bina: 16 bin 649 ? Orta hasarlı konut: 90 bin 536 ? Orta hasarlı işyeri: 14 bin 133 ? Az hasarlı konut: 102 bin 822. Balıkesir’in Manyas ilçesinde meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki depremin ardından Gemlik Körfezi’nde de önceki gün 5.2 büyüklüğünde deprem olması, bir kez daha “beklenen İstanbul depremi”ni gündeme getirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Jeofizik Kurumu Onursal Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, Türkiye’de 31 ilin deprem riski altında bulunduğunu belirterek Gemlik’in 1. derecede riskli bölgeler arasında olduğunu ve bu depremin beklendiğini söyledi. Yaşanan depremlerin İstanbul’la bir ilgisi olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Ercan, Karasu’dan Edremit Altınova’ya doğru bir boğaz oluşumunun gözlem lendiğine dikkat çekti. Marmara bölgesinde bir enerji birikiminin olduğunu ifade eden Prof. Ercan, 2007 yılından sonra da İstanbul’da 4 ve 4’ün üzerinde depremlerin daha sıklıkla yaşanacağını söyledi. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Tezcan, Marmara depreminin ardından 7 yıl geçmesine karşın yeterli önlemlerin alınmadığına dikkat çekti. Ulusal Deprem Konseyi Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan ise “Deprem ülkemizde yüzyıllar önce de olmuştur bundan sonra da olacaktır. Bence fay hatları yerine depreme ne kadar hazırız bu tartışılmalı. Deprem konusunda yolun yarısında bile değiliz” açıklamalarını yaptı. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle